Kurak, yaşlı bir kıtada
Aldırmadan kargaların ve kargıların
Kahkahalarına
Gözleri kadar sisli
Dudakları kadar kavisli
Sarp dağlarda
Şakağına dayanmış bir sızıyla
Tavaf edip durmuş yıllarca
Babam
Toprağın kanla sulandığı
Namusun, kamaların ve adamların kanla yıkandığı
Sert bir coğrafyada yeni şeyler öğrenir insan
Ilgamış atıyla seferden dönen bir erkeği
Beklerken çöl kadar genişlermiş kadınların yüreği
Annem öğretmişti bunu bana
Karlı bir gecede
Bir eşkıyanın yorgun gölgesi
Döşündeki hançerle
Yağız attan düşüp yığılırken yere
Kızıla boyanmış
Evimizin kıyısından geçen dere
Doru yaprakların uçuştuğu bir parkta
Sormuştun ya hani
İşte bundandır, soyadım Kızıldere
Annemin anlattığı eşkıyadan yadigârdır bana
O adam, Kızıldereli Ali, benim babam!
Yaşasın diye gökler altında kutlu canlar
Göz göze sevişir, göze göz savaşırdı
Annemin sessizce okuduğu
Mektuplardan öğrendim bunu
O da kanlıydı
Ondan geriye kalanlar gibi
Annem gibi, dere gibi
Annem dere gibi
Dere annem gibi
Hala kızıl akar ikisi de
Çünkü annem her kış ağlar o derede