Eskiden lakaplar vardı. Herkese toplum bir takım lakaplar koyardı. Kimse kendini lakabını belirleme hakkına sahip değildi. Dede Korkut Hikâyelerinde adını hak etmek için kahramanlık yapan oğlanın yerine artık, yaptığı hareketler ile lakabını hak eden bir grup vardı. Kahramanlık falan da yapmaya gerek yoktu. Lakap her zaman öyle anlı şanlı olmuyordu. Sonuçta bizden bir parçaydı. Kötü olsa bize seslendiği anlar bakardık, hatta büyünce çocukluklarımızı lakabımızla hatırlardık.
Bazı lakapların ise kullanım alanı bayağı genişti. Bunların birçok sahibi vardı. Karısından korkan erkek kılıbık iken, erkeği korkutan kadın ise çoğu kez kara Fatma’ydı. Çalışkanlar inekgillerden sayılırdı, Tembeller tenekegillerden. Kel olmak da birçok kez hazır lakaba sahip olunmasını sağlıyordu. Şaşımız, çolağımız, topalımız, satı kızımız, mavişimiz vardı. Hababam sınıfı filmlerinden aklımızda kalan Düdük Nemci, İnek Şaban, Damat Ferit gibi lakaplar ise aynı zamanda bu rolleri oynayan sanatçıları da hatırlamamıza yardımcı oluyordu. Kimi zaman Halit Akçatepe yerine düdük Nemci hata akılda kalıcı oluyordu.
Okullarda bir lakap furyası alır, başını gider, birçok hocanın lakabı olurdu. Sıfırcı bunların en önde gideniydi. Teknoloji gelişti ve lakap dediğimiz kavramının yerini internet ile birlikte nickname aldı. Önce Chat furyası ile başlayan nickname sevdası sonucu kendi lakaplarımızı kendimiz seçmeye başladık. Artık başkalarının taktığı lakaplar önemli değildi.
Bizim seçtiğimiz lakapların önem kazandığı devir gelmişti. Kılıbık erkek nicknameni espri dışında kimse almaz oldu. Şimdi lakaplar daha ilginç. Lakap seçiminde kimi zaman takım adı, kimi zaman ****ist bir izlenim uyandırma, kimi zamanda bilgi gösterme amacı taşındı. Anlattığı Tarih hikâyeleri ile Heredot Cevdet olan, Cevdet’in lakabını nick olarak kullanmak için sadece Heredot’un kim olduğunu bilmek yetti. Bir siteye üye olan herkesin artık bir nicki vardı.
Teknoloji lakapları da nickname diye değiştirdi. Önce Lakap Türkçeden çıktı İngilizce oldu; sonra da artık başkalarının değil bizim aldığımız lakaplar oluverdi. Nicknamelerimiz ile çoğu kez kendi kimliğimizi saklama yoluna gittik. Oysa lakap aslında bizi tamlayan bir tabirdi. Şeytan Rıdvan’ın şeytanlığı futboldaki kıvraklığını tanımlarken bizim aldığımız nicknameler çoğu kez bizi tanımlamayı geçti, özentilerimizin yerini aldı. Bazen hatta kız nicknameleri ile erkekleri kandırır olduk, aslında bu jargonda kandırmanın adı da keklemek oldu.
Nicknamelerimiz artık hak edilen nameler değil, onlar sadece bizim seçtiklerimiz onun için yeri gelir Sezar olunur, yeri Cleopatra. Eskiden vardı bu lakaplar, ama dediğim gibi hak ediliyordu.
Şimdi hak edilmese bile en azından bizi temsil etmeli ucundan kıyısından, bakan bizden bir şeyler bulmalı; ama dünya zaten yalandı bir de sanal olunca, her şeyi sanmaya başladık, kendimizi Napolyon bile sanıp bir nickname ile işi haletlik. Sanal dünyada saklanmak için bir nickname ile bir bilgisayar yetti. Kendimizi bile farklı sanıyoruz, artık. Sanal Dünyanın bize tanıdığı sanal kimlikler ile bir sanrı içinde boğuluyoruz.