Cumhurbaşkanı
Üyelik tarihi: Dec 2006
Bulunduğu yer: Nereye ...
Mesajlar: 5.608
|
Mona roza nın sırrı
“Mona Roza” efsanesini tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkardı. 50 yıldan beri dillerde dolaşan “Mona Roza” şiirinin yazıldığı Muazzez Akkaya, meraklıları için bir sırdı. Geçtiğimiz günlerde Ahmet Hakan tarafından Muazzez Akkaya’nın hayatta olduğuna dair kaleme alınan yazı, edebiyat camiasında tartışma konusu olmuştu. “Mona Roza” efsanesine ilişkin gerçek bilgilere ulaşarak tartışmalara son noktayı koydu. Elimizdeki bu belgeleri, hiçbir yorum yapmadan, kaynaklardaki metinlerin de aslını değiştirmeden okurlarımızla paylaşıyoruz.
Aslı astarı olmayan, hakkında pek çok hikâye uydurulan ve hatta intihar ettiği rivayet edilen Muazzez Akkaya kimdir?
Muazzez Akkaya
Fakülte Numarası: 278
Orta okul mezunu memurlardan Hamid Akkaya ile Fitnat Hanım’ın kızıdır. 1930’da Geyve’de doğdu. 1949’da Kandilli Kız Lisesi’ni “Pekiyi” derecede bitirdi. S.B.F.’nden mezuniyetini müteakıb, Maliye Bakanlığı stajyer Memurluğuna tayin edilerek Devlet hizmetine girdi. Nisan 1955’te Karayolları Genel Müdirliği, Ağustos 1955’te tekrar Maliye Bakanlığı, Mart 1957’de Devlet Su İşleri Gn. Müdirliği Teşkilatlarında Memurluklara girdi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi’nde fark sınavı verip sertifika aldığından, Ocak 1960’da Maliye Bakanlığı Hazine Avukat stajyerliğine, sonra Avukatlığına getirildi. Eylül 1964’de Eşi Orhan Giray’ın Tel-Aviv Mali Müşavirliğine nakli üzerine memuriyetten ayrılıp Tel-Aviv’e gitdi. 1967’de yine eşiyle birlikte Yurd’a dönüp avukatlığa başladı. Halen (Mart 1970) Ankara Barosu’na kayıldı avukatlık yapmaktadır. 7 Kasım 1958 Cuma günü S.B.O. 1944 yılı (2602 Sıra Numaralı) mezunlarından Orhan Giray ile evlendi; 9.6.1959 doğumlu Ayşegül Giray, 24.3.1961 doğumlu Ela Meral Giray adlarında 2 kızı ile 4.4.1967 doğumlu İhsan adında 1 oğlu vardır (1970). İngilizce bilmektedir.
Mülkiye hayatına aid bir hatırasını şöyle kaleme almıştır: “Fakülte’ye, daha doğrusu Mülkiye Mektebi’ne ilk yatılı kız talebe olarak girme şansı bana isabet etmişdi. Fakat o zamana kadar böyle bir ihtimal vuku bulmadığından S.B.O. müdiri Fethi Çelikbaş: “Mekteb yatakhanesinde kız talebenin yatması için müsaid yer olmadığını, ancak istediğim takdirde sadece talebeye verilen yıllık palto hakkından istifade edebileceğimi, bu takdirde de mecburi hizmet mükellefiyetine tabi tutulacağımı” beyan ettiler. Tabi kabul etmedim. Altı ay sonra Mekteb Fakülte oldu ve ben de diğer talebeyle birlikde burs almağa başladım.
Birinci Sınıfta kız talebe olarak sadece iki kişi idik. Bütün Fakülte’deki kız talebelerin sayısı sekiz idi. İkimiz de o zamana kadar erkek talebeyle bir arada okumamış olduğumuz için gaayet sıkılgandık. Bu durum Anayasa Profesörümüz Bülend Nuri Esen’in gözünden kaçmamış olacak ki, Sınıfda bir münazara tertiblemeğe karar verdi ve ikimizi karşılıklı guruplara dahil etdi. Münazara günü geldiğinde, sadece kendi sınıf arkadaşlarımız önünde konuşmamıza rağmen o kadar heyecanlanmışdık ki sonradan Hocamızın da tasvir ettiği şekilde, sapır sapır titremişdik. Ben konuşmamı yaparken sadece Hoca’ya dönerek konuşuyordum. Hocamın: “Sınıfa dönerek konuşmam” hususundaki ihtarı üzerine Sınıfa döndüğümde bütün arkadaşların bize dön şeklindeki kol işaretlerini görünce yeniden Hocaya dönüp anlatmağa başladım. Bu münazara sıkılganlığımızı atmamızda ilk adım oldu. Üçüncü Sınıfda iken Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Hukuk Fakültesi Kız Talebeleri arasında tertiblediğimiz münazara sebebiyle, Hukuk Fakültesinin hıncahınç dolu salonunda konuşurken, eski sıkılganlığımın onda birini hissetmediğimi söyleyebilirim.”
***
Mona Roza’nın şairi Sezai Karakoç kimdir?
Sezai Karakoç
Fakülte Numarası: 412
Yasin Karakoç ile Emine Hanım’ın oğludur. 1933’te Ergani’de doğdu. 1950’de Gaazi Anteb Lisesi’ni bitirdi. S.B.F’nden mezuniyetini müteakıb, 30.11.1955’te Maliye Bakanlığı stajyer memurluğuna tayin edilerek Devlet hizmetine girdi. 11.1.1956’da, açılan sınavı kazanıp, Maliye Müfettiş Muavinliğine atandı. 3.2.1959’da Gelirler Kontrolörlüğü’ne nakledildi. 1.7.1960’da silah altına alındı; 30.12.1961’de yedek teğmen rütbesiyle terhis edildi ve Gelirler Kontrolörlüğüne döndü. 21.6.1965’te görevinden ve memuriyetten istifaen ayrıldı. Tamamen yazarlık ile uğraşmaya başladı. Bir süre Yeni İstanbul Gazetesi’nde fıkra yazarlığı yapdı. 1955’de “Şiir Sanatı”, 1961’de “Diriliş” adlarında 2 dergi çıkardı. Her ikisi de ikişer sayı çıktıktan sonra kapandı. 1966’da “Diriliş Dergisi”ni yeniden yayınlamaya başladı. Bundan sonraki durumuna dair yapılan bütün araştırma ve soruşturmalardan olumlu bir sonuç alınamadı. Elde edilen bir posta kutusu adresine gönderilen 5 mektuba da cevap vermek nezaketini ve izanını göstermedi.
Prof. Mehmed Kaplan, hakkında şunları yazmışdır: “O’nu umumi bir ideoloji veya temayüle bağlamak istersek; Dindar ve muhafazakar zümreye sokabiliriz. Karakoç, Cumhuriyet Devri’nde birbiriyle çatışan (sağ-sol) iki asli temayül’ün ikisinden de ayrı, kendisine has bir yol tutmuştur.”
Cemal Süreya: “Karakoç, Hayber’i (kalesini) yer altı sularıyle kuşatmak istiyor. Bunu yaparken Kale’nin etrafındaki hendeğin sularından da yararlanıyor.”
Ece Ayhan: “Sezai’de bir düş kamerasıyle çekilmiş izlenimi veren imajlar daha başat’dır.”
Rasim Özdenören: “..O, şiirimizde yeni bir mistisizm’in habercisi olarak geliyor.”
demektedirler.
***
Bir diğer kaynakta ise “Mona Roza” şiiri ve Sezai Karakoç hakkında şu ifadeler geçmektedir.
“Çaylardan gözümüzü açamıyoruz. Millet eğlencede. Günler – Geceler, Konserler gırla gidiyor. Nejat yine bir şiir gecesi tertipledi. Biz şiirden anlayanların geleceğini sanmıştık. Yanılmışız. Mona Roza bilmecesi çözülür gibi oldu ama, adamlarda zevk yok ki gürültüye boğdular.
Kalemini eline alan birşeyler yazmaya başladı. Şahane muharrir – şairlerle doldu gitti! Ahmet Çimen korse hikayesini tamamlamış. Daha dün anlatıyordu. Azizim, diyordu, “Hikayemin en hoş yeri korsesine – pardon sütyenine – adamın titreyen ellerini dokundurduğu andı. Kadının “yapma”diye utangaçlık göstermesinde bir ilahiyet vardır. Ben o satırları nı okuyunca ölüyorum vallahi; evlenmek istiyormuş, kız arıyormuş. Hasan Basri forsunu kaybetti. Güya arkadaşları kendisine oyun oynamışlarmış. Alp bir ukalalaştı, bir ukalalaştı görme. Hürmeti, nezaketi unutmuş. Burs alıyor da ondan. Aşıkmış. Olur ya, sinek nereye desen konar. Sezai nihayet beklendiği halde bir türlü yapamadığı garip seyahatini geçen gün adeti üzerine aniden yaptı. Sabahleyin kendisiyle konuşmuştum. Akşama tiyatro için sözleşmiştik. Öğleden sonra uçmuş. Öğrendik ki iki ay gelmeyecekmiş. Üç gün sonra bir de baktık ki karşımızda.
Sümer Kalaç bu sene bir alem. Esaretten kurtulmuş olacak ki ara mektebe gelmez oldu. Gelince de arka sıralarda oturuyor. Yıldız, Şükran falan erkek arkadaşlarından korkuyorlarmış. Üçten Muazzez, Şükran biraz açıldılar. Gönül Davran yine kendi aleminde. Hukuktan biriyle evlenecekmiş. İnşallah. Öbür Suzan Figaro Enstütisüne devam ediyormuş, vücut güzelliği müsabakasına girip kazanacağım diyormuş.”
* * *
Muazzez Akkaya ile Sezai Karakoç aynı karede!
Ve işte en meşhur Akrostiş Şiir "Mona Roza"
* * *
MONA ROZA
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai Karakoç
|