![]() |
Hasan'a mektup -I-
Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a, Bıldır ki itlerin çoğu öldü de Tor tosunlar kayış yardı bu sene, Koç öküzler epey ayrik yoldu de. Aramizda yamri yumru tepeler, Sokaklarda seyip gezdi sopalar Sen giderken yeni doğan sipalar Torunlu morunlu eşek oldu de. Köye çoban ettik sağır ibiş'i, Çatal doğurtuyor erkek çebişi Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi, Gene aşiretin yüzü güldü de İbibikler dama yaptı yuvayı, Pis kokudan balta kesmez havayı Sorarsan şo bizim eski davayı, Can sıkmasın, kıyamete kaldı de Biraz daha azdı dünkü sinekler; Yular bırakmadı kırdı inekler Çıkın edip gönderdiğin dilekler, Yalınayak gözü yaşlı geldi de İncitmeyin derken gönül hatırı, Gebe çıktı Solakların katırı Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü, Düşmanların davulunu çaldı de Fukaralik bagdaş kurdu hasıra, Harçlık marçlık gönderemem bu sıra Hele mektup için bakma kusura, Pul parası kesemizi deldi de Yırtıldı geceler çakal sesinden; Kazlar kafa çeker el kesesinden Bozuk terazinin sol kefesinden Demlenen hıyarlar ragbet buldu de Sen gideli çok haserat turedi; Anaç balıkların hepsi tüledi Kavaklara kaplumbağa tünedi! Yörük yaylasına çingen doldu de Abdurrahim Karakoç |
Hasan'a mektup -II-
Göz değdi köyümün güzellerine, ELİF, yadellere göçtü be Hasan SEVGİ size ömür dört kulaç önce, Ecel çorbasını içti be Hasan ASALET babasız çocuk doğurdu; Hazlı HÜRRİYET'i haydutlar vurdu Viraneye döndü TÜRKHAN'ın yurdu, Köyün tadı tuzu kaçtı be Hasan ADALET felç oldu, yürür değnekle, NEŞE ne haltetsin soğan ekmekle... GÖNÜL delirdi de yol beklemekle, İsyan bayrağını açtı be Hasan SAADET'in adı HÜLYA'dır şimdi; Hergün birimizi aldatır şimdi UMUT'lar rüyada, faldadır şimdi Unut, eski günler geçti be Hasan FAZİLET'i gelin ettik gurbete, Kimbilir... belki de gurbetten öte Yağlı SERVET garaz eder ÜLFET'e Ara yere nifak saçar be Hasan ZEYNEP bize küskün, İFFET sürgünde; Rezalet, felaket yağar her günde... Yedi HASLET verem olur bir günde, ÜLKÜ kötü yolu seçti be Hasan Burada ne düğün ne BAYRAM kaldı... En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı! Korku, hasret, isyan, keder, gam kaldı; Binalar temelden uçtu be Hasan İşte böyle... Malum ola halimiz; Naçar böğrümüze düştü elimiz Güven duyduğumuz her güzelimiz, Bizlere bir kefen biçti be Hasan Abdurrahim Karakoç |
Hatırlatma
Mektup derken siir oldu bak gene Darilirsan ben ölürüm unutma... Taze sarmasigim hoyrat bedene... Sarilirsan ben ölürüm unutma Bir gün günes olur göle dogarsin Bir gün yagmur olup yola yagarsin Bir gün ciçeklerden koku sagarsin Yorulursan ben ölürüm, unutma Kiliç agzi yoldur ok ucu meydan Dikkat et;sen benim canimsin ey can Koyakta kekliksin kayada ceylan Vurulursan ben ölürüm unutma... Ask denince akli birak deli ol Isik isik gökten inen dolu ol Boz-bulanik akan yagmur seli ol Durulursan ben ölürüm unutma Dinlemek zor, anlatmak zor yar beni Göreceksin dertte gamda gör beni Gönül topragima yaptim türbeni Dirilirsen ben ölürüm, unutma Abdurrahim Karakoç |
Hudut taşları
Bu bulanık hava,bu toprak bu su Beni benden beni senden ayırır Bu sabahsız gece bu düş bu uyku Beni benden beni senden ayırır Doğmadık güneşin aydınlığında Uzarsa gölgeler dost kılığında Şüphe keleplenir gönül çığında Beni benden beni senden ayırır Doğrultmak istersem kırılır dallar Sınadım zamana sığmadı yıllar Bu dikenli yollar bu taşlı yollar Beni benden beni senden ayırır Sevgi bulutundan rahmet damlası Düşmeden ayrılık doldurur tası Yoğun maddelerin ince manası Beni benden beni senden ayırır Sen aşka hiç dersin bense hayata Kimbilir belki de bendedir hata Bu dalgalı deniz bu yanlış rota Beni benden beni senden ayırır Abdurrahim Karakoç |
İkininbiri
-Bayram Bilge Toker'e- Can özünden besmeleyi çekende Dil yanmazsa ben yanarım sultanım Hak uğruna bir sefere çıkanda Yol yanmazsa ben yanarım sultanım Arzuhalim ulaşırsa divana Korkarım ki taban değer tavana Çiçeğimden zerre girse kovana Bal yanmazsa ben yanarım sultanım Göz utanır gönül dostu görünce Can tutuşur candan selam gelince Bülbül olup bir bahçeye girince Gül yanmazsa ben yanarım sultanım Aşıklık içimde doğduğu zaman Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman Mızrabım sazıma değdiği zaman Tel yanmazsa ben yanarım sultanım Üzülmedim erkenine geçine Akıl yordum herşeyine hiçine Söküp yüreğimi atsam içine Göl yanmazsa ben yanarım sultanım Alev alev ruhta, canda bu ateş Bakmakla görülmez bende bu ateş Bırakılsa hangi günde bu ateş Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım Dosta mektup yazma vakti gelirse Yazar postalarım kısmet olunsa Mektubumun mahiyetin bilirse Pul yanmazsa ben yanarım sultanım Abdurrahim Karakoç |
İtiraf
Sevgiliden sevgiliye hediye, Ayva gider, elma gider, nar gider. Sevenin yüreği bir renkli mevsim; Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider. Işıklı saçların dökmüş beline, Bağladım gönlümü her bir teline, Ana, bir ben değil bu aşk yoluna, Topal gider, sağır gider, kör gider Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli... Bunların hepsi de sever güzeli, Baba, bu çığırdan ezel ezeli, Hasta gider, esir gider, hür gider. Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden; Sevdim, ayrılamam kara gözlümden, Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden, Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider. Karakoç'um düşmüş gönül derdine; Can adaktır güzellerin merdine, Hey arkadaş, bu sevdanın ardına Şahlar bile tahtı, tacı kor gider. Abdurrahim Karakoç |
Kara haber
Ellerin yurdunda çiçek açarken Bizim ile kar geliyor kardeşim. Bu hududu kimler çizmiş gönlüme? Dar geliyor, dar geliyor gardaşım. Güzel olmuş sıra sıra söğütler, Dağ ardında unutulmuş şehitler. Hürriyete seymen giden yiğitler, İki gidip bir geliyor gardaşım. Üç aylık bebekler tutldu taşa, Düşmanlar geriden eyler temaşa. Yaratan böylesin vermesin başa, Zor geliyor, zor geliyor gardaşım. Abdurrahim Karakoç |
Karşılama
Geldi gonderdiğin şiirden mektup Arada bir böyle yaz Balaban'ım Zaman siciminin ucundan tutup Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım Fikir gölü derinleşir girdikçe Dostluk gülü gümrah açar derdikçe Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım Ahval- i aleme kafayı takma Allah Kerim, sabrı elden bırakma İlmi düstur eyle, imanı sakla Gayrisi savrulan toz Balaban'ım Huzur içte gerek, kabukta değil Vuslat acelede, çabukta değil Akıl da baştadır, topukta değil Çile yemekteki tuz Balaban'ım Ahlakı, töreyi kenara atan Dine " Afyon" diyen, vatanı satan Müslüman olamaz, Türk değil zaten Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım Demişler ya " Kuvvet birlikten doğar" Kar, yağmur zamanı gelince yağar Nasihatım o ki dinlersen eğer İşaret " ben" değil " Biz" Balaban'ım Çevremizi saran türlü ihanet Gün geçtikçe görünüyor daha net Başlangıçta bilmek değil kehanet Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım Zaman geldi esir olduk maddeye Zaman geldi hasır olduk caddeye Zaman geldi küsur olduk şetteye Daha bunlar bize az Balaban'ım Dört yanımı gurbet yazmış kaderim Dosttan mektup gelir, biter kederim Gözlerinden öper, selam ederim Aydınlık günlerde gez Balaban'ım Abdurrahim Karakoç |
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban Yar,deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım karabahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor mihriban Abdurrahim Karakoç |
Noktada Zaman
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan Döndüğü noktadan bin yıl uzakta Yürek ateş düşmüş kuru bir harman Yandığı noktadan bin yıl uzakta Ne nisan bozulur, ne düşer tetik Zaman kanlı tezgah,acılar mekik Umut yavrusun yitiren keklik Konduğu noktadan bin yıl uzakta Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere En güzel arzular kalır mahşere Sevginin meyvesi dalından İndiği noktadan bin yıl uzakta Çıkar oyunbazlar ikbal katına Tepeler dağları alır altına Dostluk sürücüsü vefa altına Bindiği noktadan bin yıl uzakta Esasta her canlı mutlak bir ceset Dunyamız soluyan ufak bir ceset Evren teneşirde çıplak bir ceset Yunduğu noktadan bin yıl uzakta Abdurrahim Karakoç |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:27 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.