Geldi dört güvercin
suda yikanmak için.
Su mahpusane yalagindaydi.
ve günes
güvercinlerin
gözünde, kanadinda, kirmizi ayagindaydi.
girdi dört güvercin
yikanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
bakti dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
günesi tasiyip kirmizi ayaklarinda
uçabilirler.
Durdurmaz onlari demir ve duvar.
güvercinlerin yumusak kanatlari var.
Ve kanatlar
Simdi burda, simdi damin üzerinde.
Insanlarin kanatlari yok
Insanlarin kanatlari yüreklerinde.
Dört güvercin
günese varmak için
yikandi, uçtu sudan.
Mutsuzum uzun zamandır. Senin de dahil olduğun bir sürü sebebin sonucu mutsuzluğum... Yaşam boyu mutsuz olmak için o kadar çok hediye edilen acı içinde sana nasıl kızabilirim ki içime bıraktığın küçücük bir sızı için. Hayatın tuhaf yanlarından birisidir işte bu...
Upuzun yolların ardında belki alabildiğine gri, belki bembeyaz, belki çocukluğumun en güzel hayali gibi yemyeşil bir şehrin içinde, benim soluduğum nemli oksijenden uzak, kimbilir beni hiç düşünmeden geçirdiğin günlerde, ben seni akıl defterimin her gününe satır satır yazmaya devam ediyorum hiç usanmadan. Zamanın herşeye farklı anlamlar yüklediğini anlıyorum düşünmeye çalıştığım hergün. Şarkılar hep istediklerimi anlatıyor şimdi, çocuklar hep senin gibi gülümsüyorlar... Zaman şimdi herşeye seni yükleyip gönderiyor üzerime hiç acımadan. Bense hiç karşı koymadan, sana dair herşeyi aklımı çürüterek içime çekiyorum büyük bir hızla, yok olduğumu bile bile...
Bir sürü ses uğulduyor kulaklarımda... Onlardan sadece birini anlayabiliyorum karmaşanın içinde. ''Artık çok geç'' diyorsun bir yağmurun ferahlığını taşıyan sesinle. Sesine yakıştıramıyorum söylediklerini. Çok uzaklardasın, mutsuzsun benim gibi. Hiçbirşeyin geri dönüşü olmadığını söylediğim gün geliyor aklıma sadece. Kendime kızıyorum sana inanmadığım şeyleri öğrettiğim için çaresizce. Ellerini hiç tutamayacağımı bilmenin telaşıyla...Onca masumluğunun içine kattığım kem gözlü kuşkularıma kızıyorum hiçbirşey ifade etmeyecek bir pişmanlıkla... Bir düşün içinde bile sesini duymak yetiyor oysa bana. Ama düşlerimde bile yanlışlarımın dönüşü olmadığını fısıldıyor dudakların usulca uzaklardan. O an sarılacak bir beden bulma isteğiyle yanıp tutuşuyor aklım. Bu sonsuz ateşi eritecek zavallı bir ruh... Yanlışların bedelini ödeyecek olan suçsuz bir beden. Kendimi kandırarak geçecek olan bir kaç sefil saat...
Gözlerimi kapatıyorum. Uyumalıyım. Seni görmeliyim düşümde. Güzel şeyler duymalıyım dudaklarından. Yanımda olduğunu, yalnızlığımın bir kabustan ibaret olduğunu söylemeni istiyorum. Sonsuzluğa kadar seninle olduğum bir düşte kaybolmak istiyorum. Yanımda olmanı istiyorum. İmkansızı istiyorum. Bir daha kötülüğün yanında durup güzelliğini, kendinden koparıp içime bıraktığın o masumluğunu kaybetmek istemiyorum...
Düşümde bile 'Artık çok geç' olmasını istemiyorum...
Çiy doladım kasnağına gecenin.
Işıksızlığın hep yoksul yalnızlıklara çıkması doğurur o rüzgârı.
Giz dizilmiş çardaklar incir kokulu, çiçek hattı gözlerine doğru.
Kokunda korku. Kafka; mürekkebini içtiğim mevsimsiz aşk.
Ölümün önünde yayılan; çıbanı yüzümün. Devrik yürek savunması ömrüm.
Yaşlı bir adam vurgun yemiş.
Kuşlar. Düşler. Kapılma saatleri, basamaklarında ateş yatan zaman merdiveninin dik soluğuna.
Ve çekip giden bir ben, aynı denize, irkilen iskeleden.
2. Issızlık Sürüsü
Sıcak bir buğu düşürdüler ceplerinden, kışın gelişini gözlerime yıkan gölgeler, ölüme giderken. Sonuna vardım ufuk renginin, gündüz rüyalarımda gördüğüm. Gün sayıyor kör eşgalim. Sönüyor gülüşüm, gülün bağrında ikindi vakti.
Zaman çağlıyor, ömrümü biçmeden. Çölde ıssızlık sürüsü gecelerim. Pencerelerden akan yollarda usulca büyüyor hüzün.
İsyan dumanları. Bir kıyı, boğulduğum. Suçluyum. Talan edilmiş sokaklara yeleler taktım, yenilgilerimi asmak için. Korku salmış düş dudaklarına...
Üzgünüm.
3. Buyruk
Gecenin deniz kanatlarında, bir kuşun sesine dalmış düş topluyorum, gözlerime öpücük. Kendine açan bir ışığı emiyor kalbim.
Kara tren, sisler durağında akıntısı kavuşmanın. Ten, sahili gurbetin.
Dalga dalga köpürüyorum aşka... Buyruk: Tez boynu vurula!
4. Harita
Haritası parçalandı ellerimde gecenin,
bir yitiriş değil bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,
şimdi zaman oynak bir gölge. Nasıl başlasak geri dönmemek için?
Hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara açılmak geçmeli içimden. Biliyorum. Ama kavuşmalar ayrılıktır bazen.
Kahkaha kesin bir sınırdır senin sesin için; geçmezsin kahkahaya. Bu da gülümsemeyi senin tapulu malın yapar.
Gülmek sende gülümsemenin bir noktada taşkınlığı oluyor daha çok. Bu bakımdan gülümsemenin bütün öğelerini de birlikte getiriyor. İş bu kadar da değil, yeni bir takım öğeler de getiriyor. Ilıktır senin sesin.
Güvenli olmaktan çok güven uyandırıcıdır. Konuşurken kimseyi dinlememene ne diyeceğiz peki? Buna karşılık sözcükleri sakıngan sakıngan kullanman var, ona ne diyeceğiz?
Alırken suçsuz, verirken duyarlı bir ses. En büyük modaevini yönetecek olsa sinirli tonlar kazanacağına muhakkak nazarıyla bakılabilecek, ama, söz gelimi, hiçbir belediye başkanı olamayacak bir sese. Sanırım, bakışlarla sesler arasında bir bağıntı kurulabilir. Belki de yanlıştır bu varsayım.
Ama doğru olsa, senin sesinle bakışın arasında bir paralellik, hatta bir özdeşlik olduğu görülebilir. Daha doğrusu sendeki bu özdeşlik böyle bir varsayıma itiyor kişiyi. Kimbilir, başka belirtiler gibi, bakış ve ses de Aynı ruhun değişik planlardaki görünümleridir belki de. Ruhun, özdeş yönlerini denediği organlar olabileceği gibi, çelişkin yönleriyle belirdiği organlar da vardır. Olabilir.
Söz bitince senin sesin de biter; oysa sözü tüketen sesler vardır; söz tükenince de sürüp giden sesler vardır; söz tükendikten sonra başlayan sesler vardır. Senin sesin sözle özdeş. Çığlık değil, düşünce senin sesin. Ama etin, kemiğin malı olmuş bir ses. Ömründe bir iki kez büyük ihanete dadanmak isteyebilir bu ses. Küçük iha- netler onun düşünceyle kurduğu ilke-leri aşmaz, aşamaz. Ah! Razı olma sevgilim, katıl. Katıl ama razı olma.
Biraz da kendinden memnun bir ses. En büyük eleştiriyi, yadsımayı son anda yaparsın sen: Sanırım sende bul-duğum en doğru gözlem bu. Oysa eleş-tiriyi son anda yapmak, razı oluşun ta kendisidir. Korkaklıktır da. Şu var:
Fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz biz..
Güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz..
Mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler..
Razı olma hiçbir sessizliğe..
Biliyorsun seni seviyorum..
Pencereden bakmayı
Öğreteceğim sana..
Sesin..
balkona asılı çamaşırcasına
Havalansın, havalansın dursun..
Sokakta değil balkonda;
dışarı çıktığın zaman
romanını yastığın altına sakla;
Şiirini mutfağa koy..
Boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa,
Öykünü yanına alabilirsin elbet
Müziğini de, resmini de
Niçin güvenmiyorsun bana...?