![]() |
nothing else matters :69: |
$ebo - ho$cakaL.....
Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum Bulduğumu zannettiğimde Kendimden ayrı düştüm Bu garip bir veda olacak Çünkü aslında hep içimdesin Ne kadar uzağa gitsem de Gittiğim her yerde benimlesin Söylenecek söz yok Gidiyorum ben Hoşçakal, hoşçakal Hoşçakal, hoşçakal Ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya Şahlanıp koşmak içimde var Hoşçakal Biraz su biraz yeşillik Her yer benim evimdir Taşırım dünyayı sırtımda Her dil benim dilimdir Ama söylenecek söz yok Gidiyorum ben |
yemeN türküsü
|
Babam Oğlum
Bu akşam sanki hiç ayrılmamışız gibi Hissetmek istedim En sevdiğin kot pantolonumla En sevdiğin lacivert tişörtümü giydim Güzel bir akşam yemeği hazırladım Beraber aldığımız mumları yaktım Şarap açtım bir sana bir bana İki kadeh çıkardım Sevgilim ve dostum babam oğlum Arkadaşım aşkım herşeyimdin sen Çok zaman geçti gitti ikimizden Özür dilerim seni üzdüysem Sadece dinle hiçbir şey düşünmeden Şimdi bunlar geldi içimden Bu akşam seni çok özledim Bütün şarabı tek başıma içtim Kırgınlığım bile geçti kalmadı Şimdi bunlar geldi içimden Bu akşam sanki hiç beni kırmamışsın gibi Hissetmek istedim En son tatilimizi düşündüm Ayrılmadan yirmi gün önce Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde Yürüdük kilometrelerce İz bıraktık kaldırımlarda Otelde caddelerde Sevgilim ve dostum babam oğlum Arkadaşım aşkım herşeyimdin sen Çok zaman geçti gitti ikimizden Özür dilerim seni üzdüysem Sadece dinle hiçbir şey düşünmeden Şimdi bunlar geldi içimden Bu akşam seni çok özledim Bütün şarabı tek başıma içtim Kırgınlığım bile geçti kalmadı Şimdi bunlar geldi içimden Bu akşam sanki hiç aldatmamışsın gibi Hissetmek istedim Uyurken bile özlerdik birbirimizi delicesine Düşündüm durdum sordum anlamadım Beraber yaptığımız şeyleri andım Seni son kez özledim ve bu şarkıyı yazdım |
Korkarak Yaşıyorsan
Öyle bir hayat yaşadım ki; Cenneti de gördüm, cehennemi de. Öyle bir aşk yaşadım ki; Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de. Bazıları seyrederken hayatı en önden. Kendime bir sahne buldum, oynadım. Öyle bir rol vermişler ki, okudum okudum anlamadım. Kendi kendime konuştum bazen evimde, Hem kızdım hem güldüm halime. Sonra dedim ki, söz ver kendine. Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin! Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin! Tutmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin! Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin. Seyredersin! Öyle bir hayat yaşadım ki; Son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan anladım. Kendi kendime konuştum bazen evimde Hem kızdım hem güldüm halime, Sonra dedim ki, söz ver kendine, Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin! Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin! Tutmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin! Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin. Seyredersin! |
Sil Baştan
kLib cook güzeL...:1: |
gücün var mı sevgilim derin sularda inci tanesi aramaya cesaretin kaldıysa hala benle aşktan konuşmaya söyle canım sevgilim hayat bize oyun oynuyor olabilir mi yorgun gibi bir halin var duyguların karışık olabilir mi sil baştan başlamak gerek bazen hayatı sıfırlamak sil baştan sevmek gerek bazen herşeyi unutmak sanki bugün son günmüş gibi dolu dolu yaşamak istiyorum ben her ne çıkarsa yoluma selam verip yürümek istiyorum ben sil baştan sevmek gerek bazen hayatı sıfırlamak sil baştan sevmek gerek bazen herşeyi unutmak |
sakıN ha.... |
Çalınan gözyaşları..
İçerden yine onu çağırıyordu babası. Çekinerek oturma odasına doğru ilerlerken içini o aynı korku bürümüştü. Yine dövecekti onu babası, ama o kötü bir şey yapmamıştı. Bütün gün odasında babasından saklanıyordu.
Kafasını oturma odasının kapısından içeri uzatıp, önce bir etrafı gözetledi. Babası koltuğa kurulmuş, elinde o Allah’ın belası tas vardı."Gelsene ulan buraya!" diye haykırdı babası onu kapıda görünce. Biliyordu, babası onu yine dövecek ve onu ağlatmaya çalışacaktı. Bir türlü anlamıyordu babasının gözyaşları ile ne yapacağını. Yanına gelmediğini gören babası biran yeninde fırlayıp, kulağından kapıp onu koltuğun oraya doğru sürüklemeye başladı. "Eşşek sıpası, ben gel dediğimde geleceksin!" Çocuğun gözleri dolu dolu olmuştu. "Hergele, bir boka yaramıyorsun, bu evde ancak yük oluyorsun" diye bağırmaya başladı babası ve ardından suratının ortasına bir şamar indiriverdi. Çocuk artık gözyaşlarını tutamadı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Babası hemen tası kapıp çenesinin altına tutmaya başladı. "Tasın içine ağla ulan, boşa gitmesin gözyaşların" diye seslendi. Baktı çocuğun ağlaması kesildi, bir iki tekme ve birde kafasına bir yumruk geçirdi. "Ağlasana len!" Çocuğun gözlerinden gözyaşları hemen boşalmaya başladı. Yanaklarından aşağıya akan gözyaşları tası doldurmaya başlamıştı. "Tamam tamam, bu kadarı yeter. Hadi şimdi çek git de beni yalnız bırak." Çocuk odasına koşarak kaçtı ve kendisini yatağın üstüne fırlatıp ağlamaya devam etti. "Bak hanım! İnşallah senin arkadaş haklıdır. Birisinin gözyaşlarını içersen zengin olacaksın dedi, ama bir aydır hergün bu hergelenin gözyaşlarını içiyorum, elime para filan geçmedi," diye sızlandı adam, elindeki tası bir güzel içtikten sonra. "Aaahh! Olur mu Bey? Kadın iki vakte kadar demişti, daha bol bol içmen gerek. Zaten bizim çocuğun bir işe yaradığı yok, bari zırlaması işe yarasın." Bir ay daha hergün dövülerek ve ağlayarak geçirdi günlerini bizim çocuk, ama ne para geliyordu eve ne de huzur. Hergün babası onu dövüyor, söyleniyor sonra da toplamış olduğu gözyaşlarını içiyordu. Artık yavaş yavaş alışmaya ve aldırmamaya bu günlük olaydan. Gün geçtikçe daha az ağlıyordu ve odasına dönünce kendisini yatağa atacağına yarıda kalmış oyunlarına dönüyordu. "Ulan hergele! Gel bakalım buraya" diye yine çağırdı onu babası. Bu sefer içinde ne bir korku ne de bir düşünce vardı. Sallanarak gitti babasının yanına ve boş gözlerle gözlerinin içine bakarak durdu. Babası başladı bir sürü laf söylemeye. Çocuk hiç kıpırdamadan, ağlamadan durdu babasının karşısında. Ağlamadığını gören babası başladı tekme tokat girmeye çocuğa, ama nafile, çocuk ağlamıyordu. Daha da sinirlenen babası başladı onu bir güzel dövmeye, yüzünden kanlar akıyor ama bir damla gözyaşı yoktu. Artık ağlamasından ümidi kesen babası bütün sinirini onu döverek almaya koyuldu. Her zaman oturup onları seyreden annesi bile kalkıp ona vuruyordu. "Ulan piç! Senin yüzünden zengin olamayacağız. Ağlasana be ağla!" diye haykırıyordu. En sonunda çocuk yediği dayaktan hareketsiz bir şekilde,her yanı kan içinde yere yığılıp kaldı. Kendisine geldiği zaman halasının evinde buldu kendisini. Halası gözleri yaşlı bir şekilde yaşlı bir şekilde ona bakıyor ve yaralarını tedavi etmeye çalışıyordu. Çocuk kıpırdayacak bir halde değildi ama hiç umursamıyordu. Babası onun eve gelmesini istemiyordu artık. O da halasında kalmaktan çok memnundu. Günleri çok rahat geçiyor ve keyfi yerindeydi. Bir gün, halası eve geldiğinde onu çok telaşlı gördü. Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi gelmişti ona. Az sonra telefon çaldı, ama o konuşulanları duyamıyordu. Bir baktı ki halası telefonu kapatınca ağlamaya başladı. Birden içini müthiş bir korku sardı, hemen koşup ön kapıyı iyice kilitledi. Bunu gören halası gözlerinde yaşlarla yanına koştu, "Ne oldu yavrum? Neden kapıyı kilitledin?" diye korkuyla sordu. "Ağlama Halacığım, yoksa babam gelir senin de gözyaşlarını çalar." |
*(Ömür dediğin bir gündür; o da bugündür)*
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır,onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla.Onlar annemle konuşurken ben araya girer,sesimi duyuramayınca da bağırırdım.Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!'derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?'diye çıkışır, beni odama gönderirdi.Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım.Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır,televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.'diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün.Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım.Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçükkızda annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım.Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.'diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye. Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O da Bugündür. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:37 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.