Yeryüzünde bir yer… İsmi lazım değil…
Karşımda oturuyorsun içim… İçimi karşıma almış oturuyorum…
İçim sensin …
Gözlerin kendini bırakmak üzere…
Kıyamam ben o dünya güzeli yemyeşil gözlere… O gözlerden dökülecek yaşlara,o gözlerde belirecek acıya kıyamam…
Üzülme… Yanımdasın ya aslolan bu… Gerisi boş… Gerisi acıtmaz…
Birbiri ardına içiyoruz sigaralarımızı… Anlattıklarımızın milyonda biri kadar bile ses çıkmıyor dışımıza… Kalanını gözlerimizle, birbirimize gönderdiğimiz sayfalar dolusu bakışla anlatıyoruz…
Sarılıyoruz birbirimize, yüzlerimize dokunuyoruz hiçbir şey söylemeksizin…
Ağlamamak için kendimizi, birbirimize güç vermek için ellerimizi tutuyoruz...
Biz iki aşık, kendimizi unutmuş birbirimize yanıyoruz… Belki de bu yüzden birbirimizi bu denli çok seviyoruz
Aylar evvel seni buraya dünyanın en güzel manzarasını göstermek için çağırmıştım. Bugün manzara yok. Ama sen bugün dünyanın en güzel manzarasından bile güzelsin…
Bin tane engeli aşmış benim için buradasın…
Gözlerin ne kadar yorgun…
Sesin ne kadar üzgün içim…
Şarkılar birbirini kovalıyor ve sen ne kadar sessizsin…
Oysa biliyoruz ki çığlık çığlığa kalplerimiz ve kimselere belli etmediğimiz iç kanamalarla ölmek üzereyiz…
Ve sen içim, sen Tanrı’nın en güzel hediyesi, hemen yanı başımdasın…
Sen artık hiç üzülme içiM…
Ne olur hayat artık seni hak ettiğin kadar çok sevsin…
Sen dünyanın en ufak tefek mucizesi iyi ki hayatıma girdin, iyi ki varsın içim…