Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
Sana çirkin demedim ben, kafir demedim Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
“-utangaç suların sırdaşı oldum/ yüreğim üşüyor, ömrüm firari-” Ama sen yoksun! ..
Belki de insanların en duygusal olduğu, yalan söylemediği, sevdâlı gözlerin sislenip birer cigara yaktığı, sevginin; kitaplar arasındaki kurutulmuş güllerden kurtulup sessiz bir ceylan gibi yüreklere girdiği ve yalnızlıkların ilk karanfil yaprağında büyüdüğü, çoğu kez de hüzünle birlikte sessizlik içinde yaşanan bir andır bu...
Fakat kimsecikler farkına varmaz bile... Olsa olsa ancak şairler hatırlar yağmur kokan bir sabaha karşı camlarını açtıklarını.
Havada asılı kalmış bir bulutu, bir kuşun titreyerek uçtuğunu, gül yaprakları üzerinde tomur tomur gülümseyen şebnemleri, yalan yeminlerin şâhidi papatyaların göz yaşlarıyla ıslandığını ancak şâirler hisseder...
“Ve bütün bunlar; aşkın güzelliğiyledir! ” derler! ..
Firari uykularda kundakladım aşka dair yazdığım tüm şiirleri
Hangi iklimlerin baharından kopup düştü yüreğime
Üç cemrede, üç ölüm yüklü infaz,
Kardelen silahımı kuşanamadım,
Alnımın ortasına yığıldı yağız atlar,
Bilmediğim kelimeler döküldü gecenin koynundan,
Sapan taşımda sevgi fırlatmadım
Güller derip çıkmadım gülistandan
Zaten militanist şiirlerimle çekildim kanlı dağlara,
Öteleri aradım durdum bunca yıl,
Bir HAMZA selamı yeter, binlerce yıl ömrü tepmeye
Firari uykularda kundakladım aşka dair yazdığım
Tüm şiirleri, ve sen galiba iyi huylu bir tümördün,
Bir uzay gemisi gibi dolaştın damarlarımda,
Uzunca zamanlara ait bir resmin düştü içime zemheri soğuklarından
Gönül albümlerine koymadım,.
Artık düş, rüzgarlı tepelerimden,
Bak ben ölümlü şarkıların gıyabında dolaşan bir bestekar değilim artık,
Ki hazan yaprakları yüzüme çarpıyor,
ölümlü olmanın son armonisini
Ve ben yüzümü Kudüs’ e çeviriyorum,mülteci aşklardan,
Artık göğsüm daralmıyor,
bıyıklarım da tütün sarısı yok
Bu cellatların son tangosu olacak
ağaran saçlarımda şafak,
ilklerin telaşını taşıyacağım bir bozgun mevsiminde
akreplerin düşlerine sokacağım yılanları,
bende bitecek her ölümlü macera,
ahdim var yüzümün vitrinine bedirleri taşımaya
hiçbir gün kendi öncesindeki günü takip etmemiştir,
hiçbir gül, kendi kırmızılığında başka bir gül açmamıştır,
karıncalar her mevsim baharları taşımıştır ambarlarına
gün hükmünü her zaman ucuza devretmez karanlığa
karanlığın içinde bir çıkılmazlık vardır kendi karanlığına
gönül aynalarına güneş yapıştıranlar düşmez bu alacalığa
Şimdi yolu vurduk,
Tur dağına,
Şimşeklerden hızlı kılıçlarımız var seyfullahtan,
Ezel, ebet hak güç bizimdir,son durak Kevser bize
Ve onlara çamur yüzlü yüzlerini çamurdan çıkaramamış
Haydutlara bayram yok,
Geç gelen baharlara düşen cemre de bizim üç elimiz
Yılanlar koyundan haydut çıkmaz limanında bekler bir gemi
Tüm haydutları üstüne alacak bir gün bu gemi,
Demirleyecek gayya kuyularının dibine,
Kurtul kurtulabilirsen,
Zalime yaşasın cehennem,
Bir bakarsın Kızıldeniz’i yeniden yarar asamız
Eli kanlı firavun saplanır çamura iyice,
Ve peşinden gelen yılanlar ordusuna son park yeri olur,
Ebu garipler, Müslümanım demeye kimsenin dili varmaz
Kalın elbiselilerden de hiç ses çıkmaz,
Halbuki Mekke, Medine arası yollarda at koşturduklarını
Söyleyen hıyarlar ordusumuydu acaba kabuğu soyulmuş
Ton balığına mı döndüler ne oldu bunlara, ebu garibin içindekiler
Dururken dışındaki puştlara sahip çıktılar,
Kargalara iyi yem verin ki ilerde de bizim gözümüzü oysunlar
Yuh be..ayrılık ikliminde yedi veren gülleri doğrayanlara
Yuh…be yuh..onlara da yuh..bize de yuh……………………
Git
Ayrılığın nağmesi bu duyduğumuz,
Bakışların gönlümü caydırmadan git.
Ne bir hatıran kalsın ne de bir umut,
Duruşların gönlümü yandırmadan git.
Bütün resimlerini sök at duvardan,
Sana ait ne varsa çıkart odamdan.
Kitabın arasında şöyle canından,
Bir gül bırakmıştın ya soldurmadan git.
Hani bir şarkı vardı mazide kalan,
Öyle içten acıklı, öylesi nalan.
Göğsüme yaslanıp da sevince boğan,
Yeşermiş tüm aşkları kurutmadan git.
Nasıl güzeldi herşey hatırlasana,
Nasıl gülüşürdük biz dert ortasında.
Ekmek paramız yokmuş ne gam, ne tasa,
Güzel hatıraları zehretmeden git.
Hani mevsimlerden, hep biri bahardı,
Hani gökten her cemre bize yağardı,
Hani kış ortasında mevsim bahardı,
Şu inanmış gönlümü, kandırmadan git.
Allah aşkına bırak, öldürmeden git...