![]() |
Abdurrahim Karakoç / Şiirleri
Abdurrahim Karakoç / Şiirleri
|
50. yıl hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rutbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. Abdurrahim Karakoç |
Açık dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var Sizin şehrin kızlarında savcı bey Yaklaşanı ta yürekten vururlar Kan kokuyor gözlerinde savcı bey Gayeleri gönül kırmak dal gibi Bakışları çifte favül bal gibi Ülkeler fethetmiş bir kral gibi Gurur dolu pozlarında savcı bey Kaş yaparken, göz çıkarır elleri; Çok silahtan tesirlidir dilleri Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri Poyraz eser yüzlerinde savcı bey Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz İlk görüşte avladılar habersiz Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz Kebap oldum közlerinde savcı bey Bölüştüler gönlüm ile aklımı Davacıyım, ara benim hakkımı... Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı? Yorulmayın izlerinde savcı bey. Abdurrahim Karakoç |
emeğine sağlık maestro.. güzel paylaşım..:1:
|
Anadolu Gezisi
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları, Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan; Ekin biçiyordu yalınayaklı köy kızları Elleri kabarıyordu oraktan Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu; Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları; Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları; Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu; Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları; Oynak havalar dökülüyordu parmaktan Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı; Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları; Körpe bedenler soyuluyordu ahlaktan Tedirgin etmişlerdi bizim havaları; Yadırgı sesler geliyordu plaktan Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu; Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu. Abdurrahim Karakoç |
Ayıp
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir, İki gözüm pınar oldu gel gayrı. Elim değse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı. Ayların sırtında yıllar taşındı, Sanma ki garibi eller düşündü. Bebekler evlendi,yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı. Hesap et sen,gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile? Hapisler,sürgünler,esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı. Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu, Saat isyan etti,takvim kudurdu. Hasret hançerini bağrıma vurdu yüreciğim kanar oldu gel gayrı. Emeği boşadır yuvasız kuşun... Nerdeyse toprağa değecek başın. Beni düşünmezsen kendini düşün Herkes seni kınar oldu gel gayrı. Abdurrahim Karakoç |
Aynaların ötesi
Her ne kusur varsa geçen zamanda; Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda, El olur Leylalar ela gözlü yar Güzel açar güzelliğin sergisin Gün ağartır kara saçın örgüsün... Muhabbet faslında ölüm türküsün Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar Estikçe iş çıkar işin içinde; Gençliğin hasret yer sevda göçünde Bilmez misin, dört mevsimin üçünde Kar olur yaylalar, ela gözlü yar Alı al, yeşili yeşilde ara; Ahirete gider kalbdeki yara... Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara, Dökülen ayvalar ela gözlü yar Vakit dolar, nakit biter kasanda... Sevda bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar ela gözlü yar Abdurrahim Karakoç |
Bayramlar hürmetine
Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan Birisi Ramazan, birisi Kurban... Ya Rab, bayram eyle bayramımızı Yıka gönülleri kirden, çamurdan Abdurrahim Karakoç |
Ben
Ben: Karlı dağların deli rüzgarı Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım Ben: Suyu kurumuş sevgi pınarı.. Ben: Toprak bekçisi mezar taşıyım Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban... Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban Ben: Hayal peşinde çarıksız taban... Ben: Gurbet ağzında bulgur aşıyım Ben: Çürük gemi aşk denizinde.. Ben: Yağmur damlası dostun izinde Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde... Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım. Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe.. Ben: Düşüvermişim bitmez bir işe Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe.. Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım Ben: Gönlü aklına uymayan deli.. Ben: Az düşünceden doymayan deli Ben: Beni ben diye saymayan delin. Bırakın ben benden uzaklaşayım. Abdurrahim Karakoç |
Bereket
Ask dedin, bagrima soktun biçagi Akan kanim göl olmadan tükenmez Sevda kokan bu yaranin çicegi Petek petek bal olmadan tükenmez Hasret nedir? Yarina sor, düne sor Inanmazsan dönder-aktar gene sor Sensiz geçen geceleri bana sor Saatleri yil olmadan tükenmez Görsem derim biçimini, rengini Kötü talih yüksek yapar engini Içimdeki bu sevginin yangini Kemiklerim kül olmadan tükenmez Abdurrahim Karakoç |
Bu dünya kimin dünyası?
Yol üstünde biten çalı Bu dünya kimin dünyası? Ak çiçekli ayva dalı Bu dünya kimin dünyası? Gediklerde esen poyraz, Yaprakları dalda koymaz Gözler doysa gönül doymaz Bu dünya kimin dünyası? Her gün eski her gün yeni Tükenmez gidip geleni Canevimden vurdu beni Bu dünya kimin dünyası? Kar yağar kaybolur izler Her nakış binbir sır gizler Ufuklara dalan gözler Bu dünya kimin dünyası? Toprak basar kucağına Güneş çeker sıcağına Atar derdin ocağına... Bu dünya kimin dünyası? Abdurrahim Karakoç |
Cevapsız kalan sualler
Yürü: duvar beton, otur yer beton Tavana bakarsın " bakma der" beton - Yağmur kokan toprakların nerede? Ne çiçekler açar, ne kuşlar öter Yolların on adım ötede biter - Serbest gezen ayakların nerede? Her günü hasrettir haftanın ayın Hani ya bayramın, düğünün, toyun? - İlin, yurdun, konakların nerede? Gönlün gamdan göçer, gama taşınır Boş direkler boynu bükük düşünür - Dalga dalga bayrakların nerede? Deprem mi geçirdin, talan mı gördün? Kanlı haydutlara haraç mı verdin? - Obaların ocakların nerede? İnancın cezalı, yüreğin tutsak Konuşacak yerde çaresiz susmak - Dudakların, dudakların nerede? Abdurrahim Karakoç |
Ey gönül
Vardığın dergahta post ol, büyürsün Gördüğün garibe dost ol, büyürsün Meclise devam et, el sürme mey'e Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün. Abdurrahim Karakoç |
Fotoğraf
Resmine baktığım güzel kız, genç kız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Eski bir albümde durursun yalnız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni İki harf, bir imza, bir tarih; garip Besbelli üçü de mutsuz muzdarip Aklımı zorlama karşımda durup Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Bilemem aradan geçti kaç sene Memleketin nere, kimsin adın ne ? "Hatırla" diyerek bakma yüzüme Unuttum, Unuttum, Unuttum seni. Abdurrahim Karakoç |
Gel gayrı
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir İki gözüm pınar oldu gel gayrı Elim deyse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı Ayların sırtında yıllar taşındı Sanmaki garibi eller düşündü Bebekler evlendi yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı Hesab et gideli sen gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile Hapisler sürgünler esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı Abdurrahim Karakoç |
Girdapda bir can
Yadelden yanima cagirdim seni Gelmek istiyorsun birakmıyorlar Rüyada,mektupta albümde seni Bulmak istiyorlar birakmiyorlar Umutlar hayaldir acilar gerçek Çileye muhkumsun,kim ne bilecek Ya bir kuru selam, ya bir top çicek Salmak istiyorsun, birakmiyorlar. Otuz yil agladin hep yana yana Yeter, yazik diyen olmadi sana Vefasiz dostluga kalles zamana Gülmek istiyorsun birakmiyorlar Çalis derler ayak, bagli el bagli Konus derler,dudak bagli,dil bagli Kalk git derler, kapi bagli,yol bagli Kalmak istiyorsun birakmiyorlar Aydinlik ararsin hergün her yere Çekerler önüne yedi kat perde Zulüm kimden gelir,adalet nerde? Bilmek istiyorsun,birakmiyorlar Yillar boyu uykularin bölündü Uçacakken kanatlarin yolundu Hayat hakkin vardi elden alindi Ölmek istiyorsun birakmiyorlar. Abdurrahim Karakoç |
eline saglik güzel paylasim saol:1:
|
Gören bilir
Çarsısında bir kız gördüm Antep'in, Kızmı ki... Gözleri var, ala geyik gözleri, Göz mü ki.... Ak göğüsünün ortasında bir ben var, Az mı ki.... Yiyip içme, yüzüne bak yetişir, Yüz mü ki.... "Güzel" sözü çok güzele çok amma Bu kıza da "güzel" demek söz mü ki... Abdurrahim Karakoç |
Dosta doğru
İçimde uzayan her yol Çıkar gider dosta doğru Menekşe, nergis. ıtır, gül Kokar gider dosta doğru Zamanım yoğrulur gamla Birleşir sabah akşamla Ilık kanım damla damla Akar gider dosta doğru Gel bende gör, sen gel beni Durduramaz engel beni Görmediğim bir el beni Çeker gider dosta doğru Beynim fırın, bağrım tandır Yanarım hayli zamandır Sevgim bir yavru ceylandir Şeker gider dosta doğru Ne saklarım ne gizlerim Yalnızca onu özlerim Tabutta bile gözlerim Bakar gider dosta doğru Abdurrahim Karakoç |
Hasan'a mektup
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla, Aha bu mektubu alınca Hasan. Manalar iplikten incedir amma, Kelimeler biraz kalınca Hasan. Gene ağzımızı açmıyor bıçak, Huzur size ömür..... Dert salkım saçak. Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek, Batıdan bir hava çalınca Hasan. Kök saldı bahçede ayrık otları, Yemler pay edildi, sattık atları. Biz kovalım derken baştan bitleri, Sülükler yapıştı, kulunca Hasan. Süt dolu güğümü çalarız taşa, Kutsal görevimiz "Sağol çok yaşa !" Mülkte hakikati aramak boşa, Tüm suçlular güçlü olunca Hasan. Derisini yüzdük demokrasinin, İşi iştir imtiyazlı asinin. Hakikatte vahşi, sözde "vasinin" Dörtnala gidilir yolunca Hasan. Canım Hürriyeti koydunsa ara, Ekmek yalınayak kaçtı dağlara. Çevremize küsmüş kardeşlik var ya, Haber ver, izini bulunca Hasan. Soysuzlar taş atar mukaddesata Karşı duramazsak bizdedir hata. Tahammül teşviktir, böyle hayata, Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan. Abdurrahim Karakoç |
Hasan'a mektup -I-
Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a, Bıldır ki itlerin çoğu öldü de Tor tosunlar kayış yardı bu sene, Koç öküzler epey ayrik yoldu de. Aramizda yamri yumru tepeler, Sokaklarda seyip gezdi sopalar Sen giderken yeni doğan sipalar Torunlu morunlu eşek oldu de. Köye çoban ettik sağır ibiş'i, Çatal doğurtuyor erkek çebişi Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi, Gene aşiretin yüzü güldü de İbibikler dama yaptı yuvayı, Pis kokudan balta kesmez havayı Sorarsan şo bizim eski davayı, Can sıkmasın, kıyamete kaldı de Biraz daha azdı dünkü sinekler; Yular bırakmadı kırdı inekler Çıkın edip gönderdiğin dilekler, Yalınayak gözü yaşlı geldi de İncitmeyin derken gönül hatırı, Gebe çıktı Solakların katırı Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü, Düşmanların davulunu çaldı de Fukaralik bagdaş kurdu hasıra, Harçlık marçlık gönderemem bu sıra Hele mektup için bakma kusura, Pul parası kesemizi deldi de Yırtıldı geceler çakal sesinden; Kazlar kafa çeker el kesesinden Bozuk terazinin sol kefesinden Demlenen hıyarlar ragbet buldu de Sen gideli çok haserat turedi; Anaç balıkların hepsi tüledi Kavaklara kaplumbağa tünedi! Yörük yaylasına çingen doldu de Abdurrahim Karakoç |
Hasan'a mektup -II-
Göz değdi köyümün güzellerine, ELİF, yadellere göçtü be Hasan SEVGİ size ömür dört kulaç önce, Ecel çorbasını içti be Hasan ASALET babasız çocuk doğurdu; Hazlı HÜRRİYET'i haydutlar vurdu Viraneye döndü TÜRKHAN'ın yurdu, Köyün tadı tuzu kaçtı be Hasan ADALET felç oldu, yürür değnekle, NEŞE ne haltetsin soğan ekmekle... GÖNÜL delirdi de yol beklemekle, İsyan bayrağını açtı be Hasan SAADET'in adı HÜLYA'dır şimdi; Hergün birimizi aldatır şimdi UMUT'lar rüyada, faldadır şimdi Unut, eski günler geçti be Hasan FAZİLET'i gelin ettik gurbete, Kimbilir... belki de gurbetten öte Yağlı SERVET garaz eder ÜLFET'e Ara yere nifak saçar be Hasan ZEYNEP bize küskün, İFFET sürgünde; Rezalet, felaket yağar her günde... Yedi HASLET verem olur bir günde, ÜLKÜ kötü yolu seçti be Hasan Burada ne düğün ne BAYRAM kaldı... En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı! Korku, hasret, isyan, keder, gam kaldı; Binalar temelden uçtu be Hasan İşte böyle... Malum ola halimiz; Naçar böğrümüze düştü elimiz Güven duyduğumuz her güzelimiz, Bizlere bir kefen biçti be Hasan Abdurrahim Karakoç |
Hatırlatma
Mektup derken siir oldu bak gene Darilirsan ben ölürüm unutma... Taze sarmasigim hoyrat bedene... Sarilirsan ben ölürüm unutma Bir gün günes olur göle dogarsin Bir gün yagmur olup yola yagarsin Bir gün ciçeklerden koku sagarsin Yorulursan ben ölürüm, unutma Kiliç agzi yoldur ok ucu meydan Dikkat et;sen benim canimsin ey can Koyakta kekliksin kayada ceylan Vurulursan ben ölürüm unutma... Ask denince akli birak deli ol Isik isik gökten inen dolu ol Boz-bulanik akan yagmur seli ol Durulursan ben ölürüm unutma Dinlemek zor, anlatmak zor yar beni Göreceksin dertte gamda gör beni Gönül topragima yaptim türbeni Dirilirsen ben ölürüm, unutma Abdurrahim Karakoç |
Hudut taşları
Bu bulanık hava,bu toprak bu su Beni benden beni senden ayırır Bu sabahsız gece bu düş bu uyku Beni benden beni senden ayırır Doğmadık güneşin aydınlığında Uzarsa gölgeler dost kılığında Şüphe keleplenir gönül çığında Beni benden beni senden ayırır Doğrultmak istersem kırılır dallar Sınadım zamana sığmadı yıllar Bu dikenli yollar bu taşlı yollar Beni benden beni senden ayırır Sevgi bulutundan rahmet damlası Düşmeden ayrılık doldurur tası Yoğun maddelerin ince manası Beni benden beni senden ayırır Sen aşka hiç dersin bense hayata Kimbilir belki de bendedir hata Bu dalgalı deniz bu yanlış rota Beni benden beni senden ayırır Abdurrahim Karakoç |
İkininbiri
-Bayram Bilge Toker'e- Can özünden besmeleyi çekende Dil yanmazsa ben yanarım sultanım Hak uğruna bir sefere çıkanda Yol yanmazsa ben yanarım sultanım Arzuhalim ulaşırsa divana Korkarım ki taban değer tavana Çiçeğimden zerre girse kovana Bal yanmazsa ben yanarım sultanım Göz utanır gönül dostu görünce Can tutuşur candan selam gelince Bülbül olup bir bahçeye girince Gül yanmazsa ben yanarım sultanım Aşıklık içimde doğduğu zaman Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman Mızrabım sazıma değdiği zaman Tel yanmazsa ben yanarım sultanım Üzülmedim erkenine geçine Akıl yordum herşeyine hiçine Söküp yüreğimi atsam içine Göl yanmazsa ben yanarım sultanım Alev alev ruhta, canda bu ateş Bakmakla görülmez bende bu ateş Bırakılsa hangi günde bu ateş Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım Dosta mektup yazma vakti gelirse Yazar postalarım kısmet olunsa Mektubumun mahiyetin bilirse Pul yanmazsa ben yanarım sultanım Abdurrahim Karakoç |
İtiraf
Sevgiliden sevgiliye hediye, Ayva gider, elma gider, nar gider. Sevenin yüreği bir renkli mevsim; Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider. Işıklı saçların dökmüş beline, Bağladım gönlümü her bir teline, Ana, bir ben değil bu aşk yoluna, Topal gider, sağır gider, kör gider Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli... Bunların hepsi de sever güzeli, Baba, bu çığırdan ezel ezeli, Hasta gider, esir gider, hür gider. Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden; Sevdim, ayrılamam kara gözlümden, Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden, Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider. Karakoç'um düşmüş gönül derdine; Can adaktır güzellerin merdine, Hey arkadaş, bu sevdanın ardına Şahlar bile tahtı, tacı kor gider. Abdurrahim Karakoç |
Kara haber
Ellerin yurdunda çiçek açarken Bizim ile kar geliyor kardeşim. Bu hududu kimler çizmiş gönlüme? Dar geliyor, dar geliyor gardaşım. Güzel olmuş sıra sıra söğütler, Dağ ardında unutulmuş şehitler. Hürriyete seymen giden yiğitler, İki gidip bir geliyor gardaşım. Üç aylık bebekler tutldu taşa, Düşmanlar geriden eyler temaşa. Yaratan böylesin vermesin başa, Zor geliyor, zor geliyor gardaşım. Abdurrahim Karakoç |
Karşılama
Geldi gonderdiğin şiirden mektup Arada bir böyle yaz Balaban'ım Zaman siciminin ucundan tutup Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım Fikir gölü derinleşir girdikçe Dostluk gülü gümrah açar derdikçe Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım Ahval- i aleme kafayı takma Allah Kerim, sabrı elden bırakma İlmi düstur eyle, imanı sakla Gayrisi savrulan toz Balaban'ım Huzur içte gerek, kabukta değil Vuslat acelede, çabukta değil Akıl da baştadır, topukta değil Çile yemekteki tuz Balaban'ım Ahlakı, töreyi kenara atan Dine " Afyon" diyen, vatanı satan Müslüman olamaz, Türk değil zaten Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım Demişler ya " Kuvvet birlikten doğar" Kar, yağmur zamanı gelince yağar Nasihatım o ki dinlersen eğer İşaret " ben" değil " Biz" Balaban'ım Çevremizi saran türlü ihanet Gün geçtikçe görünüyor daha net Başlangıçta bilmek değil kehanet Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım Zaman geldi esir olduk maddeye Zaman geldi hasır olduk caddeye Zaman geldi küsur olduk şetteye Daha bunlar bize az Balaban'ım Dört yanımı gurbet yazmış kaderim Dosttan mektup gelir, biter kederim Gözlerinden öper, selam ederim Aydınlık günlerde gez Balaban'ım Abdurrahim Karakoç |
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban Yar,deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım karabahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor mihriban Abdurrahim Karakoç |
Noktada Zaman
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan Döndüğü noktadan bin yıl uzakta Yürek ateş düşmüş kuru bir harman Yandığı noktadan bin yıl uzakta Ne nisan bozulur, ne düşer tetik Zaman kanlı tezgah,acılar mekik Umut yavrusun yitiren keklik Konduğu noktadan bin yıl uzakta Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere En güzel arzular kalır mahşere Sevginin meyvesi dalından İndiği noktadan bin yıl uzakta Çıkar oyunbazlar ikbal katına Tepeler dağları alır altına Dostluk sürücüsü vefa altına Bindiği noktadan bin yıl uzakta Esasta her canlı mutlak bir ceset Dunyamız soluyan ufak bir ceset Evren teneşirde çıplak bir ceset Yunduğu noktadan bin yıl uzakta Abdurrahim Karakoç |
Sana geliyorum
Görmeden, doğduğum gecenin seherini Ellerim değmeden anama, Ve günah izi yokken dudaklarımda, Bebeklere has bir dille ağlayarak, SANA geliyorum SANA Çırıl- çıplak Köklerim siğmadı zamana; Silktim ham meyvelerimi utandım da, Bir garip ağaç oldum aşk uükesinde, Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak SANA geliyorum SANA Dal- budak Ne bir dürüm ekmek var heybemde Ne içecek suyum kana kana... Bir tutam umutla düştüm yollara, Bazan yürüyerek, bazan koşarak SANA geliyorum SANA Yalınayak Yollar uzadıkça yük ağırlaştı, Ateş düştü gönlümdeki harmana Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana; Hasretinden ipil ipil yanarak, SANA geliyorum SANA Bir avuç toprak Seyrettim uzaktan benliğimi ki, Et, kemik, kan değilmiş mana Habibin hakkına, İsmin hakkına Af dilemek icin ağlayarak, SANA geliyorun SANA Ya HAKK... Abdurrahim Karakoç |
Sevdam ve ben
Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle, Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle? Beklediğimiz sabahları görmeden Bak.. Bak işte mezara yaklaştık seninle. Abdurrahim Karakoç |
Suları Islatamadım
Savaştayım elli yıldır Ömrüm geçti boşalt, doldur Anlamadım bu ne haldir Birgün silah çatamadım Suları ıslatamadım Ekin ektim başak yılan Kuşandığım kuşak yılan Yorgan akrep, döşek yılan Birgün rahat yatamadım Suları ıslatamadım Ne payem oldu ne sayem En doğruya varmak gayem Düşüncemdir tek sermayem Alan yoktur satamadım Suları ıslatamadım Yolum yokuş, izim ayrı Dilim yağsız, sözüm ayrı Bedenimden özüm ayrı Biri bire katamadım Suları ıslatamadım Talipli yoktur sevgiye Anlamadım, neden? Niye? Canlar gücenmesin diye Can attım gül atamadım Suları ıslatamadım Abdurrahim Karakoç |
Unutursun (mihribanım)
"Unutmak kolay mı?" deme, Unutursun Mihriban'ım Oğlun kızın olsun hele, Unutursun Mihriban'ım. Zaman erir kelep kelep. Meyve dalında kalmaz hep Unutturur bir çok sebep, Unutursun Mihriban'ım. Yıllar sineye yaslanır; Hatıraların paslanır, Bu deli gönlün uslanır Unutursun Mihriban'ım. Süt emerdin gündüz-gece, Unuttun ya, büyüyünce.. Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban'ım. Gün geçer, azalır sevgi; Değişir her şeyin rengi Bugün değil, yarın belki, Unutursun Mihriban'ım Düzen böyle bu gemide; Eskiler yiter yenide Beni değil, sen seni de Unutursun Mihriban'ım. Abdurrahim Karakoç |
Yağmur yağar gibi
Ormanlarda yuvasını yitiren Bir kuş görsem sen gelirsin aklıma. Beni alıp uzaklara götüren Bir düş görsem sen gelirsin aklıma. Gönlüm viranedir, yakılmış, yanmış Hayal mermerinde hatıram donmuş. Asırlar öncesi duvara konmuş Bir taş görsem sen gelirsin aklıma. Toprak, ağacın her hali güzel Gölgesi, meyvesi hem dalı güzel Nerede, ne zaman faydalı, güzel Bir iş görsem sen gelirsin aklıma. Acılmış bir çiçektir her gülen dudak Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak Bir dostluk bakış ı, bir gülen dudak Bir diş görsem sen gelirsin aklıma. Yüreğinde deli taylar eş ınan Gam ilinden dert iline taş ınan Altmış yıl yaş ayıp bin yıl düş ünen Bir baş görsem sen gelirsin aklıma. Abdurrahim Karakoç |
Yalvarış
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Her adımda bir engel var, salmıyor, Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Mümkün mü bu yolda maksuda ermek? Mümkün mü sılada dost yüzü görmek? Aşığa ar gelir geriye dönmek; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Çekilmez bir şelek vurdun arkama; Şaşırdım yollarda kaldım, akşama. Umudum her zaman bakidir amma, Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Sevip sevilmemek varsa kaderde, Hangi doktor ilaç verir bu derde? Hastayım, susuzum gurbet illerde; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Ey hanlar hanını halkeden Hancı! Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı. Ey fakir ekmeği, Mümin inancı! Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Abdurrahim Karakoç |
Yolların sonu
Bilir misin hancı bugüne kadar Hanından kaç yolcu çıktı bu yola? Sıladan gurbete giden yolcular Kaç damla gözyaşı döktü bu yola? Getirmeden bu yolların sonunu Kaç yolcu durak yaptı hanını Kacçyolcu bu yolda verdi canını Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola Akar bir oluktan beş dağın karı Demişler adına hasret pınarı Şu mezarı gölgeleyen çınarı Kimin için kimler dikti bu yola? Kaç aşık bu yolda zaman eritti Kaç yorgun hanında terin kuruttu Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü Kaç topuğun kanı aktı bu yola? Yollar kıvrım kıvrım dağlar sıralı Düşünürüm yollar beni yoralı Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı Her gecenin seher vakti bu yola? Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle Bu yollar kararsız uzar mı böyle? Yar için çekip karşıki köyde Hangi göz kaç sene baktı bu yola? Abdurrahim Karakoç |
yaw kardes saol eline saglik sen herhalde bütün kitabi buraya tasiyorsun:72: :11:
|
Alıntı:
|
emeğine sağlık :1:
|
| Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:12 . |
Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.