Ben hep aynı ben,
Bir küçük sitem
Sen eğiştin sen,
Yok sıcak bir ten
Ağladım sana, endişe ettim
Söz değil, bir tek dokunmak istedim
Yalnızım şimdi ilk gece gibi
Sanki kapıyı çalıp gireceksin içeri
Güneşi görmez oldu gözlerim
Ay ışığında seni hep özlerim
Bu kadarı yetmiyor ki sevgilim,
Hadi gel, yine dans edelim
Neye yorsam rüyamı bilemedim
Aşkı aramaktan bende vazgeçtim
Olmuyor biliyorsun ki denedim
Bana gel, yine dans edelim
Hadi gel son kez dans edelim
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Zamana Birakma Bizi
Son bir defa
Dokunur ruhuna
Dilimden kalbine
Apaçik bir muhtira
Zamana birakma bizi
Vucutlara böler kalbimizi
Baska dudaklar deger
Silinir muhrumun izi
Sanilmasin yastayim yapyalnizim
Yoluma devam ederim kaldigim yerden
Yalanlardan duvar ördüm gögsüme
Bir daha yara almam vurdugun yerden
Son bir defa
Gel saril boynuma
Ayriliktan bahsetme
Ya da git kendi yoluna
Ama zamana birakma bizi
Vucutlara böler kalbimizi
Baskasina gösterme
Kalbindeki parmak izlerimi
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Mavi bulutlara şiirler yazdım
Bestesini kırlangıçlar yapacak
Sen okurken benim şarkılarımı
Her mısrada birer yıldız kopacak.
Gözlerden gönüle dökülen yaşın
Kaç ölüme bedel bir tek damlası
Güneş neden serin,rüzgarlar sıcak
Bana mı yolladın tuttuğun yası
Kaç hasret sığdırdın gönül heybene
Kaç yürek götürdün çekip giderken
Duydun mu göklerin ağlamasını
Elini uzatıp "elveda" derken
Faruk HAZAR
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Aradaki mesafelerin ne önemi varki?
Kalpten kalbe köprü kurulmuş bir kere.
Aşkı iki öpücükten ibaret sayanlara inat
Ben seni görmeden sevdim.
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma....
kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de...
unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal.....
'en doğru yol: en dikensiz yoldur' diyenler seni aldatıyorlar.
onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
aldırma....
ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
dostum, yollar yürümek içindir.
fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,
yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50. metrede yola yatanları,
yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.
aldırma, yürü.....
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Yalnızlığıma kalırken zamanından önce gelenleri nefesimle beklemeyi seçtim…
—şimdi sen kapının hangi tarafındasın?
Giriş mi çıkış mı? Peki, ama hangi taraf girişi? İçimde kalan bir durak heyecanı ve soluğumdaki o titreklik… Sen bilmiyorsun ki-ben hayatın ardında kalakaldım; kapılar kapalıydı!
…yitik hayaller mağarasına yolcuyum. Gölgelerin karanlığı değil, sadece korkularım…
Önümde bir şey var geçilmeyi bekleyen, gölgesi kendisi kadar kapalı ve sır dolu; kolsuz kapıların çaresizliğinde çareselliği aramak gibi ölümcül bir ihtiyaç sanki…
—sende kendimi buldum! Açılmamış bir heyecanın girdabındayım… Uzun bir hayat sürmedim daha, ama bak önündeyim, sana geldim! Yüreğimden açtım ben her şeyimi…
“ o gün gidiyordum; önümde her şey apaçıktı! Ben sana geldim, açılmayacağını bile-bile”
Kapalı kapılar ardında ki-sayısız düşlerimi saymadım hiç… Şaka gibi baktım hep, çünkü ben aslında kapısızlığa emanet etmiştim yitik düşlerimi… Aynada ki-ikizimi tanımayacak kadar inanmıştım kapalı heyecanların gerçekliğine, çoğu kez beklemeyi bile “sevgi emeği” olarak görmüştüm… Hiç yanılmadım! Kapılar kendiliğinden açılmadıktan sonra ne önemi var ki; çevirmişsin işte kendin gibi kolunu da.
“Gölgesiz kapıların ardında bekledim sayısız yüz ifadeni… Gelmedin hiç!”
Ayrılığı bile yüreğimden alır-giderken… Hani kapıların gölgesini bile bana çok görürken, unutma sevgili! Daha hiçbir yalancı; kapının gerçek yönüne geçemedi! Üzülürsün bak sonra, kapısız yetim düşlere gidelim çok geç olmadan… Bırak kapalı kalsın tüm gölgesiz kapılar…
“Yüreğinin kapısındayım… Görmüyorsan şunu bilki-gölgesindeyim her şeyin”
…mutluluğa dayanmışım, ilk günkü gibi yüreğine yaslanmışım; öyle bir heyecan ki bu yüz değişik huzur kapısını açacak kollara bedel… İnan mutluluk senle bir ömre bedel!
Artık tüm kapıları kapattım! Açmadan hemde… Çünkü gül yüreklim ben seni kapısız hayallerimle sevdim… Daha küçücük bir kır çiçeğiyken seni gözyaşlarımla büyütmemden belliydi! Gölgesi yok bu kapının… Söyler misin hiç yürek kapısının kolu olur mu ki-gölgesi olsun?
“Artık ikimizde kapının aynı tarafındayız; çünkü ölüm kapısının çıkışı yok sevgilim!”
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...