Elinde bir yaprak vardı. Onu uzun uzadıya süzdükten sonra:
"Yazık!" dedi.
"Niye yazık?"
"Okuma bilmiyoruz da ondan."
Şaşırdım. Okuma bilmek ne kelime, iyi bir tahsil yapmıştı kendisi.
Kitap elinden düşmezdi.
"Biliyorsun ya!" dedim şaşkınlıkla.
Gülümsedi belli belirsiz.
"Asıl okuyuştan söz ediyorum.
Sen hiç ağaç kitabını ya da yaprak sayfasını okudun mu mesela?"
"Hayır!"
"Okumadın, çünkü okuma bilmiyorsun. Bak, bu bir yaprak. Bir bakıma da sayfa...
Bunda da yazılar yazılı. Bu da kâtibini, yazıcısını, sanatkârını bildiriyor...
Çünkü o yazıcı kendini bu yaprakla da bize tanıtıyor. Bir mektup gibi göndermiş bize...
Nasıl, bir mektup yazarını gösterir, bildirir, tanıtır, öyle de her bir yaprak onun ustasını anlatıyor, tanıtıyor, sevdiriyor...
Şimdi ben bu dili, bu okuma biçimini öğrenmeye çalışıyorum."