![]() |
İçime Damlayanlar.. Raylar Düğümlenen yollar, tren Bir gün Ümit etmediğim bir gün Alıverecekler seni benden. Neler götürdüğünü bilmeyecek Düşünmeyeceksin. Belki döneceksin Düşerken yıldızım bir selvi gölgesine Belki de ömür boyu bekleteceksin. İlk çiğdemle gel Ne var ki dünyada Kaybedip bulmaktan güzel? Demesi kolay ama Öylesine yanıyor ki içim Bir garip çöl yolcusu gibiyim. Doymak için susuzluğuna Seni yudum yudum değil Damla damla içeçeğim.. Gülten Akın |
sinemadaymış beyefemdi 3 boyutlu filim izliyo bana msj atmış adamlar sanki yanımda die..:72: keşke bende şimdi orda olsaydım benim gibi film meraklısı bi insana bide msj atıyo ballandıra ballandıra..:72:
|
O kadar zaman bunalmistir , uc boyutLu goruntusunu kiskanma.. :) Isin pis tarafi benim bu aksam icin arkadasima sozum var.. Ciktim cikacagim. Keske bir defa gorebilseydim..:( |
Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm.. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm. Şehre simsiyah bir kar yağar Yollar kalbimle örtülür Parmaklarımın arasından Gecenin geldiğini görürüm. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Çocuklar sinemaya gider Yüzümü bir çiçeğe gömüp Ağlamak gibi isterim Derinden bir tren geçer. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Alıp başımı gitmek isterim Bir akşam bir kente girerim Kayısı ağaçları arasından Gidip denize bakarım Bir tiyatro seyrederim. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Uzaktan bir bulut geçer Karanlık bir çocukluk bulut Gerçek üstücü bir ressam Dünyayı değiştirmeye başlar Kuş sesleri, haykırışlar Denizin ve kırların Rengi birbirine karışır Sana bir şiir getiririm Sözler rüyamdan fışkırır Dünya bölümlere ayrılır Birinde bir pazar sabahı Birinde bir gökyüzü Birinde sararmış yapraklar Birinde bir adam Her şeye yeniden başlar. Ataol Behramoğlu |
yaw çıkmasan ii olur çünkü msj attı saat 11 de nete gelicem beklesin diyo.. çok özlemiş seni..:2:
|
Offffff... O olmasa saatlerim burada esnemekle gecer.. O gelir isim cikar.. yiicem bitircem..kafasini kircam ben bu aksiligin.. !! |
:72: bişey olmas beklemeğe dere ama..:2:
|
Sonra Okumak Icin Ekledim..
Sol tarafımdan kalkmıştım o sabah. Deliliğim üzerimdeydi. Belki de gerçek ruhum harekete geçmişti o saatte. Zaten benim için çok zor bir gündü. Sıkıcı bir iş görüşmesine gitmem gerekiyordu. Hayatımda büyüdükçe yeni fobiler edinmeye başladım. Müziği salakça sebeplerden bıraktığımda şarkı söyleme fobisine yakalanmıştım. Sezen ile şarkı söylemek istediğimde bir arkadaşım bana “fazla yüksekten uçuyorsun” dediğinde yükseklik korkusu ortaya çıktı. Bir gün katılarak ağlıyorken herkesin bakışlarını gördüğümde ağlama fobisine yakalandım., sonra yine bir gün tam uykumun en güzel yerindeyken telefonum bir ölüm haberini verince uyumaktan korktum. Derken ilk sevdamı bir uyuşturucu komasına teslim edince bir şeylere bağlanma korkusunu yaşadım. Ve bir gün bir arkadaşım silahı beynine dayayıp son kurşunu ateşleyince kurşunlardan korkmaya başladım. Bir gün orada bir gün burada büyümeye başlayınca ayrılıklardan korktum. Sonra bir gün güvendiğim bütün “kemiklerim” kırılınca güvenmekten korktum. Bir gün bayıldığımda ve gözlerimi en sevdiğim birinin mezarında açtığımda mezarlıklardan korktum. Bir kitap okurken içimdeki 2.,3.,4. Çisel daha hızlı okumaya başlayınca içimden korktum. Bir adama kemiklerime kadar tutununca ve kalsiyumu aşkta bulunca aşktan korktum! Tüm bu pisliklerden arınmaya çalıştıkça herşeyin insanın hücrelerine yerleştiğini anlayınca yıkanmaktan korktum. Kalp üzerindeki morlukları görünce, aklım bedenimle çelişince sevişmekten korktum. Yürürken koluma değen adamdan, o adamın yanında yürüyen kadından, bana beni anımsatan çocuktan korktum. Hep korktum. Korkularımı anlayacaklar diye de korktum. Gücümü yitirmekten, yitirince delirmekten korktum. Ben hep korkmaktan korktum. Nasılda uzadı cümleler. Nasılda hesabını aştı yazdıklarım! İş görüşmesindeydi son noktalı virgülüm! Öyle ya geriye dönüşüm olmadığını bildiğimden virgülsüz nokta koymaktan korktum. Sizi bilmem ama iş görüşmelerinin en nefret ettiğim yanı gideceğim adresi bulamama korkumdur. İşte bu cümlenin sonrasında n’olur bana normal gözüyle bakmayın! Ben bir deliyim. Üstelik delilerden korkuyorum! Yine stresli bir görüşme için Eminönü Vapuruna bindim. Hava buz gibiydi. O karlı günlerden biriydi. Yeri gelmişken bazen kalabalıktan da korkarım. Gülebilirsiniz! Ben deliyim! Neyse bu yüzden herkes deliler gibi içeride yer ararken ben vapurun kenarında oturmayı seçtim. Ayaklarımı uzattım. Martılar tepemde. Tam bir “İstanbul İstanbul Olalı” durumundaydım. Sonra bilirsiniz cam vardır arkanızda. Bir baktım insanlar bana bakıyorlar. “Ne yapıyor bu kız bu soğukta” der gibi. Umurumda değildi işin açıkçası. Bu arada yeni bir fobi daha edindim. Martılar vapur hareket edince öyle bir uçtular ki tepemde ne yalan söyleyeyim sindim bir an ama sonra anlaştık onlarla. Ben geri döneceğime söz verdim ve onlar Kadıköy’de kaldılar! Meğer martılarda deliymiş söz dinlediler. Tabii hava hareket halinde daha da soğuktu. Yemin ederim bir tek ben dışarıdaydım. Ve hemen yeminimi bozuyorum benden başka biri daha vardı. Ama oturmuyordu. O an aklımdan geçenleri anlatamam. Delice şeyler işte. Denize bakınca ne düşünür insan. Yeni bir aşkın eşiğini, mide ağrısını, biraz ölümü biraz İstanbul’u ve bana özel olarak da çokça müziği, sesi, Sezen’i. Şapkamı kafama geçirdim, ellerimi cebime soktum. Saçım dağılmışmış, burnum akmışmış, bir tarafım donmuşmuş hiç umurumda değil. İş görüşmem vardı, yeri nasıl bulacaktım, ben aptal mıydım! Müzik varken ne işim vardı görüşmelerde, ne kadar normal olabilirdim diye düşünüyordum o saydıklarım umurumda değilken! Bir de çaktırmadan gizlice şarkı söylüyordum atkımın altından. Sonra bir ses duydum. Bir kadın şarkı söylüyor. Ama nasıl bir bağırışla anlatamam. Geminin iskelelerine bir gelip bir gidiyordu. Ayakta duruyordu. Dönüp bir baktım kadın inanılmaz görünüyordu. Kafasında kocaman kırmızı bir şapka, her yerinden bir şeyler sarkan bol sarı bir kazak, kocaman yeşil bir çanta, rugan topuklu çizmeler ve kocaman gözlükleri vardı. Kızıl saçlı bir kadındı. Kısa boylu! Aman Allahım dedim! Öyle birini görünce kendinizi normal sanıyorsunuz. Ne acı! Kadın baktı baktı kalktı geldi yanıma oturdu. Ama yaşamanız lazım o anı! İçimde adrenalinle karışık bir huzur anı… Kadın mırıldanıyordu ama ne dediğini anlayamadım. Sonra omzuma vurdu “hadi” dedi “şarkı söyleyelim”. Ne söyledi sizce? İnanmayacaksınız ama her kelime üzerine and içerim ki “Onu alma beni al beni al beni al….” Diye başlamaz mı! O an saliseler içerisinde neler düşündüm ben bile hatırlamıyorum. Başladım korka korka onunla şarkı söylemeye. Sonra vurdu yine omzuma “hahahah sende delisin be!” dedi. “Seviyor musun Sezen’i ?” dedim. “o deliyi mi? herhalde kızım o da bizden hahahah” dedi. Ben iyice şok! Allah artık söyledikçe söyledik. “Ben tanıyorum onu! Şarkı söyledi benimle. Meşhur edecek beni” gibi bir şeyler daha söyledi. Güldüm tabii kahkahalarla. Bir de oynayışını görseydiniz. Oturduğu yerden o kadar kibar hareket ediyordu ki! O sırada içeriden bakıyorlar dışarıdan da gemi görevlileri gülüyorlar. Ama inanın burnumun akıyor olması, zatüre olacağımı bilmem kadar umurumda değildi. Sonra konuştu işte biraz daha delisin sen dedi sakince ve kalktı yanımdan. Her delide olduğu gibi garip bir hüzün vardı içinde bence. Yüzünden belliydi. Sonra vapur yanaşırken görevli halatların yanına geldi ve “rahatsız oldunuz mu? O hep gelir biz de onu vapura alırız, öyle gelir gider, deli işte” dedi. Güldüm sadece ve kim akıllı ki dedim. İndim vapurdan. Bizi camdan gören herkes garip garip bakıyordu. Aslında gerçek hayata dönünce ben bile böyle bir şeyi yaşadığıma inanamamıştım. İçimde acayip bir huzur vardı. Delice bir huzur. İş görüşmem istediğim gibi gitmedi hatta aklımı bile konuşmalara veremedim. Ama o gün öğrendiğim, yaşadığım şeyleri asla unutamam. Tesadüf yok işte! Bir deliye rastlıyorsun kalkıp Sezen söylüyorsun. Akıllı adamın işi mi bu Allah aşkına! Deliler gitgide sızıyor kalbime. Sezen’le tanışma korkum var bir de. Buna bu yüzden cesaretim yok. Ama onu görmek, ona dokunmak gibi bir ısrarım olmadı hiç. Baksanıza o bana her yerde kendini gönderiyor zaten. Sadece anadilimiz aynı onunla! Ben aşktan konuşuyorum, O delilikten! O aşktan konuşuyor ben delilikten! Deliliğe, aşka, hayata dokunmanın “İpucu”nu verdim sizlere… Tutması sizden! Çisel Onat |
Sevmek bir şey değil de sevinmek kötü be, kumruların kumsalların bulutların aşkına mecburduk da yazdık kirli sakallı sabahların namına öylesine değil savrulsun diye değil yalandan değil yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü hani bazı içinde bir dal burkulur yeşil için sarı için her morun tonunda büyüyen sağrılar için belki kuşlardan habersiz kanatlar için yol yokuş son ilk bahar uzun eskilerden gelme bir içim nefes için yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünki erguvan görüldü bir zaman sonra çıkmaz oldu sokakların alayı mavi çakmak fitil falan kalabalık oldu yokuşlar o yokuşların baladı oldu düğün oldu hatta serim düğün ve çözüm için boşanmalar oldu her sevdanın final tezi adliyeye verildi gerisi ilam oldu kıyılar kumrular göçler oldu... buhurdanlar semaverler ve nargile geyikleri yavaş yavaş çok yavaş hız'da yitirilenlerin aşkına yavaş'ın içindeki ölü şövalyeler için her işin bir raconu vardı yaşamın ortaçağında atılan adımlar vardı yavaş ve eski bir düellodan alınmış işte bu yüzden yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü... sonra unutmak vardı hatırlamak içindi bütün muallak resimler hiç olmamış gibi yapmak öküz öldüren bir hasrete can dayanmıyordu ya zaten bütün bunlar yeni ve dayanıklı canlar içindi dursun koyuyordular en son çocuklarının adını üstü kalsın ikizler mesela birisinin içinde civciv havalansa diğeri kanat çırpıyordu istemsiz oluyordu bunlar ve yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü... eski harfleri dağıtıyorduk komşularımıza yepisyeniydiler hepi topu bir kere kullanılmışlardı sapa bir cümlenin içinde hat sanatıydı gömdüğümüz uykuya edebiyat avuntusuydu işimiz uzak suretlerinden biriyle yapılan nef'inin yazmak lazımdı yazmasak olmazdı, aslında olurdu tabii bir sürü yazmadığımız bir süre yazmadığımız ama o zamanda bakkalda hesapüstü kalmışlık oldu siparişi unutmuşluk bakkal çırağında hem de ekmeğin en yumurtaya banılacağı sırada ve kapatıyoruz manasında söndürülen ışıklar oldu hadi gidin artık makamından kırklık bir ampul kaldı geriye... baktık olmuyor yazmadan baktık mesele oluyor dimağı eşeleyen cümleler olmuşlar olacaklar yani bir fikrin hizasına konulacak ne varsa işte, yazdık ki yazmasak olmazdı bütün bunlar bütün bunlar içindi gizli hüzün artıkları kalmıştı ayrılık salonundaki güvercinlerde manasız bir tango ciddiyeti dans mı ediyorlar fırça mı yiyorlar belli değil öyle suçlu bir işti tango arjantinde solcu gençler işkencedeyken maradonaydı 82'de kibrit kutusunun kapağı vasati kırk çöptü ve kırkının da tek tek kendine göre sorunları vardı... çözüm bekleyen ağır meseleleri de vardı yaprakların kuruyorlardı saatlerini kasım patlarına hemen ve şimdi müdahale gerekiyordu akarsulara ve ivedi bir gülümser kelimeydi yadırgayan Türkçedeki yerini ama yinede yazmak lazımdı yazmasak olmazdı... sonra hiç aklına gelirmiydi örümceklerin sinirli bir iklime ağ'yacakları kendilerini ya da kuşak çatışması balıkların pul pul gerinir diye düşünürken biz meğer esnemeye bile takati kalmamış yorgun bir akdeniz... ucundan çeksen new york'a kadar götürebilirsin elektrikli vakumlu halı bile yıkayan sömürgeni işte böyle bir durumdu ve tedirginliğimiz siren miren istemiyordu telaşımızın gürültüsü yerindeydi ve küt diye akşam oluyordu biz ki öğle vaktiyiz daha rakıdan filan habersiz ve söylemeye gerek yok uzun çok uzun içmeler oldu mürakabe susamış peçetelere notlar düştük kalktık zeytinyağı lekesinden arta kalan şiircik kuşunu besledik gel gör ki üç gün yaşayabildi us pas içinde ama olsun yine de yazdık yazmasak olmazdı... nehirde (hiç tanımadığımız) bir tekne için (hiç binmediğimiz) bir şarkı (hiç duyulmamış) bestelemeyi istersin de hani nefesin yetmez nefsini güftelemeye işte bu yüzden yazdık yoksa hoşumuza mı gidiyor zannediyorsun smokin bulutlu bir gökyüzünden söz etmek bir kelebeğin kararsızlığını anlatmak tırtıl kılığında... ya da bir ateş böceğinin direnişini yalancı aydınlıklara... başka türlü olmuyor, başka türlerde nasıl oluyor bilmem ama yazmak lazımdı işte yazmasak olmazdı çünki! Yılmaz Erdoğan |
Ömer Gençer / Otel Odaları
Bir oda dedim yılgınlıkla.. bir düş kurulmuşsa eğer geri dönüşü yoktur kemirir yaşamı bir oda dedi öteki düşlerinizle birlikte kalacaksanız bedeli biraz ağır olur ödeyemeyebilirsiniz sonra otelimizi terk etmek için nedenler sıralamayın siz en iyisi biraz düşünün kararınızı vermeden önce üzmeyelim birbirimizi ben kimseyi üzmem dedim ötekine aşklarım ve düşlerimle konaklayacağım bedeli neyse öderim size yerinizi göstereyim dedi öteki her katta biraz daha ağırlaşıyordu yükler her katta biraz daha sıkılıyordu insan her katta biraz daha tükeniyordu düşler her katta biraz daha aşk yoğunlaşıyor bir oda için değer (mi?) ... |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:57 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.