Hem erkek hem de kadında ‘libido’ (cinsellik dürtüsü), her ne kadar yaşa bağlı olarak azalma gösterse de, çiftler sağlıklı oldukları sürece, çok ileri yaşlara kadar, hiçbir tedaviye ihtiyaç kalmadan cinselliklerini yaşamaya devam edebiliyor.
Dr. Kağan Kocatepe, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, ‘libido’ adı verilen cinsellik dürtüsünün, insanı cinsel eylem arayışına iten ve aynen açlık, susuzluk, kendini koruma dürtüleri gibi çalışan bir ‘itici güç’ olduğunu belirtti. Libidonun, insanın kendi neslinin devamını sağlamaya yönelik olarak çalıştığını ve onu karşı cinsten biriyle birleşerek yeni bir canlı dünyaya getirmeye yönelttiğini vurgulayan Dr. Kocatepe, “Cinselliğin kaynağı elbette bu kadar basit tarif edilemez. Zira, libidonun başka kaynakları da vardır: Cinsellik, kendini tatmin, gevşeme, zafer kazanma, beğenilme ve hayran olunma ihtiyaçları, karşı tarafı fethetmiş ve ait olma duyguları, yaşamak amacına yönelik olarak başlatılabileceği gibi, çok ileri durumlarda sadizm ve mazoşizm gibi eğilimlerin eyleme dönüştürülmesine yönelik de çalışabilir” dedi. Libidonun, kadında ergenlikten 35 yaşına kadar arttığını, 45 yaşına kadar sabit kaldığını ve çok ileri yaşlara kadar gücünü korumaya devam ettiğini ifade eden Dr. Kağan Kocatepe, “Kadın sağlıklı olduğu sürece, yine çok ileri yaşlara kadar orgazm olabilme kabiliyetini korur. Hatta menopoza yaklaşmakta olan bir kadında, gebe kalma korkusunun azalması, çocukların büyümesiyle birlikte ev iş yükünün azalması gibi etkenler, bu dönemlerde libidonun artmasına bile sebep olabilir” diye konuştu.
Dr. Kocatepe, kadın menopoza girdiği andan itibaren, kanda östrojen hormonunun azalmasıyla birlikte kadın genital organlarında ‘atrofi’ adı verilen değişiklikler meydana geldiğini kaydederek, vajina dokusunun incelip elastikiyetini kaybettiğini, kadın uyarılsa da genital bölgenin salgılarının artarak ilişkiye hazır hale gelmesinin daha uzun sürdüğünü bildirdi. Genital bölgedeki bu değişiklikler ve kuruluğun, kadında ilişki esnasında ağrıya, ilişki sırasında ve sonrasında idrar yaparken yanma gibi şikayetlere sebep olabileceğinden bu dönemde libidoda azalma görülebileceğini anlatan Dr. Kağan Kocatepe, çeşitli yollardan (tablet, flaster, fitil gibi) uygulanan östrojen tedavisiyle bu sorunların etkili şekilde giderilmesinin mümkün olabildiğini söyledi.
Erkekte libidonun 20-30 yaşlar arasında doruk noktasına çıkmış durumda olduğuna ve bu dönemde cinsel ilişki sıklığının da en üst seviyede olduğunu belirten Dr. Kocetepe, “Erkek beden ve ruh açılarından sağlıklı olduğu sürece, ileri yaşlara kadar ereksiyon ve orgazm olabilme özelliklerini koruyabilir. Yaş ilerledikçe (70 yaş ve üzeri) doğal olarak ortaya çıkan değişiklikler, ereksiyon etkinliğinin azalmasına sebep olabilir” dedi
El yıkama alışkanlığının kazandırılmasının çocukları pek çok bulaşıcı hastalıktan koruyacağı bildirildi.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Gazi Kalaycı, bulaşıcı hastalıkların önemli kısmının elle temas ile geçtiğini kaydetti.
Özellikle kreş, okul, yuva gibi toplu halde bulunulan ortamlarda çocukların ellerini yıkamalarının onları bulaşıcı hastalıklardan koruyacağına işaret eden Kalaycı, bu tür toplu yerlerde mutlaka çocukların ellerini yıkayabilecekleri temiz lavabo ile katı ve sıvı sabunların bulundurulması gerektiğini söyledi.
Çocukların tuvaletten sonra ve yemek yemeden önce mutlaka ellerini yıkamaları gerektiğini vurgulayan Kalaycı, evde ebeveynlerin okulda ise öğretmenlerin çocukları ellerini doğru yıkamaları konusunda eğitmeleri gerektiğini kaydetti.
Grip, nezle, bademcik iltihabı, zatürre, ishalli hastalıklar, tifo, hepatit B gibi bulaşıcı hastalıkların elle temasla geçebileceğin ifade eden Kalaycı, şu bilgileri verdi:
“Çocuklara el yıkama alışkanlığı kazandırılması çocukları pek çok bulaşıcı hastalıktan koruyacaktır. Örneğin gribal enfeksiyonlar hava yoluyla olduğu gibi elle temasla da geçebilir. Kreş, okul veya yuvada hapşıran bir çocuğun eline bulaşan salgılar, o çocuğun arkadaşının yüzünü ellemesiyle veya aynı oyuncaklara temas etmesiyle başka çocuklara bulaştırılabilir. Diğer bulaşıcı hastalıklar için de ellerin temizliği son derece önemlidir. Vücut sıvıları, yaralar ve kirli yerlere temastan sonra el temizliğine dikkat edilmelidir.”
Çocukların hastalıklardan korunması için vücut dirençlerinin güçlü olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Kalaycı, çocukları havaların soğumasıyla birlikte gripten korumak için dengeli beslenmelerine ve uykularını düzenli almalarına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Fransız psikiyatr Patrick Lemoine, Gözyaşlarının Cinsiyeti adlı kitabında, ağlamanın depresyona iyi geldiğini belirtiyor.
Lemoine, kadınların erkeklere oranla daha çok ağladıkları için duygularını da daha iyi kontrol altında tutmayı başardıklarına inanıyor.
Fransız uzman, gözyaşlarının duyguların bir çeşit iletişim yolu olduğu, kızgınlık, korku, öfke, mutluluk ve üzüntünün gösterilmesinde önemli bir araç vazifesi gördüğünü düşünüyor.
Psikiyatr Patrick Lemoine a göre, erkekler de ağlamayı becerebilseler şiddet kullanma ve alkolizm tehlikesinden kısmen kurtulabilecek ve kendileriyle daha barışık yaşayabilecek.
Doktor Lemoine, 21. yüzyıl erkeğinin, ağlamanın hüner sayılmadığı bir kültür ortamında yetiştirildiğini, oysa ortaçağda erkeklerin ağlamasının yadırganacak bir durum değil, doğal bir tepki olarak görüldüğüne dikkat çekiyor.
Lemoine, hormonal etkenlerin, kadınların erkeklere oranla daha fazla ağlamasında etkili olduğunu da düşünüyor