En çok özlenildiği zaman sevilir giden
Özledikçe severiz, sevdikçe özlemler birikir göğsümüzün
en yangın yerinde.
Sevgi varken yaşanan ayrılıklar sızılı bir masaldır.
Sebep ya şartlardır, ya zamandır,
ya da belki de sevginin göz alıcı, sihirli ışığına
teslim olmaktan korkmaktır.
Ne olursa olsun bu masal ayrılıkların ayrılıklarla
başlamadığını anlatır.
"Hoşça kal" der bir yazı, ya da bir ses.
Yüzünü sevgilinin yüzüne değdirmeyi kimse
bu anda istemez.
Çünkü en çok o ana isyan eder belki çıldırasıya
sarılma, delice öpme isteği...
("Dur gitme! Hoşça kalamaz ki kimse,
ne giden ne de kalan geriye...")
Tarafların gittiği sanılır.
Böyle düşünen feci aldanır.
Çünkü aşk ve şiir kalır...
Bu sızılı masalda büyük bir sevgi vardır,
hani aşkı da içine alan,
çünkü acının bağladığı sevgiler güçlü olur...
Hele bir de yarim bir masalsa arda kalan,
sürgün acısını çokça yaşatan.
Bilmese de taraflardan biri,
sürgün edilir sevda ilinden.
Süren sürdüğünü sanır sürgünü kendinden,
sürgünse istenmediğini.
Süreninse sürgünü, sürdüğünün sürülmesiyle başlar.
Unutulmamalıdır ki,
her süren gönüllü değildir yaptığına,
sürgün edilen zaten biçare uzaklaştırılmasına.
İşte böyle garip bir sürgündür,
sevgiliden sürgün,
sürgün sevgiliye,
nerden baksan sürgün hep sevda yerine...
(Gidenin biz olduğumuzu düşündüğümüzde hep
kalan olmadık mı aslında geriye?
Gittiğimizi düşünüp aynı yerde saydık hep.
Doğum günleri çoğaldı avuçlarımızda,
takvim yaprakları anılarıyla düştü yüreğimize.
Ne yana kaçsak aynı yerde kaldık hep.
Vakitli vakitsiz hasretler nöbeti,
gece yarısı sevgilinin o güzel hayali,
gözlerde lanetli bir hıçkırığın intihar eşiği...)
Sevdikçe sevilenin yürekte kalmasındandır
aslında hepsi...
Oysa aslında bitmemiştir değil mi?
Sözler söylenmiş, gereği düşünülmüş,
süren sürülmüştür...
Ama bir bekleyiştir, içinde taşıyan ümidi...
Beklersin, neyi niye niçin beklediğini bilmeden...
Aslında bilirsin, çünkü geriye sevgi ve şiir kalmıştır,
terk edemez ki onları seven.
Sevgi-li ayrılıklar birazda tren garlarındaki
vedalaşmaya benzer...
Hüzün kokar her tren. Kırılgandır istasyonda duran her beden...
Kederli bir şarkı oturur sızımızın tam üstüne
tren kara dumanıyla yakınlaşırken....
Yolcuyu da yollayanı da acıtır trenler...
Sanki tren rayları içlerinden geçer...
Bazen yüreğimiz iner biz isteksiz binerken,
bazen yüreğimizi bindiririz trene sevgiliyi yolcularken...
Arkasına, sürekli arkasına bakan bir yolcu gibi sevgili
bir işaretin, bir kelimenin yoldan caydırma ihtimali...
Taşıyamazsın çaresiz bedenini, durmadan
çoğalan hasretini
En çok da böyle zamanlarda sevmezsin
Ne beklemeyi ne de ümidi...
Çünkü biten bitmiştir değil mi?
Ama aslında hayat kendi kucağında taşır ümidini...
Sevgi varken ayrılmak sızılı bir masaldır yarım kalan
Ve bu masalda sevgi ve şiirdir vefalı olan
(Evet şimdi ne zaman bir şarkı, bir söz, bir hatırlayış olsa
hep bir pay bırakır bana ve sana olan sevdama...
UNUTMA
BEN GİDERKEN DÖNÜP DOLASIP HEP SANA
GELİYORUM ASLINDA...
Arkama baksam da bakmasam da
umudum
"Gitme" sözünün fısıltısında
Üyeye Bela gelmez Admin Kızmadıkça,Admin Sinirlenmez Üye Azmadıkça
Ne kadar kibirli dursa da Bardağın önünde eğilir çaydanlık Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir bu gurur niçin? Mütevazi ol, hatta bir adım bile geçme gurur kapısından; Bardağı insan bunun için öper daima alnından…
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez...