![]() |
bencede senin için en iyisi uyumak..:2: sanada ii geceler..
|
Vee artık askerim :)
|
Lal olmuş şarkılarda çığlıklarla büyüyen, bendini aşan seldim Nakaratlı gözlerindeki vurgun yeşile en güzel geceleri serdim İsimsiz şiirlerime adını verdim, en uzak yıldızına gönül verdim Üşüdüm, yüreğindeki ırmaklarda nice mevsimler seni bekledim Günler taşıdı ruhuma gözlerin, çiçeklerin en soylusunda sevdim Nurlu göğsünde çocuktum, bana en yaşanası bayramları verdin Ağrılı bir gün daha saklandı geçmişine. Turunu tamamladı saatler ve yeniden döndü çark kendine. Göz uykuyu düşler, ruh düşün ziyaretini özler, bir garip döngüdür asırlardır böyle döner. Yaşamak denilen yafta gülüm, bir dolu, bir boş bardak, dökülen, doldurulan sularla zemzem avuntuları hacminde gizler. Kıyılarına yaşam çarpan bütün dalgalı denizlerin derinliklerinde bir dingin koy vardır. Dudak kaçıran tuzlu pastillerde yakamozlar denizlerin gölgesini koynunda saklayan masum bir aydır. Çoğuldur gözyaşı, bir kemana ruhla eşlik eden sessiz bir yaydır. Virane gönlümüzün ovalarına çiy düşer geceleri, ömür yongası yeşil bakan bir dal parçası gibi zamanla büker belini, hüzün sevdanın damarında demlenen koyu bir çaydır. Kaybetmenin en dağınık yataklarını terk edince, gülüşlerimizin buğusunu unuturuz aynalarda. Aşkın bütün mutluluk resimlerinde en belirgin eksiklik embriyo gülüşlerimizdir. Hayatın derin izlerine battıkça kanayan topuklarımıza taşlar sürmemiz bundandır. Dönüş başlayınca perdeler aralanır sahnelere. Işık yüze yansır, gül dalında sararır, avuçlarımızda kalan her mevsim hüznü yansıtan mağrur bir kınadır. Akışkan bir dereye mazisini sordum geceyi izlerken, yaşlı bağrına taş bastı bir şey söylemedi. Uzaklara, çok uzaklara yürüyordu, ‘dereyim’ dedi, denizleri özlerdi, bir dal attım bağrına, dala baktı, ‘rotan meçhule mi’? dedi. Yıldızların koynunda sabahlardı, sevdalı ne mektuplar, ne kırık güller bilirdi. Sır vermedi, adam izmaritinden son nefesi çekti ve nehre gülümsedi, ‘sevdamı al ve götür uzaklara, sen bir duru nehirsin, sevda senin neyine aşk adamı’? deyiverdi. Yankılanınca özlemin ıslığı dün unutulur, an bugün olur. Kemikte iğne yürümez gülüm, kalp ağrısı biliriz ki hüzünle hep yoldaş olur. Güneş ısıtınca bedeni yara dikişlerden kurtulur, mevsim ilkbaharla dost olur. Gürül gürül bir ormandayım seninle, kar olsa dalında ne, olmasa ne olur. Aşk kirletilemeyen bir gömlekçe gülümser üzerimde, yakışsa ne, yakışmasa ne olur. Sevdanın kandilleri yanıyor içerimde, yolum yolundur, mevsimler dönse ne, dönmese ne olur. Gamzelerindeki sevda oyalarına nurunu dökerdi yüreğimdeki sevdalı kız. Ay düşerdi sevdasına yürürken beyaz karlarda alnıma. Kurt ulumalarıyla köyler geçer onu bulurdum. Ocaktaki aşıma gülüşünü düşürürdü, yatağındaki gergeflere bedenimi bırakınca. Usulca üflerdi isli lambayı, yârim diye içime sokulurdu. Bir türkü olurdu o an dilimde ve dokunurdum sevdalı yüreğimin mızrabına; ‘gecenin ateşini içime narla, geliyorum sevdam yanık şarkılarla’. Dökülmüş ırmaklara can veren bakışlarınla sonbaharlar asardım sonra sevdanın dallarına. Seni beklediğim bütün kapalı kapılardan başkaları çıksa da ben sana yolluyordum mahcup gülüşlerimi. Az sonra ellerini tutmanın sıcacık coşkusu, gözlerindeki dingin limanların kokusu ile bir vapura atardık çocuk kalplerimizi. Gemiler demirlerini bırakırdı maviliklere ve biz dudaklarımızı birbirinde unuturduk. Kabardıkça ruhumuzun kuyuları kristal yansımalı istasyonlarda gölgemizin aksini arardık. Yangın sarmalıyla şehirler geçip yolculuk düşlerimizi soğuk camlara yaslardık birlikte. En dermansız yaralardan kabuk düşünce kan sızar ansız bedene, çağrılar yanıt bulmaz, kol gövdeyi sarmaz olurdu. Damağımızdaki tuzlu yutkunuşlarla sorumuza küserdi hüznümüz, çoğalırdı yeniden yakarımız. Solardı koklanmayan en ölümsüz güllerimiz. Bitmez sana olan özlemim, bitmesin. Dinmez ruhuma yağan yağmurun, varsın dinmesin be gülüm. İçimdeki büyünün tılsımları dilerim ki, hiç sönmesin. Sevginin kollarında huysuz bir bebeğim, sevdan var oldukça, bu bebek dile ki asla büyümesin. Senin aşkının kollarında öleyim istersen, sensiz bir dünyada ölümsüzlük var deseler, neyleyim. Sevmenin en kalın kitaplarından indirdim nurlu ismini. Dolunay mevsimlerinde çağırmak için nefesini. Buğulu bakışlarına günüm dedim, aşkların yüreğinde kalabilmek için, seni nedensiz de sevdim. Onca kavganın içinden ayırdım varlığını, göğsünde büyümeyi diledim çocuklar gibi. Bir dilim ekmeğim oldun, direncimin en tılsımlı bayrağı oldun, dalgalandın, sevdamın en gerçek üstü romanı gibi bir öykünün ölümsüzlüğünde seni, bir seni buldum. Dol içime sevdam, sen bu gece yüreğime doğdun. En son cümlem düşmeden sevda günlüğüme senin sularında arındım, senin ruhundaki rengârenk gökkuşaklarına tutundum. Bir yıldız geçişiydi merhaban, en zorlu yollardan geçerek aşkının tahtına kuruldum. Gözlerindeki engin ovalarda seninle yetiştim, bağrında her gün açan eşsiz güllerle kendimden geçtim. Şiirlerime nefes gibi doldun, gönlümün sultanı oldun, seninle bambaşka bir adam oldum. Gecenin tülbendinden yağmuru geçir ve uzan şimdi kurumuş dudaklarıma. Bedenime sürdüğün iksirle sokul en yaşanası düşlerime. Bir çocuk sesine uyanır gibi uyan ruhuma ve salla beni sonsuza kadar en ölümsüz tutkularla. Yüzyıllık bir sevda gibi geniş yüreğinin ırmaklarında kulaçlıyorum şimdi yaşamı. Her sabah günüme doğuyor sevdalı yüzün. Özlemim gülücüklerinin sofrasına kuruluyor, kavim bakışlarında suskularımın bütün kalıntıları arınıyor ve akıyorum doygun topraklarının yüzeyinde. Her gün güzelliğinin slâytlarıyla geçiyorum kendimden, ıssız bir kentin kara bulutları kalkıyor üzerimden. Bundan böyle, en büyük acıların kazanında olsam da seni düşünürüm, seni ve sevgini. Sevda gömleğini giymişim gülüm, sen kokar bütün dikişleri. Koparsalar dallarımı, sökseler düşlerimi aman demem, sevdanla çiğnerim en sert zehirleri. Gözlerinde biriken damlaları bana sakla sevdamın ovalarına salayım onu. Boy boy sevgiler ekeyim kutsal toprağına, bir mevsim geçmeden sevelim, mini mini umutlar sarmala yüreğinde, bir iken, bin olayım. Aşkının dağlarında ölümsüzlükle dolanayım, eşkıyan olayım. Seni sevmenin krallığında dünyaya rest çeken bir adam olayım. |
Askimmmmmmmmmmmmm...
Hosgeldinnn... :) |
Hoşbulduk bebişimmm
|
Noldu.. askerligini nerede yapiosun belli oLdu mu ???
|
Ayın 10'unda belli olacak. 11'indede gidecem.
|
:79:
|
Asma suratını hemen.
|
.....
|
Asmiyorum.. |
Bi gün ayrı kalmak bu kadar zorsa bunca zaman nasıl geçecek bilmiyorum
|
Konusamiyorum.. yutkunamiyorum. |
...
|
|
Herkes gidiyor artık, şehir kalabalık.
Her gidenin ardında el sallar karanlık, Yüzünü bile görmediğin sonbaharda... Düşen son bir yaprak arıyor yalnızlık. Üşüyor artık üşüten kar tanesi... Penceremin önünde birikiyor beyazlar, Biz soğuk camdan izlenirken yağardık, Seninle kaybolan düşünceler gibi; Eski yorganların altında yazardık, Şimdi dökülüyor yapraklar usulca... Kar taneleriyle yapraklar karışık, Düşüyorlar görünmezken aşkın yüzü, Sevdanın sonu ışıksız ve karanlık. Tek şahit sonbahara gökyüzü, Tek umudumuz sönmeyen bir ışık, Burda kimse sevmez hasretleri, Söyle, kimler düşen mevsime tanık, Kimlerle geçecek bu diyarlar... Uzaklara bakan göz bebekleri, Düşerken önümde gecikmiş sonbahar, Soğuk kar oyunlarında elleri... Bu baharın son nefesleri önümde, Son haykırışlar, duyulmaz sesleri. Derin ve keskin yaralarla gönlümde, Gecikmiş sonbaharın sonsuz izleri! |
Bende youtube yine gitti :(
|
Bosver , gitsin.. :( |
Güllerin Ağladığı Saat.. Güllerin ağladığı bir saat vardır hani.. Büyür o saatte yalnızlığı bahçelerin.. Düşer korkusu kalbe yaklaşan gecelerin.. Bir dev uzatır gökten o çirkin ellerini.. Güllerin ağladığı bir saat vardır hani.. Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk.. Gitgide uzaklaşır batan güneşle sesin.. Bir bakarım ki benden en uzak çizgidesin.. Başlar geceye doğru upuzun bir yolculuk.. Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk.. Yüzünü hatırlatır gökyüzünde ne varsa.. Gözlerin bu saatte kopkoyu elemlidir.. Dudakların kimbilir şimdi nasıl nemlidir.. Ellerin öyle yanar ufuk nasıl yanarsa.. Yüzünü hatırlatır gökyüzünde ne varsa.. Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan.. Umulmadık bir anda bitiverir şarkılar.. Kapanır yüzümüze o mermer kapılar.. Özlemler ateş şimdi anılar duman duman.. Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan.. Ak köpükler kararır deniz görünmez olur .. Çağırır yaşamaya bizi tek-tük ışıklar.. Böylece üstümüze çöker de karanlıklar.. Camlar, bir bir kapanır, odalar, evler uyur.. Ak köpükler kararır deniz görünmez olur.. Güllerin ağladığı bir saat vardır hani .. Cıvıl cıvıl bahçelerden el-ayak çekilir.. Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir.. Her akşam uzaklara alır götürür seni .. Güllerin ağladığı bir saat vardır hani.. |
Sevdanın ovalarına yağmurun düştü yar, sırılsıklamım Kılcal damarlarım sürgünlere durdu, özlemken gül adın Aşk’ının ülkelerinde çocuklar gibi coşkuluyum, haylazım Mavi denizlerim sevginle taşıyor, kokundur tek muradım Karanlığın ışığa tutkun saatleri vurunca döşe, ansızın sarılır anılar düşe. Yaman bir susku böler akrebin gülüşünü ve yelkovanı adak eder güneşe. Kavrulur sorgularla titreyen her hece. Kıpırdadıkça yaprak dal esner güne, sargısı çözülür yüreğin o an, sessiz bir ırmakça yol alır denize. Derindir ağıdı mavinin coşkular yol alır, kimi sığınır en harlı ateşe. Dil yanar köze durur, söz ölür yerleşir sevdanın en ölümsüz şiirine. İki ayrı pencereden dolar ruhumuza aşkın nefesi. Biri mevsimlerle kapanır, diğeri sevgiyle sallanır. İki ayrı yürekte tamlanır aşk, biri sorgularla sonlanır, diğeri cesaretle canlanır. Türküler yakılınca dillerde, sonbahar en yaşanılan, en kutsal mevsimdir. Fincanda kahve, bardakta çay, kadehte rakı, rakıda hüzün. Seni sevmek kadınım ruhumu sarsan en tatlı yel, yüreğimde şifalı bir el. Seni sevmek, yaşamın en şahane mevsimi, yıkamaz gülüşünü, ne fırtına, ne de yel. Sözcüklerimin fırtınasından kaçacaksan, büyülü dudaklarının kokusunu bırak odamda. Kadın kollarının kelepçeleriyle çivile istersen beni aşkın odasına. Sözcüklerim susmadan, bu şehre yağmurlar yağmadan, aşkın devriyeleri isimsiz şiirlerimizi yırtmadan, sakla beni saraylarında, bu koca çınar toprağa karışmadan. Sararınca eylül, kamaşır göz. Ateşin içindeki devadır, biz aradığımız mevsimin terkisinde hüzün taşırken. Aşk kayıtsız bir içlenmedir gülüm, yüreğimizin sarı odalarında dünün güzelliklerine sarılıp yatarken. En büyük düşümüzün şifası sevdadır ve o sonunda aşkın kollarında ağlar. Nurlu bakışlarının yangınlarıyla kavrulan bu bedeni attım rüzgârına. Avuçlarının uzak duruşlarıyla savruluyor şimdilerde gönlüm. Kilometreleri kırıyorum ruhumun balyozlarıyla. Bedenim uykulara sarılacak kuytular ararken, alımlı düşünüşlerine dalıyor aklım. Şimdi kim bilir nerdesin? Tükenmiş bir zaman makinesi çarpıyor göğsüme. Al yıpranmışlığımı, şimdi tek derman nefesin. Sevdanın geceliklerini giy de öyle gel odama, o an isterse bir kirpiğim diğerine değmesin. |
Sevdanın geceliklerini giy de öyle gel odama , o an isterse bir kirpiğim diğerine değmesin... ... .. . |
|
Bu klibi ben ekleyecektim,benden önce davrandın...
|
Sezmis olmaliyim..:70: :72: |
Kalbim sende nede olsa. İçinden geçeni iyi biliyorsun.
|
Kalbin , ellerin , gozlerin...seninde elmacik kemiKlerin sizlio mu.. |
Kalbime sor. Anlatsın nasıl olduğumu sana
|
İliklerime işleyince kurşun-i gözlerin, kırıldı direncim Rengi kuşkularla büyüyen bir geceydi sensiz günlerim Ruhumdaki ağıtları, yüreğimdeki ağrıları bitirdi sözlerin Islak yastığıma hüznünü düşürünce sevdaya düştü gönlüm Sen utangaç mavilerin mart filizleriyle uykuların alaca rahminden düştün bu yaşam sularına. Karları taşıyamayan ağaçların pamuk döşekleri toplanırken uzaklarda, durağan bir çığlıkla merhabalarla güldün hayata. Yağmurla oyunlara açıp minik avuçlarını, yüreğinin dönencesine düşen gözlerindeki engin bakışlarla yürüdün yılları. Yönü dümenden ayrı düşen yaşam sularında yeşil denizler ekmişsin gönlünün coğrafyasına. Hüzün kayalıklarında zamanı ruhunda taşımış, evreni didikleyerek defne dalları ile örtmüşsün aykırı tükenmişlikleri. Sen sularını içtikçe dağların, ışıklar yolunda diz çökmüş. Kulaklarına yıldız sevgileri iliştirerek sırlı bakışlarla süzmüşsün gökleri. Yaşam sularının kirli sularında adresini yazıp kitabına, gitarının tellerinden ruhunun şarkısını söylemişsin. |
Hasretin doner durur..
Gun harman Gece derman.. Ben nehir sen umman Dokunursa ellerin , dudagin yangin orman.. |
Bir sabah saçlarını okşayıp da rüzgar.. izlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz.. Yok..olmaz..erken daha biraz geç kalın ne olur.. Hiç hazır değilim henüz.. Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha tanıdık değil bana güz.. Yok olmaz dur.. dur gidemezsin.. Gözlerimin rengi dur bulutlara dönemezsin.... Yok alamazsın.. beni deli zaman.. ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin. O gün başka renkte ağaracak biliyorum.. ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum.. Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz.. yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum... |
Ellerimin çizgilerine yasladım yüreğimi bugün Bedenimin kınında esmer bir yalnızlık şarkısı Şafağın suyunu içiyor şiirlerim, unutuldu dün Ecelim olsan da sitem etmem, dilimde güz yankısı. O bildik şarkıların ruhuyla gel, istasyonsuz şehrime Düşür istersen kaldırımlara hiç yaşamamış gözlerini Gerdanında isimsiz bir yurt olsun, beni bu şehirden ara Sürgün haritalarında yitiğim, istersen yüreğinde tara. Ahşaplarımdan hüzün sızar, tuz kokar şair yüreğim Dağınık gecelerimde bir sana sevdalı, say ki deliyim Nilüfer kokulu gözlerinden başka bir çiçek bilmem Başımı koydum sevdana, hülyalı bir mevsimdeyim. Her gece uykulardan önce uyanırım içsel yalnızlığımdan Geceye şiirler döşerim, ruhsatımı yaşamaktan almışım ben Yudum yudum bir sevdadır öğünüm, tok kalkarım şöleninden Bir kibrit alevinde ısınır, titrek bedenimle sana gelirim yeniden. Bırak Eylül düşsün mevsimlerin çiçek tozlarına, ay üşüsün Yüreğinin köşkündeki şölenlere yeryüzünün açları üşüşsün Bir sevda mektubu yazdım yine sana, rüyalarına gömülsün Martılarla yolla selamını, mevsimleri geçerek bana süzülsün. |
|
Nasil Ayrilacagiz Biz Seninle..
Saril , Biricigim.. |
Bütün anlamsızlıklara anlamlar yüklesem Bir örümcek sabırla örer biçare yalnızlığımı Oysa, her kadehte sen, her şerefede sen varsın Gülüşün delip geçer içimi, sarhoşluğum olursun. Asırlardır yalnızlığa göz kırparken kız kulesi Kim bilir, belki de gönlündekini bekler durur Saçlarıyla örter gecenin asi ve mor kırılganlığını Bir bekleyiş masalıyla yapayalnızlığını haykırır. Ufuk çizgileri döşenir sabırla kocaman atlaslara İçilir sorularla sevda, tükenmiş ve lâl sabırlarla Usulca akışlarla büyür ırmaklar, ulaşır çağlayanlara Mırıldanır şarkılar aşkı, kucaklanır özlem yangınlarla. Yanlışlara direnirken sevgiler yalansız karelerde Yaradır kaşınan, suskundur her sevda yüreklerde Hep çevrimdışı zaman, ansız korkular lâbirentinde Kendimizi gizlemeye yer kalmamış dünya teknesinde |
...Yollar uzuyor YaklastikCa...
|
Silik bir izlenim gibi kalıyordum kendimde Elimle filan bir şeyler yaptığımı görüyordum Seyrek de olsa konuşuyordum, örneğin Eski bir efsaneyi anlatıyordum birilerine Ya da bir yerleri tarif ediyordum yüzümü buruşturarak İçki de içiyordum, hem de sert içkiler içiyordum Bazan bir iki bardak Bazan da sabahtan akşama kadar Durmadan içiyordum Canım elbette, diyordum, nasılsa Otel batacak, otel batacak! En önemlisi de tanıştırılır gibiydim biriyle Hiç kimselerin ilgilenmediği Bazı olayların tarihçisi olarak.. . |
|
Doğanın bana verdiği bu ödülden Çıldırıp yitmemek için İki insan gibi kaldım. Birbiriyle konuşan iki insan.. [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....] |
Sen GiderKen..
|
kimsecikler yokmu..:78:
|
| Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:28 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.