Kahraman Tazeoğlu Şiirleri
SENİ İNTİHAR ETTİM Deli dolu geçtik ateş hatlarından Sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde Sevdikçe korktum Korktukça daha çok sevdim Er geç birbirini boğacaktı bu duygular, biliyordum Neden sonra farkına varıyor insan Ayağına takılan bütün taşları Yoluna kendi döşediğinin Senin yarınlara inancın benden yüklüydü Daha cesaretliydin Planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar Er geç açacaktı, biliyordun Deli sevdalı çocuk ruhumun Nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı Değersiz değerlere sırt dönmüş, güvenli saflığında Bir sonsuzluk buldun kendine Ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza Sonra birden Yeşil bir kentte Ilık bir yaz gecesine astın beni Sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi Ödedim Cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü Son sözün Ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim Geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim Anılar kemirdi yüreğimi Felç oldu hislerim Zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden Tek bir saniye bile süzülmüyordu Ters çevirmeye cesaretim yoktu Çünkü yeniden başlayacak bir hayatın Korkağı olmuştum Aşkların sonrasında hüzün vardır Ya sen hüznü boğarsın Ya da hüzün seni boğar Ama birisi kanatlarını kırarsa eğer Yaralı kuş rolüne soyunacağına Yürümeyi denemelisin Hayata dönmelisin Bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü Ve sonunu infaz ediyordu içimde O gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer Ölen ben olurdum O gece Hayatın lekesiz bir anında Seni intihar ettim Şimdi katil benim Artık güncemde bir boşluksun Yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun Ve sana ait sandığım her şeyin Aslında benim olduğunu öğreniyorum Hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin Kendimi keşfettikçe Seni kaybediyorum Ve ufkuma sensizliği Korkusuzca geriyorum |
Bana Bir Cevap Ver!
Bana kalbini ver. Avuçlarımda tutacağım mayınların yerine. Acele giden gece zamanlarında çarpacağım bir duvar emniyetinde gülüşünü ver bana. Düşerken dibe, soluklanacağım ama asla tutmayacağım ellerini ver bana. Tercüme edilmemiş öfkeler seyrelsin ömründe. Yüksek sesler alçakça dinlenir. Bana usul sessizliğini ver. Lütuflar karşılık ve karışıklık için sunuluyor hayatın asil isimlerince. Adının anlamını ver bana. Telaffuzunda özlemlerin dindiği adını ver bana. Başkaları, bu aşkı oyalamak için var olur. Ne kadar durdururlarsa nefesini, o kadar hızlanırlar. Bana kendini ver. Her şeyden ayıkladığın kendini… En iyi ölüm berbat bir yaşamın kıyısında bekler. Seninle gerçeklerin intizamlı duruşunda yalanlar yumağını çözmek için varım. Bana gücünü ver. Yaralar değil canı yakan. İzin tendeki çirkinliği ve merhemin kabadayı yardımseverliği… Yaralarını göster ve bana izlerini ver. Günün bütün aynaları beni gösterdi aksinde. Baktıkça seni gördüm. Bana var oluşunun sırrını ver. Günbatımlarında gözümün değdiği yerlere kurul. Senden olma güneşlere kamaşsın bakışım. Bana zamanını ver. Atlardan daha hızlı koş oraya. Soluk soluğa kaldıkça koş… Yarını ertelediğim geçmişin geçmezliğine inat, vaktinde yetişmek için bana, bir kez olsun yok et geç kalışını ve durmadan koş oraya. Bana verdiklerinle bekliyorum seni. Düşsüz ve sonuna kadar gerçekli bir aşkın içinde… Kuşlara takılmasın ayakların. Takatini zorla ve koş… Oraya… Kent soysuzlarının, aşk eşkıyalarının, gurur kırmak için hendek kazanların, dokunuşun esrarından acizlerin, kontrol edilmeyen sevilerin, intiharla harlanmayan yaşamların olmadığı oraya… Koş… Ben bütün gemileri uğurladım. Gitmeyeceğim. İçilmiş yeminleri kustum şehrin meydanına. Yıldız sağanağına bağır açmış bir yeryüzündeyim. Yazılmış sözleri susuyorum. Konuşarak, yazılmamışları siliyorum. Bana hecelerini ver. Yarım kalan öykülerimin noktası olmaktan vazgeç. Bana başlangıçlara yeter hevesini ver. “Susacak var” edilen bir yemin, sözle tutulamayan. Bana yüzünden çizgiler ver, gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan. Suya yazılmaktan kurudu kelimeler… Bana bir cevap ver! |
Sussam Yalnızlık , Konuşsam Ayrılık ..
SUSSAM YALNIZLIK KONUŞSAM AYRILIK Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasretler yangınları var nede benim gözlerimde şiir yaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim acmak uzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üstüne üşüyorum evet hala üşüyor ellerim hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı bin ömür bin soluk bin yıkılış yaşadım ömrümün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan korunaklı bir liman olamadım sana ve arkama bakmadan giderken haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını şimdi bin ömür geçmiş ömrümden ben bir ruyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum hani zaman ilacı olurdu herşeyin hani zamana bırakmalıydık atalar yine yanıldı bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben zaman zehrini içerken yudum yudum artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzlugun bitsin bitmezlerin bilincinde diyorum yne yıkılmış ve geç kalınmış viranelerız şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasret yangınları var nede benim gözlerimde şiir şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum susuyorum susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep şehrine gidiyorum yoklugun açıyor kapıları yıkılan şehirler arası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor halaa haklısın kokun sinmiş soguk duvarlarına şehrin herkezin gözünde seni arıyorum yoksun yoklugunu salıp gitmişsin gidişle bırakıldıığın bu kentte susuşlarına bile yandıgın soguk dağlarımın eşkiyası bağışlama dilemiyorum gel demiyorum sev demiyorum haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin sığındığın mavi adada yaktıgın ateşi göm yanaştırabilirsem gemilerimi tutucam ellerinden şimdi yanıyorum kanıyorum ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim geç kalınmış bir solukmu bir günün sonunda yoksa çağresizliklerimin son çırpınışlarımı bilmiyorum kayıp adresten yazıyorum son kez sussam yalnızlık konuşsam ayrılık dönsem yıkılış dönmesem yok oluş şimdi ben susuyorum yalnızlığa talip sende sus bana sus ki bir daha ölmeyeyim. |
Suskun
suskun yağmurlar adını çizseydi yüreğime gözyaşı tufanlarıyla yağmalanmazdı bu sevda oysa amansızlığın burçlarında bencilliği unutup sencil yaşamak vardı bir zaman hasret kokulu günlerin tortuları böyle çökmezdi gözlerime hani sevdalar sevda gibi yaşanırdı hani yenilgi sandığın yengiler vardı suskun yüreğimi kanırtmışlığınla çekip gitmişliğinleyim uçurumlarca uzağım sana kan revanım bu kadar mı kadük bu kadar mı derme çatma bu sevda suskun çorak toprakların köhne çatlaklarına ağlarım öyle ölgün öyle perişan bulutlar kırılır başımın üstünde ve bağışlamalar serpiştiririm sulara yılları unuturum yolları beklerken gelmezsin suskun dillenmeden yıllanırsın suskun tamiri olmaz bitenlerin yarınların gardiyanlığı düşer bize özü sevdasında saklı suskun seni anlatmaktan yorgun mektuplar var iflah olmaz ve yaralı şiirlerle dolu dipsiz kuyulardan şahikalara doğru al beni götür kendine suskun üşütmez bizi tenhalıklar yakışmaz bu öfkeler bize sevilmişlik kokuyor dudaklarımız sözlerce serpin bana ört ateşimi suskun |
En Fazla İçimde Ölürsün!
En fazla içimde ölürsün Cesedini sürüklerim gittiğim her yere Kızıl sonbaharım Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi Ellerimde çoğul bir gölge kuşu Adının arkasına basmadan yürüdüm Alnımda birikti çizikler Adımdan çıkardım aklımı Aklımsız kaldım Neylersin İnsanız Ne yapsak eksiğiz işte Ölüme ayarlı saatiz En fazla içimde ölürsün Sorarım Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni? Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi? Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını Devrik cümlelerimin öznesi oldun? İçindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım En fazla içimde ölürsün Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana Kalan gidene denk neyi varsa susuyor. Ve susmak inceltiyor her yarayı Ve susmak bakmak oluyor Gitmediğin her yere Kim tutuklanmış yalnızlıktan Gizin içine gizlenen kim Söyle beni nerene sakladın Ki şimdi bu kadar sokaktayım En fazla içimde ölürsün Karla karışık yağarsın yara Bereme Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde Sana borcum olsun Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde En fazla içimde ölürsün Yanağında yanar avucum Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar Gırtlağıma kadar aşka batarım Yeteri yok. Eksiği fazla. Neyin kaldı eksilenlerden arta İçeri doğru kapanan bir kapıydın Saçlarından geçtim önce Ve kendimden öylece Neyim yoksa var bildim Eğildim Eksildim Eridim Bir seni bitirmedim Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını Uğultusuna tutunamadın Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan Öyle yaşadım gözlerini Tenimde itiş kakış Cebimde depremlerin Esrarlı gece ayinleri Volkanik şiirler Usul usul giymedim mi sözlerini Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer Sensizlik seni anlattı en çok Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti Söyle saçlarında öldüğüm Bir geri gidiş kaç günde gelirdi? En fazla içimde ölürsün Cesedini sürüklerim gittiğim her yere Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri Açar gibi yaparak açık bir kapıyı Beni ikiye böldün Hadi içimi kendine aldın da Beni nerde bıraktın Hangisini seçerdin benim için Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için Ben yarama çoktan sen bastım Yaşım kadar gencim Adın çabuk diye geçti Ardında aç köpekleri bırakarak Ezberimden geçtim. Hızla biten aşk şarkılarından geçtim Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk Bildim Biz dalkavuk bir aydınlığın yerine Onurlu bir karanlığı seçtik Ve bir öyküden ağlarcasına geçtik Cesurduk çünkü Kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar Ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız Gerisi hiçlik Gerisi yokluk Sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka Bir hayatın tüm yanılgılarını Saçlarında çözdüm Şimdi beni hangi yanımdan susacaksın Sessizlikte bir dildir Çoğul susulur Pusulur Şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın Yıkık şehrimin izbesi En fazla içimde ölürsün En çok Gözlerime gömülürsün. Gözlerimi kaparım Vasiyetimi yazarım |
K/aralıyorum
Sessizlikğine aldanıp Neyim var neyim yoksa N ekalacağınada aldırış etmeden Suskunluğumla,günün ilk ışığında İzinin hükmünü sürüyorum Zamansızlığıma inat Lügatimide sana uğurluyorum İrkiliyorum izinin olmadığı yerlerde Karanlıklar çöküyor gündüzme Tükeniyor nefesim,tükeniyorum İçimdeki seni düşlerken Aşka son kez kandığımı kanıksamaya alışıyorum yokluğunda Şarap sıcaklığında..[/align]K/aralıyorum mavi'siz'liği Sonra bizli düşlerde adın bir var bir yok oluyor Uçurum ucu kan uykularımda Sus diyosun yine bende K/aralıyorum içimdeki son düşüde Al diyorum göğün mavisizliğine Ne verdiysen al Lal olmuş dilimdeki senide al Ismarlıyorum artık sensizlikten bir ölümü Göğüne, mavisizliğine sesleniyorum Islanarak son defa senli düşlerde Mavisizliğinde susuyorum bir küçük kız edasıyla Dönüşleri olmayan sana susuyorum Ayrılığa,sensizliğe son defa kanıyorum.. seni son kez k/aralıyorumm yitiğimmm...! |
Susuyorum
Yokluğun soğuk bir savaş gönlümde… Seni beklemekten vazgeçiyorum… Uzayan tutsaklığımda,dalgalanan esaret bayrağının altında, dökülen kanda boğuluyor gülüşlerim… Üzerine çığ düşmüş beklentilerimin hareketsizliğinde, umutlarımı birbirine çatıp duruyorum… Kalemimde ölü şairlerden hırsızlama harflerle, tekil cümleler kuruyorum acılarla uyumlu… Saçlarımda kelepçesi hükümlü rüzgar… Savruluyorum… Yine dalgın gemiler geçiyor ıslak gözlerimden… Gün yüzünü dönerken geceye,düştüğüm tepelerine yeniden tırmanıyorum, kendi mazoşist duygularımla… Herkes uyurken düşlerine,ben sevilmediğimin altını çiziyorum, parantezi bol satır aralarında... Çizdikçe çoğalıyor yalnızlığım… Yine dalgın gemiler geçiyor ıslak gözlerimden… Senin için bir dalgınlık daha tutuyorum aklımdan… Nikotine kesmiş verem kokulu odamda; ( d )alıyorum bir fincan kahveyle sensizliği, kırk yıl kalasın diye hatırımda… Hüzünlü yaz( g )ılar baskı kurarken sürgün yanlarıma, tenimde unuttuğun yangınlarda ısınıyor sözlerimin sahte sahipleri… Oysa sana ( k )aralamıştım tüm bildiklerimi... Kararlı yürüyüşlerde ıslıkla çalınan marşlara eşlik etmiştim, aldırmadan tel örgülerin yırtıcılığına… Yeni bir ülke kurar gibi anlatmıştım umutlarımı… Şimdi kararlı adımlarıma yılgınlık dayatan sevdanın sus işaretiyim… Kimse bilmez kederden kanayan,ağır yalnızlığımı… Acıların ağır abisi demiştin bana… Kim hesaplayabilir ki gönül kırıklarımın hacmini… Kıldan ince hasretimin keskinliği ve atomdan ağır sevdamın yok edici yakıcılığında, bir ben biliyorum gecelerin bitimsiz uzunluğunu… Yazmakla tamamlayamıyorum kendimi… Bana bile kendini anlatamamış ben’i anlatıyorum sana… Olur da anlam bulurum diye yüreğinde… Anla(ya)mıyorsun… Bu yüzden seni beklemekten vazgeçiyorum… Sus-konuş vardiyalarında,sinsi ağrılar çörekleniyor göğsümün sol cenahına… Ve duman çöküyor bu yüz duman… İçimde ayaklanan en militan duygularımı kelepçelesem; Bu aşk terörden kurtulur mu? Bu büyük yıkımdan ağrısız günler çıkarmı?…Çıkmazındayım işte!... Bu yüzden seni beklemekten vazgeçiyorum… Artık çek işvebaz bakışlarını gözlerimden… Sesini sesimin üstüne koyma… Ya öldür beni! Ya da yaralı bırak sevni sevmeler ülkesinde… Vazgeçmekten başka işim kalmadı benim… İÇİ DOLDURULAMAMIŞ BİR SEVDANIN BOŞLUĞUNDA SENİ KAYBETTİM… (d)arlandım…Katı bir “ES” le bitti bu şarkı… Susuyorum… |
Araz
ARAZ "Yalnızım çünkü sen varsın" "gel" desen gelirdim gittiğin uzakta bendim dağ gibi bir ihanetten düştüm bu kendime son gelişim ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime kendimi suçüstü yakalıyorum ve kentsizliğimin isimsizliğini Araz´a uyak düşüyorum gözlerime senden düşler sürüyorum ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor bana en büyük tehdit yine ben oluyorum sonra bir durağa yaslanıyorum sonra bir kente ve sen gidiyorsun ben kanıyorum diyorlar ki "kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun" oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun yorgun Haliç´e biraz inat biraz ihanet bırakıyorum ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum aklıma düşüyorsun düşüyorum düşünce üşüyorum azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum yalanlarımla bir hiçlikteyim beni içinden kaç bu kentte her yağmur kendini ağlar aklıma düşsen yalnızlık oluyorum ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir nerde kimi üşüyorsun artık kendini yakan bir ateşim kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz şimdi boş duraklara yaslanıyorum boş kentlere oysa "gel" desen gelecektim gün düşlerime dönüşlerimde bakışın içiyor beni gözlerimden gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara uzaklığına uzanıyorum sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan yıkılıyorum şarkılara "kimseler biliyor" yalnızlık dostumdu şimdi korkum oluyor oysa "gel" desen gelecektim artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan kendimi yitirdikçe sana gidiyorum göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum uysal yalnızlıklar satın alıyorum gülüşümle ödeyerek ve içimde yalancı bir katil taşıyorum yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben kirli sözlerimi temize çekme oysa "gel" desen gelecektim gözlerim ihanete ihbar taşıyor kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına sözü namluna sürmelisin şimdi en yaralı yanımdan vurmalısın beni çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam susuşuna kan döküyor gözlerim sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun oysa bilmelisin Araz´ım kimsenin içi görünmez ve hiç bulamadıklarını asla yitiremezsin bak şimdi aramızda sessiz kalıyor söylenecek bütün sözler her sabah akşam oluyorsun alnından ellerine damlıyorsun yüzündeki yağmurla iniyorsun kente içine dert oluyorsun kentin dışına yağmur yüreğinde dağılıyor kristal şehirler duvarların kan öksürüyor ve sen başkalarının gözlerini yüzümde aramamayı öğreniyorsun beni bir durağa yaslıyorsun beni bir kente gidiyorsun oysa "gel" desen gelecektim susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın en susmakta neydi öyle sen en dinlerken biliyorum Araz´ım insan kendini bulmamalı, hep aramalı gittiğin yerden başlıyorum öyleyse gece cinnetlerimi de alıp yanıma denize bakmayı bilmeyenler bir gün mutlaka boğulur işte bundandır gözlerinden kaçışlarım siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı ben şimdi gurbetim içimde taşıyorum heba olsa da senlerce yılım oysa "gel" desen gelecektim ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden şairler ölüdür derler inanmıyorum en karanlık ceketimi giyiyordum ışığa kördüm çünkü şimdi ise güneşe ilerliyorum dirilmek için kimliği paslanıyor eski bir anarşistin gecenin kör gözünden utanıyorum hadi bana en militan kelimelerle saldır batır içime cümlelerini beyhude bir dehşet bırak hak ediyorum gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime can kaybından ölüyorum cenazemde namaz kılacağım zan altındayım yalanıma inanıyorum yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin kinim kendime susuşum sana küsüşüm tüm dünyaya üstü kalsın ihanetimin "gel" desen gelecektim yine bir tren geçiyor içimden sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan süsle beni ey aşk geçtiğin yerleri öpüyorum yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum dişlerindeki nikotin tadı terkimde sirenler ve ateş hatları içip sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla yasadışıyım tutukla beni gözlerimden kalemim bitti yitirdi şiirini şuur öldü kanımdaki mürekkep balığı solumdaki sise intihar etti intiharlar bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek yaşamak için geç bir zaman ölmek için ise erken çok davullu bir senfoni sürçüyor dikiş tutmaz ayrılığımda kirpiğinden yapılma bir darağacına geceyi asıyorum yoksun bu yağmurlar ıslatmıyor beni bir durağa yaslanıyorum sensiz gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum "gel" desen gelecektim oysa kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor şimdi herkes biraz sen biraz acı göğsümde bir vagon gizli sözler batıyor fırtınalar çıkıyor üstüme şakağımda intihar acemisi bir şairin delilik provaları arkandan uluyan kapılardan söküyorum kokunu yokluğunu kokluyorum yokluğunu yokluyorum çöz gözlerimi senden hadi ücranda yak bakışımı gözlerine bekçi sevdam dünden ve senden kalmayım içine her düşen kendi keşfi sanıyor seni oysa sen melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin ve kendini acıtmak istiyorsun ama güller kendine batamaz bilmiyor musun "gel" mi diyorsun herkes kendi gördüğüne bakar peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu hadi en kanadığımız yerden susalım "gel" desen gelirdim "git" dedin ve gittin Aşka... Rüzgara... Ayrılığa... Zamana... Eyvallah.. |
Hadi Git Yâr!
Hadi git yâr! Daha fazla sen yüklenemiyor kalbim. Daha derin düşleri kaldıramıyor bedenim. Kalmadı lügatimde içimi yakmayan bir söz. Bendeki resmini sakladığım sandık; bir çift göz? Yâr! ekseni değişti artık dünyamın. Ne geceleri uykuya teslim ediyorum düşüncelerimi. Ne de sabahları gündoğumlarıyla yeni bir yelken açabiliyorum kurtuluşuma. Her benle başlayıp senle devam etmek zorunda olan gün, dikenli bir dal oluyor bana. Hadi gönlüm Defalarca düş uçurumlardan, kan-revan ol. Ve boşalt içini. Damarlarından ansızın geçen ve ?yar?ı anlamlı kılan ezinci katlet. Bitir bu sonsuz şiiri. Son bulsun ağıt tadındaki sevgi söylemleri. Yâr yüreğimdeki ?is?ini başka bir yere sevk et hadi. Ah yâr gün gün mısralar döktün içime. Yüreğimi sana dair söylenmiş mısralarımla yıkadın. Ben hep sana uzaktım. Yollarda kaybolsam sen önüme çıkan tuzaktın. Ben, her gece gözyaşlarımla yıkadığım masallarımı saçlarına yolladım. Saçlarından kulaklarına musalla taşı gibi bir soğuklukla inip, beni sana anlatır sandım. Yanıldım? Hicran yağmurlarından sıyrılıp ötelerde kendimi aradım, bulamadım? Hayatımın gençlik satırlarında adı geçen yâr. Sırtımı her döndüğümde bir can yitirdim bu bahar? İdama giderken hislerim, güneşim yüzünü görmeyi bekledim hep. Kalemi kırık bir aşkı mühürledim yüreğime. ?unuttum? diye haykırırken bile unutmadığımı ispatlıyordum kendime. Yoruldum yâr Bütün kapılarımı kapatmaya hazırlanıyorum gönlümün. Kimliğimi hediye edip bu şehre, her bir adımımda anıları sürükleyip ardımdan ve rotamı da ekleyip nabzıma gidiyorum? Mutlu günlerin gelmesini bekleyen çehremdeki çizgileri siliyorum. Ceplerimi dolduruyorum yedekteki acılarla. Her sabah yüzümü yıkadığım tavana asıyorum hayallerimi. Ansızın içime düştüğün günden beri ayakları burkuldu ömrümün. Ve ben her gün bir daha ölmek için uyanır oldum uykumdan. Paslandı gözlerim. Sen kendin için kal yâr ben senin için giderim. Bu defa sürgünlere giden yüreğime bedenimi de eklerim. Bağdat olurum yıkılırım kurşunlara. Filistin olurum kalırım duvarlar arasında. Ama yine de İstanbul?u saklarım alınyazımda. Nerde olursam olayım unutma yâr; yarın yeni bir gün ve her yeni günde olduğu gibi senli ölüme hazırlanıyor gönlüm .. |
Seni İçimden Terkediyorum [ Bu şiirle tanıdım ben seni Kaptan ]
SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM Binmediğim hiç bir otobüs Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde Gittikçe azalıyor hayat Neyi erken yaşadıysam Hep ona geç kalıyorum Sana göçüyorum her sonbahar Yolların çıkmıyor aşkıma Unuttuğun yağmurların adı saklımda Seni içimden terk ediyorum Susmaktan yoruldum Kuşlar ve şarkılar, bu şehri terk edeli Efkar demliyorum gözlerimde yaşlarımı, yanağıma varmadan öldürüyorum Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM Ne unutacak kadar nefret ettin Ne hatırlayacak kadar sevdin Yıkık bir duvar kadar bile Pişman değilsin biliyorum Beni hep bulmamak için aradın Yanıldığımdın Yangınımdın Yangındın Sensizliğe yenilmek Sana yenilmekten zor olsa da Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak Seni içimden terk ediyorum Şimdi İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan İki yarım kaldık Tamamlayamadık bizi Elinden tutamadık yalızlığımın Saçlarımı da uzaklarına gömdün İçimin mavisi senin okyanusundandı Al! geri veriyorum. Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim Sana bensizliği terk ediyorum "Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi? Ne tuhaf değil mi? İçimi acıtanda sendin Acımı dindirecek olanda. "Ya öldür beni" dedim Ya da git benden. İçi bulanık bir sevdanın ucunda Seni kaybettim. Aldırmadın aldırmalarıma Bir gecede yakıp yarini Şafaklara sattın ihanetini Küllerime basanlar bile utandı yaptığından İşte soluk bir ömrün son nefesi Benden İçimden Terk ediyorum. |
Şehr-i İstanbul
ŞEHR-İ İSTANBUL Bana kalk gidelim deme bu şehirden Ben sevgimi yüreğine kazımışım bu şehrin Ayrılık bana komaz Hani duymasam Martı çığlığını ezan sesini Hani görmesem Kız kulesini çırpınan denizini Belki terk etmek kolay olurdu bu şehri Bana kalk gidelim deme bu şehirden Kolay mıdır yardan ayrılmak... Bu şehir minarelerini dikmiş yüreğime Kolay mı sanırsın yıkmak Gel vazgeç koparma gülü dalından Koma beni yurtsuzlar yurduna Bana kalk gidelim deme bu şehirden Bir yaz daha göreyim ölmeden Bir çay daha içeyim Büyükada da İlk baharında aşık olayım Son baharında yalnız kalayım Bir şiir daha yazayım n'olur Bana kalk gidelim deme bu şehirden Bırak da kara topragının tadına varayım... |
Yitikliğimize
YİTİKLİĞİMİZE Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan... Çünkü küskün çocuklar inanmazlar. Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır. Susarım içimde bir yangın başlar. Dokunsam arta kalan sen, kül olan ben. Taş duvarlar yanmaz bilirim. Büyük yangınların isini giyinirler. (ama nafile.. hiçbir kalem ve hiçbir ben, sonraki sayfada aynı sen’i bulamıyoruz. uzaklar hep uzak kalıyor sevdaya... sen yine de artık sesime düşme.) Her gece gözlerimden hatıralar çalınmış. Bir denizci ağ atmış yalçınlaşmış düşlerime... Düşmüşüm. Bir ses... giden gitmiştir demiş... Susmuşum... Bir baharın bedeliydi bu... |
Bunu Sonu Önce Ben Yazdım
BU SONU ÖNCE BEN YAZDIM
bu sonu önce ben yazdım kimselerin başını bile bilmediği o günlerde ayrılık sevgiyi hissettiğim ilk anda korkum oldu seni bulup bulup yitirdim düşlerimde sonra yeniden buldum yeniden yitirdim bende kalacağın bir yarın kurgulayamadım sevgiyi ve korkuyu birlikte yaşadım bu yüzden bir daha göremeyecekmişim gibi uzun ve derindi bakışlarım her yeni buluşma ilki kadar heyecanlıydı ve sensizlik hep seninleydi... bu sonu önce ben yazdım kimselerin başını bile bilmediği o günlerde bilseydin ayrılığa yazgılanmış bir sevgiye açar mıydın yüreğini takvimden günleri birer ikişer çalmama aylara yıllara yerleşmeme izin verir miydin görüyor musun farkında olmadan ne çok şey paylaşmışız seninle bu sonu önce ben yazdım kimselerin başını bile bilmediği o günlerde hayallerin ardından serüvenlere sürüklendik seninle hiç görmediğimiz ülkelerde hayatlar kurar evler döşerdik kısa vadeler seçerdik hayatlarımızı yenilemeye o gün gelmezdi bir türlü vade dolmazdı birileri çıkar yolumuzu değiştirirdi yeni hayaller armağan ederdi bize çocuk olur kanardık sonuna kadar gidilecek yollar yerine böyle kopuk maceralara tutkunduk seviyorduk bir yaz gecesi dolunaydı bana bakmıştın. bende korkularımı yenmiştim bizden başka inanacak kimsem kalmamıştı yorgunduk kazanmak zorundaydık üstelik adımlarımıza güç verecek sağlam zeminlerden yoksunduk içimiz bir kararsa bir daha güneşi göremezdik birbirimize güvendik, bize aşılmayacak dağ taş kalmadı sandık en güzel günlerimizdi o günler bu sonu önce ben yazdım kimselerin başını bile bilmediği o günlerde sonra her şey değişiverdi umutlarımızı yitirdik kendi ayak izlerimizden yürüdükçe birbirimize dostluğun vermiş olduğu lezzeti üretmekten bıkkın kışkırtıcı huysuzluklardan medet umduk ayrı dünyaları özledik kendi peşimizden koştuk başkaları diye şimdi şarkılar söylediğimiz birbirimizin gözlerinde eriyip gittiğimiz puslu gecelerin kokusu burnumda tütüyor beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin bir cennetten bir cennete geçmeliydim itirazım olmazdı sürgünleri bana vermemeliydin. Beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin ayrılık çığlıkları kanımı dondururken gemilerimi yakacak çılgınlıklarımı gemleyip kendime ve sana en mutlu bölünmeleri vaat etmiştim benden armağan olacak bütün bensizlikleri reddettin ve ben hiç bilmediğim dokunuşlarınla yüreğimden izlerini kazıdım bu sonu önce ben yazdım |
Herkes Konuştuklarını Yazar Bense Sustuklarımı!!
Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı. Bir hayatın tozlu sayfaları içimi acıtan. Ceplerimde kırık gece masalları duruyor, Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar. Ne yana baksam sen oluyorum, Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar. Kuşlar yuvalarından terk ediyor beni, Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim,sen şiddetinde... Ellerime kar diye yokluğun yağıyor, Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor. Yüzümde sensizliğin izleri, Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı... İçimden sökülen her kelime, tekrar dönüp içime batıyor. Ve her seferinde sana isabet ediyor. Bir zindan karanlığı şimdi gecelerim, Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi... Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin, Yavaş yavaş gidiyor benden hayat; Damarlarımdan çekiliyor içimdeki sen ! Bense düşüyorum hiçlik ötesi bir hayata, Kanıyorum sana, sende aşkı buluyorum Hem de ayrılığa çarpa çarpa... Suskunlukta sesler daha çok acıtıyormuş, Bu yüzden senden harf harf kaçışım. Yalnızlığıma esir düşüyorsun, Bense kayboluyorum cümlelerinde. Ve susuyorum sana, avaz avaz susuyorum. Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri Ben dipsiz bir kuyu oluyorum. Biriktiriyorum her harfimde seni... Şimdi yokluğa düşüyor zaman, Ben bir adımda düşüyorum senden. Kuytularıma sokulma, bırak bana uçurumlarımı, Kalemimden azat et beni, Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı...!!! |
Gece Geçilen Şehirler Işik Seli Gibidir ..
Gece Geçilen Şehirler Işik Seli Gibidir acilar büyütülerek unutulur sevdigim yüzünden kopunca bir buzul çiglik ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana beni adresime sorsun esmer bakişlarin dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara emaresi boldur sokaklarin sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim sokul ki geceme avuçlarin islanmasin saat başlarini beş geçer yelkovanin senle zamansizim amansizim senle büyük susarim kendime yenilirim her kavgada sonra koca agiz bir çocuk olurum bütün trabzanlardan kayarim bütün köprülerden sarkarim yüzüm kente sürülür içime sesin kaçar ben seni aglarim alişmak ölümdür sanki hiç ölmedik tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim sana uzanmaktan yargiliyim hirçin bir iklimin sir girdabisin seni anlamak kendine çelmeler takmaktir ve kendini affetmesidir her seferinde (bazen beni affedebiliyorum istanbul) zehir yüklü bir mektup var dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede çok eşli bir yagmur başlar kentin en dövüşçü çocuklari aglar bilirim dişarida yagmur varsa sen içinde agliyorsundur aglama ki gülmesinler bize bak sen seviyorsun diye var sonbahar her mevsim gelişine söz veriyor saçlarina fisildiyor saçlarina bana bir pencere bile açmadigin saçlarina sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum şimdi yaşama hakkim sana gel de yagmurumdan iç seni seviyorum |
Sesine Uyku Kaçmış Adam
Bir adam vardı bu şehrin bir yerlerinde Sesine uyku kaçmış bir adam Ağlasa duyardınız Yağmur şırıltısı gibi yağardı düşler ormanına Yüzü silik bir adamdı Gözlerinde En çok da gözlerinde saklıydı hüznü Bu yüzden kısardı gözlerini Buz gibi sessizdi o Sesine uyku kaçmış bir adamdı Ne zaman düş kursa Çocukluğunun soğuk günleri gelirdi aklına Gençliğinin Deli fişek günlerine yazgılıydı yazgısı Vadesi dolmamış toprakların İnce tortularında saklıydı ruhunun gizemliliği Ve bir gün Bir şeylerin intikamını bıraktı ardında Bir türlü alamadığı Şapkalı günlerin umut kokan güvercinleriyle birlikte Gitti bu şehirden Sesine uyku kaçmış adam Gecelerdir onu düşünüyorum Uykularım kaçıyor. |
Alıntı:
Uzun die okumayanlar olabilir ama çok büyük şeyler kaybederler .. Her Satırı Ayrı bi Keyif .. Hele ki Kaptanın Sesinden Dinlemek Ayrı bi Güzel Herkese Tavsiye Ederim .. ;) İlgin için Teşekkür Ettim Nagy .. |
Gelirsem Biter A$K ..
Düş'tüm, dedim elinin tersinde. Hayır dedi, kesince. Düş olsan, fark etmezdim seni ! Sevgim sana güç veriyor mu, diye sordum. Başını çevirdi, yüzünde kalmamış takatle. Hayır dedi, inatla ! Öyle olsa, yıkılmazdım her 'Seni Seviyorum' deyişinde ! Özledin mi beni, dedim. Sustu ! Nefesini en derinden aldı ve, Özlenmez mi, dedi ! Git dedim ! Git ! Sen kalınca genişliyor bu dünya ve kayboluyorum uçsuz bucaksızlığında ! Hayır, dedi, sertçe! Gidersem, kahraman olurum! Kalırsam, senin! Küserim, dedim, kırılgan çocukluğum sitemimde. Hayır, dedi gülerek.. Küsmek, susmayı göze almaktır. Ama sen korkarsın kendi sessizliğinden ve susamazsın! Gel, dedim, o zaman! sesim fısıltı gürültüsünde. Gel.. Durdu! Hayır, dedi, GELİRSEM BİTER AŞK !!! |
Aklım Karakış
Aklım Karakış ben seni yaralarından tanıdım ecelime son kurşundun deli davalım n'olur bulutsuzluğuma darılma dudağında bizi gül kıyametime adım kala beni senden alma aklım kara kış ellerim seni üşüyor bugün günlerden soğuk ben aysız gecelerde çocukluğuma mektup yazardım ah çocukluğum kağıt gemilerim düşlerim dudaklanıyor sesin kokuma gizli yıldızları sönük gecelerde dilime yağmursun gözlerini uyuyorum her gece bu kent içimin bahçesi gemilerim çözülüyor yüreğine ellerinle okşuyorsun bilmiyorsun |
Kendini Biriktirme Koleksiyoncusu
KENDİNİ BİRİKTİRME KOLEKSİYONCUSU Aşkı ayrılıklar yaşatır Hadi küs kendini ona Sonra kendi içine kus Bir şiir kana Dilinden susul İntihar kurgulu gözlerinde Kör bir uçurum var dalgın Gölgen kendine dargın Ona çığlığın çok ama İçin kendinden yorgun Bir yağsan ıslanacaksın Kanamalı bir düşe Eski bir cinneti asacaksın Gece kara çalınca yüzüne Heybenden intihar çıkaracaksın Aşkı ayrılıklar yaşatır Kendini biriktirme Ayrılacaksın |
i$te bi süper şiir daha ..
Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin .. rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi kent suskun ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan gecenin en serseri yanını alırım günceme durup durup şiirler yazmak yoluna yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan her gece yorganımın altında sakladığım kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana sen uykudayken babam her gece ölüyor şimdilerde annem nihavent bir çığlık oluyor bana en çok sensizlik koyuyor sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi uyanmak için eski bir aşkını anlatıyorken bana konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım kaç kez kanıyorum bir bilsen (ya da hiç bilmesen) sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor yastığının altında yalnızlığın var biliyorum oysa ben senden bir bardak su istedim akdeniz değil son yalnızı benimdir bu kentin istanbul arkamdan gelir ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız hep kendine mi saklarsın çocukluğunu ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış kayadan seken kurşun en serseri yanımız olur kimi zaman ve ben hep kendimi terk ederim senden her katilin aşkı her aşkın katili bir öncekinin faili hep ben olurum hep ben ölürüm içime uzanan koridorların ortasından hep gülerdin beni görünce bense sana hep geç kalırdım sona kalırdım sonra kanardım yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil |
Git!
Git Şimdi gidiyorsun Git Oysa senden tek bir damla istemiştim Sana kocaman bir deniz sunmak için Şimdi gidiyorsun Git Ne zaman başladı bu hikaye Anımsamak zor Gençtim Hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım Komazdı öyle üç-beş nöbetleri Geceler içimi acıtmazdı böyle Bir insan bu kadar eksilebilir mi Hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı Bu şehrin biryerlerinde Düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona Gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin O adam bendim unuttun mu Bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu Seni unutamadı İşin kolayına kaçmadım Uğruna ölmedim yani Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep Sen bunu da bilmedin Ben bir bakışına bin anlam yükledim Sen aşka kestirmeden gittin Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma Şimdi gidiyorsun Git Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden Bütün ışıklarımı söndürüyorsun Bu cehennem cinayetlerini işliyorsun Sonra bunlara intihar süsü veriyorsun Yazıklar olsun yazıklar olsun Susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor Hani sen sevdiğini Yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin Düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin Uzun lafın kısası yoktur Anlatacağım çok şey var Hoyrat bir rüzgar gibi geldin Aklımı hayatımı dağıttın Şimdi gidiyorsun Git Daha ayrılığa bile çarpmadan Aşk bize döndü Bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri Artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil Ama sana dokunmak da yasak bana Göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır Sen var ya sen Allah kahretsin Yani şimdi Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı Yani şimdi başkaları mı sevecek seni Ben saçlarını okşadığım zaman Ellerin öksüz kalırdı Şimdi gidiyorsun git |
Ömrümün Virgülü
Ömrümün Virgülü Kış geliyor bir daha da açmaz güller tekil mutlulukların çoğul yalnızlıklarıdır elde kalan borç harç mutlulukla ne yaşanırsa o kadar yaşadık ey ömrümün virgülü böyle mi bitecektin ha sen gittin türkülere sığmaz oldum dışım içime dar yelkensizim rüzgarlara çıktım kıyılara vurdum caddeler yuttu beni ve başıboş hüzün sokağında "yüreğime söylediğim en doğru yalan oldun" başıboş sonu boş kar yağıyor bir daha da açmaz güller acıların darağacında gözyaşımı vurdular içimin seyir defterinden adını çaldılar şimdi ört kapılarımı dönüşlere biletsiz kalayım varsın geride kalsın kederli gözlerin kar yanığı saçların varsın yitirsin tılsımını hayat "KAR YAĞIYOR BİR DAHA DA AÇMAZ GÜLLER" |
Yitirilmiş Ne Varsa
Yitirilmiş ne varsa Çirkin çiçeklerle dolu katil bahçelerinde dolaştım, Dalgındım, Bıçak sırtı yaşamalarım, penceresizliğim Ve öksüz düşlerim vardı ceplerimde, Uğultusuzluğumu özlemiştim, Hala bir ceylan ağlıyordu içimde, hiç yoktan vurulan.. Senin şehirlerin uyurken, Benim gözlerimi bıçakladılar. Kör bir balıkçıyım şimdi, Denizlere sarılıyorum Hiç görmediğim vapurlara el sallıyorum Rüyalarım da yaşlanmıyor Kaybolan eylül gemilerimi, Sonbahar sesiyle çağırsam gelir mi? Ah vurulası yüreğim Süpüremedin kapından yalnızlığı Örselenmiş paslı yüreğim Ellerim yumuk orman karanlıkları omuzlarımda Ve ardından ağlayan ezgisiz türkülerdi gözlerim Senin gözlerinin pusuna saklanıp Senden kalan bu yıkıntılar arsında Bizi büyüten ellerini aradım, Öpülesi ellerini Susuşlara prangalı dil Kanlı düşler kuyusunda Ölüm çığlıkları atabilir Gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum Sonunu hep unuttuğum Dilsiz şarkılarım vardı inleten Şimdi o şarkılar beni unuttu Yıkık kentler konuşmaz bilirim Cam kırıkları ve kırık dallar var İncinen yüreğimin yaralarında Ve bilir misin? Güller hiç uyanmaz bu vadide Gözlerin düşer aklıma An gelir şavkın vurur yüzüme O zaman vakit ölüm olur dudağımda Kaçsam yakama yapışır gözlerin Yılları ve yolları Ödünç aldım Yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden Düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar Üstüne üstlük sensizim Yani gölgesiz dolaşıyorum Artık intiharlarda öldürmez beni Yüreğimde konaklayan hüzünler Senden gelir Al dün gece seninle yoğurdum bu şiiri Ekmek buğusu mübarekliğinde Sıcacık Nasıl olsa sana çıkmayan yol yok Kaybolabilirim kuytularda Dalıp dalıp giderim başka diyarlara Bir gün dönmeyiveririm Ama sen Yine de biriktir gözyaşlarını Belki bir gün Tutuşturur seni bensizlik Belki bir gün Sende beni ağlarsın Hoyratım benim Şafaklar düşmüş alnına Kırlangıçlar uçmuş koynuna Bak Hala aynı şarkıda irkiliyoruz Bu aşkın adresi dursun sende, Kelepçeli kuşlar Yuva karmadan gözlerimize, Belki geri döneriz Ve geri veririz birbirimize Yitirilmiş ne varsa |
Düşkavuran
DÜŞKAVURAN gittiğine inansam dönmeni beklerdim köhne gemiler geçiyor içimden hangi sokağa dalsam hangi kapıyı açsam ardında sen hep sesine bi kulaç kala boğuluyorum bilmem sen mi erken demir alıyorsun ben mi geç kalıyorum ellerimi bıraktığın yerden çığlar yuvarlanıyor ta şurama her gece fırlatıp denizlere yitirilmiş tebessümleri bir cigarayla parmak uçlarımı öldürüyorum çürümüş rüyalardan arta kalan mirasınla yolcusuz yollara döndüm alnımdaki girdaplar şimdi kan tarlası fırtınalar kopuyor demişsin yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde oysa ben bin mevsim sana fırtınalandım sen bilmedin gittiğine inansam dönmeni beklerdim... |
Kent , Tepe , Bir Çocuk , Bir Liman , İki Yemin ve Koridor ..
KENT, TEPE, BİR ÇOCUK, BİR LİMAN, İKİ YEMİN VE KORİDOR anılar kentlerde yaşar sevdiğim kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa rüzgar utangaç bir kızdır sessizden teninde dolaşır kokusunu bırakır yasak yolculukların kan kesmiştir gözleri çocukların uykularında çekmeceleri yağmalanır can olur martıya özlem kırık kanadını sarar sarmalar da uçar tüm durakları kentin geceleri görünmez olur kıyılar denizsizdir uçurumlar gölgeler için yaşar ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır trenler eski şehirlerden geçer acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden kalbin yalnız mezarlıklara yurttur gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan dinmeyen sessizlik kanatır yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar inanmayacaksın gördüm deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde hiçbir limanında sevebilenler yok hiç kimse "gel" diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı hiç kimse utanmıyor susarken sevemezken gülüşünden boş vermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin inceden zehrini akıtıyor korkaklık için "şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu" derdin haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler kıyısı da yok koridorlara vuran ve bazı şehirler var oraya sadece kuşkular girebilir sadece hüzünler işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman bembeyaz, korunaksız soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere eski bir sevdayı deliyor gözlerin kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan, hala... ölüm yorgun burada binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için esir düşmesin diye tepe güneşi ele vermesin diye ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece sevdalı ufuk karası gözlerini öğütlüyor bana öylesine vurulmuşum ki sevdana görmediğim saçlarına gülüşüne beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum mecburum bazen çıkabiliyorum parka çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala gülümsüyorum hala gri görünüyor denizin yüzü ve kimse tanımıyor fenerciyi işte bazen böyle imkansız olur ölmek hiçbir yol almaz seni gitmen için hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken bir boşluk ararsın girebileceğin boşluklar delinir deliğe girmezsin, olmaz, yapmazsın bir aralık ararsın öteye geçmek için ilerlersin görürsün ilerlersin tam o aralıktasındır ki elin kolun kesilir soluksuz kalırsın farkında değilsindir o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının gitmek için ihtiyaç duyduklarının duyacaklarının o aralıkta kalırsın ileriye asla geçemezsin geriye dönüşse zaten yoktur dönüp baksan kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde geçmişi oynar beklediklerin istediklerin senin için oynar artık izleyicilerdensindir sende aralık insanlarından bazen çıkabiliyorum parka işte bunun için ama daha çok bakıyorum fısıltılar uzuyor oraya vardığımda bulutları görüyorum saçlarımı hissediyorum kıskanç bir sevgili gibi "ayı" görüyorum nedense öyle hissediyorum hem benimle olmayı çok istiyor hem de kırgın somurtuyor çok da gururlu keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada geçmişimi bırakıyorum kente kent için bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin zamanla uzlaşıyor benle nasıl neyle bilemiyorum ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada ikimiz de şimdi daha iyi biliyoruz belki bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini kentler dönüşler için vardır sevdiğim bir çocuk, bir liman, iki yemin ilk bakışta görülebilenlerdi ve her şey bir bakışla başlamıştı, yine öyle başladı aşk gibi hilesiz, kör kuyulara takılmış çığlıklar saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler yarım sevdalar o zamanlarda da vardı yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi seni ilk kez orada görmüyordum bilmiyorum ama ten zayıftı kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun "an"larda görebiliyordum ancak seni ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun kilitledikçe çoğalıyordu kapıların seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun seninle kalabilmek, rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek sabır istiyordu serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim geceleri kıyıya kadar iniyor tepeyi gözlüyordum korkuyordum ancak bu kadarını yapabiliyordum senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum bazen en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan sevda ve ölüm adına ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı ve bir aynadaki sen aracılığıyla diğer bir aynadaki "sen" e bakarken aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordum hep görebilmek için bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle bir açıdan kendini görebilmen diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece tıpkı çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram şimdi öylesi bir kent ki burası herkes bir başkası olabildiği sürece var ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca önemli olan o üçüncü olma anı herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor söz, ezmek için kullanılan bir silah arkadaşlar yoldaşlar arasında bile tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum yürürken bile bu kentte ki yürümek bir düşünmedir tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde herkes bir başkası için yapar kendisi için yapması gerekenleri ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı fark etmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın ya herkes birbirine geç varır ya herkes birbirine erken gider gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde biz kalırız gülüşlerimiz gider bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi "yalnızlığı" bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum korkunç evet ona bir koridorda rastlamıştım ya da böyle olmasını istediğim bir gecede ölümler sonrasıydı korkusuzdum artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından arakadakileri gözlüyordum ışıltılarını sayıyordum güncesini tutarak sayıklamaların koridor basit bir çitti ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit sessizdim öfkeliydim arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum sanıyorum otobüse son anda yetişmişti daha öncede konuşmuştuk onunla öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten bir şeyler söylüyordu gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde sanki amansız bir fırtınada balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu hem de hiç benzemiyordu bir yandan bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana o kıpkırmızı gülüş geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası sevdamın kanını usulca siliyordu bir kayıp ülkenin kırlarının hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan sevdasını bağrında gizleyen kaşları ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana zamanla daha iyi öğrenecektim ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden üstelik aynı çağda kayıp sözcükler sevdalı öpüşler bir demir yolu kesilmişti baştan aşağı bölüyordu yüreğini herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama bu mahkumiyet benimdi onların değil ve yemin ederim sevgilim geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim kendimin bile oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor ve sadece bu yabancılık bir kenttir sevdiğim yabancılık bir kenttir kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir yumuşatma gülüşünü duvarlarındadır kent ayna saklısı bir düş kadar acımasız gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir pas tutmuş acıları kullanır çark her sevdalanış bir izdiham yaratır kargaların tarlasında bir korkuluk olursun dudağının kırmızısını esmer akşam üstleri alır kavşaklar acımasızdır bir o kadarda şefkatli hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar aşka sınır arar tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden hepsini bütünleştiren yüreklerinin sonsuz karanlığında buluşuyorlar onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun "insanları olması şart mıdır bir kentin" diye ilk sorduğumda kendimden utanmıştım ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin özür dilemiştim şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara belki göl balıkları ile söyleşecektir derviş sığ ayrıcalıktır çoğunluk için alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara sır bıçaktır karanfilin ağzında konuşsa kesilir dili sürgün çocukların yangınlar doğuracaktır belki kuşku yanlış yangınlar ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi havada uçuşan ince esmer parmakların eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye bir daha çıkamayacak olsa da o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir her şey bir bakışla başlamıştı bir çocuk bir liman iki yemin seni seviyorum |
Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu
Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu ... ve hep uçurum kenarlarinda gülümsüyordun bana nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varir diyerek ve utanmadan aglayabiliyorum artik gidişlerine bir tek sen çikiyorsun şehirden tüm kalabaliklar yalnizlaşiyor içi boşalmiş bir kente içtigim antlari kusuyorum "yanindayim" diyorsun en yanim bayramlaniyor geceleri molasiz geçiyorum şehirleri bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çagda gecemin en zifiri yanini kemiriyor bir sirtlan ve leşim bir aşki kusmaya and içiyor sönmüş olsa da gölgeme bile sözüm geçmiyor artik oysa ben şehir çocuguyum yani yorgunum her karanlik bir kent kursa da bana içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalik bilir misin yanimdaki düşler kirilarak çogalir ve yoklaşarak azalmak bir varoluş şeklidir çaresizligin çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür elleri tütün kokulu gece yalnizlari nikotin biriktirir gece nöbetlerine bu yüzden bütün çay bardaklarina dudak izim bulaşiyor buralarda ölmek ve gülmek arasinda fark kalmamiş sürüyorum kendimi büyük sevdalarini küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden ömrüm! kendine sakli bir kent bul yarin gözlerinden yapilmiş Kahraman Tazeoğlu |
mükemmel
|
teşekürler
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:25 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.