Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:
"Eğer kullar ramazan ayındaki üstünlükleri bilselerdi, bütün senenin ramazan olmasını isterlerdi."
( Taberânî, el-Kebîr, 22/389; Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 5273; ibn Huzeyme, Sahîh, 3/190; Heysemî, ez-Zevâid, 3/141.)
"Rabbiniz şöyle buyurur: Her iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat ile karşılanacaktır. Oruç bundan ayrıdır. Oruç yalnız benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim. Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Biri, oruçlu bulunduğunuz sırada size karşı bir cahillikte bulunursa, 'Ben oruçluyum, ben oruçluyum desin, ona bulaşmasın."
( Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 160, Tirmizî, Savm, 55.)
Ashaptan Selmân-ı Fârisî (r.a) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir:
Şaban ayının son günü Peygamber Efendimiz (s.a.v) hutbelerinde şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay sizi gölgesi altına almıştır. Bu öyle bir aydır ki bu ayda bin aydan daha hayırlı bir gece bulunmaktadır. Öyle bir aydır ki, Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı, gecelerinde kalkıp ibadet etmeyi nafile kıldı. Bu ayda her kim hayır ve iyi amellerden biriyle Allah'a yaklaşırsa ramazan ayı dışında farz ibadet yapmış gibi sevap kazanır. Bu ayda her kim farz bir ibadeti yerine getirirse ramazan ayı dışında yetmiş farz yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın da sevabı cennettir. Ramazan ayı Allah'ın kullarını gözetme ayıdır, müminin rızkının artırıldığı aydır. Bu ayda her kim bir oruçluya iftar verirse günahları mağfiret olur, kendisi de cehennem ateşinden azat olur, oruçlu kişinin sevabından hiçbir şey eksilmediği halde onun tuttuğu orucun sevabı kadar sevap da kendisine yazılır."
Alimler demişl erdir ki: oruç ve açlıkda on güzel haslet vardır:
l. Açlıkta kalb safası, gönlün hakka inkıyadı, göz keskinliği vardır.
Tokluk ise aptallık ve tenbellik verir, basireti kör eder. Dimağda buharı fazlalaşdırır, bu sebeble kalbde bir ağırlık olur. Söylenen fikirlere intikal ve intibak edemez, esrarı anlayamaz.
2. Açlıkta rikkat-i kalb olur. Kalb safası da insanı münacatın lezzetini idrak etmeye hazırlar, zikrinin ve sair ibadetlerinin te'sirini görür.
3. Kalbde züll ü inkisar olur, şımarıklık gider. Cenab-ı Hakk da hadîsi kudside: "Ben, benim rızam için kalbi münkesir olanlarla beraberim", buyurmuştur. Lüzumsuz ferah ve tuğyanın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrumiyetlerin sebebi olan iftihar ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiç bir şeyle kırılmaz.
4. İnsan açlıkda belaları unutmaz, zararlara ve afetlere duçar olanları unutmaz. Tok olan açları unutur, aç olanlar ise açlığın ve belaların elemlerini bilirler. Elemli fakirleri ve zayıfları unutmazlar.
5. Açlık bütün ma'siyet arzularını kırar, devamlı kötülüğü emreden nefsin (nefs-i emmarenin) üzerine basar.
6. Açlık, insana betaet ve hamakat veren fazla uykuyu defeder. Çok yiyen ise çok içer, çok içen çok uyur, çok uyuyanın gafleti artar. Kimin gafleti artarsa hüsrana uğrar ve nedameti artar.
Bu sebeble meşayih-i kiram müridi ere: "Çok yemeyiniz, çok içmeyiniz, bu sebeble çok uyursunuz ve hüsrana uğrarsınız" diye buyurmuşlardır.
7. Açlıkta ibadete devam kolaylaşır. Toklukta ise ibadet zorlaşır, ibadete devam ise daha güçleşir.
8. Açlıkta bedenler ve uzuvlar sıhhatli olur, hastalıklar def olur. Çünkü umumiyetle hastalıkların sebebi çok yemek, çok içmek, çok uyumak, kan fazlalığıdır. Hastalık ibadetlere mani olur, kalbi huzursuz eder, ibadet şevkini kırar.
9. Gayet sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Az yemeği itiyad edinen az mala kanaat eder. Bu sebeble Rasûlullah -sallallalahü aleyhi ve sellem-: "İktisada riayet eden fakra duçar olmaz." yani maîşetinde orta yolu tutan fakir olmaz buyurmuşlardır.
10. Açlıkta sadakasını gönül huzuru ile verebilir, yemeğinin fazlasını yetimlere, miskinlere dağıtır, kıyamette de sadakası altında gölgelenir.