![]() |
KUŞ MİSALİ
I Ortada hesap yanlışlığı yok, Yavrumuz vakitsiz doğdu: Tam sekiz aylık. Bilmem ne vardı acele edecek? Sekiz aylık çocuk yaşamazmış, Bunu da bizim gibiler söylüyor; Belki yaşadığı evler bulunur, Zor yaşar bunun dokuz aylıkları Bizim buralarda. Ne yapalım, yetmezse ömürcüğü, Daha bir tane var geride. Onu büyütürüz ister istemez. O da bizim kadar düşünceli Memnun görünmüyor gelenden. Bilse hiç üzülmeyecek; Söylemeye dili varmıyor ebenin -Evlattır ne de olsa- Misafire benziyor, yazık. İş, erken doğmakta değil, Gelmişken yaşamakta… Eziyet bize yaptığı, Hazırlayınca çekip gidecek, Bezini muşambasını. Kolayına ısınmıyor odamız, Buz kesiliyor elleri, ayakları; Sıcak şişeler mi koymalı dersin, Pamuklara mı sarmalı? Akşama sabaha yolcudur. Artık annesini de istemez oldu, Minneti kalmadı kimseye. II Sekiz aylık çocuk bu kadar yaşarmış, Dört gün yaşadı. Çok bilmiş insanlar gibi Gitti sabaha karşı… Haber verince bekçiye, Soruldu ekmek karnesi. Doğuma bakarak, Yerinde buldular ölümü Hemen izin çıktı gömülmesine. Dört gündür, soğuktan, Su yüzü görmeyen yavrumuz, Geleneğe uygun yıkandı. Çıkarken kucakta Bulamadı beklenen gözyaşını. Çocuklar düştü arkamıza, Yüzü kirli çocuklar… Dört yanımı saranlara, Su dökenlere, yasin okuyanlara Dağıttım son meteliğe kadar. Ayın sonunda gitti en kötüsü, Kaldı ebenin parası aybaşına. Vakitsiz doğduğu gibi, Bildi vakitsiz ölmesini yavrucak, Gitti kuş misali! Yaşadıkca adlı şiir kitabından 1948 Rıfat ILGAZ |
OCAK KATIRI ALAGÖZ
Pelit ovasında, Nanepınar'da bir ocak… Taştan değil, Tuğladan değil, Dört duvarı taşkömür, Tabanıysa çamur, çökek… Kaya kömür, taşkömür, Nanepınar, dağ, taş kömür, Kara toprak, kara elmas… Yüz yirmi beş kara amele Kömür karası yüz, göz… Kiminde kazma, kiminde kürek, Sökebilirsen, sök! İster Lâver(*) lerde yıka, İster kok'a çevir fabrikasında, İstersen maltızında yak! Bir ocak, Pelitovası'nda Bir uçtan bir uca dekovil, Vagonlar salkım saçak… Tek başına Çeker götürür vagonları, Alagöz! At değil, eşek değil, Alagöz, ocağın soylu katırı! Yer altında, Pir aşkına Taaa Jerminal'lerden beri çalışır, Bir avuç arpa hatırı. Kendi inadına güvenmez de Alagöz, Tutar kendi dayısına güvenir.(*) Bütün gün üç vardiya Oysa anası bellenir! Yeter bu ocak ağzı aydınlığı, Alaca karanlık! Bir menzile bin kez Ulaşıp ulaşıp dönmek… Yeter ışısın ortalık Ne bir avuç arpa Ne bir tutam ot… Ocak Katırı Alagöz adlı şiir kitabından 1987 |
OĞLUM
I Ben de düşkündüm oyuna, Ben de kumları avuçlar Kazardım tırnaklarımla toprağı, O zaman da çocuklar oynardı, Ama benzemiyor bütün oyunlarımız, Gezdirdim ceplerimde şıkır şıkır Deniz kokulu taşları, En güzellerini topladım Midye kabuklarının. Saldım bahar rüzgârına Uçurtmaların en süslüsünü. Ne kurulunca koşan tramvaylarım vardı, Ne çekince giden develerim. Balıklarımızı tanırdım, Adlarını bilirdim kuşların; Seçerdim düdüğünden Limanımıza uğrayan vapurları. Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarımı Denizkızı'nın Selamet'in; Ben de ayırırdım onlar kadar Poyrazı karayelden. Gemiler tanıdım, çift direkli, Tutmazsa rüzgârı Açıklarımızda volta vuran gemiler, Kızardım, limanımızı hiçe sayan Pake'lere Nemse'lere; Dalar da silinen dumanlarına Düşünürdüm uzak limanları, Uzak limanların çocuklarını. Senin de var ufak tefek Kendine göre bildiklerin; Çeşitli oyuncakların yoksa da Bir saniye de tren yapacak kadar Kibrit kutularını, Tecrüben var benden fazla. Benden üstünsün kuşkusuz, Sigaradan top, Kutusundan tank, Kâğıtlarından uçak yapmada! Rıfat ILGAZ |
OĞLUM
II Sen büyük şehirlerin çocuğusun Kıyıda köşede büyümedin bizim gibi. Daha bu yaşta Tramvaylar, köprüler gördün, Trenlerde yolculuk ettin, İndin büyük istasyonlara; Görgüne sözüm yok. Ama bakıyorum, rahat değil çocukluğun, Arabalar yolunu kesiyor, Tele takılıyor uçurtman. Akarsuların, tepelerin yok. Var mı tarlan, yer çilekleri toplayacak, Böğürtlenlerini otlara dizecek, Çalılıkların var mı? Nerelerde gezdireyim, Hangi çocuk bahçesine götüreyim seni? İşe gittiğimiz günler, Yolumuzu gözlüyorsun Her gün ayrı bir komşunun penceresinden. Kiminin çöreğini yedin, Kiminin azarını. Güzel havalarda arsaya bırakırız, Bıraktığımız gibi bulmayız seni. Şu koskoca memlekette, Yeni vurgunlar bekleyen Arsalardan başka oyun yeri yok sana; Büyük şehirlere yakışır Çocuk bahçeleri yok. Hangi yurda bırakayım da Küfürsüz oyunlar öğrenesin, Hangi hemşirenin ninnisiyle Yatasın, öğle uykusuna. Hangi okulda yetiştireyim seni, İstediğim gibi? Rıfat ILGAZ |
OĞLUM IV
Seni saksıda gül yetiştirir gibi Yetiştirmedik, tek başına Bir limonlukta büyütmedik seni. Kırağı çalmaz diye acı patlıcanı Salıverdik sokağa; Düşecektin eninde sonunda İlk günlerde çok hırlaştınız, Sonra sokuldunuz birbirinize, Kaynaştınız karıncalar gibi. Büyümedin bir dadının dizleri dibinde, Kucaklarında sütninelerin. Ne kaf dağındaki peri kızlarına tutuldun, Ne kurtarmayı düşündün Şehzadeyi, devler elinden. Tanımadan Keloğlan'ı Düştün macuncunun arkasına, Dolaştın mahalleyi. Yağmurlu bir günde tanıdın Göl tutarken bekçinin oğlunu, Recep'le taşladınız Atkestanesini, cami avlusunda, Attınız Emin'le kedi yavrusunu, Kireç kuyusuna. Bunlar mahallemizin çocukları; Henüz bilmiyorsun, El tarlasında koza düşürürken anası Sıtma nöbetleri geçirenleri, Kuzuları doğup Çoban köpekleri ile büyüyenleri, İki gözünde heybenin Çeltiğe giden Yeşilırmak döllerini. Tanımıyorsun, Benzi tütün yaprağından soluk Çocuklarını Sakarya'nın. Demirindesiniz ayni bıçağın, İlerde kucaklaşacaksınız, nasıl olsa; Hazır olsun kalbin onları sevmeye Daha şimdiden! Rıfat ILGAZ |
KÖRÜZ BİZ
Ne varsa otu ot çiçeği çiçek yapan Tan yerinden söken umut ışığı Sizin olsun çekik gözlü kardeşlerim Aydınlıklar sizin olsun körüz biz Bakmayın gözlerimizde yansıyan yıldızlara Göremeyiz ateş böceklerini biz körüz Çakıp sönen deniz fenerlerini uzak kıyılarda Bir bulut ne zamandır üstümüzde Yurt genişliğinde bir bulut kurşun ağırlığında Nilüferler sularımızda açar mevsimsiz Dolanır ayaklarımıza boğum boğum Yapraklarında iri leş sinekleri uçuşa hazır Göz göz oyulmuş gözlerimiz biz körüz Göz çukurlarımızda radarlar fırıl fırıl döner Körüz el yordamıyla yaşıyoruz bu yüzden Yeni körler peydahlarız uyur uyanır Ayak altında eziledursun karınca sürüleri Ezenlerle bir olmuş yaşıyoruz ne güzel Çizme onlardan içindeki ayak bizden ne iyi Körüz biz kör uçuşlara açmışız toprağımızı Ha düştü ha düşecek çelik gagalardan Mantar mantar açılan tohumlar sıcakta Gözlerimizi bir pula satıp geçmişiz bir yana Ölmesini bilenlere yüz çevirmemiz bundan Körüz gözbebeklerimize mil çekilmiş mil Acımasız bir namlu şakağımızda soğuk Tetikte kendi parmağımız yabancının değil (1968) Karakılçık adlı şiir kitabından 1969 Rıfat ILGAZ |
GÜNEŞTEN UZAK
Konuklarımız için yıkadık sizin için Kıyılarımızı bol köpüklü dalgalarla kıştan Nisan sabahlarının buğusu saçlarınızda Mavi gözlerinizde sevinç Telli turnalarla geldiniz En saydam mavilikleri çektik üstünüze Toroslar'dan Ağrılar'a kadar Üzüntülerden arındık sizin için En güleç yüzümüzle çıktık karşınıza Papatyalar gibi tekdüze Erkenden uyardık çiçeklerimizi Kalkınmamız sizden olacakmış Başımızın üstünde yeriniz Izgaralarda lüferler emrinizde Tabaklarda mayonezli levrekler Ağız tadıyla yiyemediğimiz Kirazlar canerikleri çilekler Bulutun kınalısı denizin mavisi bizde Yurdumuza bir renk de siz getirdiniz Esmerler sarışınlar yeşil gözlüler Hoş geldiniz Biz bu güneş ülkesinin çocukları Öfaaale umutla beslenen Yaz geldi mi ebegümeci madımak Kar yağdı mı dağda bayırda Davarımız sığırımızla yarı tok yarı aç Biz bu güneş ülkesinin çocukları Kuru emzikle büyüyen gecekondularda Odsuz ocaksız Bu mevsimde sevilerden uzak Yoksun tüm aydınlıklardan Sabrımızdır geleceğin harcını özleştiren Bir tuğla bir tuğla daha Bir avcumuzda kum Bir avcumuzda kireç Günler günler boşuna harcanan Okunmuş bir mektup kirliliğinde Buruşturulup atılmış günler Yazısız kâğıtlarca anlamlı Alyuvarlarla beslenen özlem Kum kireç ölçek ölçek zaman Biz bu güneş ülkesinin çocukları Güneşi konuklara bırakan Oysa bardaklarda altın yeşili şarap Marmara'nın midyeleri soframızda Olgun domatesler taze soğan Derilerde Afrikalı yanıklığı Hoşi Ming'li savaş çocuklarıyla birlik Garcia Lorca'lı kızlarla bir arada Karşıda Nâzım'ı dalga dalga getiren deniz Oturup diz dize bir kıyıda Aynı balık çorbasını kaşıklayabilirdik Biz bu güneş ülkesinin çocukları Güneşi bulutların ötesinde bırakan Güvercinim Uyur mu adlı şiir kitabından 1974 Rıfat ILGAZ |
LEYLAKLARINI ANLATIYORUM
Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün Onu saçlarından topladığın belli Bir leylak bahçesisin karşımda Böyle kucağında kalsa daha iyi Bir vazoya bırakıp gidiyorsun Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki Önce renkleri gidiyor arkandan Nesi varsa gidiyor soyunarak Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe Yaprak yaprak gelişiyorsun Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine Ölümsüz bir mevsim oluyorsun (1961) Soluk Soluğa adlı şiir kitabından 1962 Rıfat ILGAZ |
OKUTMA ÜZERİNE
SINIF'ın ozanıyım mimli, HABABAM SINIFI'nın yazarıyım ünlü. Kim ne derse desin, Çocuklar için yazdım hep. Canım yansın diye İşimden atarlar sık sık, Acısını hep çocuklar çeker… Kendi öz çocuklarım, Benden önce. Şunu demek istiyorum! İki iş tuttum ömür boyu köklü. Çocukları okutmaktı ilk işim, İkincisi, Yazdığımı çocuklara okutmak. Ne gençlerden, ne çocuklardan Bir yakınmam yok Arap'ın dediği doğru: "Çocuk mazbut…" Memleketse görülüyor işte, Güllük gülistanlık… Ne var ki güllerin dikeni çok! Ocak Katırı Alagöz adlı şiir kitabından 1987 Rıfat ILGAZ |
ORMANIZ BİZ
Yaşayıp gidiyoruz bir arada Meşe, çam, köknar, kayın… Bırakın kirli kentlerinizi, Biraz da aramızda yaşayın! Varsın derinde olsun köklerimiz Yükselmek için yarış bizde. Görülmüş mü ağacın ağaca kıydığı, Sevgiyle yaşamak barış bizde! Mutluyuz birlikte yaşamaktan Meşe, çam, köknar, kayın… Sarılın toprağınıza bir çınar gibi Bize de kendinize de kıymayın. Ne demiş en büyük ozanımız Neden kulak vermiyorsunuz sesine Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi, Ve bir orman gibi kardeşçesine? Kulağımız Kirişte adlı şiir kitabından 1983 |
| Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:12 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.