i$te bi süper şiir daha ..
Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin .. rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi kent suskun ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan gecenin en serseri yanını alırım günceme durup durup şiirler yazmak yoluna yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan her gece yorganımın altında sakladığım kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana sen uykudayken babam her gece ölüyor şimdilerde annem nihavent bir çığlık oluyor bana en çok sensizlik koyuyor sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi uyanmak için eski bir aşkını anlatıyorken bana konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım kaç kez kanıyorum bir bilsen (ya da hiç bilmesen) sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor yastığının altında yalnızlığın var biliyorum oysa ben senden bir bardak su istedim akdeniz değil son yalnızı benimdir bu kentin istanbul arkamdan gelir ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız hep kendine mi saklarsın çocukluğunu ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış kayadan seken kurşun en serseri yanımız olur kimi zaman ve ben hep kendimi terk ederim senden her katilin aşkı her aşkın katili bir öncekinin faili hep ben olurum hep ben ölürüm içime uzanan koridorların ortasından hep gülerdin beni görünce bense sana hep geç kalırdım sona kalırdım sonra kanardım yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil |
Git!
Git Şimdi gidiyorsun Git Oysa senden tek bir damla istemiştim Sana kocaman bir deniz sunmak için Şimdi gidiyorsun Git Ne zaman başladı bu hikaye Anımsamak zor Gençtim Hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım Komazdı öyle üç-beş nöbetleri Geceler içimi acıtmazdı böyle Bir insan bu kadar eksilebilir mi Hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı Bu şehrin biryerlerinde Düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona Gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin O adam bendim unuttun mu Bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu Seni unutamadı İşin kolayına kaçmadım Uğruna ölmedim yani Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep Sen bunu da bilmedin Ben bir bakışına bin anlam yükledim Sen aşka kestirmeden gittin Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma Şimdi gidiyorsun Git Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden Bütün ışıklarımı söndürüyorsun Bu cehennem cinayetlerini işliyorsun Sonra bunlara intihar süsü veriyorsun Yazıklar olsun yazıklar olsun Susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor Hani sen sevdiğini Yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin Düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin Uzun lafın kısası yoktur Anlatacağım çok şey var Hoyrat bir rüzgar gibi geldin Aklımı hayatımı dağıttın Şimdi gidiyorsun Git Daha ayrılığa bile çarpmadan Aşk bize döndü Bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri Artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil Ama sana dokunmak da yasak bana Göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır Sen var ya sen Allah kahretsin Yani şimdi Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı Yani şimdi başkaları mı sevecek seni Ben saçlarını okşadığım zaman Ellerin öksüz kalırdı Şimdi gidiyorsun git |
Ömrümün Virgülü
Ömrümün Virgülü Kış geliyor bir daha da açmaz güller tekil mutlulukların çoğul yalnızlıklarıdır elde kalan borç harç mutlulukla ne yaşanırsa o kadar yaşadık ey ömrümün virgülü böyle mi bitecektin ha sen gittin türkülere sığmaz oldum dışım içime dar yelkensizim rüzgarlara çıktım kıyılara vurdum caddeler yuttu beni ve başıboş hüzün sokağında "yüreğime söylediğim en doğru yalan oldun" başıboş sonu boş kar yağıyor bir daha da açmaz güller acıların darağacında gözyaşımı vurdular içimin seyir defterinden adını çaldılar şimdi ört kapılarımı dönüşlere biletsiz kalayım varsın geride kalsın kederli gözlerin kar yanığı saçların varsın yitirsin tılsımını hayat "KAR YAĞIYOR BİR DAHA DA AÇMAZ GÜLLER" |
Yitirilmiş Ne Varsa
Yitirilmiş ne varsa Çirkin çiçeklerle dolu katil bahçelerinde dolaştım, Dalgındım, Bıçak sırtı yaşamalarım, penceresizliğim Ve öksüz düşlerim vardı ceplerimde, Uğultusuzluğumu özlemiştim, Hala bir ceylan ağlıyordu içimde, hiç yoktan vurulan.. Senin şehirlerin uyurken, Benim gözlerimi bıçakladılar. Kör bir balıkçıyım şimdi, Denizlere sarılıyorum Hiç görmediğim vapurlara el sallıyorum Rüyalarım da yaşlanmıyor Kaybolan eylül gemilerimi, Sonbahar sesiyle çağırsam gelir mi? Ah vurulası yüreğim Süpüremedin kapından yalnızlığı Örselenmiş paslı yüreğim Ellerim yumuk orman karanlıkları omuzlarımda Ve ardından ağlayan ezgisiz türkülerdi gözlerim Senin gözlerinin pusuna saklanıp Senden kalan bu yıkıntılar arsında Bizi büyüten ellerini aradım, Öpülesi ellerini Susuşlara prangalı dil Kanlı düşler kuyusunda Ölüm çığlıkları atabilir Gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum Sonunu hep unuttuğum Dilsiz şarkılarım vardı inleten Şimdi o şarkılar beni unuttu Yıkık kentler konuşmaz bilirim Cam kırıkları ve kırık dallar var İncinen yüreğimin yaralarında Ve bilir misin? Güller hiç uyanmaz bu vadide Gözlerin düşer aklıma An gelir şavkın vurur yüzüme O zaman vakit ölüm olur dudağımda Kaçsam yakama yapışır gözlerin Yılları ve yolları Ödünç aldım Yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden Düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar Üstüne üstlük sensizim Yani gölgesiz dolaşıyorum Artık intiharlarda öldürmez beni Yüreğimde konaklayan hüzünler Senden gelir Al dün gece seninle yoğurdum bu şiiri Ekmek buğusu mübarekliğinde Sıcacık Nasıl olsa sana çıkmayan yol yok Kaybolabilirim kuytularda Dalıp dalıp giderim başka diyarlara Bir gün dönmeyiveririm Ama sen Yine de biriktir gözyaşlarını Belki bir gün Tutuşturur seni bensizlik Belki bir gün Sende beni ağlarsın Hoyratım benim Şafaklar düşmüş alnına Kırlangıçlar uçmuş koynuna Bak Hala aynı şarkıda irkiliyoruz Bu aşkın adresi dursun sende, Kelepçeli kuşlar Yuva karmadan gözlerimize, Belki geri döneriz Ve geri veririz birbirimize Yitirilmiş ne varsa |
Düşkavuran
DÜŞKAVURAN gittiğine inansam dönmeni beklerdim köhne gemiler geçiyor içimden hangi sokağa dalsam hangi kapıyı açsam ardında sen hep sesine bi kulaç kala boğuluyorum bilmem sen mi erken demir alıyorsun ben mi geç kalıyorum ellerimi bıraktığın yerden çığlar yuvarlanıyor ta şurama her gece fırlatıp denizlere yitirilmiş tebessümleri bir cigarayla parmak uçlarımı öldürüyorum çürümüş rüyalardan arta kalan mirasınla yolcusuz yollara döndüm alnımdaki girdaplar şimdi kan tarlası fırtınalar kopuyor demişsin yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde oysa ben bin mevsim sana fırtınalandım sen bilmedin gittiğine inansam dönmeni beklerdim... |
Kent , Tepe , Bir Çocuk , Bir Liman , İki Yemin ve Koridor ..
KENT, TEPE, BİR ÇOCUK, BİR LİMAN, İKİ YEMİN VE KORİDOR anılar kentlerde yaşar sevdiğim kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa rüzgar utangaç bir kızdır sessizden teninde dolaşır kokusunu bırakır yasak yolculukların kan kesmiştir gözleri çocukların uykularında çekmeceleri yağmalanır can olur martıya özlem kırık kanadını sarar sarmalar da uçar tüm durakları kentin geceleri görünmez olur kıyılar denizsizdir uçurumlar gölgeler için yaşar ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır trenler eski şehirlerden geçer acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden kalbin yalnız mezarlıklara yurttur gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan dinmeyen sessizlik kanatır yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar inanmayacaksın gördüm deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde hiçbir limanında sevebilenler yok hiç kimse "gel" diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı hiç kimse utanmıyor susarken sevemezken gülüşünden boş vermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin inceden zehrini akıtıyor korkaklık için "şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu" derdin haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler kıyısı da yok koridorlara vuran ve bazı şehirler var oraya sadece kuşkular girebilir sadece hüzünler işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman bembeyaz, korunaksız soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere eski bir sevdayı deliyor gözlerin kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan, hala... ölüm yorgun burada binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için esir düşmesin diye tepe güneşi ele vermesin diye ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece sevdalı ufuk karası gözlerini öğütlüyor bana öylesine vurulmuşum ki sevdana görmediğim saçlarına gülüşüne beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum mecburum bazen çıkabiliyorum parka çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala gülümsüyorum hala gri görünüyor denizin yüzü ve kimse tanımıyor fenerciyi işte bazen böyle imkansız olur ölmek hiçbir yol almaz seni gitmen için hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken bir boşluk ararsın girebileceğin boşluklar delinir deliğe girmezsin, olmaz, yapmazsın bir aralık ararsın öteye geçmek için ilerlersin görürsün ilerlersin tam o aralıktasındır ki elin kolun kesilir soluksuz kalırsın farkında değilsindir o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının gitmek için ihtiyaç duyduklarının duyacaklarının o aralıkta kalırsın ileriye asla geçemezsin geriye dönüşse zaten yoktur dönüp baksan kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde geçmişi oynar beklediklerin istediklerin senin için oynar artık izleyicilerdensindir sende aralık insanlarından bazen çıkabiliyorum parka işte bunun için ama daha çok bakıyorum fısıltılar uzuyor oraya vardığımda bulutları görüyorum saçlarımı hissediyorum kıskanç bir sevgili gibi "ayı" görüyorum nedense öyle hissediyorum hem benimle olmayı çok istiyor hem de kırgın somurtuyor çok da gururlu keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada geçmişimi bırakıyorum kente kent için bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin zamanla uzlaşıyor benle nasıl neyle bilemiyorum ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada ikimiz de şimdi daha iyi biliyoruz belki bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini kentler dönüşler için vardır sevdiğim bir çocuk, bir liman, iki yemin ilk bakışta görülebilenlerdi ve her şey bir bakışla başlamıştı, yine öyle başladı aşk gibi hilesiz, kör kuyulara takılmış çığlıklar saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler yarım sevdalar o zamanlarda da vardı yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi seni ilk kez orada görmüyordum bilmiyorum ama ten zayıftı kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun "an"larda görebiliyordum ancak seni ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun kilitledikçe çoğalıyordu kapıların seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun seninle kalabilmek, rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek sabır istiyordu serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim geceleri kıyıya kadar iniyor tepeyi gözlüyordum korkuyordum ancak bu kadarını yapabiliyordum senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum bazen en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan sevda ve ölüm adına ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı ve bir aynadaki sen aracılığıyla diğer bir aynadaki "sen" e bakarken aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordum hep görebilmek için bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle bir açıdan kendini görebilmen diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece tıpkı çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram şimdi öylesi bir kent ki burası herkes bir başkası olabildiği sürece var ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca önemli olan o üçüncü olma anı herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor söz, ezmek için kullanılan bir silah arkadaşlar yoldaşlar arasında bile tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum yürürken bile bu kentte ki yürümek bir düşünmedir tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde herkes bir başkası için yapar kendisi için yapması gerekenleri ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı fark etmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın ya herkes birbirine geç varır ya herkes birbirine erken gider gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde biz kalırız gülüşlerimiz gider bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi "yalnızlığı" bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum korkunç evet ona bir koridorda rastlamıştım ya da böyle olmasını istediğim bir gecede ölümler sonrasıydı korkusuzdum artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından arakadakileri gözlüyordum ışıltılarını sayıyordum güncesini tutarak sayıklamaların koridor basit bir çitti ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit sessizdim öfkeliydim arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum sanıyorum otobüse son anda yetişmişti daha öncede konuşmuştuk onunla öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten bir şeyler söylüyordu gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde sanki amansız bir fırtınada balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu hem de hiç benzemiyordu bir yandan bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana o kıpkırmızı gülüş geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası sevdamın kanını usulca siliyordu bir kayıp ülkenin kırlarının hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan sevdasını bağrında gizleyen kaşları ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana zamanla daha iyi öğrenecektim ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden üstelik aynı çağda kayıp sözcükler sevdalı öpüşler bir demir yolu kesilmişti baştan aşağı bölüyordu yüreğini herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama bu mahkumiyet benimdi onların değil ve yemin ederim sevgilim geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim kendimin bile oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor ve sadece bu yabancılık bir kenttir sevdiğim yabancılık bir kenttir kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir yumuşatma gülüşünü duvarlarındadır kent ayna saklısı bir düş kadar acımasız gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir pas tutmuş acıları kullanır çark her sevdalanış bir izdiham yaratır kargaların tarlasında bir korkuluk olursun dudağının kırmızısını esmer akşam üstleri alır kavşaklar acımasızdır bir o kadarda şefkatli hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar aşka sınır arar tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden hepsini bütünleştiren yüreklerinin sonsuz karanlığında buluşuyorlar onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun "insanları olması şart mıdır bir kentin" diye ilk sorduğumda kendimden utanmıştım ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin özür dilemiştim şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara belki göl balıkları ile söyleşecektir derviş sığ ayrıcalıktır çoğunluk için alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara sır bıçaktır karanfilin ağzında konuşsa kesilir dili sürgün çocukların yangınlar doğuracaktır belki kuşku yanlış yangınlar ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi havada uçuşan ince esmer parmakların eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye bir daha çıkamayacak olsa da o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir her şey bir bakışla başlamıştı bir çocuk bir liman iki yemin seni seviyorum |
Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu
Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu ... ve hep uçurum kenarlarinda gülümsüyordun bana nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varir diyerek ve utanmadan aglayabiliyorum artik gidişlerine bir tek sen çikiyorsun şehirden tüm kalabaliklar yalnizlaşiyor içi boşalmiş bir kente içtigim antlari kusuyorum "yanindayim" diyorsun en yanim bayramlaniyor geceleri molasiz geçiyorum şehirleri bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çagda gecemin en zifiri yanini kemiriyor bir sirtlan ve leşim bir aşki kusmaya and içiyor sönmüş olsa da gölgeme bile sözüm geçmiyor artik oysa ben şehir çocuguyum yani yorgunum her karanlik bir kent kursa da bana içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalik bilir misin yanimdaki düşler kirilarak çogalir ve yoklaşarak azalmak bir varoluş şeklidir çaresizligin çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür elleri tütün kokulu gece yalnizlari nikotin biriktirir gece nöbetlerine bu yüzden bütün çay bardaklarina dudak izim bulaşiyor buralarda ölmek ve gülmek arasinda fark kalmamiş sürüyorum kendimi büyük sevdalarini küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden ömrüm! kendine sakli bir kent bul yarin gözlerinden yapilmiş Kahraman Tazeoğlu |
mükemmel
|
teşekürler
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 18:31 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.