Bir gece pervaneler dernek olmuş, bir mumu nasıl bulabileceklerini tartışıyorlardı. içlerinden biri önerdi:
''Hepimiz birden gidip niye yorulalım ki, birimiz gidip mum bulsun, sonra gelip bize haber versin.''
öyle yaptılar. Seçtikleri pervane hayli gittikten sonra uzakta bir köşk gördü, içinde de parlak yanan bir mum vardı. Sevinçle geri dönüp arkadaşlarına mumun ne olduğunu, nasıl olduğunu bire bin katarak anlatmaya başladı. Yaşlı bir pervane vardı aralarında, tecrübeli, güngörmüş, mumun ne olduğunu bilen. Habercinin bu sözlerinden sonra onu kınadı ve ''Senin mumdan haberin bile yok, yanılmışsın'' dedi. ikinci pervaneyi gönderdiler. O da bir mum buldu ve ona şöyle bir dokunup geldi. Sonrada ona nasıl kavuştuğunu önceki arkadaşından daha beter, ballandıra ballandıra tasvire koyuldu. Yaşlı pervane yine sözünü kesti: ''Azizim, bu senin anlattığın mum değil. Sen de bilmediğin şeyleri anlatmaya çalışıyorsun.'' Son gönderilen pervane mumu görünce sarhoş oldu, sevgiliyi kucaklar gibi kendini mumun ateşine attı. Bütün bedeni kıpkırmızı kesildi. Geri döndüğünde yaşlı pervane daha onu uzaktan görür görmez,
-''işte'' dedi, yalnızca o başardı mumun ne olduğunu öğrenmeyi, yalnızca o erdi hakikate. çünkü mum onu kendi rengine boyadı, onu onurlandırdı.
Eğer aşk iddiasındaysan cisminden geçmelisin, bedeni ve varlığı aşk ateşinde yakmalı, aşkın rengine boyanmalısın.!
Aşkname/iskender Pala
Bela budur ki alıştı belalarınla gönül
Gamın da gelse dile bâis-i meserret olur
Benim için asıl bela, gönlümün senin belalarına alışmış olmasıdır. öyle ki artık gönlüme senden bir gam da gelse, benim için sevinç sebebi oluyor