günün gürültüsünü bu soru dindirdi. Bir haftadır televizyon ne zaman açılsa bu kelimeyi duyuyordu küçük kız. Baba kısa bir soluk alıp küçük kızın sorusunu cevaplandıracaktı ki bir an duraksadı. Dünyanın bencilliğinden, kirinden, merhametsizliğinden henüz nasibini almamış bu günahsız sabiye ölümü nasıl anlatabilirdi. Üstelik bu normal bir ölüm değil. Bu tek bir kalleş kurşunun bir kişiyi değil belki yüzlerce, belki binlerce kişiyi öldürdüğü bir ölümdü. Aklından küçük kızın anlayabileceği bir benzetme yapmak geçti. Ama hangi basit söz böylesine büyük bir cengâverliği anlatmaya yetebilirdi?
Sonra kaçamak bir bakışla karnında bir Mehmetçik namzeti taşıyan anneye döndü. Anne hala sorunun şoku içindeydi. Şehidin ne demek olduğunu nasıl anlatabilirdi? Bir kaç ay evvel apartmanın kedilerinden birinin öldüğünü bile anlatamamışlar, masum bir kaç yalanla olayı ört bas etmişlerdi. Sonra dedesinin anlattığı savaş hatıraları geldi aklına. Aslında o şehidin ne demek olduğunu en yakından bilenlerdendi. Ama kuru bir can taşıyan insanın canını verecek kadar mertleşebileceğini, gök ehli ile beraber semavatta yarenlik edebilecek seviyeye gelebileceğini nasıl anlatabilirdi.
Beyaz camın acılara tekrar tekrar tuz bastığı görüntülerin eşliğinde, kendinde bulduğu son bir güçle küçük kızına dönen baba: “Şehit, kanatlanıp Rahmet-i Rahmana uçmuş bir kelebektir yavrum” dedi. Küçük kız babasının sanki yaşanan acıları kapatacakmışçasına kurduğu bu kapalı benzetmeyi anlayamadı. Fakat o anda, babasının gözünden, okuduğu gazetedeki şehit sayısını bildiren rakamların üzerine -sanki onları silmek istercesine- bıraktığı iki damla gözyaşı ona şehidin ne demek olduğunu öğretti.
Şehit, bir bayrağa rengini, bir millete istiklalini veren babayiğitlerin adıydı. Şehit, Mehmet iken Mehmetçik olanların, dağa kurşunla destan yazanların adıydı…
__________________ YaŞlAnMaK bİr TePeYe TıRmAnMaK gİbİdİr..ÇıKtIkçA nEfEsİN dArAlIr aMa GöRüŞ aÇıN gEnİşLeR