Boş bir adam oldum galiba sonunda. Böyle düşünmek, ruhumu ve aklımı aşağılasa da, garip bir şekilde rahatlama hissi de vermiyor değil. Belki de bu yüzden boş bir adam olduğumu düşünüyorum. Ama, hayır. Bu rahatlama hissini henüz farkettim. Daha önce sadece görmezden gelmeye çalıştığım bu pis düşünce vardı.
Peki boş bir adam olduğumu düşünmeme sebep olan ne? Sanırım, orada burada gördüğüm, okuduğum bazı şeyleri anlamakta zorlandığımı ve/ya bu gördüklerimi ya da okuduklarımı asla ilk ben düşünememiş olduğumu farkettiğimi başladı. Okulda, verilen pek çok makaleyi önceleri anlamamıştım ve anlamak için bir çaba da göstermemiştim. Belki sırf anlamadığım için doğan kızgınlıkla çoğunu boş şeyler olarak nitelendirip aklım sıra intikam almaya çalışmıştım.
Sosyal bilimlerde yöntem tartışmaşı da neydi? Kime, ne faydası vardı? Frankfurt okulu, Viyana okulu... bu gibi garip ve birçok kişinin anlamadığı şeylere ne gerek vardı? Bunlar sadece kendini entellektüel ve zeki sananların, kendilerini diğerlerinden üstün tutma çabalarının sonucu olan zihin egzersizleriydi. (Öyle ya çoğunluğun anlamayacağı şeyleri, garip bir jargonla konuşursanız, siz büyük ideolojilerin adamı olursunuz; anlamayan diğerleri de sadece güdülecek koyunlar.) Bana ne paradigmadan? Boş boş işler... Sonraları dahası da geldi.
Dünya sistem analizleri, hegemon teorileri, kondratieff dalgaları, Avrupa Birliği Güvenlik ve Savunma Politikaları... şu anda aklıma gelmeyen daha bir sürü şey... Okudum, anladım; anlamadım. Anladıklarım yanıma kar kaldı, anlamadıklarım boş şeyler etiketini yiyip, küçümseyerek nefret ettiğim şeyler kutusuna gitti. Bu gibi, çoğu teorik şeylerin çoğu boş, gereksiz şeylerdi. Bunlara ayıracağım zamanda iki satır kitap okusam, bir film seyretsem çok daha iyiydi.
Fakat zamanla farkettim ki, hayatta (daha doğrusu bir işe girip, yükselebilmekte) bu boş şeyler daha çok işime yarayacak. Ayrıca diğerleri tarafından boş adam damgası yememek için asıl bunlara ihtiyacım var. Okumuş, yazmış insanlar için bunlar makbul. Demek ki yanlış yapmışım. Asıl boş adam ben olmuşum. Şimdi, ben de isterim değişen konjonktür ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikaları üzerinde iki kelam edeyim; Osmanlı toplumsal yapısı üzerine üzerine makale yazayım; hocaların yanına gidip Hobbes’u, Locke’u tartışayım ya da piyasa ekonomileri, fırsat maliyetleri, faktör fiyatları, gayri safi yurtiçi hasılaları konuşayım.
Ama olmuyor. Bunca eğitimini aldığım şeyler bana boş geliyor. Ve bunları bildiğini göstermek için fırsat kollayan, bilmeyenleri ‘boş adam’ olarak görenleri boş adam olarak görüyorum hala. Benim için Nice anlaşması çok şey ifade etmiyor; Nice anlaşmasını bilen adamlar da ve Nice anlaşmasını anlatan, dünyanın kendi etraflarında döndüğünü sanan üniversite hocaları da.
Bana Yeraltından Notları okumuş, Matrix’i, Elveda Lenin’i, Başkanın Adamları’nı izlemiş adamlar bir şeyler ifade ediyor. Bence Haşmet Gülkokan’ı bilen adam, makro iktisattan 100 alan öğrenciden hatta Tek Senet’i anlatan hocadan bile daha dolu bir adamdır.
Sen Steinbeck’i, Melih Cevdet Anday’ı okuma, ondan sonra da sınavdan kötü alana boş adam de!? Bu nasıl bir kibir ve cehalettir!? Bence de bunları bilmeyen adam boş adamdır.
Ben size boş adam diyeyim, siz bana boş adam deyin. Ben sizden nefret edeyim, siz beni küçümseyin. Sonuç?
Bu şekilde bakıldığında başarısız bir öğrencinin ağlak bir yakırışı gibi görünse de, sizi temin ederim ki, en azından, diğerleri tarafından yapılan boş adam yorumlarına maruz kalmayacak kadar başarılı bir öğrenciyim. Bunları yazmama sebep olan ise, en azından herkes kadar salak olanların, bunu göremeyecek kadar kibirli olmalarına duyduğum kızgınlıktır. Yine de biliyorum ki, düşündüklerim ve doğru olduğuna inandıklarım beni kurtarmaya yetmeyecek. ‘Aylaklığa Övgüler’ düzülmeyecek. Yine (genelin düşündüğü şekilde) boş adam ben olacağım. Küçük dağları yaratan ve yeni günlerin sadece kendi üzerlerine doğduğunu sananlar hayata 1-0 önde başlayacak. Ben de ise boş adam olmanın verdiği rahatlama hissi kalacak sadece.
galiba dunya nın en mantıklı insanından satırlar bunlar.... emeğine saglık canım
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...