Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu

Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu (http://forum.van.gen.tr/index.php)
-   Şiir (http://forum.van.gen.tr/forumdisplay.php?f=91)
-   -   Mağarada hiç gül açmadı ki… (http://forum.van.gen.tr/showthread.php?t=1478)

SeMaZeN 12/04/07 18:19

Mağarada hiç gül açmadı ki…
 
Birbiriyle içten bir temastan uzak gözlerin denetiminde sevgiden konuşulur çay molalarında, teneffüslerde. Ah susuzluk, senin yerini kim doldurabilir…Çöl olma korkusundan her yere ağaçlar dikilmiştir üstelik. Gövdelerine çakıyla isimlerini çizerken gençler, çöle dönüşen ruhlarının ardınca savrulurlar bir uçurumdan öteki uçuruma. Gülün de ticareti vardır ne de olsa. Alınıp satılabilen bir nesnedir gül. “Sevgililer günü için özel sipariş alınır!”
Gülün anlamı dikeninde saklı kalmıştır.
Son yıllarda aşk temalı kitapların çok satması bizi sevindirmeli mi kaygılandırmalı mı bilemiyorum. Kime sorsanız sevgiden yana olduğunun bir göstergesi olarak “sevindirici, hiç olmazsa okunuyor.” Cevabını almak mümkün.
Heyhât bu sadece bir dekor düzeltme.
Gizliden gizliye büyüyen şey içimizdeki boşluk. Hayatımız bir görevler zincirinden ibaret olunca sevgiyi de araya sıkıştırıveriyoruz…Olmadı sevgililer günü yapıyoruz yılın yirmidört saatlik kısmını.
Aslında yitirdiğimiz şey o eski aşklar falan değil.. “Ayrılık uzaklara gitmek değil, içini dökmekten vazgeçmektir” diyordu bir şair. İçimiz bir başkasına dökülemeyecek kadar katılaştı mı sahiden? Mağara devrini çoktan kapatmışken iletişim çağında içimize yeni mağaralar mı açtık? Bu yüzden mi dinlemeyi unuttuk biz?… Bir başkasının hikayesini, rüyalarını paylaşmayı?...Paylaşmaya değer bulmadığımız anlar her geçen gün bir uçurum büyütüyor içimizde oysa. Ve anlaşılmak kaygısı ilk mısrası oluyor hayatımızın. “Kimse beni anlamıyor” derken anlamını yitirmiş sözcükler çevreliyor dilimizi. Demek ki önce kendinden uzaklaşıyor insan. Kendine has kelimelerinden uzaklaşıyor. Kapılıp gidiyor ışıklı vitrinlere, kampanyalara…Kendi olmaktansa herkes gibi olmak kolay geliyor insana. Herkes gibi olunca da ortak kelimeler kullanıyoruz. Ortak sorunları konuşurken….
Nerde o eski aşklar?
Ezberlenmiş sözcüklerle başlıyor sohbetler. Sorular, o bildik cevabı olan sorular? Sözlü sınavı yapar gibi peş peşe…Ama cevap sahibi gerçekte dinlenilmediğinin farkında. Aklımız başka yerde çünkü. Saat üçte şuraya yetişeceğim, beşte evde olmam lazım, sekizde maç var…Ne demiştin?
Böylesine bir günde bir başkasına ne kadar zaman ayırabiliriz ki?
“Hiç arayıp sormuyorsun?”
“Yaşıyor musun?”
Yaşıyoruz. Kendi kozamızda, kendi başımıza. İletişim çağında yalnızlıklar büyüterek. Aşk romanları okuyup, dizi seyrederek. Ama işte sabah kahvaltımızın bile tadı yok… Asık suratımızla örtüyoruz içimizdeki çocuğu. Gergin adımlarla geçiliyor kaldırımlar. Çantamızda çok okunan bir aşk romanı bile hafifletmiyor yükümüzü. Kendi derdimiz yetmiyormuş gibi bir de onların derdini sırtlanıyoruz kamburumuz çıkarcasına.
Şikayetçi olmaya hakkımız var mı?
Oysa insanlıkla aynı yaştadır aşk. Mağaralardan çıkarken bir parçasını düşürmüş değildir. Ya da tekerleğin altında kalmamıştır aşk. Mağara duvarlarına çizilen resimle mobil telefona gönderilen resmin heyecanı aynı değil midir? Kaç şiir yazılmıştır bu güne kadar sevgiliye? ( Sahi herkes aynı dili konuştuğuna göre neden bitmez şiir yazma eylemi? )
Yontma taş devrinden bilişim çağına insanlığı taşıyan en önemli faktör sevginin üretken gücüdür. Ve sevgi varlığından hiçbir şey kaybetmemiştir. Son yıllarda artan şikayetler sevgiyi fastfood yiyeceklerle karıştırmış olmanın yarattığı hazımsızlıktır o kadar.
Heyecan dolu bir maçta oynayan futbolcunun duyguları ile spor yazarının yorumu arasındaki farkı anlamakta fayda var. Yoksa tribünlerde hep bir ağızdan bağırmaya devam edeceğiz. “Sevmek yok, ölmek var!”
Ah bir de hayatın uzatma dakikaları olsa…

zuzu 14/04/07 22:30

:5: ilginç bir yazıymış

alosar 15/04/07 15:54

tşkler :1:

Satan22 15/04/07 21:53

emeğine sağlık güzelmiş...

Şehzade 28/04/07 14:28

Tşkler ...

mystical 10/07/08 00:34

Alıntı:

SeMaZeN´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 6202)
Birbiriyle içten bir temastan uzak gözlerin denetiminde sevgiden konuşulur çay molalarında, teneffüslerde. Ah susuzluk, senin yerini kim doldurabilir…Çöl olma korkusundan her yere ağaçlar dikilmiştir üstelik. Gövdelerine çakıyla isimlerini çizerken gençler, çöle dönüşen ruhlarının ardınca savrulurlar bir uçurumdan öteki uçuruma. Gülün de ticareti vardır ne de olsa. Alınıp satılabilen bir nesnedir gül. “Sevgililer günü için özel sipariş alınır!”
Gülün anlamı dikeninde saklı kalmıştır.
Son yıllarda aşk temalı kitapların çok satması bizi sevindirmeli mi kaygılandırmalı mı bilemiyorum. Kime sorsanız sevgiden yana olduğunun bir göstergesi olarak “sevindirici, hiç olmazsa okunuyor.” Cevabını almak mümkün.
Heyhât bu sadece bir dekor düzeltme.
Gizliden gizliye büyüyen şey içimizdeki boşluk. Hayatımız bir görevler zincirinden ibaret olunca sevgiyi de araya sıkıştırıveriyoruz…Olmadı sevgililer günü yapıyoruz yılın yirmidört saatlik kısmını.
Aslında yitirdiğimiz şey o eski aşklar falan değil.. “Ayrılık uzaklara gitmek değil, içini dökmekten vazgeçmektir” diyordu bir şair. İçimiz bir başkasına dökülemeyecek kadar katılaştı mı sahiden? Mağara devrini çoktan kapatmışken iletişim çağında içimize yeni mağaralar mı açtık? Bu yüzden mi dinlemeyi unuttuk biz?… Bir başkasının hikayesini, rüyalarını paylaşmayı?...Paylaşmaya değer bulmadığımız anlar her geçen gün bir uçurum büyütüyor içimizde oysa. Ve anlaşılmak kaygısı ilk mısrası oluyor hayatımızın. “Kimse beni anlamıyor” derken anlamını yitirmiş sözcükler çevreliyor dilimizi. Demek ki önce kendinden uzaklaşıyor insan. Kendine has kelimelerinden uzaklaşıyor. Kapılıp gidiyor ışıklı vitrinlere, kampanyalara…Kendi olmaktansa herkes gibi olmak kolay geliyor insana. Herkes gibi olunca da ortak kelimeler kullanıyoruz. Ortak sorunları konuşurken….
Nerde o eski aşklar?
Ezberlenmiş sözcüklerle başlıyor sohbetler. Sorular, o bildik cevabı olan sorular? Sözlü sınavı yapar gibi peş peşe…Ama cevap sahibi gerçekte dinlenilmediğinin farkında. Aklımız başka yerde çünkü. Saat üçte şuraya yetişeceğim, beşte evde olmam lazım, sekizde maç var…Ne demiştin?
Böylesine bir günde bir başkasına ne kadar zaman ayırabiliriz ki?
“Hiç arayıp sormuyorsun?”
“Yaşıyor musun?”
Yaşıyoruz. Kendi kozamızda, kendi başımıza. İletişim çağında yalnızlıklar büyüterek. Aşk romanları okuyup, dizi seyrederek. Ama işte sabah kahvaltımızın bile tadı yok… Asık suratımızla örtüyoruz içimizdeki çocuğu. Gergin adımlarla geçiliyor kaldırımlar. Çantamızda çok okunan bir aşk romanı bile hafifletmiyor yükümüzü. Kendi derdimiz yetmiyormuş gibi bir de onların derdini sırtlanıyoruz kamburumuz çıkarcasına.
Şikayetçi olmaya hakkımız var mı?
Oysa insanlıkla aynı yaştadır aşk. Mağaralardan çıkarken bir parçasını düşürmüş değildir. Ya da tekerleğin altında kalmamıştır aşk. Mağara duvarlarına çizilen resimle mobil telefona gönderilen resmin heyecanı aynı değil midir? Kaç şiir yazılmıştır bu güne kadar sevgiliye? ( Sahi herkes aynı dili konuştuğuna göre neden bitmez şiir yazma eylemi? )
Yontma taş devrinden bilişim çağına insanlığı taşıyan en önemli faktör sevginin üretken gücüdür. Ve sevgi varlığından hiçbir şey kaybetmemiştir. Son yıllarda artan şikayetler sevgiyi fastfood yiyeceklerle karıştırmış olmanın yarattığı hazımsızlıktır o kadar.
Heyecan dolu bir maçta oynayan futbolcunun duyguları ile spor yazarının yorumu arasındaki farkı anlamakta fayda var. Yoksa tribünlerde hep bir ağızdan bağırmaya devam edeceğiz. “Sevmek yok, ölmek var!”
Ah bir de hayatın uzatma dakikaları olsa…

Yazarı: Himmet KARATAŞ
Kaynak: [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....] şeklinde olacaktır.


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:58 .

Powered by vBulletin® Version 3.7.0
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.