Van isminin nereden geldiği ve kaynağı konusu henüz tam olarak açıklığa kavuşmamış olmasına rağmen konuyla ilgili bazı önemli görüşler şöyledir;
Evliya çelebi, Seyahatnamesinde Büyük İskender'in Van Kalesi'ndeki Vank adlı bir mabedin , adının şehre verdiğini belirtmektedir. Başka bir rivayete göre Van pek eski bir şehir olduğu için M.Ö. I900'lerde Asur Melikesi Mesnure şah Meryem (Semiramis) tarafından kendisine izafeten şahmerimekerol şeklinde adlandırılmıştır. Daha sonra Kuyânyemin son devrinde Van adındaki valinin şehri genişletip güzelleştirmesi nedeniyle bu idareciden itibaren şehir Van olarak anılmıştır. Van adının kaynağı konusunda akla yakın ve bilimsel bir görüş Urartu'ca Biane veya Viane'den çıkmış olduğudur. Tarihli kaynakların bütününde, Urartular kendilerine Bianili demişler ve Urartuların yükselme devrinde Biate adı altında bir çok şehir ve insan topluluğu Van bölgesine toplanmışlardır.
Urartulara Kadar Van
Van bölgesinde en eski medeniyet M.Ö. 4000 yıllarına kadar gitmektedir. Van Kalesinin 6 km güneyinde bulunan Tilki tepe ve Van Gölü'nün kuzeyindeki Ernis Mezarlıklarında yapılan kazılarda Kalkolitik, Bronz ve Demir devrine ait kültürel buluntulara rastlanmıştır. M.Ö. 4000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu Bölgesi' ne Kafkasya üzerinden Hürri menşeli kavimlerin büyük kafirleler halinde göç ettikleri görülür.
Hürrilerin M.Ö. 2000'lerden itibaren Van Gölü'nden başlayarak Kızılırmak ve Yeşilırmak'ın Karadeniz'e döküldüğü yerlere kadar uzanan bir bölgeye hakim oldukları görülür. M.Ö. XIII. yüzyılda Hürri Mitani siyasi teşekkülün merkezi otoritesi zayıflamış ve beyliklere bölünmüştür. Asur Kralları bu küçük beyliklerini hakimiyetleri altına al maya çalışmış ve bu sırada Van Gölü çevresinde Batı İran'a kadar olan bölgeye Nairi ve Urartu ülkeleri ile Asurlar arasında mücadeleler başlamıştır. Urartular ve Asurlar mücadelesi IX. Yüzyılın ortalarına kadar sürmüş, Asurlar bu dağlık ve zor arazi şartlarına sahip bölgeyi egemenlik altında tuttu. Urartular Döneminde Van
I. Sardur, Van Gölü'nün doğu kıyısında başşehir Tuşpa'nın özünü teşkil eden Van Kalesini kurmasının zorluğu yüzünden Urartu Kralı I. Sardur (M.Ö. 84İ-836) Urartu Devletleri kurmuş ve şehri Tuşpa yani bugünkü Van kalesi olmuştur. M.Ö. 66'da Van Romalıların eline geçmiştir. M.S 2 00 yıllarına kadar Partlar vf Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. M.S. II. yüzyıllarda VII. yüzyıla kadar Sasani idaresinde kalmış ve 625 yılınâğ bölgeye Hazar Türkleri gelmiştir. Hazarlar ve İslam orduları arasındaki mücadelelerde Iazarların Müslüman olmasıyla sona ermiştir. Türk Hakimiyeti Dönemi Van
Kalenin güney kısmındaki Sardur burcunun duvarındaki taş bloklar üzerindeki kuruluş kitabeleri, Urartu tarihinin bilinen ilk yazılı kaynaklarıdır. Urartu döneminde Van Kalesi'nin imarı geniş ölçüde tamamlanmış ve kalenin tamamlanması Kral İspuini (M.Ö. 764-735) zamanında olmuştur. Urartuların Van'daki egemenliklerinin M.Ö. VI. yüzyılın başlarına kadar sürdüğü ve M.Ö. 609 tarihinden hemen sonra Urartu ülkesini İskitler'in ele geçirdiği arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır. Urartulardan Sonra Van
Urartu bölgesine sırayla İskitler, Medler, Persler egemen olmuşlardır. Medlerlc Lidyalıların mücadelesi sırasında Ermenilerin küçük gruplar halinde sızdıkları görülür.
Persler zamanında Van bölgesine uzun bir müddet Halde denilmiştir. Büyük İskender'in Pers İmparatorluğunu zaptetmesiyle ve M.Ö. 323'te İskender'in ölümünden sonra, bölge İskender generallerinden Selevkius'un idaresine geçmiştir.
1043 yıllarında Ebulheyce Hezbani yönetimindeki ve Urmiye'de bulunan Türkmenlerin Van Gölü akınları yaparak Bizans generali Hacik'in kuvvetlerini malup ettiğini ve Hacik'in de bu çalışmalar sırasında öldüğünü görmekteyiz. 1045 yıhnda Tuğrul Bey'in emirleri doğrultusunda Mardin ve Diyarbakır bölgesindeki Türkmen beylerinden Oğuz oğlu Mansur, Göktaş, Anası oğlu, Boğu gibi beyler Van Gölü bölgesindeki Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratmışlardır. Sultan Tuğrul 1045 yılında bizzat komuta ettiği ordusuyla Muradiye (Bergiri) ve Erciş'i fethetmiştir. Tuğrul burayı almaya muvaffak olamamıştır. 1064 yılında Sultan Alpaslan'ın oğlu Melikşah tarafından Van'ın etrafındaki bir çok kale ve şehir fethedilmiştir. Sultan Alpaslan fethedilen bölgenin yönetimini sefere katılan yasal emirlere bırakmıştır. Van Gölü Bölgesi Nahçıvan Emiri Sakaroğlu Ebu Duef yönetimine geçmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra ise Türklerin Anadolu'daki ve bölgedeki egemenlikleri tam olarak sağlanmıştır.
Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar, 1100 yılında Diyarbakır Mervenileri emirlerinin elinde bulunan Ahlat ve yöresini, halkın da isteği ile Selçuklu emirlerinden Sökmen'e vermiş ve 1100 yılından itibaren tarihte Sökmenliler veya Ahlatşahlar adıyla anılacak bu beylik, Malazgirt, Ahlat, Erciş, Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Silvan, Muş il ve ilçelerini içine alan bu bölgede hakimiyet kurmuşlardır. Karakoyunlular Döneminde Van
İbrahim Şah 1350 yılında ölmüş yerine Hacı Tugay' ın oğlu Pir Muhammed geçmiştir. Pir Muhammed'in mahiyetindeki beylerin Türkmen Hüseyin Bey tarafından öldürülmesi üzerine Türkmenler: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun siyasi hakimleri olmuşlardır.
Bu sırada Van bölgesi yerli beylerin elinde buIunuyordu ve bu dönemde Ahlat hakimiyeti Bahseddin Bey idi. Türkmen Hüseyin Bey ile bölge emirleri arasındaki mücadelede Kara koyunlu Bayram Hoca, Hüseyin Bey saflarında yer almış ve 1351 yılında ise Hüseyin Bey'i öldürmüştür. Bayram Hoca bölgede hakimiyetini tam olarak 13 74 yılı sonlarında gerçekleştirmiş Celayir Hükümdarı Sultan Üveys'in ölmesi Eratna Devleti'nin zayıf düşmesi ve Sutaylıların ortadan kalkması üzerine, eskiden beri ellerinde olan Van Gölü kıyısındaki Erciş'in yanı sıra Erzurum, Avnik, Hasan Kalesi, Musul, Batı İran'da Sürmeli, Alakilise, Hoy ve Nahçıvan gibi yerleri ele geçirmişlerdir.
1380 yılında Bayram Hoca ölmüş ve yerine yeğeni Kara Mehmet geçmiştir.Kara Mehmet döneminde Çağatay hükümdarı Timur'un Van bölgesine hücumu görülür. 1386 yılında Batı İran'ı zapteden Timur, 1387 baharında kışı geçirdiği Karaba'dan kalkarak Kara koyunluların üzerine yürümüş ve Ahlat, Adilcevaz ve Van Gölü havzasına inerek Van Kalesi' ni almıştır. Van' ı 2 0 günlük bir muhasaradan sonra alan Timur buranın idaresini yerli beylerden Melik İzzeddin'e vermiştir.
Timur'un Van bölgesine yaptığı akınlar sırasında ve Kara koyunlular - Timur mücadelesinde, Van'ı elinde tutan İzzeddin şir, Timur'un yanında yer almış ve Kara koyunlu Kara Yusuf'un Erciş'i geri alma teşebbüsünü engellemiştir. Timur'un baskısı üzerine Musul'a çekilmiş olan Kara Yusuf 1404 yılında Memluk Sultanının emri üzerine hapse dilmiş, 1405 yılında serbest bırakılan Kara Yusuf Timur'un yanında yer alan İzzeddin Şir'i bozguna uğratarak kendine tabi yapmıştır. 1420 yılında Kara Yusuf'un ölmesi üzerine İzzeddin Şir, Çağataylılara bağlılığını bildirmiş ancak Kara koyunlu hükümdarı İskender bey bölgenin egemenliğini tekrar ele geçirerek 1425 yılında Melik İzzeddin Şir'i öldürmüştür. İskender Bey'in 1438'de oğlu Şah Kubat tarafından öldürülmesi üzerine Cihan Şah Kara koyunlu hükümdarı olmuştur. 1439-1467 yılları arasında Van bölgesi Kara koyunluların egemenliğinde kalmıştır. 11 Eylül 1467 tarihinde Ak koyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve kuvvetlerine mağlup olan Cihan Şah öldürülmüş ve bu olaydan sonra bölgede Ak koyunlu egemenliği başlamıştır.Kara koyunlu siyasi teşkilatını meydana getiren Türkmen boylan şunlardır. Kara koyunlu kabilesi, Şadlu Kabilesi, Duharlı Kabilesi, Karamanlı Kabilesi, Çakırlı/Çekirli Kabilesi, Hacılı Kabilesi, Doger Kabilesi, Avşar Kabilesi, Bayramlı Kabilesi ve Süleymani, Zirki Mahmudi vb. gibi Türk topluluklarıdır.Ak koyunlular Dönemi 1467 yılından itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Ak koyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın Batı Anadolu'yu ele geçirme teşebbüsü 14 73 yılında Otluk beli Savaşında Fatih Sultan Mehmed'e yenilmesiyle neticesiz kalmıştır.
Ak koyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın Doğu ve Güneydoğu Anadolu' daki aşiret kavgalarını önlemek üzere düzenlediği kanunlar, uzun süre bölgede hasan Padişah Kanunları olarak anılmıştır. Osmanlıların bu bölgeleri ele geçirdiği yıllarda da bu kanunlar yürürlükte kalmış ve zaman zaman değişiklikler yapılmıştır. Ahlat Şahlar (Sökmenliler) Döneminde Van
Sökmen El-Kutbi tarafından merkezi Ahlat olmak üzere kurulan ahlat şahlar veya Sökmenli Devleti, 1100 yılından 1217 yılına kadar Van bölgesinde egemen olarak kalmışlardır.
Ahlat şahların Van'ı ele geçirmeleri beyliğin kurucusu Emir Sökmen zamanında (1100 - 1112) gerçekleşmiştir. Kendisinden sonra tahta geçen emirler arasında en fazla iktidarda kalan torunu II. Sökmen olmuştur. II. Sökmen 1128-1185 yılları arasında 57 yıl gibi uzun bir süre beyliğin başında kalmıştır. Merkezi büyük bir medeni gelişmeye sahne olan ve Kutbetu'1-İslam adını taşıyan Ahlat şehri yanında olan Sökmenliler zamanında Van müstahkem bir kale, Erciş, Gevaş, Tatvan ve Malazgirt büyük birer şehir idiler. Ahlat ile Erciş arasında büyük gemiler işletiliyordu. Van, Gevaş ve Tatvan limanlarırıın da bu sayede Ahlat ile bağlantısı sağlanmıştı.1207 yılında Selçuklu Tuğrul şah ile Ahlatşahlar arasındaki anlaşmazlıktan da faydalanan Eyyüp Meliki Necmeddin Eyyüp (Melik-El Ahval) şehir ahalisinin de daveti ile Ahlat'a gelip yerleşmiş ve bölgedeki Ahlat şahlar Hakimiyeti sona ermiştir.Dyyubi ve Harzem-Şahlar Dönemi Necmeddin Eyyûp kardeşi Eşref'i getirerek Ahlat'ın elinde bulunan Van Kalesi'ni almış ancak Eyyübilerin egemenliği uzun sürmemiş ve 1229'da Celaleddin Harzemşah, Ahlat ve Van'ı ele geçirmiştir. Anadoğlu Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubat'ın Doğuya doğru genişleme siyaseti sonucu 1232 yılında Van Selçuklu egemenliğine girmiştir. Bu yıllarda Bitlis ve Erzen havalisinde DilmacoğIulları hüküm sürmektedir. Anadolu Selçuklu Döneminde Van
Alaaddin Keykubad I., Celaleddin Harzemşah'ın Do,ğu Anadolu Bölgesini karışıklık içerisinde bırakması sonucu, Moğol akınlarını önlemek üzere Kemaleddin Kâmiyar'ı Ahlat ve Bitlis çevresine sefer yapmak üzere görevlendirmişti. Kâmiyar: Ahlat, Bitlis, Van, Adilcevaz ile diğer bütün kale ve şehirleri fethederek durumu Sultana bildirmişti. Sultan bunların imar ve idaresi için devlet adamları ve memurlar göndermiştir.
Van ve yöresinin Anadolu Selçukluları egemenliğine geçmesinden sonra, yerli beylerin burada tabü ,olarak yaşadığı ileri sürülmektedir. XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İlhanların bölgeye zaman zaman gel dikleri ve Argun Han (1294-1291) zamanında Van Gölü'nün kuzey doğusundaki Aladağ'ın bunların yaylakları olduğu bilinmektedir. Bu sırada Van Kalesi'ne Hakkari Beyleri egemen durumda idi. Bu asırda Vanbir kale, Vastan ise orta bir şehir durumunda idil hanlı Dönemi Kara koyunluların bölgeye hakim olmalarına kadar Van havalisinde sürekli olarak İlhanlılar ile yerli beylerin hakimiyet kavgası olmuştur. İlhanlılar yaptıkları akınlar sonucu Van ve yöresinde kısa süreli bir egemenlik kurmuşlardır. Bu yıllarda Van ve yöresi İlhanlıların, Hakkari tarafları ise çobanlıların idaresinde kalmıştır. İlhanlılardan Arpa Han /1337' H. 738)'de, Süleyman Han ise (1340H. 741)'de Ahlat'ta para bastırmışlardır.
Ebu Sa'id Bahadır Han'ın ölümünden sonra (1335) Doğu Anadolu Bölgesinde İlhanlıların egemenliği çözüldü. Hulagu Han'dan itibaren, Doğu Anadolu Bölgesi, iki askeri eyalete ayrılmıştır. Bunlardan biri merkezi Musul olan, Musu1, Mardin ve Diyarbekir yörelerini içine alan eyalet, diğeri ise merkezi Ahlat olan ve Van bölgesini içine alan eyalet idi. ilhanlıların Diyarbekir Valisi Hacı Tugay ve onun yeğeni İbrahim Şah arasında bölgede hakimiyet kurma kavgası başlamıştı. Bu mücadele esnasında Kara koyunluların, Hacı Tuğay'ı Ak koyunluların ise İbrahim şah tarafını tuttuğu anlaşılmaktadır. Nitekim kısa bir süre sonra Hacı Tugayın tasarrufundaki Musul, Van Gölü çevresi ve Erzurum Havalisinin Kara koyunluların, İbrahim Şah tasarrufundaki Diyarbekir'in ise Ak koyunlu egemenliğine girdiği görülecektir. Saîeviler Döneminde Van
Ak koyunluların son hükümdarı Rüstem zamanında da mücadeleler devam etmiştir. Rüstem'in ölümü üzerine ortaya çıkan saltanat kavgalarından yararlanan Şah İsmail, Anadolu'da sakin olan Ustaclu, şamlı, Rumlu, Musullu, Hindli, Tekeli, Kaçar, Avşar, Bayburtlu, Çarpanlı, Kara Dalı, Karamanlı, Dulkadir gibi Türk oymaklarını etrafına toplayarak Azerbaycan üzerine yürümüş ve Ak koyunlulardan Elvend Bey'i Diyarbekir'e kaçmaya mecbur etmişti. 1503 yılında Şah İsmail, Hamedan yakınlarında Alma kulağı denilen yerde Ak koyunlu Murada karşı parlak bir zafer kazanmış ve Akkoyunlu Hanedanı'ndan yakaladıklarını katletmiştir. Şah İsmail'den kurtulan Akkoyunlular ise çareyi Dulkadirli, Memluk ve Osmanlılara sığınmak zorunda kalmışlardır. Bu sırada Van ve çevresine, İzzeddin Hanedanı'ndan II. Zahid b. İzzeddin egemendi. Safeviler, Van'ı ele geçirdikleri sırada Van'a İzzeddinli Hanedanının sahip olduğu hususunda Osmanlı belgelerinde bazı bilgiler mevcuttur.
Osmanlı belgeleri incelendiğinde Savefiler'in Van'ı İzzedinli Hanedanından almış oldukları görülmektedir. 1507 yılında Safevi kuvvetleri Van'a girmiş, Van, Bitlis ve Erciş bölgesine komutan olarak Kurt Bey, naib olarak da Dulkadiroğlu Behram Bey tayin edilmişlerdir.
1514 yılında Safevilerin batıya ilerlemelerini ve Anadolu'ya Şülik hareketinin yayılmasını önlemek amacıyla Yavuz Sultan Selim, Safeviler üzerine sefer yapmış ve Çaldıran Meydan Savaşı'nda Şah İsmail'i mağlup ederek bunların Doğu Anadolu üzerindeki etkisini kırmıştır. Çaldıran Zaferi sonunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bir çok şehre Osmanlı girmiş ve bir daha da el değişmemiştir.
1529'da Tahmasp, Van bölgesini naibi olarak Ürkmez Bey'ine bıraktığı görülrrıektedir. Ancak bu Safevi naibleri devamlı olarak bölgedeki beylerden, Bitlisli Şeref Han, Mahmud hakimi İvaz ve Hakkari hakimi Melek beylerle mücadele halinde olmuştur. Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Van
1534-1535 yıllarında gerçekleştirilen İran Seferi sırasında Bağdat, Tebriz ve Van gibi önemli merkezler Osmanlı idaresine girmiştir. Ancak Osmanlı Devleti'nin Macar Kralı Ferdinand ile başlayan mücadelesi nedeniyle kuvvetlerin Rumeli'ye kaydırılması sonucu, fethedilen yerlerden bazıları tekrar Safevi'lerin idaresine geçmiştir.Kanuni Sultan Süleyman idaresindeki Osmanlı ordusu 29 Mart 1548 tarihinde İstanbul'dan hareket ederek, kuvvetlerinin bir kısmı Rumeli işleriyle görevlendirilmiş, diğer kuvvetler sultanın komutasında İran üzerine yürümüştür. Erzurum üzerinden Adilcevaz' a varıldığında Ulama Paşa ve Karaman Beylerbeyi Piri Paşa Van Kalesi'ni kuşatmak üzere oraya görevlendirilmişlerdir.
15 Ağustos 1548'de padişah otağı Van Ovasına kurulmuş ve Sadrazam Rüstem Paşa'ya Van Kalesi'nin fethine başlaması buyruğu verilmiştir.
25 Ağustos 1548 tarihinde Van Kalesi bir daha da el değiştirmemek üzere Osmanlı egemenliğine girmiştir. Van Kalesi'nin fethinden sonra bölgenin beylerbeyliği Anadolu Defterdarı İskender Paşaya verilmiştir. Bu arada Vastan (Gevaş), Erciş, Adilcevaz ve Ahlat da tekrar Osmanlıların eline geçmiştir.
Osmanlı taşra teşkilatında eyaletleri sancaklardan, sancakları kazalardan, kazaları nahiye ve köylerden meydana gelmekteydi. Fethini müteakip Osmanlı idaresine dahil edilen Van, "Eyalet" statüsü kazanmış olup 1568-1574 yıllarında livâ tabir edilen 12 sancağa sahipti. Bunlar, Van (Paşa Sancağı), Adilcevaz, Bitlis, Muş, Bargiri, Erciş, Kârgâr, Kesan, Ispayrıd, Ağakis, Nısf-ı şırvî, Vadi-i Beni Kotur'dur. İran sınırında olması bakımından hem ordunun hareket noktası hem de önemli merkez olan Van'ın idari yapısı bu savaşlar sebebiyle sık sık değişikliğe uğramış, fethedilen yerlerin bir kısmı buraya dahil edilmiştir. Nitekim daha önce 12 olan sancak asyısı, 15 78-1588'de 2 7'ye yükselmiştir. Bu tarihte Van eyaletine bağlı yeni sancaklar şunlardır: Nizan, Somay, Markavar, Hakkari, Müküs, Rumi, Albak, Selamas, Hoy-ı Küçük, Ustûn, Tarûn, Zenüs, Bayezid, Güğercinlik ve Kale-i Pesk'dir.
Van Eyaleti'nin idari yapısındaki değişikliler 17. asırda da devam etmiştir. 1609 tarihli Ayn-ı Ali Efendinin eserinde, Van'ın sancak sayısı 13 olarak gösterilmektedir. Bu sancaklar: Van (Paşa Sancağı) Adilcevaz, Erciş, Muş, Bargiri, Kargar, Müküs, Kesanî, Ispayrıd, Ağakis, Kotur, Kale-i Beyazid, Berdi ve wacık'tır. Daha önce sancak olan Bitlis, bu tarihte hükümet olarak kaydedilmiştir. 1632, 1641 yıllarında bu sancaklara Kırıki, Sirvi, Keşab, Şıtak, Albak ek lenirken Muş, Ağakis, Bayezid, Berdi ve Ovacık çıkarılmıştır; Bitlis'in hükümet olarak adlandırılan idari yapısı devam ederken Iyzan, Hakkari ve Mahmudi de hükümet statüsüne geçmiştir.
Van Eyaleti'nde sancak olarak geçmekle beraber "Yurtluk - Ocaklık" olarak adlandırılan, fetih esnasında bazı ümeraya ve aşiret beylerine hizmet ve itaatleri mukabilinde verilen yerleri de vardır. Nitekim 1631 - 1632'de Van Eyaleti'nde sancak olarak isimlendirilen 9 ocaklık kayıtlıdır.
Hudutları, doğuda Tebriz, batıda Diyarbakır Eyaleti, kuzeyde Çıldır ve Kars Eyaletleri ite güneyde Sultaniye olan Van Eyaleti'nin Paşa Sancağı Van şehri olup, beylerbeyi burada oturmaktaydı. Van Beylerbeyinin vazifeleri arasında şunlar bulunmaktadır. Serhaddi korumak, İran ahvali hakkında haber toplayıp İstanbul'a bildirmek, İran'dan gelecek elçileri karşılayıp koruma altında İstanbul'a göndermek veya gerekli görüldüğünde elçiyi Van'da alıkoymak, İran'a silah, bakır, kurşun ve gümüş gitmesine müsaade etmemek, lüzumu halinde İran içlerine akınlarda bulunup tahrip etmek, sınıra yakın İran kalelerinin Osmanlı devletine geçmesi için gayret sarf etmektir.
16. ve 17. asırlarda Van şehrinin fiziki yapısı hakkında; şehrin Van Kalesi'nin güney eteğindeki düzlükte kurulmuş olduğunu ve etrafında surların bulunduğunu söylenilebilir. Bu surların kapıları doğuda Tebriz Kapısı, güneyde İskele Kapısı ve batıda Yalı Kapısı'dır. Yeri, göle yakınlığı ve Kuzey tarafının kapalı olması dolayısıyla iskana pek elverişlidir. şehrin etrafı bağlık olup, bilhassa 17. asırda sık sık Safevi akınlarından zarara uğramıştır.
16. Asrın sonlarına doğru şehrin fiziki yapısında Van Gölü'ne doğru bir gelişme görülmektedir. Nitekim 1581 tarihinde Van beylerbeyi ve kadısına gönderilen bir hükümde, şehrin ahaliye ve muhafaza hizmetinde olanlara kifayet edecek büyüklükte olmadığından şehre iskele tarafından 1600 zira ilave olunmasına izin verilmiştir.
Van' ın nüfusu hakkında arşiv kaynaklarının eksik olması sebebiyle, tam bir bilgiye sahip olmamakla beraber 1611 tarihli bir arşiv kaydında Van Eyaleti'nin 17. asrın başlarında 23.000 neferden fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Şehrin fiziki yapısının en önemli kısmını teşkil eden, zaruret halinde şehrin sakinlerine sığınak vazifesi gören Van Kalesi'nin doğudan batıya uzunluğu 1800 m., kuzeyden güneye genişliği 120 m., göl seviyesinden yüksekliği 80 m. dir. Dört bedenle çevrili kalenin 1. ve 2. Bedenleri Ak koyunlu ve Osmanlı devirlerine aittir. Osmanlı-Safevi savaşlarında önemli bir askeri üs olan Van Kalesi'ne, sulh bozulduğunda Safevi askerlerinin ilk saldıracağı yerler arasında bulunması sebebi ile, Osmanlılar tarafından büyük önem verilmiştir. Nitekim Kalede bulunan mağaralara askeri malzeme ve zahire doldurulmuş olup Divan-ı Hümayun'dan Van beylerbeyliğine gönderilen hükümlerde Kalede bulunan silahların temiz tutulup çürümesinin önlenmesi, zahireyi bozulmaya bırakmayıp ahali ile değiştirilmesi emredilmiştir. Kalenin fethini müteakip burçlara ve bir kısım mağaralara açılan deliklere çok sayıda Balyemez Toplar yerleştirilmiştir.
Van Kalesi fethedildiğinde kalenin iç hisarı topraktan olduğu için acele olarak tamir görmüş; aynı yerin 1515'de taş ve topraktan yapılmasına teşebbüs edilmiş ise de başarılı olunmamıştır, Kale tamirinin, Van Eyaleti sancak ve hükümet beyleri tarafından yapılması, devlet hazinesinden ve halktan hiç bir şey alınmaması usûldur. Nitekim Kalenin bazı kısımları 1568, 1572, 1582, ve 1660/1661'de Van beylerbeyinin nezareti altında sancak ve aşiret beylerine tamir ettirilmiştir. Ancak, Osmanlı-Safevi savaşları sebebiyle sancak beylerinin kale tamiri yapamamaları üzerine, bu işi devlet üstlenmiş ise de bu usul 1774 yılına kadar devam etmiş; bu tarihte gönderilen bir hükümle, tamirin eskiden olduğu gibi Van Eyaleti sancak beylerinin kapu halkına ve ona tabi olanlara yaptırılması emredilmiştir.
Osmanlı şehirlerinde kaleler çok yönlü görevler yaparlardı. Van Kalesi, şehri, şehir halkını ve sefer için gerekli malzemenin muhafazası yanında, suç işleyenler için bir çeşit hapishane vazifesi görürdü. Nitekim Nisan 1568'de Tebriz'den gelip Van pazarında Hz. Muhammed'e küfrettiği sabit olan Şükrullah, Van Kalesi'ne hapsedilmişti. Yine Aralık 1577'de şah-kulu Alaeddin, suçundan dolayı Kaleye hapsedilmişti. Van Kalesi'nde kale görevlileri iç hisarda oturmakta olup sayıları şartlara göre değişmekteydi. Nitekim 1577'de Van'dan Erciş Kalesi'ne kale muhafızı gönderilirken, 1635'de Safevilerin Van'ı muhasarası, IV. Sultan Muradın Şark seferi sebepleriyle Van Kalesi'ne 100 nefer cebeci tayin edilmiştir. Kaledeki topçular, topçu başıları tarafından talim ve terbiye görmekteydi. Evliya Çelebi'ye göre yaz-kış tüm hisarlarla beraber Van Kalesi'nde 500 kişi nöbet beklemekte, kolluk tutan ağa ve çavuşların sayıları 24'ü bulmaktaydı. Bir saldırı olduğunda saldırıyı meşale yakmak, mehter çalmak gibi usullerle haber verirlerdi. Kale burcuna yağan karların süpürülmesi Kalede oturan Hıristiyanların göreviydi.
Kaleden Van Gölü'ne yol olup, buradaki iskeleden Erciş, Ahlat ve Adilcevaz'a gemiler işlemekteydi. Kanuni Sultan Süleyman'ın İkinci İran Seferinde, Lütfi Paşanın delaletiyle Van Gölü'nde yapılacak gemilerin inşası Mimar Sinan'a havale olunarak üç kadırga yapılmıştır. Yine bu asırda Urmi Gölü'nde bazı gemilerin yayılması Brodos beyine emrolunmakla Van'dan mimar ve reisler gönderilmesi istenmiştir.
Van Gölü'nde yapılacak gemilerin masrafı ve bu gemilerde çalışacak tayfanın ücretleri bazen Diyarbakır hazinesinden karşılanmaktaydı. Devlete ait bu gemilerin çoğunluğu odun naklinde kullanılmakta olup 1582'de gemi sayısının 7'ye çıkarılmasına çalışılmıştır. Hatta odun naklinde devlete ait gemiler kifayet etmediğinden halkın bu maksat için gemi yapmasına müsaade edilmiştir. Bir arşiv kaydından Van Gölü'nde Hakkari Beyi Zeynel Bey'in de kendi ihtiyacını karşılamak için gemi inşa ettiği anlaşılmaktadır.
XVI. Asırda Osmanlı idaresinde büyük bir inşa faaliyetine mazhar olan Van'da beylerbeylik yapmış kişilerin adlarını taşıyan cami, mescid ve türbelere rastlıyoruz. İç kalede eski bir manastırdan camiye çevrilerek Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Süleyman Han Cami bu asır eserlerinden olup, minaresi depremde yıkılınca Yeniçeri Ağası Ömer Ağa tarafından tamir ettirilmiştir. Bu asırda Van' ın en büyük cami olup Cami-i Kebir olarak da adlandırılan Ulu Cami, muhtemelen Karakoyunlular'dan Kara Yusuğun ilk saltanatı (1389-1400) yıllarında inşa edilmiştir. 1568'de tamamlanan Hüsrev Paşa Cami, Orta Kapının iç yüzünde, Paşa Sarayı'na yakın olup Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami, tek kubbeli yapılar grubuna girmekte olup Kurşunlu Camü olarak da anılmaktadır. Camiin etrafında onun adıyla anılan türbe ve medrese bulunmaktadır. Hüsrev Paşa Medresesi'nden başka şehirde şu medreseler bulunmaktadır : Ulu Cami Medresesi, Horhor Medresesi, Tebriz Kapu Medresesi, Abbas Ağa Medresesi ve Kaya Çelebi Medresesi'dir. Yolcuların konaklama ihtiyaçlarını gören Gümüş Hanı, Ahmed Han ve Kapan Han ile halkın temizlik ihtiyaçlarını gördüğü Çarşıbaşında Sultan Hamamı, Çifte Hamamı, Nakışlı Hamamı, Tebriz Kapısı yakınında Çukur Hamamı şehirdeki meşhur içtimai eserlerdendir.17.asırda bağlarda kullanılan suyun vergisi olan mîrâbâ (su öşrü) 26000 akçadır.
Van'da yer altı madeni olarak demir ve kükürt madeni bulunmaktadır. Ancak kükürt madeni 16. Asırda kapanmış olup 1577'de Van beylerbeyine gönderilen bir hükümde, madenin açılıp işletilmesinin mümkün olup olmadığının bildirilmesi istenmektedir. Yine bu dönemde Van'a bağlı Kâricgân, Gâvar ve Hoy nâhiyelerinde demir madeninin bulunduğu, fakat istenilen şekilde işletilmediği bilinmektedir.17. Asrın başlarına ait olduğunu tallmin ettiğimiz bir arşiv kaydına göre küçük sanayi kuruluşlarından olan, dokumanın mevcûdiyetine delalet eden boyahanenin senelik vergi hasılı 5000 akça, mum yapılan yer olan Şemhanenin senelik vergi hasılı 4000 akça, bozahanenin vergi hasılı ise 5000 akçadır.18. ve 19. yüzyıllarda Van bölgesi tarihi, devletin gerileme dönemine tesadüf etmesi bakımından karmaşık bir durum göstermektedir.
Bu karışık durum ve Osmanlı imparatorluğunda genel seferberlik nedeniyle Van'da meydana gelen olaylar ve Van'ın siyasal, sosyal, ekonomik durumu, çok önemli olayların meydana gelmesine yol açmıştır. Özet olarak, Van tarihi açısından önemli görülenlerini özetleyecek olursak 17. yüzyılda kendisini hissettirmeye başlayan çöküş, sadece hükümranlık araçlarını değil, bütün imparatorluk yüzeyinde bürokratik ve dini müesseselerin hepsini etkiledi.
18. ve 19. yüzyılın sonlarında görülmeye başlayan âyan, muhassıl, mütesselim gibi kaza yöneticileri ile şehir kethadülarının sayılarında büyük bir artış görülmüştür. Bu görevi ele geçiren kişiler Müslüman ve Türk'tür.
Devletin zafiyetinden kaynaklanan bu bunalımların yanında "Şark Meselesi" olarak adlandırılan Avrupalı güçlü devletlerin Osmanlı politikasından en çok etkilenen bölge yine Doğu Anadolu olmuştur. Ayrıca Avrupa bu politikasının başarıya ulaşması için Osmanlı Devleti'nin içteki zafiyetinden faydalanmış ve hadiseleri devamlı olarak tahrik etmiştir.
Doğu Anadolu'nun coğrafi ve etnik yapısının yanı sıra devletin bunalımlarını çok iyi değerlendiren Avrupa devletleri, Doğu Anadolu ve Van'daki hadiselerde etkili bir güç olarak görülmüştür.
18. yüzyılda sanayi inkılabını tamamlayan Avrupa için "Şark Meselesi" sadece "hilâl-haç" mücadelesi olmakla sınırlı kalmayıp, ekonomik ve siyasi rekabetin ortaya çıkardığı çatışmada da bu politikanın bir parçası haline gelmiştir.
İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya gibi devletlerin kendi aralarında giriştikleri bu kıyasıya mücadele ve kendi menfaatleri istikametinde geliştirdiği politikalar, Orta Doğu ve onun önemli bir parçası olan Doğu Anadolu'da günümüze kadar devam edip gelerek ve bu bölgede yaşayan toplumları huzursuz edecek bunalımlar ortaya çıkarmıştır.
Aynı asırda pek çok Avrupalı seyyahın ve araştırmacının uğrağı olan Van hakkında bir çok çelişkili bilgiler mevcuttur. Napeleon'un elçisi olarak İran'a giden Amedee Jaubert, Van hakkında bilgi verirken, şehrin nüfusunun 15.000 - 20.000 arasında tahmin etmektedir. 182 7 yılında Fransız Asya Cemîyeti tarafından Van'a gönderilen Arkeolog Friedrich Edward Schulz ise nüfusun 10.000 - 12.000 civarında olduğunu belirtmektedir.
Van'da İngiliz konsolosu olan I. Birant şehir ahalisini teşkil eden yedi bin kişiden iki bininin Ermeni, diğerlerinin Müslüman olduğunu belirtmektedir. 1839 yılında Van'ı ziyaret eden Charles Texier Van'ın nüfusunun 50.000 olduğundan söz etmektedir.1882 tarihli Osmanlı istatistiklerinde Van nüfusu 51.149 olarak gösterilmektedir. Ermeniler umumi nüfusun % 22'sini teşkil etmektedir.Tanzimat fermanı ile gayrimüslimler geniş imtiyazlar sağlamışlardır. Özellikle Berlin Antlaşmasının 61. maddesi hükmünce ıslahat adı altında Doğu Anadolu'da hareket başlatılmıştır. Bu sayede batılı devletler ıslahatı bahane ederek Osmanlı DevIeti'nin iç işlerine daha kolay müdahale edebilme imkanı bulmuşlardır.
Ayrıca misyoner faaliyetlerinin esas 4. kaynağı, değişik cemaat ve dinlerdeki insanlardı. Van'a uğrayan David Brever Eddy buradaki misyonerlerin faaliyetlerini izah ederken, Dr. Rynold'un kurduğu. istasyonun kız ve erkek öğrenci sayısının hızla geliştiğini; hatta 1878 yılında dört öğrenci ile ahır gibi bir yerde açılan kızlar okulunun 484 öğrenciye ulaştığını belirtmektedir.
Hıristiyanların bir ibadet merkezi olan kiliseler, Osmanlı ülkesinde açtıkları eğitim merkezleri ile Tanzimat ve Islahat Fermanlarının kendilerine verdiği imtiyazlardan da faydalanarak bir dini faaliyet yapan müessese olmaktan çıkarak, Hıristiyan toplulukları, devlete karşı harekete geçiren organize bir güç, emperyalist faaliyetlerin ileri karakolu durumuna gelmiştir.
Batılı devletler, misyonerlerin yönlendirdiği eğitim müesseselerinin Hıristiyanlar arasındaki faaliyetleri ile bölgeyi kontrol edemeyeceklerini bildikleri için, Müslüman Türk ahaliyi de kendi aralarında bölerek faaliyetlerinin birer parçası haline getirmek istemişlerdir.
17. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Van'da sosyal ahengin bozulmaya başladığını görüyoruz. Siyasi otoritenin gücünü yitirmeye başlanması ile birlikte, Avrupa devletlerinin ihtiraslarının artması sonucu yüzyıllarca birlikte yaşayan Türkler ile Ermeni, Nasturi gibi etnik ve dini bakımdan farklı olan insanlar arasına nifak tohumları atılmıştır.
Avrupa, gayrimüslim unsurları, himaye etmek bahanesi ile tahrik ederek, devlet aleyhine teşkilatlandırarak hem bu insanların istikbalini mahvetmiş, hem de onarılması güç yaralar açmıştır.
Doğu Anadolu'da tampon ve piyon bir devlet kurmak arzusundan başka bir a şey olmayan bu faaliyette, himaye etmek ten ziyade bu bölgeye hakim olmak, sömürgelere giden yolları ve petrol bölgelerini kontrol etme arzusu vardır. Bir diğer gaye de Türk'ü tarih sahnesinden silmektir.
Batılı devletler bu istikamette faaliyetlerini sürdürürlerken, Osmanlı Devleti'nin zafiyetlerinden faydalandıklarını söylemiştik. Bilhassa Tanzimat ve Islahat Fermanlarına yaptıkları müdahalelerle kendileri için uygun zemin oluşturma fırsatı bulmuşlardır. 13 Temmuz 18 78 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşmasının 61. maddesindeki "Osmanlı Hükümeti, Ermeni halkı bulunan eyaletlerde ihtiyaçların gerektirdiği Islahatla zaman geçirmeden uygulanması, Ermenilerin huzur güvenliklerinin sağlanmasını ve bu konuda alınacak tedbirleri almaya muhatap devletlere bildireceğinden bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasa nezaret edeceklerdir. " ibaresi ile bu faaliyetlerine hukuki statü kazandırmışlardır.
Bu tahriklerden etkilenen Ermeniler, Osmanlı Devleti'ne karşı menfi faaliyetlere giriştiler. Bu faaliyetleri dolaylı olarak İran'dan da destek gördü. Misyonerlik faaliyetleri ile ayrılıkçı Ermeni milliyetçiliği şuurunun filizlenmesinden sonra ikinci safha olan tedhiş hareketleri başladı. Bu istikamette Van'da 3 Mart 1872 tarihinde ilk ihtilal örgütü "Birlik ve Kurtuluş" cemiyetleri kuruldu. Kafkasya'daki Rus yönetimi ile irtibat sağlandı. Gizli bir ihtilal örgütü olan yılında, Van'da kuruldu. Kara Haç adı, üyeleri arasında sır saklamayanların, ihanet edenlerin isimleri üzerine bir kara haç işareti çekilerek idama ğ'-` .'ğ mahkum edilmelerinden geliyordu. Cemiyete üye olanlar çok ağır taahhüde giriyorlardı. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Van'da Ermenice gazete çıkarılmaya başlandı. Ermeni isyan komiteleri, Van'da diğer yerlerden daha kuvvetli idiler. Buraya İran ve Kafkasya yolu ile bol miktarda silah ve cephane getirilmiş ve düzenli teşkilat kurulmuştu. Ayrıca hudut olması itibariyle tedhişçilerin kontrol edilebilme imkanının azlığı ğğğe aynı zamanda gerektiğinde desteğinin kolay sağlanması, Van'da örgütlerin yoğunlaşmasına sebep oluyordu. Ayrıca Van Valiliğinin 21 Kasım 1895 tarihli raporunda;
Van'da kargaşalık çıkarmak maksadıyla Ermenilerin, İran'ın Hoy, Selmas, Katur ve Heftvan'da topladıkları, bir takım tedhişçinin sınırı geçtiği, bir bölümünün de geçmek üzere oldukları, bunların İran memurları ile senli benli görüştükleri, Hoy şehbenderliğinden bildirildiği ifade edilmektedir. Komitecilerin en büyük destekçileri Ermeni kilisesi idi. Ermeni papazlarının bilhassa, Hrimyan'ın patriklikten ayrıldıktan sonra Van'da yaptığı faaliyetlerle burası, Ermeni dini ve kültürel faaliyetlerinin merkezi olduğu kadar, ihtilal örgütlerinin de merkezi haline gelmiştir. Van'da Rus Başkonsolosluğu görevinde bulunan General Mayevski, Ermeni dirı adamlarının din ile uğraşmadıklarını, manastırlarda ayin yerine, Hıristiyan-Müslüman düşmanlığı işlediklerini yazmaktadır. Yine Rus Başkonsolosu'nun belirttiğine göre 1895 yılı içerisinde Van'daki ihtilal hazırlıkları yoğunlaştı. Halktan silah vergisi adı il toplanan paralar ile silah ve cephane alındı. Bu silahları kullanacak ve isyanı yönetecek olan komiteciler, Rusya ve İran yolu ile Van'a gelmiş bulunuyorlardı. Komiteciler çıkaracakları isyanlar için zenginlerden para istiyorlar ve vermeyenleri acımasızca öldürüyorlardı. Ermeni Papazı Boğaz, bazı serseri Ermenilerin taşkınlıklarına karşı çıktığı için Ermenilerin dini bayramı olan 6 Ocak 1896 tarihinde kilisesine giderken öldürüldü. Komiteciler Rus Başkonsolosluğuna yakın bir binada askeri eğitim ve silah talimleri yapıyorlardı. Bu sırada Van'da misyoner faaliyetleri de arttı. Gerek gizlice silah tehdidi ile toplanan gerek İngiliz Konsolosluğu aracılığı ile Londra'dan gelen paralar, misyonerler tarafından hayır müesseselerine yardım adı altında bu komitelere dağıtılıyordu. Çeşitli illerden pek çok Ermeni, bu yardımlardan faydalanmak bahanesiyle ekmeğe muhtaç kimseler olduğu gibi, pek çoğu eski elbise giyerek kimliğini gizlemeye çalışan komitecilerdi. Bu ğelişmeler ve konsoloslukların destekleri komitecileri her geçen gün biraz daha güçlendirdi. Nihayet 2-3 Haziran tarihinin gecesi, Van sokaklarında vazife gören Müslümanların toplu halde öldürüldükleri şayiasının dolaşması, Müslümanların da tedbir almalarına yol açtı. 4I8 Müslüman, 1715 Ermeni'nin öldüğü Van isyanı sırasında Van'da bulunan İngiliz Konsolosu Williams, isyanı "olaylara sersem Ermeniler sebep olmuştur" şeklinde yorumlamıştır.
I9. yüzyılın ikinci yarısında yoğunluk kazanan Ermeni hareketlerinin ortadan kaldırılması ve bu harekete karşı Müslümanların korunabilmesi için II. Abdülhamit döneminde alınan en önemli tedbirlerden biri, Doğu Anadolu'da yerli aşiretlerden oluşturulan Hamidiye alaylarıdır.Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Van tarihi ile ilgili vaziyet, geçen yüzyılın sonlarında da olduğu gibi Ermeni olayları ve isyanıyla özdeşleşmiş gibidir.
Ermeniler Van'da ilk defa 1896-97 yıllarında Ermeni komitelerinin komplolarıyla isyan ettirilmişlerdir. Bu yıllarda Ermeni ayaklanmalarını hazırlayan ve buna kesin şeklini veren Papaz Mıgırdıç Hrimyan idi. Van'daki İngiliz, Fransız ve Rus konsoloslukları ile Amerikan Misyonerleri de Ermenilik konusunda destek ve teşviklerini eksik etmemişlerdir. İngiliz konsolosu Binbaşı Williams'ın kurmuş olduğu "Fakir severler Derneği" Van'daki ayaklanmalarda önemli maddi ve manevi destek sağlamıştır.
Birinci Van isyanının bastırılmasından sonra da, Ermeni komiteleri her türlü tehdiş hareketlerini sürdürmüşlerdir. Bunun yanı sıra, siyasi alanda da bazı girişimlerde bulunuyorlardı. 4 Şubat 1902'de Paris'te toplanan I. Genç Türk kongresine Ermeniler de katıldılar. Maksat, Osmanlı idaresine karşı her türlü muhalif faaliyetlerde rol oynamak, bu yolla hem Avrupa devletleriyle ilişkilerini yeni bir mecrada ilerletmek, hem de Osmanlı idaresini zor duruma sokmaya çalışmaktı. 27 Aralık 1907'de Paris'te ikinci defa toplanan Genç Türk kongresinde Ermeniler uzlaşmacı bir yol izliyor görüntüsünü veriyorlardı. Bu kongrede Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığını tanıdıklarını, tedhişten ve devlete asker vermemekten vazgeçtiklerini açıkladılar. Fakat bu yapmacık bir tavırdı ve açıklamalarında samimi değillerdi. Nitekim, bu kongreden birkaç ay sonra meydana gelen Adana olayları Ermenilerin gerçek niyetlerini göstermiştir. Çünkü Ermeni komiteleri, genel mücadele yöntemi olarak sürekli terörü benimsemişlerdi. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Genç Türklerin, Taşnaksutyun ve Hınçak gibi illegal Ermeni örgütlerini legal saymaları Ermenilerin işine yaradı. Böylece Ermeni komitecileri daha rahat hareket etme imkanını buldular. Bu tarihlerde, Van ve yöresindeki bütün terör hadiselerinin faturası da Türklere çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu hususta Berlin Kongresi'ııin 6I. maddesi, başta İngiltere ve Rusya olmak üzere hem batıhlar, hem de bunlardan cesaret alan Ermeniler tarafından istismar edilmeye çalışılmıştır.
II. Meşrutiyetin ilanından, I. Dünya Savaşına kadar olan dönem Ermeniler için terörle birlikte propaganda dönemi olunuştur. Van bölgesinde bu propaganda, içeriye karşı Rusya'nın bağımsız bir Ermeni Devleti kurulmasını temin edeceği, dışarıya karşı ise; bu havalide daimi asayişsizlik olduğu ve Ermenilere baskı yapıldığı şeklindeydi. Ermeniler 7 Nisan 1915' den itibaren Van'ı tamamen kuşatmışlar ve çevredeki Ermeni çetelerinin de katılımıyla sayıları 10.000'i geçmiştir. Muhasara sırasında ve sonrasında şehir ve ğ çevresi halkından binlerce kişi ğ;ş'r' katledilmiştir. Canlarını zorlukla kurtarabilenler ise Van civarını terk ederek büyük bir göç başlatmışlardır. Bu arada baskıya uğrayan, Dere bey, Hakis, Zorova (Yemlice) , Hıdır, Göllü, Şey hane (Otluca) , Şeyh kara (Gülsünler) köyleri halkı Zeve merkez köyüne sığınmışlardı. Ermeniler sadece Zeve'de, bu yedi köyün ahalisinden 2000'den fazla masum insanı katletmişlerdir.
20 Mayıs 19I5'te Van, Ermenilerin öncülüğüy1e Ruslar tarafından tamamen işgal edilmiştir. Hemen bir geçici hükümet kurularak, Van Valiliği'ne meşhur komiteci Aram Manukyan getirilmiş, böylece Ermeniler, Ruslar'ın Varı'ı işgal etmelerine yardım maksadıyla başlattıkları isyan, katliam ve yağma hareketlerini 1918 İğtisan ayına kadar devam ettirme imkanını bulınuşlardı. Bu tarihe kadar cereyan eden olaylar Rus destek ve tahrikiyle gerçekleştirilmiştir.
Son çağ dünya tarihi içerisinde en büyük olay olan I. Dünya Harbi ve neticesinde Van kadar harap olmuş bir şehir, ahalisi Van ahalisi kadar cefa çekmiş bir topluluk örneği çok azdır. Öyle ki, büyük harp öncesinde Van merkezinin toplam nüfusu 70 bin civarında iken, Türk ordusunun şehre girdiği Nisan 1919 sıralarında bu sayı 10-15 bine düşmüştür. şehir ise tamamen harap olmuş ve bu yüzden verleşim alanının değiştirilmesine neden olmuştur.
Tarih boyunca Türk-Müslüman ahaliyle dostça ve beraber yaşayan Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Ruslar tarafından bağımsız ve "Bütğük ErrneW stan" vaatleriyle kandırılıp isyan ettirilmeleri şeklinde ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun esas gayesi Doğu Anadolu'nun, Ruslar tarafından işgalini koylaştırmaktı. Fakat bütün bunlara rağmen Ruların esas maksadı bölgede "Ermenisiz bir Ermenistan" tesis etmekti. Öyle ki bunun için, Rus Kazakları bölgeye yerleştirilmeye çalışılmıştır. Hatta Rus ordusundaki hayvanların yem ihtiyacının karşılanması maksadıyla ot biçmekle görevlendirilecek kişiler bile Kazaklar arasından seçiliyordu. Bunun sebebi bu işi Ermeniler yaparsa, çalıştıkları yörenin sahibi oldukları zihniyeti doğar ve sonra onları oradan çıkarmak problem yaratabilir endişesiydi.
Van'ın doğusu ve kuzeydoğusu civarında, genellikle İranlılar tarafından teşkilatlandırılan Ermeni çeteleri hududumuza taarruzlarda bulunuyorlardı. Bölgedeki bazı aşiretler de bu çetelere karşı duruyorlardı. Bunlardan Ermenilere karşı uzun müddet cesurca çarpışan şikak Aşireti reisi Simko rsmail Ağa meşhurdur. Simko Milli Mücadele yıllarındaki Van civarı hadiselerinde önemli rol oynamıştır.
Van'da güneye doğru çekilen Ermeni çeteleri ile bazı Nasturi çeteleri ise, İngilizler tarafından organize halde Beytüşşebap, Pervari ve Şemdinli civarındaki ahaliye taarruz ediyorlardı. Ermeni çeteleri genellikle İngiliz elbisesi giyip kendisine İngiliz süsü vererek, zaman zaman da Hintli elbisesi giyerek veya doğrudan İngiliz zabitlerinin komutası altında Müslüman ahaliye karşı katliamlarda bulunuyorlardı.
Musul'u işgal ettikten sonra Van vilayetinin güneyinde yerleşmek maksadında olan İngilizler, böylece başıboş Ermeni çetelerini organize ediyorlardı. Silah ve cephane temin ederek destekledikleri komiteciler ise genellikle savunmasız köyleri basarak masum insanları katlediyorlardı. İngilizler ise bu baskılar yoluyla Van'ın güney mıntıkasına yerleşmeyi planlıyorlardı. Hatta bu maksatla aşiretlere, gerek baskı yaparak, gerek para telif ederek kendilerinden memnun olduklarına dair mazbata koparmaya çalışıyorlardı. Bu isteklerinin kabul edilmesi halinde üzerine asker sevk edileceği tehdidine başvuruyorlardı. Nitekim Ermeni çeteleri tehdit unsuru olarak himaye olunuyordu. şubat 1919'da Van'daki 11. Kafkas Fırkası karargahına gelen bazı aşiret reisleri "İngilizlerin kendilerine tabi olmaları için baskı yaptıklarını, tabi olmazlarsa üzerlerine asker gönderileceğini" söyleyerek tehdit ettiklerini bizzat anlatmışlardı.
Bütün bunlara rağmen yöredeki Milli, Haydaran, Zibar, Bedir ve Zeyan aşiretleri, Van'daki 11. Kafkas Fırkası'nın da yardımıyla Ermeni çeteleri ile İngilizlere karşı kahramanca mücadele etmişlerdir. Pervari nahiyesi eşrafından Hacı Reşit Bey'in Pervari ve Beytüşşebap civarındaki mücadelelerini burada takdirle anmak gerekir.Nihayet 3 Şubat 1920 tarihinden itibaren askerin ve aşiretlerin taarruzuna dayanamayan Ermeni çeteleri ve İngilizler, Van vilayeti civarında Musul havalisine çekilmişlerdir.
Tarih gösteriyor ki, bölgede istikrarın mevcut olduğu devirlerde büyük medeniyet merkezleri vücuda gelmiş, istilalar ve isyanlarla harap olmuştur. Van Kalesinin eteğine yayılan ve halen o günlerin acı, ızdıraplarını sergileyen eski Van harabeleri bunu göstermektedir. Eğer bugün bölge geri bir durumda ise bunun sebebi dünde aranmalıdır. Birinci Dünya Harbindeki istilalar onun içinde ve ondan sonra meydana getirilen isyanlar vaktiyle mamur olan bu bölgeyi bir harabeye çevirmiştir.
Harpten sonra Van, yavaş da olsa bir gelişme göstermiştir. Şehrin nüfusu 1927 yılında 6980 iken 1935'te 9400, 1944'de 12000, bugün ise 55 bin olmuştur. Nüfus artışına paralel olarak, yeni bina ve tesisler de yapılmıştır.Cumhuriyet döneminde Van ve yöresinin, ülkenin imkanları ölçüsünde, ekonomik ve sosyal alanda yatırımlar yapılarak gelişmesi sağlanmış ve halen bu durum devam etmektedir.Cumhuriyetle birlikte Van ve yöresinin gelişmesi için yapılan çalışmaları şöyle sıralayabiliriz.
29 Ekim 1923 tarihinde Van vilayet merkezi oldu. 8 mayıs 1929 Van Milli İktisat Bankası açıldı. 1930 yılından itibaren yol, köprü, su, elektrik gibi altyapı tesislerinin devlet ve belediye tarafından inşasına girişildi. 1930 yılında İl'de müzecilik çalışması başladı, İlde kitaplık çalışmaları, Halkevleri'nin açtığı okuma odalarıyla başladı. 1936 yılında Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü kuruldu. 1937 yılında Mehmet İhsan Yazmanın kurduğu matbaadan sonra, Van Sesi ve Yeni Yurt Gazeteleri yayına başladı. 1 Kasım 1937'de Atatürk TBMM'nin açış nutkunda Van'da bir üniversite kurulması talimatını verdi. I945'te Van Erkek Sanat Enstitüsü, 1946'da Van Lisesi, 1947'de Van Kız Sanat Enstitüsü, 1949 yılında Atatürk Lisesi açıldı. I950 yılında Halkevleri, okuma odalarının kapatılmasından sonra, iki kitaplık açılmıştır. Halk Kütüphanesi bunlardan biridir. 1955 yılında Van, Doğu Anadolu'daki NATO yol şebekesinin bir parçası olması nedeniyle, Van-Başkale - Hakkari yolu açıldı. 1960 yılında koyunculuk ıslah çalışmaları başladı. İnşaat yatırımlarında canlılık görüldü. 1961 yılında Van Esnaf ve Sanatkarları Kefâlet Kooperatifi kuruldu. 1962 yılında Van Ticaret ve Sanayi Odası kuruldu. 1963 yılında Van Ticaret Lisesi eğitim-öğretime açıldı. Aynı yıl Erciş Sulama şebekesi işletmeye açıldı. 1964 yılında Van Radyosu kuruldu.
Aynı yıl Van-Erciş yolu ulaşıma açıldı. Sağlık Koleji eğitim - öğretime açıldı. 1967 yılında Van ziraat Meslek Okulu açıldı. 19 ğ 8 yılında Van Hidro-Elektrik Santralı işletmeye açıldı ve sanayide gelişme sağlandı. 19 70 yılında il merkezinde Stadyum, Van Çimento Fabrikası, Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu, Van Et ve Balık Kurumuna bağlı tesis ve kombinayla, Yem Fabrikası, Yün İpliği Fabrikası, Van Peynir - Tereyağı Fabrikası kuruldu. Bu durum, hayvancılığın gelişmesini sağladı. Aynı yıl ulaşım alanında, Van - İran Ulaşım Transit Yolu ile Van Havaalanı ulaşıma açıldı. 1971 yılında Van-İran Demir Yolu işletmeye açıldı. 1972 yılında Muradiye Sulama Şebekesi çalışmaya başladı, aynı yıl Van Bölge Müzesi açıldı.