![]() |
gözün aydın yinga bak kimler gelmiş ama sen yoksun nerdesin...
|
Serin ruzgarina penceremi acmis gibiyim... hosgeldini gevelerken yuregimin haLini bir gorsen..:( HosgeLdin.. |
Özlem.. Bir gece, Gecede bir uyku.. Uykunun içinde ben... Uyuyorum, Uykudayım, Yanımda sen. Uykunun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben... Bir yere gidiyorum, Delice... aklımda sen. Ben seni seviyorum, Gizlice... El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden, Tek hece. Seni yitiriyorum Çok karanlık bir anda... Birden uyanıyorum, Bakıyorum aydınlık; Uyuyorsun yanımda... Güzelce. Kaynak: Yalnızlık Paylaşılmaz |
Aglama.. Aglamak Biraz öteye kaçmaktir.. Aglamak, Hüzünle anlaşmak, Ve kucaklaşmaktir.. Aglamak.. Siginmaktir ne olsa, Avuç açmaktir.. Uzak da olsa, yakin da olsa Biraz onu öteye itmektir.. Kişinin en kolay mutsuzlugu Aglamaktir, geçiştirir umutsuzlugu.. Daha zoru var, susmak zor Susmak bir agaç, dallarinda, Susmak.. aglamalari da tutuyor.. |
Nerdesin..
Sende esen bende uguldayana eşgin Sende uyuyan bende uyanana uygun Sende ölen bir şey var Bende ölene döngün, bende dogana dolgun Bir şey var, bir eşin var, bir var var. Bende yanan yangin Bende yanan karşit Ben yanana söngün Ben sönene dongun Özdemir Asaf Bir ömür boyu Çekersin aşk-ı sevda'dan Yanarsın bir yaşam boyu Yazarsın destan destan Uzaktan yakından İçinden dışından Gelir Bir bakışta okurlar...!! Sağolsunlar. Özdemir Asaf |
8.10 Vapuru.. Sesinde ne var biliyor musun.. Bir bahçenin ortası var.. Mavi ipek kış çiçeği.. Sigara içmek için Üst kata çıkıyorsun.. Sesinde ne var biliyor musun.. Uykusuz Türkçe var.. İşinden memnun değilsin.. Bu kenti sevmiyorsun.. Bir adam gazetesini katlar.. Sesinde ne var biliyor musun.. Eski öpüşler var.. Banyonun buzlu camı.. Birkaç gün görünmedin.. Okul şarkıları var.. Sesinde ne var biliyor musun.. Ev dağınıklığı var.. İki de bir elini başına götürüp.. Rüzgarda dağılan yalnızlığını Düzeltiyorsun.. Sesinde ne var biliyor musun .. Söylemediğin sözcükler var.. Küçücük şeyler belki.. Ama günün bu saatinde.. Anıt gibi dururlar.. Sesinde ne var biliyor musun.. Söyleyemediğin sözcükler var.. Cemal Süreya |
taa burdan istanbullara gittim.. nizamiyeden kaçırdım kaptım geldim onu...:72: ama sen yoktun.. az önce görüştüm dışardaymış akşam gelicek nete..:2: sen napiyon baci..:72: hastaydın nasıl oldun..
|
Merhaba Adnan, Bugun ucuncu gun.. artci agrilarin ve inanilmaz yorgunlugumun disinda birsey yok... Nasil yani , sen simdi Istanbuldamisin .. ? Gelsin artiK ,onu cok ozledim. |
Saat Sekizi Geç Vurdu.. Kime ne desem.. Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum.. Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı.. Dökülen çelik katı Yürüyenler yan yana Yüzümü güneşe dinlendirsem.. Dağın dağ olduğunu bilsem , ovanın ova , ağacın ağaç Kurtulurdum.. Çok köprülü sular gibi git git bitmedi. Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum.. Saat sekizi geç vurdu.. Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna Düşünmeden biliyordum. Arif Damar |
Alıntı:
|
İçime Damlayanlar.. Raylar Düğümlenen yollar, tren Bir gün Ümit etmediğim bir gün Alıverecekler seni benden. Neler götürdüğünü bilmeyecek Düşünmeyeceksin. Belki döneceksin Düşerken yıldızım bir selvi gölgesine Belki de ömür boyu bekleteceksin. İlk çiğdemle gel Ne var ki dünyada Kaybedip bulmaktan güzel? Demesi kolay ama Öylesine yanıyor ki içim Bir garip çöl yolcusu gibiyim. Doymak için susuzluğuna Seni yudum yudum değil Damla damla içeçeğim.. Gülten Akın |
sinemadaymış beyefemdi 3 boyutlu filim izliyo bana msj atmış adamlar sanki yanımda die..:72: keşke bende şimdi orda olsaydım benim gibi film meraklısı bi insana bide msj atıyo ballandıra ballandıra..:72:
|
O kadar zaman bunalmistir , uc boyutLu goruntusunu kiskanma.. :) Isin pis tarafi benim bu aksam icin arkadasima sozum var.. Ciktim cikacagim. Keske bir defa gorebilseydim..:( |
Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm.. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm. Şehre simsiyah bir kar yağar Yollar kalbimle örtülür Parmaklarımın arasından Gecenin geldiğini görürüm. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Çocuklar sinemaya gider Yüzümü bir çiçeğe gömüp Ağlamak gibi isterim Derinden bir tren geçer. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Alıp başımı gitmek isterim Bir akşam bir kente girerim Kayısı ağaçları arasından Gidip denize bakarım Bir tiyatro seyrederim. Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Uzaktan bir bulut geçer Karanlık bir çocukluk bulut Gerçek üstücü bir ressam Dünyayı değiştirmeye başlar Kuş sesleri, haykırışlar Denizin ve kırların Rengi birbirine karışır Sana bir şiir getiririm Sözler rüyamdan fışkırır Dünya bölümlere ayrılır Birinde bir pazar sabahı Birinde bir gökyüzü Birinde sararmış yapraklar Birinde bir adam Her şeye yeniden başlar. Ataol Behramoğlu |
yaw çıkmasan ii olur çünkü msj attı saat 11 de nete gelicem beklesin diyo.. çok özlemiş seni..:2:
|
Offffff... O olmasa saatlerim burada esnemekle gecer.. O gelir isim cikar.. yiicem bitircem..kafasini kircam ben bu aksiligin.. !! |
:72: bişey olmas beklemeğe dere ama..:2:
|
Sonra Okumak Icin Ekledim..
Sol tarafımdan kalkmıştım o sabah. Deliliğim üzerimdeydi. Belki de gerçek ruhum harekete geçmişti o saatte. Zaten benim için çok zor bir gündü. Sıkıcı bir iş görüşmesine gitmem gerekiyordu. Hayatımda büyüdükçe yeni fobiler edinmeye başladım. Müziği salakça sebeplerden bıraktığımda şarkı söyleme fobisine yakalanmıştım. Sezen ile şarkı söylemek istediğimde bir arkadaşım bana “fazla yüksekten uçuyorsun” dediğinde yükseklik korkusu ortaya çıktı. Bir gün katılarak ağlıyorken herkesin bakışlarını gördüğümde ağlama fobisine yakalandım., sonra yine bir gün tam uykumun en güzel yerindeyken telefonum bir ölüm haberini verince uyumaktan korktum. Derken ilk sevdamı bir uyuşturucu komasına teslim edince bir şeylere bağlanma korkusunu yaşadım. Ve bir gün bir arkadaşım silahı beynine dayayıp son kurşunu ateşleyince kurşunlardan korkmaya başladım. Bir gün orada bir gün burada büyümeye başlayınca ayrılıklardan korktum. Sonra bir gün güvendiğim bütün “kemiklerim” kırılınca güvenmekten korktum. Bir gün bayıldığımda ve gözlerimi en sevdiğim birinin mezarında açtığımda mezarlıklardan korktum. Bir kitap okurken içimdeki 2.,3.,4. Çisel daha hızlı okumaya başlayınca içimden korktum. Bir adama kemiklerime kadar tutununca ve kalsiyumu aşkta bulunca aşktan korktum! Tüm bu pisliklerden arınmaya çalıştıkça herşeyin insanın hücrelerine yerleştiğini anlayınca yıkanmaktan korktum. Kalp üzerindeki morlukları görünce, aklım bedenimle çelişince sevişmekten korktum. Yürürken koluma değen adamdan, o adamın yanında yürüyen kadından, bana beni anımsatan çocuktan korktum. Hep korktum. Korkularımı anlayacaklar diye de korktum. Gücümü yitirmekten, yitirince delirmekten korktum. Ben hep korkmaktan korktum. Nasılda uzadı cümleler. Nasılda hesabını aştı yazdıklarım! İş görüşmesindeydi son noktalı virgülüm! Öyle ya geriye dönüşüm olmadığını bildiğimden virgülsüz nokta koymaktan korktum. Sizi bilmem ama iş görüşmelerinin en nefret ettiğim yanı gideceğim adresi bulamama korkumdur. İşte bu cümlenin sonrasında n’olur bana normal gözüyle bakmayın! Ben bir deliyim. Üstelik delilerden korkuyorum! Yine stresli bir görüşme için Eminönü Vapuruna bindim. Hava buz gibiydi. O karlı günlerden biriydi. Yeri gelmişken bazen kalabalıktan da korkarım. Gülebilirsiniz! Ben deliyim! Neyse bu yüzden herkes deliler gibi içeride yer ararken ben vapurun kenarında oturmayı seçtim. Ayaklarımı uzattım. Martılar tepemde. Tam bir “İstanbul İstanbul Olalı” durumundaydım. Sonra bilirsiniz cam vardır arkanızda. Bir baktım insanlar bana bakıyorlar. “Ne yapıyor bu kız bu soğukta” der gibi. Umurumda değildi işin açıkçası. Bu arada yeni bir fobi daha edindim. Martılar vapur hareket edince öyle bir uçtular ki tepemde ne yalan söyleyeyim sindim bir an ama sonra anlaştık onlarla. Ben geri döneceğime söz verdim ve onlar Kadıköy’de kaldılar! Meğer martılarda deliymiş söz dinlediler. Tabii hava hareket halinde daha da soğuktu. Yemin ederim bir tek ben dışarıdaydım. Ve hemen yeminimi bozuyorum benden başka biri daha vardı. Ama oturmuyordu. O an aklımdan geçenleri anlatamam. Delice şeyler işte. Denize bakınca ne düşünür insan. Yeni bir aşkın eşiğini, mide ağrısını, biraz ölümü biraz İstanbul’u ve bana özel olarak da çokça müziği, sesi, Sezen’i. Şapkamı kafama geçirdim, ellerimi cebime soktum. Saçım dağılmışmış, burnum akmışmış, bir tarafım donmuşmuş hiç umurumda değil. İş görüşmem vardı, yeri nasıl bulacaktım, ben aptal mıydım! Müzik varken ne işim vardı görüşmelerde, ne kadar normal olabilirdim diye düşünüyordum o saydıklarım umurumda değilken! Bir de çaktırmadan gizlice şarkı söylüyordum atkımın altından. Sonra bir ses duydum. Bir kadın şarkı söylüyor. Ama nasıl bir bağırışla anlatamam. Geminin iskelelerine bir gelip bir gidiyordu. Ayakta duruyordu. Dönüp bir baktım kadın inanılmaz görünüyordu. Kafasında kocaman kırmızı bir şapka, her yerinden bir şeyler sarkan bol sarı bir kazak, kocaman yeşil bir çanta, rugan topuklu çizmeler ve kocaman gözlükleri vardı. Kızıl saçlı bir kadındı. Kısa boylu! Aman Allahım dedim! Öyle birini görünce kendinizi normal sanıyorsunuz. Ne acı! Kadın baktı baktı kalktı geldi yanıma oturdu. Ama yaşamanız lazım o anı! İçimde adrenalinle karışık bir huzur anı… Kadın mırıldanıyordu ama ne dediğini anlayamadım. Sonra omzuma vurdu “hadi” dedi “şarkı söyleyelim”. Ne söyledi sizce? İnanmayacaksınız ama her kelime üzerine and içerim ki “Onu alma beni al beni al beni al….” Diye başlamaz mı! O an saliseler içerisinde neler düşündüm ben bile hatırlamıyorum. Başladım korka korka onunla şarkı söylemeye. Sonra vurdu yine omzuma “hahahah sende delisin be!” dedi. “Seviyor musun Sezen’i ?” dedim. “o deliyi mi? herhalde kızım o da bizden hahahah” dedi. Ben iyice şok! Allah artık söyledikçe söyledik. “Ben tanıyorum onu! Şarkı söyledi benimle. Meşhur edecek beni” gibi bir şeyler daha söyledi. Güldüm tabii kahkahalarla. Bir de oynayışını görseydiniz. Oturduğu yerden o kadar kibar hareket ediyordu ki! O sırada içeriden bakıyorlar dışarıdan da gemi görevlileri gülüyorlar. Ama inanın burnumun akıyor olması, zatüre olacağımı bilmem kadar umurumda değildi. Sonra konuştu işte biraz daha delisin sen dedi sakince ve kalktı yanımdan. Her delide olduğu gibi garip bir hüzün vardı içinde bence. Yüzünden belliydi. Sonra vapur yanaşırken görevli halatların yanına geldi ve “rahatsız oldunuz mu? O hep gelir biz de onu vapura alırız, öyle gelir gider, deli işte” dedi. Güldüm sadece ve kim akıllı ki dedim. İndim vapurdan. Bizi camdan gören herkes garip garip bakıyordu. Aslında gerçek hayata dönünce ben bile böyle bir şeyi yaşadığıma inanamamıştım. İçimde acayip bir huzur vardı. Delice bir huzur. İş görüşmem istediğim gibi gitmedi hatta aklımı bile konuşmalara veremedim. Ama o gün öğrendiğim, yaşadığım şeyleri asla unutamam. Tesadüf yok işte! Bir deliye rastlıyorsun kalkıp Sezen söylüyorsun. Akıllı adamın işi mi bu Allah aşkına! Deliler gitgide sızıyor kalbime. Sezen’le tanışma korkum var bir de. Buna bu yüzden cesaretim yok. Ama onu görmek, ona dokunmak gibi bir ısrarım olmadı hiç. Baksanıza o bana her yerde kendini gönderiyor zaten. Sadece anadilimiz aynı onunla! Ben aşktan konuşuyorum, O delilikten! O aşktan konuşuyor ben delilikten! Deliliğe, aşka, hayata dokunmanın “İpucu”nu verdim sizlere… Tutması sizden! Çisel Onat |
Sevmek bir şey değil de sevinmek kötü be, kumruların kumsalların bulutların aşkına mecburduk da yazdık kirli sakallı sabahların namına öylesine değil savrulsun diye değil yalandan değil yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü hani bazı içinde bir dal burkulur yeşil için sarı için her morun tonunda büyüyen sağrılar için belki kuşlardan habersiz kanatlar için yol yokuş son ilk bahar uzun eskilerden gelme bir içim nefes için yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünki erguvan görüldü bir zaman sonra çıkmaz oldu sokakların alayı mavi çakmak fitil falan kalabalık oldu yokuşlar o yokuşların baladı oldu düğün oldu hatta serim düğün ve çözüm için boşanmalar oldu her sevdanın final tezi adliyeye verildi gerisi ilam oldu kıyılar kumrular göçler oldu... buhurdanlar semaverler ve nargile geyikleri yavaş yavaş çok yavaş hız'da yitirilenlerin aşkına yavaş'ın içindeki ölü şövalyeler için her işin bir raconu vardı yaşamın ortaçağında atılan adımlar vardı yavaş ve eski bir düellodan alınmış işte bu yüzden yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü... sonra unutmak vardı hatırlamak içindi bütün muallak resimler hiç olmamış gibi yapmak öküz öldüren bir hasrete can dayanmıyordu ya zaten bütün bunlar yeni ve dayanıklı canlar içindi dursun koyuyordular en son çocuklarının adını üstü kalsın ikizler mesela birisinin içinde civciv havalansa diğeri kanat çırpıyordu istemsiz oluyordu bunlar ve yazmak lazımdı yazmasak olmazdı çünkü... eski harfleri dağıtıyorduk komşularımıza yepisyeniydiler hepi topu bir kere kullanılmışlardı sapa bir cümlenin içinde hat sanatıydı gömdüğümüz uykuya edebiyat avuntusuydu işimiz uzak suretlerinden biriyle yapılan nef'inin yazmak lazımdı yazmasak olmazdı, aslında olurdu tabii bir sürü yazmadığımız bir süre yazmadığımız ama o zamanda bakkalda hesapüstü kalmışlık oldu siparişi unutmuşluk bakkal çırağında hem de ekmeğin en yumurtaya banılacağı sırada ve kapatıyoruz manasında söndürülen ışıklar oldu hadi gidin artık makamından kırklık bir ampul kaldı geriye... baktık olmuyor yazmadan baktık mesele oluyor dimağı eşeleyen cümleler olmuşlar olacaklar yani bir fikrin hizasına konulacak ne varsa işte, yazdık ki yazmasak olmazdı bütün bunlar bütün bunlar içindi gizli hüzün artıkları kalmıştı ayrılık salonundaki güvercinlerde manasız bir tango ciddiyeti dans mı ediyorlar fırça mı yiyorlar belli değil öyle suçlu bir işti tango arjantinde solcu gençler işkencedeyken maradonaydı 82'de kibrit kutusunun kapağı vasati kırk çöptü ve kırkının da tek tek kendine göre sorunları vardı... çözüm bekleyen ağır meseleleri de vardı yaprakların kuruyorlardı saatlerini kasım patlarına hemen ve şimdi müdahale gerekiyordu akarsulara ve ivedi bir gülümser kelimeydi yadırgayan Türkçedeki yerini ama yinede yazmak lazımdı yazmasak olmazdı... sonra hiç aklına gelirmiydi örümceklerin sinirli bir iklime ağ'yacakları kendilerini ya da kuşak çatışması balıkların pul pul gerinir diye düşünürken biz meğer esnemeye bile takati kalmamış yorgun bir akdeniz... ucundan çeksen new york'a kadar götürebilirsin elektrikli vakumlu halı bile yıkayan sömürgeni işte böyle bir durumdu ve tedirginliğimiz siren miren istemiyordu telaşımızın gürültüsü yerindeydi ve küt diye akşam oluyordu biz ki öğle vaktiyiz daha rakıdan filan habersiz ve söylemeye gerek yok uzun çok uzun içmeler oldu mürakabe susamış peçetelere notlar düştük kalktık zeytinyağı lekesinden arta kalan şiircik kuşunu besledik gel gör ki üç gün yaşayabildi us pas içinde ama olsun yine de yazdık yazmasak olmazdı... nehirde (hiç tanımadığımız) bir tekne için (hiç binmediğimiz) bir şarkı (hiç duyulmamış) bestelemeyi istersin de hani nefesin yetmez nefsini güftelemeye işte bu yüzden yazdık yoksa hoşumuza mı gidiyor zannediyorsun smokin bulutlu bir gökyüzünden söz etmek bir kelebeğin kararsızlığını anlatmak tırtıl kılığında... ya da bir ateş böceğinin direnişini yalancı aydınlıklara... başka türlü olmuyor, başka türlerde nasıl oluyor bilmem ama yazmak lazımdı işte yazmasak olmazdı çünki! Yılmaz Erdoğan |
Ömer Gençer / Otel Odaları
Bir oda dedim yılgınlıkla.. bir düş kurulmuşsa eğer geri dönüşü yoktur kemirir yaşamı bir oda dedi öteki düşlerinizle birlikte kalacaksanız bedeli biraz ağır olur ödeyemeyebilirsiniz sonra otelimizi terk etmek için nedenler sıralamayın siz en iyisi biraz düşünün kararınızı vermeden önce üzmeyelim birbirimizi ben kimseyi üzmem dedim ötekine aşklarım ve düşlerimle konaklayacağım bedeli neyse öderim size yerinizi göstereyim dedi öteki her katta biraz daha ağırlaşıyordu yükler her katta biraz daha sıkılıyordu insan her katta biraz daha tükeniyordu düşler her katta biraz daha aşk yoğunlaşıyor bir oda için değer (mi?) ... |
Bir özlem var içimde uzaklara dogru.. engin denizlere Sana, ve askimiza Sisli bir maziden uzakta yalnizca Sana yakin.. gönlümün dalgalarinda sevgim kalsin.. bitmeyen rüyalarimda hep Sen varsin... |
Nazim Hikmet - Dört Güvercin
Geldi dört güvercin suda yikanmak için. Su mahpusane yalagindaydi. ve günes güvercinlerin gözünde, kanadinda, kirmizi ayagindaydi. girdi dört güvercin yikanmak için suyun içine. ve kederli toprakta dört insan bakti dört güvercine. Güvercinler hep beraber günesi tasiyip kirmizi ayaklarinda uçabilirler. Durdurmaz onlari demir ve duvar. güvercinlerin yumusak kanatlari var. Ve kanatlar Simdi burda, simdi damin üzerinde. Insanlarin kanatlari yok Insanlarin kanatlari yüreklerinde. Dört güvercin günese varmak için yikandi, uçtu sudan. |
msj yazabilirmiyim..:72:
|
Barış Kılıç / Düşümde Bile...
Mutsuzum uzun zamandır. Senin de dahil olduğun bir sürü sebebin sonucu mutsuzluğum... Yaşam boyu mutsuz olmak için o kadar çok hediye edilen acı içinde sana nasıl kızabilirim ki içime bıraktığın küçücük bir sızı için. Hayatın tuhaf yanlarından birisidir işte bu... Upuzun yolların ardında belki alabildiğine gri, belki bembeyaz, belki çocukluğumun en güzel hayali gibi yemyeşil bir şehrin içinde, benim soluduğum nemli oksijenden uzak, kimbilir beni hiç düşünmeden geçirdiğin günlerde, ben seni akıl defterimin her gününe satır satır yazmaya devam ediyorum hiç usanmadan. Zamanın herşeye farklı anlamlar yüklediğini anlıyorum düşünmeye çalıştığım hergün. Şarkılar hep istediklerimi anlatıyor şimdi, çocuklar hep senin gibi gülümsüyorlar... Zaman şimdi herşeye seni yükleyip gönderiyor üzerime hiç acımadan. Bense hiç karşı koymadan, sana dair herşeyi aklımı çürüterek içime çekiyorum büyük bir hızla, yok olduğumu bile bile... Bir sürü ses uğulduyor kulaklarımda... Onlardan sadece birini anlayabiliyorum karmaşanın içinde. ''Artık çok geç'' diyorsun bir yağmurun ferahlığını taşıyan sesinle. Sesine yakıştıramıyorum söylediklerini. Çok uzaklardasın, mutsuzsun benim gibi. Hiçbirşeyin geri dönüşü olmadığını söylediğim gün geliyor aklıma sadece. Kendime kızıyorum sana inanmadığım şeyleri öğrettiğim için çaresizce. Ellerini hiç tutamayacağımı bilmenin telaşıyla...Onca masumluğunun içine kattığım kem gözlü kuşkularıma kızıyorum hiçbirşey ifade etmeyecek bir pişmanlıkla... Bir düşün içinde bile sesini duymak yetiyor oysa bana. Ama düşlerimde bile yanlışlarımın dönüşü olmadığını fısıldıyor dudakların usulca uzaklardan. O an sarılacak bir beden bulma isteğiyle yanıp tutuşuyor aklım. Bu sonsuz ateşi eritecek zavallı bir ruh... Yanlışların bedelini ödeyecek olan suçsuz bir beden. Kendimi kandırarak geçecek olan bir kaç sefil saat... Gözlerimi kapatıyorum. Uyumalıyım. Seni görmeliyim düşümde. Güzel şeyler duymalıyım dudaklarından. Yanımda olduğunu, yalnızlığımın bir kabustan ibaret olduğunu söylemeni istiyorum. Sonsuzluğa kadar seninle olduğum bir düşte kaybolmak istiyorum. Yanımda olmanı istiyorum. İmkansızı istiyorum. Bir daha kötülüğün yanında durup güzelliğini, kendinden koparıp içime bıraktığın o masumluğunu kaybetmek istemiyorum... Düşümde bile 'Artık çok geç' olmasını istemiyorum... |
Birazda Ruha Gida..
|
ii yinga demek msj yazmamı istemiyon tmm yazmıyıcan tüstüm ben..:72:
|
1.Devrik Yürek Savunması Çiy doladım kasnağına gecenin. Işıksızlığın hep yoksul yalnızlıklara çıkması doğurur o rüzgârı. Giz dizilmiş çardaklar incir kokulu, çiçek hattı gözlerine doğru. Kokunda korku. Kafka; mürekkebini içtiğim mevsimsiz aşk. Ölümün önünde yayılan; çıbanı yüzümün. Devrik yürek savunması ömrüm. Yaşlı bir adam vurgun yemiş. Kuşlar. Düşler. Kapılma saatleri, basamaklarında ateş yatan zaman merdiveninin dik soluğuna. Ve çekip giden bir ben, aynı denize, irkilen iskeleden. 2. Issızlık Sürüsü Sıcak bir buğu düşürdüler ceplerinden, kışın gelişini gözlerime yıkan gölgeler, ölüme giderken. Sonuna vardım ufuk renginin, gündüz rüyalarımda gördüğüm. Gün sayıyor kör eşgalim. Sönüyor gülüşüm, gülün bağrında ikindi vakti. Zaman çağlıyor, ömrümü biçmeden. Çölde ıssızlık sürüsü gecelerim. Pencerelerden akan yollarda usulca büyüyor hüzün. İsyan dumanları. Bir kıyı, boğulduğum. Suçluyum. Talan edilmiş sokaklara yeleler taktım, yenilgilerimi asmak için. Korku salmış düş dudaklarına... Üzgünüm. 3. Buyruk Gecenin deniz kanatlarında, bir kuşun sesine dalmış düş topluyorum, gözlerime öpücük. Kendine açan bir ışığı emiyor kalbim. Kara tren, sisler durağında akıntısı kavuşmanın. Ten, sahili gurbetin. Dalga dalga köpürüyorum aşka... Buyruk: Tez boynu vurula! 4. Harita Haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular, şimdi zaman oynak bir gölge. Nasıl başlasak geri dönmemek için? Hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara açılmak geçmeli içimden. Biliyorum. Ama kavuşmalar ayrılıktır bazen. Kaan İnce |
|
Kahkaha kesin bir sınırdır senin sesin için; geçmezsin kahkahaya. Bu da gülümsemeyi senin tapulu malın yapar. Gülmek sende gülümsemenin bir noktada taşkınlığı oluyor daha çok. Bu bakımdan gülümsemenin bütün öğelerini de birlikte getiriyor. İş bu kadar da değil, yeni bir takım öğeler de getiriyor. Ilıktır senin sesin. Güvenli olmaktan çok güven uyandırıcıdır. Konuşurken kimseyi dinlememene ne diyeceğiz peki? Buna karşılık sözcükleri sakıngan sakıngan kullanman var, ona ne diyeceğiz? Alırken suçsuz, verirken duyarlı bir ses. En büyük modaevini yönetecek olsa sinirli tonlar kazanacağına muhakkak nazarıyla bakılabilecek, ama, söz gelimi, hiçbir belediye başkanı olamayacak bir sese. Sanırım, bakışlarla sesler arasında bir bağıntı kurulabilir. Belki de yanlıştır bu varsayım. Ama doğru olsa, senin sesinle bakışın arasında bir paralellik, hatta bir özdeşlik olduğu görülebilir. Daha doğrusu sendeki bu özdeşlik böyle bir varsayıma itiyor kişiyi. Kimbilir, başka belirtiler gibi, bakış ve ses de Aynı ruhun değişik planlardaki görünümleridir belki de. Ruhun, özdeş yönlerini denediği organlar olabileceği gibi, çelişkin yönleriyle belirdiği organlar da vardır. Olabilir. Söz bitince senin sesin de biter; oysa sözü tüketen sesler vardır; söz tükenince de sürüp giden sesler vardır; söz tükendikten sonra başlayan sesler vardır. Senin sesin sözle özdeş. Çığlık değil, düşünce senin sesin. Ama etin, kemiğin malı olmuş bir ses. Ömründe bir iki kez büyük ihanete dadanmak isteyebilir bu ses. Küçük iha- netler onun düşünceyle kurduğu ilke-leri aşmaz, aşamaz. Ah! Razı olma sevgilim, katıl. Katıl ama razı olma. Biraz da kendinden memnun bir ses. En büyük eleştiriyi, yadsımayı son anda yaparsın sen: Sanırım sende bul-duğum en doğru gözlem bu. Oysa eleş-tiriyi son anda yapmak, razı oluşun ta kendisidir. Korkaklıktır da. Şu var: Fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz biz.. Güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz.. Mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler.. Razı olma hiçbir sessizliğe.. Biliyorsun seni seviyorum.. Pencereden bakmayı Öğreteceğim sana.. Sesin.. balkona asılı çamaşırcasına Havalansın, havalansın dursun.. Sokakta değil balkonda; dışarı çıktığın zaman romanını yastığın altına sakla; Şiirini mutfağa koy.. Boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa, Öykünü yanına alabilirsin elbet Müziğini de, resmini de Niçin güvenmiyorsun bana...? Cemal Süreya |
|
Geceleri hayaller kurardım; bir kayığım var, başını sallaya sallaya giderken, karinaya çarpan dalgaların hışırtılı sesi ve önümde masmavi bir deniz.
Sonra ilk paramla bir kayık aldım. Ama kayığı içinde yüzdüreceğim su yoktu Ankara’da. Evimizin önünde duran kayık, sonbahar yağmurlarıyla suyla tanıştı, kayığımın içi su doldu. Kayığın suyun içinde olması gerekirken, suyun kayığın içinde olması karşısında canım sıkılırdı. Kayıktaki suyu boşaltmak için çareler aradım. Her yağmurdan sonra çocuklar koşup ‘Sizin kayık doldu’ haberini verdiler. Ve komşularımız ayağımda lastik çizme, elimde kova ile kayığımın suyunu boşaltırken beni izlediler. Karım, ‘Dikkat et, kayığın içinde boğulan ilk insan olursun sonra, kimseye anlatamayız’ diye sık sık söylendi. Sonunda kayığımızın suyu boşalsın diye altında geniş birkaç delik açmaya karar verdim. Karadenizli komşumuz uyardı: ‘Yağışlarda kayığı ters çevireceksin...’ Hiç aklıma gelmemişti. Kendi kendimi, ‘Karadenizliler de biz Urfalılar gibi, akrep çıkmasın diye karyolanın dört ayağını birer leğen suya oturtmayı hiçbir zaman akıl edemezler’ diye teselli ettim. Kaç yıl sonra kayığımızı denize götürdük. Ne kadar mutlu olmuştum bilemezsiniz. Kayığımız suyun içindeydi ve biz de kayığın içinde. Bir süre öyle oturduk, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey konuşmadan, hatta fazla kıpırdamadan. Arada bir dikkatlice eğilip denizin dibini gözden kaybetmemeye dikkat ederek... Sonra da sevgili karımla, ‘İşte su, işte su kayığın içinde değil, işte kayıkta biz’ diye bakışarak... Kayığımız ne oldu bilmiyorum. Ama hepimizin birer kayığı yüzdürmek zorunda olduğumuz yaşamın yorgun gecelerinde, hayallerimde her zaman bir kayık vardır. Kimi zaman karada içi su dolu... Kimi zaman suyun içinde kayık ve kayıkta ben öyle oturmuşum. Mutlu mu mutlu... Kıpırdamadan... Bekir Coşkun |
neyin yinga bana çokmi kızgınsın..:65: ben sadece şaka yapıyodum ki..
|
Küçük İskender / Azılı Aşklar Şatosu
Bir tek sana tembih ettim saadeti hiç bir şey hatıra değil aslında kaynayan sular gibi bakardın ya bana donan sular gibi gülerdin ya bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni.. Bir tek sana tembih ettim saadeti hiç bir şey ihanet değil aslında kararan havalar gibi dokunurdun ya bana bozan havalar gibi şevişirdin ya bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni... |
konuşmayacan mı benimle yinga.. tmm konuşma..:65:
annem sütlaç getirdi bana.. bitanede yingama getir dedim o getirdi... [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....] al tatlı ye tatlı yaz... çok kızmışsın anlaşılan bana.. gidiyom ben... |
Seninle ilgisi yok Adnan.. durgunlugum uzerimde.. belkide Rusenin gelisi ve onunla gorusememle ilgili bilmiyorum.. Sen benim canimin canisin , dostum , arkadasim , kardesimsin.. Sutlac icin sagoL.. . |
Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman yüreğimdeki zehirli çiçeği usulca bıraktım dünyanın dışına... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman son kez ayaklanır düşevlerimde bastırılmış yangınlarım mahcup ve sinsi bir konuk gibi yaşlandığım düşevlerim... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman cesedim sahile vurur insanların kıskanarak topladığı cesedim... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman kelimelerin hatırasını sokaklara fırlatırım... Cezmi ERSÖZ |
..Bu Karanlik Gecenin..
|
üzme kendini yaw gelir birazdan görüşürsünüz.. aslında bende biraz şom ağızlıyım..:72: karşıdakinin durumunu bilmeden konuşuyorum işte napcan..:72: birazdan gelir durguluğun geçer tmmı..:2:
|
|
Canımmmm
|
| Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:26 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.