Arthur Asher Miller (17 Ekim, 1915 – 10 Şubat, 2005)
Miller yüzyılımızın en önemli Amerikalı dram yazarlarından biri kabul edilmektedir. Miller'in kahramanları, haşin bir toplum içerisinde, kendi vicdanlarıyla yaşayabilmek için bireysel suç ve sorumluluklarıyla uzlaşmaya çalışırlar. İlk bakışta oyunları, genellikle aile hikayelerini anlatan bireysel dramlar gibi gözükse de, çağının önemli toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlarına eğilirler.
Miller New York'un Harlem mahallesinde dünyaya geldi. Avusturya-Macaristan'dan ABD'ye gelmiş Yahudi bir göçmen olan babası, bir kumaş mağazasının sahibiyken dünya ekonomik buhranından sonra 1929'da iflas etti. Ekonomik durumun güvensizliği spora meraklı genci derinden etkiledi. 1934-38 yılları arasında Ann Arbor/Michigan'da edebiyat ve İngiliz dili yüksek eğitimini sürdürebilmek için Michigan Daily gazetesinde redaktörlük yaptı. Miller'in bu dönemde yazdığı ilk dramlar üniversitede takdirle karşılandı.
1938'de New York'a dönen Miller, burada federal hükümetin bir tiyatro projesine katıldıysa da bu proje sözümona Komünist eğilimi nedeniyle 1939'da rafa kaldırıldı. Miller 1940 yılında kız arkadaşı Mary Slattery ile evlendi (iki çocuk). İlk romanlarından, röportaj ve pek başarılı sayılmayan bir dramdan sonra Miller, 1947'de All My Sons (Bütün Oğullarım) adlı tiyatro oyunuyla ünlenmeyi başardı. Babalarının ticaret anlayışıyla uzlaşamayan bir savaş zengininin oğulları ölünce, baba intihar eder. Daha sonraki yapıtlarının tümünde olduğu gibi, burada da, Norveçli yazar Henrik İbsen'in dramlarını örnek alan Miller, toplumu eleştirmektedir.
Yazar bundan iki yıl sonra Death of a Salesman (Satıcının Ölümü) ile en büyük başarısını elde etti. 1985'te Volker Schlöndorff tarafından filme uyarlanan bu dramında Miller, uzun yıllardan sonra çalıştığı firma tarafından işten çıkarılan Willy Loman'ın yıkılışını gözler önüne sermektedir. Geriye dönüşlerle kaçırılmış fırsatları gözünün önünden geçirir, özel hayata bir dönüş yapar, oğulları tarafından reddedilir ve hayatına son verir. Miller'in dramları için karakteristik olan, başkişilerinin vicdanlarıyla hesaplaşırken aklanmaya çalışmalarıdır. Miller'in karakterleri, ahlaki tutumlarına bağlı olarak toplumda bir yere sahip olurlarken, bireyler tekrar tekrar toplumun istekleri karşısında başarısızlığa uğrarlar. Yalnızlıkları ve kendi suçlarıyla hesaplaşmaları, Miller'in sayısız deneme yazısında da işlediği ana konuları oluşturur. Yine 1949 yılında Miller Pulitzer Ödülünü aldı...
Zaman zaman sosyalist görüşlere yakınlık duyan Miller'in toplumsal eleştirileri Amerika Karşıtı Çalışmaları Araştırma Komitesinin dikkatini çekti. Miller The Crucible (Cadı Kazanı) (1953, filme alınışı: 1956, senaryo: Jean-Paul Sartre) adlı tiyatro oyununda, adı geçen komite başkanı Joseph R. McCarthy'yi eleştirmişti. Bu oyunda Salem'de 1692 yılında cadı olmakla ve şeytanla işbirliği yapmakla suçlanan insanların idam edilmeleri dramını anlatır. (Bakınız : Salem Cadı Olayları ) Yazar bu oyununda 1950 McCarthy dönemini eleştirmiştir. Bu dönemde Senatör McCarthy çok sayıda sanatçıyı komunist olmakla suçlamıştı. Bu dramın yorumlanmasına bağlı olarak Miller, komünizmi desteklemekle suçlanarak 1957'de ifade vermeyi kabul etmemesi üzerine komiteyi hiçe sayması nedeniyle sonradan ertelenen bir yıllık hapis ve para cezasına mahkûm edildi (1958'de düzeltildi).
Miller Marilyn Monroe ile yaptığı evlilik (1956-61) yüzünden gazete manşetlerine girdi. Monroe için The Misfits (Uyumsuzlar, 1959) adlı filmin (1960) senaryosunu yazdı. Monroe'nun kendi yaşamına son vermesi üzerine Miller 1962'de Avusturyalı Inge Morath ile evlendi. Eşinin intihar olayını ve 50'li yıllardaki özel sorunlarını Miller, After the Fall (Düşüşten Sonra, 1964) adlı dramında işleyerek her şeye yeniden başlayabilmek için gerekli güce kavuşabilmek üzere kendini bulmaya çalıştı. Aynı yıl içinde Incident in Vichy (Vichy'de Olay) adlı oyunu ilk kez sahnelendi. Miller bu oyununda rastgele yoldan geçen insanların masabaşı Nazi suçluları tarafından "Yahudi" olarak tutuklanıp, sorguya çekilmelerini ve gösterdikleri tepkileri dile getirmektedir. Playing for Time (Zaman Kazanmaya Çalışırken, 1980) adlı televizyon senaryosunda da Nazi dönemini ele alarak bu sefer Auschvvitz konsantrasyon kampının orkestrasını konu alır. Miller 70'li ve 80'li yıllarda yazdığı dramlarla eski başarılarına ulaşamadı.
1955: A Memory of Two Mondays (İki Pazartesinin Anısı): Miller'in, 30'lu yılların başında çalıştığı bir araba yedek parçası deposundaki deneyimlerini anlatan otobiyografik yapıtı.
1955: A View from the Bridge (Köprüden Bakış): New York'ta yaşayan Sicilyalı göçmenlerin dünyasında geçen bir kıskançlık dramı ve toplumsal suçlama.
1968: The Price (Bedel): İki erkek kardeşin geriye bakarak hayatlarındaki suçlarla ve sorumluluklarla hesaplaşması.
Arthur Miller’ın tiyatro dışındaki çalışmaları arasında ise, Anti-Semitizm üzerine ironik bir öykü anlatan 1945 tarihli romanı Focus, iki özgün film senaryosu; o zamanki eşi Marilyn Monroe için yazdığı The Misfits / Uygunsuzlar (1961) ile Everybody Wins / Kaybeden Yok (1990), bazı gezi yazıları (In Russia (1969), Chinese Encounters (1979)) sayılabilir. Ayrıca tiyatro üstüne denemelerini 1978’de bir kitapta toplamış, Satıcının Ölümü’nün Çin’deki sahnelenişi sırasında yaşadıklarını 1984’te yazdığı Salesman in Beijing’de anlatmış, 1987’de ise Timebends: A Life adıyla otobiyografisini yazmıştır.
Elia Kazan'ın sahnelediği 'Satıcının Ölümü' ile 1949'da Pulitzer alan Miller, çağdaş tiyatroda trajedi sayılabilecek oyunlar yazılabileceğini ileri sürmüştü. 'Bütün Oğullarım'la ününe ün katan Miller bu konuda "Trajedi, ancak insanın iç dünyası varsa var olabilir. Benim amacım, toplumu yıkmak değil. Onu ahlak yoluyla yeniden kurmaktır. Burada, kurulu düzen ile özgürlük arasında bir savaşım söz konusudur. Ben iki şey arasında bir denge kurmaya çalıştım. İnsanın düşünen ve duyan bir varlık olduğunu hesaba katarak..." demişti.
'Cadı Kazanı', 'Bütün Oğullarım', 'Bedel' ve 'Satıcının Ölümü' Türkiye'de de sahnelenmişti. Miller'ın Marilyn Monroe ile yaşadığı evliliğine gönderme yaptığı 'Finishing the Picture' adlı son oyunu prömiyeri 2004 Ekim ayinda Chicago'da sahnelendi.
Merhaba arkadaşlar. Bugün size bir diğer Alman edebiyatçı olan Goethe den bahsedeceğim. Alman edebiyatında önemli bir yer teşkil eden Gothe, "28 Ağustos 1749'da öğle vakti saat on ikiyi çalarken ben, Main kıyısındaki Frankfurt'ta dünyaya geldim." der Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe.
Goethe'nin büyükbabasının babası demirci, büyükbabası önce terzi, sonra otelcidir. Babası, Johann Gaspar ise bir hukukçuydu ve İmparatorluk Danışmanı ünvanını taşıyordu. Babası evlendiğinde otuz sekiz yaşında, annesi Cathérine Elisabeth Textor ise on yedi yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkı aile içinde devamlı sorun olmuştur.
Goethe ailesinin yedi çocuğu olmasına rağmen sadece Goethe ve ondan bir yaş küçük kızkardeşi Cornelie hayatta kalmış, diğerleri küçük yaşlarda ölmüşlerdir.
Babası tarafından aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi.Babası Goethe'nin eğitimine çok önem vermiş ve özel öğretmenler tutarak Latince, eski Yunanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, tarih, coğrafya, doğa bilgileri, matematik, din bilgisi, resim, müzik, dans, eskrim, ata binme dersleri görmesini sağlamıştır. Ayrıca zengin kitaplığı da Goethe'nin yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Goethe eğitim duygusuyla hastalık derecesindeki koleksiyon yapma, sıraya dizme, sınıflandırma merakını babasından almıştır. Ama babasının sert tutumunu hiçbir vakit unutmamış; ve babasına içten içe bir kin beslemiştir.
İlk şiirlerini on yaşında yazmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde yazdığı şiirlerini daha sonra yok etmiştir. Goethe bu hususta "Dünya o kadar büyük ve zengin ki, yaşam da öylesine çeşitli ki insan her zaman bunlardan şiir çıkarma fırsatını bulabilir. Ama her şiirin bir durumdan doğması gerekir, yani şiirin maddesi gerçek olmalıdır. Hiçbir şey üzerine dayanmayan bir şiirin iyi olacağını sanmıyorum." der.
Goethe, 1765’de hukuk eğitimine başladı. 1765 ekiminde babası onu Leipzig'e hukuk eğitimine gönderir. O dönemde Leipzig Almanya'nın kültür merkezi durumundadır. Burada, kendisinden üç yaş büyük olan Annette ile ilk büyük aşkını yaşar; iki genç delicesine sevişmektedirler. Ancak, bir süre sonra duygularında, Annette ile evlenmesi gerektiği gerçeği ile karşılaşınca, evliliği henüz düşünmediğinden büyük bir eziklik ile bu büyük aşkı sona erdirir.
Üç yıl Leipzig'te kalan Goethe, 1 Ağustos 1768 günü kan tükürmeye başlar; bu esrarlı bir hastalığın başlangıcı olmuştur. 28 Ağustosta da Frankfurt'a dönmüştür. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. Aile içindeki sessiz huzursuzluktan çok sıkılır; ancak sağlığı iyice bozulduğu için dört ay yataktan çıkamaz. 1770 mart ayında sağlık durumu iyice düzelir ve hukuk eğitimini tamamlama bahanesi ile evden uzaklaşabilmek için Strasbourg'a gider.
Yaz sonunda girdiği sınavı verir; hukuk doktoru ünvanını alabilmek için aaa hazırlaması gerekmektedir. Bunun için de bir yıl süresi vardır. Bu dönemde tıp ve kimyaya olan ilgisi artmıştır. Vaktinin büyük çoğunluğunu hastanelerde geçirmeye başlar. Hastalarla cesetler karşısında metinliğini yitirmeyecek, iğrenç manzaralar önünde bile tiksinti duymayacak bir iç yapıya ulaşır. Yüksekten başı dönmeden bakmaya alıştırır kendini. Geceleri, mezarlıklara, insana korku veren yarlara tek başına gitmeyi alışkanlık haline getirir.
1770 eylülünün ilk günlerinde, kendisinden beş yaş büyük olan Alman ozan Herder hastaneye yatar; onunla tanışır ve aralarında iyi bir dostluk başlar. Yedi ay sonra Herder, Strasbourg'dan ayrıldığında, Goethe bu genç öğretmeninden edinmiş olduğu özgür düşünüş ve cesur görüşler ile edebiyata ağırlık vermeye başlamış; ve yazdığı büyük edebiyat eserlerinin temelleri atılmış olacaktır. Goethe, kafasında ulusal düşüncelerin meşalesini yakar ve Almanların, Alman oldukları için övünmeleri ve Fransızlara tepeden bakmaları zamanı geldiğini savunmaya başlar. Arkadaşlarıyla, Fransız sanatı ve edebiyatına karşı sanki bir boykot hareketine girişirler. Almancadan başka dil kullanmamaya başlar Goethe.
6 Ağustos 1771'de aaaini vererek hukuk doktoru ünvanını alır ve Frankfurt'a döner. Burada avukatlık yapmaya başlar ve aynı zamanda yazmaya da ağırlık verir. Daha sonra kızkardeşi ile evlenecek olan arkadaşı Schlosser ve Merc ile birlikte bir gazete çıkarmaya başlarlar.
Çeşitli dergilere de yazı göndermektedir. "Götz von Berlichingen" adlı manzum dramını Herder'e göndermiş, Herder de beğenmediğini belirterek geri göndermişti. Goethe, dramı yeniden yazarak kendi hesabına borçlanarak bastırır. Kitap Almanya'da ses getirir ve çok beğenilir. Herder de eserin yeni biçimine hayran kaldığını belirtir.
1773 yılında kızkardeşi Cornelie ile arkadaşı Schlosser evlenirler ve Schlosser'in yeni işi dolayısı ile Frankfurt'tan ayrılırlar. Goethe yalnız kalmış ve içe dönük, sıkıntılı bir yaşam başlamıştır. Ayrıca karşılıksız sevdiği Lotte'yi de unutamamıştır. Bu duygular içinde "Genç Werther'in Acıları" nı yazar. Büyük gürültü koparan bu eseri ile tüm Avrupa'da tanınmaya başlayan Goethe'nin evi konuklarla dolmaya başlamıştır. Konukları ağırlayabilmek için de borca girmiştir.
Çok hızlı yazmaktadır, Goethe. Werher'i dört haftada, Clavigo'yu sekiz günde yazmıştır.
Goethe, babası ile daha fazla beraber kalamayacağından İtalya'ya gitmeye karar verir; ancak yolda Weimar Dükü'nün habercisi onu yakalar ve Dükün davetini bildirir. 7 Kasım 1775 günü Weimar'a gelen Goethe'ye uygun bir görev verilir. II. Friedrich tarafından da soyluluk payesi verilir. Burada ki on bir yıllık devlet adamlığı, Goethe'yi olgunlaştırır. 8 Haziran 1777'de kızkardeşi Cornelie ölür.
Tüm Almanya'yı görevi nedeni ile dolaşmaktadır. Ayrıca, İsviçre'ye de yolculuklar yapmıştır. Devlet işlerinden sıkılan Goethe, yarım bıraktığı İtalya yolculuğuna çıkmaya karar verir; Düke ve dostlarına uzun bir yolculuğa çıkacağını bildiren ancak yerini belirtmeyen bir mektup bırakarak Weimar'dan ayrılır. 1786 eylül ayında başladığı yolculuğunda tanınmamak için Johann Philipp Möller adını kullanır. İtalya'nın bir çok şehrine giden Goethe, sanat eserlerini, tarihi yerleri ziyaret etmiştir. Burada güzel sanatlar alanında incelemeler yaptığı gibi Sicilya’da botanikle ilgilendi. İki yıl kaldığı İtalya'da da yazmaya devam etmiştir.
18 Haziran 1788'de Weimar'a döner. Dükten edebiyat çalışmalarına ağırlık verebilmek için daha hafif bir görev ister. Yine bakanlar kurulunda kalan Goethe, kendine daha fazla zaman ayırmaya başlamıştır.
Bir yapma çiçek fabrikasında çalışan ve yirmi üç yaşında olan Christiane Vulpius ile tanışır ve ona tutulur. Aralarında büyük bir aşk başlar. 25 aralık 1789'da bir erkek çocukları olur; Vulpius, Goethe'nin evine yerleşir. Daha sonra dört çocukları doğsa da hemen ölür. Ancak 16 Ekim 1806'da resmi nikahları yapılır.
1790 yılında İtalya'ya ve Polonya'ya bir yolculuk yapar. İtalya, bıraktığı yer değildir artık. 1791 yılında Weimar'a döndüğü zaman Weimar Saray Tiyatrosu'nu kurmakla görevlendirilir. Yirmi altı yıl yöneticiliğini yapacağı bu tiyatro, Almanya'nın önde gelen tiyatrolarından birisi olmuştur.
1792 yılında ihtilal Fransa'sı Avusturya İmparatorluğu'na savaş açar. Weimar Dükü Karl August, Goethe'yi yanında görmek ister. Dük ile birlikte savaşa katılır.
1787'de tanıştığı ancak dostluk kurmak istemediği Friedrich Schiller ile aralarında 1794 yılında iyi bir dostluk başlar. Schiller'in düşünceleri ile kamçılanır Goethe.
1801 yılında hastalanır. Günlerce ölümle pençeleşir. Ruh durumu iyice bozulur. 1805'de Schiller'in ölümü ruh durumunun daha da bozmasına neden olur.
Napoleon yönetimindeki Fransız ordusu14 Ekim 1806'da Weimar'a girer. Goethe'nin evine yerleştirilen Fransız askerleri bir gece iyice sarhoş olarak evde kargaşa çıkarırlar. Ertesi gün üzücü olayı haber alan feldmareşal Ney bizzat Goethe'nin evine gelerek özür diler.
1808 Ekiminde Napoleon ile tanışır; Napoleon, Goethe ile Wieland'a "Légion d'honneur nişanı" verir. Ayrıca, Napoleon Weimar'a savaşta yitirdiklerini karşılayabilmek için 300,000 frank bağış yapar ve Weimar alayını İspanya seferine götürmekten vazgeçer. Napoleon'un kişiliği Goethe'yi derinden etkiler. Ve Napoleon için "Dünyanın en zeki adamı" diyecektir.
1812 yılında Napoleon Rusya savaşından ordusu perişan bir vaziyette geri döner. Fransa ordusunun bu durumdan dolayı Prusya Fransa'ya karşı ayaklanır. Goethe ve Weimar bu ayaklanmaya katılmazlar. Bunun üzerine Weimar alayı tutsak alınır ve şehir Prusyalılar tarafından kuşatılır. Goethe, Weimar'dan ayrılarak, Teplitz'e gider.
Savaş bittikten sonra Weimar Dükü, Goethe'ye yeni bir ev armağan eder ve aylığını oldukça arttırır. 6 Haziran 1816'da Karısı Vulpius ölür. Bir yıl sonra oğlu evlenir. Hırçın bir kadın olan gelini Ottilie'yi, Goethe çok sever. Goethe'nin üç torunu olur.
1817 yılında, Weimar Tiyatrosu yöneticiliğinden uzaklaştırılır. Bunun üzerine Dük ile arası açılır; ancak Dük ayağına kadar gelerek özür diler ve barışırlar. Ancak tiyatrodan uzaklaştırılması Goethe'de acı bir anı olarak kalır.
1821 yılı yazında Karlsbad kaplıcalarında bulunduğu sırada on yedi yaşında olan Ulrike von Levetzow ile tanıştı; ve ona aşık oldu. 1823 yılı yazında yetmiş dört yaşındayken bu kızla evlenmeye karar verir ve Dükü kızı annesinden istemek üzere görücüye gönderir. Buradan oyalayıcı bir yanıt alırlar. Ancak, bu olgun adamın bu uçukluğu dillere düşer. Yaz sonu Marienbad'dan ayrılırken onu yolcu etmeye gelenler arasında Ulrike'de vardır. Genç kız Goethe'yi öper. Ama bu öpücük bir babayı öpen öpücük müdür? Goethe anlayamaz. Dönüş yolunda "Marienbad Elejisi" ni yazar. Bir daha Marienbad'a gitmemiştir:
1823 yılından sonra evinden pek ayrılmaz Goethe. 15 Haziran 1828'de Dük ölür; 1830'da İtalya'da bulunan oğlu ölür. Bu ölümler Goethe'yi çok etkilemiştir. 22 Mart 1832 günü yaşama gözlerini kapar.
Eserleri :
Şiirleri:
Balladlar
Şiirler
Toplum Türküleri
Annette'in Kitabı
Tatlı Ksenia'lar
Batı Doğu Divanı
Sevgi Üçlemesi
Oyunları :
Faust
Götz von Berlichingen
Clavio
Egmont
İphigenie Tauris'te
Torquato Tasso
Aşığın Kaprisi
Stella
Pandora
Kardeşler
Prometheus
İlettiğimiz Şey
Muhammet (tamamlanmamıştır)
Suç Ortakları
Akhilleus
Halk Generali
Elpenor (tamamlanmamıştır)
Duygululuğun Zaferi
Romanları :
Genç Werther'in Acıları
Wilhelm Meister'in Tiyatroculuğu
Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları
Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları
Ruh Yakınlıkları
Herman ile Dorothea
Oyuncular İçin Kurallar
Alman Göçmenlerinin Anlatıları
Erich Maria Remarque, (22 Haziran, 1898 – 25 Eylül, 1970) esas adı Erich Paul Remark olan Alman yazar.
Erich Paul Remark Osnabrück'te Roma kilisesine bağlı katolik bir ailenin içinde doğdu.Babası Peter Remark bir basımevi ustasıydı.Osnabrück arşivlerinde bulunan nüfus kayıtlarına göre 17.yy'da ihtilalde katoliklere yapılan baskılar yüzünden Fransa'dan göç etmişlerdi.Önceleri Remarque olan soyisimleri Alman imlasına göre Remark olmuştu.Bir süre Münster Üniversitesi'nde öğrenim gördü ama 18 yaşında birçok kez yara aldığı 1. Dünya Savaşı'na katılmak zorunda kaldı. Savaştan sonra öğretmenlik, taşçılık ve Berlin'de bir tekerlek firması için test sürücülüğü yaptı.
1929'da, Remarque'nin savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlattığı, en ünlü eseri, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen nichts Neues) yayımlandı. Bu kitabın ardından savaş zamanı ve sonrasını yalın ve duygusal bir dille gerçekçi bir şekilde anlattığı başka eserleri de yayımlandı.
1931'de İsviçre'ye yerleşti. 1933'te, Naziler eserlerini yaktılar ve yasakladılar. 1938'de Alman vatandaşlığından çıkarıldı ve 1939'da Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Hollywood'da tanıştığı Paulette Goddard ile 1958 yılında evlendi.
72 yaşında Locarno, İsviçre'deki Sant Agnese kliniğinde aylardır acı çektiği anevrizmadan dolayı öldü.
Eserleri :
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1929)
Dönüş Yolu (1931)
Hayat Kıvılcımı (roman) (1952)
Yaşamak Zamanı, Ölmek Zamanı (1954)
Siyah Anıt (1956)
Ölesiye Yaşamak
3 Ekim 1897'de Paris'de doğmuştur. Siyasal eylemci ve komünizm yanlısı şair, romancı ve deneme yazarı. Bugünkü Fransız ozanlarının en önemlilerinden biri diye biliniyor. Önceleri, Dada akımının öncüleri arasında sayılıyordu, sonradan Breton, Soupaux ile birlikte bu yüzyılın en önemli şiir akımı olan Sürrealizm'in kurucularından biri oldu. Bugüne değin şiir, roman, eleştiri, deneme, çeviri olarak 61 kitap yayımladı.
Aragon'un ünü, öte yandan, İkinci Dünya Savaşı'nda gizli karşı koyma hareketiyle daha bir büyümüştür. Le Paysan de Paris adlı romanı, gerçeküstücülüğün en güzel örneklerinden biri olarak gösterilmektedir. Charles d'Orléans'dan, Victor Hugo'ya değin uzayan bir şiir çizgisini sürdürür gibidir Aragon. Aragon açık yazan ozanlardandır, birçok şiirleri bu yüzden şarkı haline getirilmiştir. Aragon, romancı olarak da ün yapmıştır. Çağdaş romanların arasında önemli bir yer tutar. Birkaç çevirisi de vardır. 24 Aralık 1982 de Paris'te ölmüştür.
1972 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi olan Heinrich Böll, 1917’de fakir ama ilerici bir ailenin üçüncü çocuğu olarak Köln'de doğdu. 1937 yılında Köln Hümanistische Kaiser-Wilhelm Gymnasium’bitirdi. Aynı yıl Bonn’da, kütüphanecilik okumaya başladıysa da bir yıl sonra okulu bıraktı.
1939’da İkinci Dünya Savaşı’na katıldı, esir düştü, 1945’e kadar özgürlüğüne kavuşamadı. Savaştan sonra hem üniversite öğrenimini sürdürdü, hem de ağabeyinin marangozhanesinde çırak olarak çalıştı. 1950’den sonra yaşamını yazar olarak Köln’de sürdürdü.
Böll, 17 yaşlarında şiir yazmaya başladı. 19 yaşında Annemarie Cech’le tanıştı ve 1942 yılında onunla evlendi. Böll, 1939 yılında askere alındı ve İkinci Dünya Savaşı’na katıldı. Piyade olarak, Doğu ve Batı Cephesi’ne gönderildi. 1945 yılının Nisan ayından Eylül ayına kadar İngilizlerin ve Amerikalıların elinde savaş esiriydi.
Savaş bitip Köln’e döndükten sonra, hem üniversite öğrenimini sürdürdü, hem de ağabeyinin marangozhanesinde çırak olarak çalıştı. 1947-48-50 yıllarında sırasıyla üç oğlu Raimund, Reni ve Vincent doğdu. 1950’den sonra yaşamını yazar olarak Köln’de sürdürdü.
1947 yılında, Böll’ün ilk kısa öyküsü “Haberci”, sonra ilk romanı “Ademoğlu Neredeydin ?”, “Ve O Hiç Bir Şey Demedi” yayımlandı. Daha sonra, art arda öyküleri, romanları, tiyatro oyunları piyasaya çıktı. Yapıtlarında, önceleri 1. Dünya Savaşı’nı, özellikle de insanların nasıl savaştıklarını, savaşın yıkıntılarını ve acılarını anlatan Böll, daha sonraki yıllarda da Alman refah toplumunu eleştirdi.
Alman ve Uluslararası PEN Derneği’nin başkanlığını da yapan Heinrich Böll, edebiyat yaşamına öykü yazarak başlamış ve öykücülüğü hep ön planda tutmuştur. İlk çalışmalarından en nitelikli yapıtlarına kadar, Böll’ün öykülerinde keskin gözlemcilik yeteneği, çağdaş ve eleştirel düşünce yapısı, alaycılığı, insancıl yaklaşımı kendini açıkça belli eder. Böll’ün eserleri yalnız Almanya içinde ve Alman dilini kullanan ülkelerde değil, bütün dünyada son yüzyılın önde gelen klasikleri arasına girmiştir.
Savaş sonrası Alman yurttaşlarının yaşadığı tedirginliği, savaş sonucu engelli hale gelenlerin psikolojisini başarıyla edebiyata taşıyan Böll, uzun süren bir bronşitin ardından, 16 Temmuz 1985’de 67 yaşındayken öldü. Bonn’da, Bornheim Merten’de aralarında yazarların, politikacıların, Devlet Başkanı Richard von Weizäcker’in de bulunduğu, büyük bir halk kitlesinin katıldığı törenle toprağa verildi.
Böll'ün vefatından sonra Almanya'da birçok okul onun adını aldı. Kasım 1987'de dostlarının girişimiyle Heinrich Böll Vakfı kuruldu.
Eserleri :
1949 - Trenin Tam Saatiydi -Der Zug war pünktlich-
1951 - Ademoğlu Neredeydin? -Wo warst du, Adam?-
1953 - Ve O Hiçbir Şey Demedi -Und sagte kein einziges Wort-
1954 - Babasız Evler -Haus ohne Hüter-
1957 - İrlanda Güncesi -Irisches Tagebuch-
1962 Savaş Çıktığında -Als der Krieg ausbrach- ve Savaş Bitince -Als der Krieg zu Ende war-
1963 - Palyaço -Ansichten eines Clowns-
1966 - Bir Görev Seyahatının Sonu -Ende einer Dienstfahrt-
1971 - Fotoğrafta Kadın da Vardı -Gruppenbild mit Dame-
1974 - Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru -Die verlorene Ehre der Katharina Blum-
1985 - Dört Oğluma Mektup ya da Dört Bisiklet -Brief an meine vier Söhne oder vier Fahrräder
Bertolt Brecht, kısaca Bert Brecht, asıl adı Eugen Berthold Friedrich Brecht; 10 Şubat 1898 Augsburg'da doğdu; 14 Ağustos 1956 Berlin'de öldü.
Yüzyılımıza damgasını vuran oyun yazarı ve tiyatro kuramcılarından Bertolt Brecht Bavyera'nın Augsburg kentinde doğdu. Aynı zamanda yetenekli bir şair olan Brecht ilk şiirlerini 1913'te okul gazetesinde yayımladı. Bundan bir yıl sonra ise yaşadığı kentin yerel gazetesinde yazıları çıkmaya başladı. Edebiyata ve tiyatroya büyük ilgi duymasına karşın bir süre tıp eğitimi gördü. Birinci Dünya Savaşının son yılında askere alındı ve bir hastanede görev yaptı. Aynı yıl "Ölü Askerin Öyküsü" adlı bir şiir yazdı. Bu şiiri, yıllar sonra Nazilerce suçlanarak Alman yurttaşlığından atılmasına neden oldu. 1919 şiir çalışmaları açısından verimli bir yıldı. Şiirlerini Die Hauspostille'de (Dua Kitabı) topladı.
Bu sırada tiyatroya olan ilgisi de sürüyordu. 1924'te Berlin'e gitti. Burada Carl Zuckmayer, Max Reinhardt ve Helena Weigel gibi dönemin ünlü sanatçılarıyla tanıştı ve birlikte çalışma olanağı buldu. Bir süre sonra yetenekli bir oyuncu olan Helena Weigel'le evlendi ve bu evlilik ömrünün sonuna kadar sürdü. Brecht'in oyunların pek çoğunda Weigel başrolde oynadı.
Tiyatro yönetmeni Erwin Piscator ve besteci Kurt Weill ile tanıştıktan sonra Brecht tiyatro yaşamında yeni bir adım attı. Piscator'la birlikte Jaroslav Hasekin ünlü romanı Aslan Asker Şvayk'ı sahneye uyarladıktan sonra yazdığı Adam Adamdır adlı oyunu "epik tiyatro" anlayışının ilk denemesiydi. Bu öğretici bir tiyatro türü olup, olaylar geleneksel tiyatrodakinin aksine, dramatik bir biçimde canlandırılacak yerde, izleyiciye anlatılır. İzleyici sahnede olup biteni bir gözlemci gibi izler. Epik Tiyatro'da amaç düşündürmek, izleyicinin aklını kullanarak bir karara varmasını, eleştirmesini ve harekete geçmesini sağlamaktır. Ancak geleneksel tiyatroda seyirci figürlerle hissî bir bağlantı kurar ve böylelikle aklından çok hislerini kullanarak hareket ederdi. Brecht dünyanın değişmesinden; insanların fırsat eşitliğine, düşünce özgürlüğüne sahip olduğu, adaletli bir düzenin kurulmasından yanaydı. Benimsemiş olduğu Marxist dünya görüşü doğrultusunda, böylesine bir dönüşümün gerçekleşeceğine inanıyordu. Tiyatronun bu amaca ulaşmak için etkili araçlardan biri olduğu kanısındaydı.
Gene bu sırada yazdığı ve Kurt Weill'in bestelediği; dünya çapında ün kazanacak olan Mahagonny ve Üç Kuruşluk Opera adlı müzikalleri sahneye koydu.
Nazilerin yönetime gelmesiyle birlikte Brecht'in Almanya'da çalışma olanağı ortadan kalktı. 1933'te Almanya'yı terk etti. Önce İsviçre'ye, oradan Danimarka'ya gitti. 1939'a kadar kaldığı Danimarka'da Tak-tik , Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Galileo'nun Yaşamı, Cesaret Ana ve Çocukları gibi her biri başyapıt olan oyunlar yazdı. Sezuanın İyi İnsanını da burada yazmaya başladı.
1939'da Danimarka'nın da Nazi tehdidi altına girmesi üzerine önce Finlandiya'ya, oradan da 1941 de ABD'ye gitti. Brecht'in oyunlarından bazıları bu dönemde İngilizce'ye çevrildi ve ABD de sahnelendi. Ne var ki, bu ülkede izleyici Brecht'in oyunlarından tedirgin oldu ve ilgi göstermedi. 1947'de ABD'de esen Soğuk Savaş rüzgarı, Brecht'in Amerika'ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu'nca sorguya çekilmesine yol açtı. Dünya görüşüne ilişkin suçlamalara karşı çıktı. ABD'de barınmayacağını anlamıştı.
Brecht, Alman Demokratik Cumhuriyeti yöneticilerinin çağrısı üzerine Doğu Berlin'e yerleşti ve içlerinde eşi Helena Weigel'in de bulunduğu bir grup oyuncuyla 1949'da Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunu kurdu. Berliner Ensemble, gerek kuramsal çalışmaları, gerek sahnelediği çok başarılı oyunlarıyla, dünya çapında ün kazanmakta gecikmedi.
Ülkemizde de tanınan ve oyunları çok sevilen Brecht 1956 ilkbaharında hastalandı ve bundan kısa bir süre sonra Berlin'de öldü.
Brecht'in Türk Tiyatrosu üzerindeki etkileri
Türk Edebiyatı'nda Batı anlamında tiyatronun ilk adımının Tanzimat Döneminde atılmış olduğu bilinir. Fransız Tiyatrosunu örnek alan bu tiyatro, benzetmeci tiyatro anlayışının içinde kalan Dramatik Tiyatro'yu benimsiyordu.
Benzetmeci Tiyatronun bizdeki yüzelli yıllık geçmişi düşünüldüğünde, Brecht'in yapıtlarının çoğu çevrilmiş, sahnelenmiş olmasına karşın; O'nun tiyatrosunun benzetmecilik geleneğinden arınmış bir düşünce tiyatrosu olduğunun özümsendiği söylenemez.
Brecht'in oyunlarının dramatik bir anlayışla sahnelenmesi yapılan yanlışların başında gelir. Özellikle tek bir kişinin çevresinde odaklaşan oyunlarında bu durumla karşılaşılır. Sahnelenişte yapılan bir diğer yanlış, oyunun öğretici yanının aşırı derecede vurgulanmasıdır. 1960'larda Brecht tiyatro yaşamımıza girdiğinde, devrimci tiyatro anlayışı modaydı. Böyle olduğu için de oyunların öğretici işlevi üzerine önemle duruluyordu. Bu anlayış Brecht'i yer yer slogan tiyatrosuna dönüştüren oyunlar segilenmesine neden oluyordu.
Brecht oyunlarının yanlış yorumlanmasında çevirilerin payından da söz etmek gerekir. Çevirilerde dikkati çeken hemen tümünün aşırı bağımsız oluşudur. Bunun nedenleri üç noktada toplanabilir:
Çevirilerde sahne dilinin göz önünde tutulması, başka bir deyişle Türkiye izleyicisinin kolay anlayacağı bir dilin benimsenmiş olması.
Yazarların kendi dil ve anlatım biçimlerini zorlaması.
Çevirilerin bir çoğunun aslından değil, İngilizce ya da Fransızca'dan yapılmış olması.
Kronoloji
10 Şubat 1898 - Ausburg, Almanya'da doğdu.
1914 - İlk şiir ve nesirlerini yayımladı.
1917 - Liseden mezun oldu, Münih'de tıp eğitimi almaya başladı.
1918 - Askere alındı, Ausburg'da sağlık görevlisi olarak çalışmaya başladı.
1918 - "Baal" isimli ilk oyununu yazdı, tiyatro eleştirmenliğine başladı.
1922 - Münih'de yaşıyor, yazarlık yapıyordu, Kleist ödülünü kazandı.
1926 - Sevgilisi Helena Weigel'den bir oğlu olur. "Adam Adamdır" isimli ilk marksist oyununu yazar.
1928 - Sevgilisi, oyuncu Helena Weigel ile evlenir. Ünlü eseri "Üç Kuruşluk Opera"yı yazar.
1932 - Gorki'nin Ana`sının bir uyarlamasını kaleme alır. Naziler iktidara gelir, oyunun gösterimi yasaklanır.
1933 - Sürgün; ailesiyle Almanya'dan ayrılmak zorunda kalır, İskandinavyaya gider. Bu sürgün yıllarında en önemli eserlerini kaleme alır.
1941 - Amerika'ya gider.
1947 - Amerika'dan ayrılır.
1949 - Ailesiyle Doğu Berlin'e yerleşir, kendi tiyatrosunu açar.
1950 - Berlin Sanatlar Akademisi üyesi olur.
1953 - PEN-Merkezi başkanı olur.
1955 - Artık çok ünlü olan Brecht'e SSCB Stalin Barış Ödülü verilir.
14 Ağustos 1956 - İki yeni oyun üzerine çalışırken, kalp krizi geçirir ve vefat eder
İlk adı Howard Allen O'Brien'dir. Katolik bir İrlanda asıllı ailenin ikinci kızı olarak dünyaya gelmiştir. Rice'ın eserleri goth akımında önemli etkiler yapmıştır. New Orleans, Louisiana'da doğan ve ömrünün büyük kısmını burada geçiren Rice'ın birçok hikayesi de bu bölgede geçer. Anne Rice, Avrupa'da çeşitli üniversitelerde vampire literature studies şeklinde kürsüler kurulmasına sebebiyet vermiştir.Kitaplarının başlıca konuları vampirler, mumyalar ve cadılardır.Yazılarında sado-mazoşist öğeler de bulunur
Vampir Günceleri (The Vampire Chronicles) adlı fantastik romanlar dizisiyle ünlenmiştir.
Kitapları :
İnterview with the vampire (1976)
The feast of all saints (1979)
Cry to heaven(1982)
The claiming of sleeping beauty (1983)
Beauty's punishment (1984)
The vampire lestat (1985)
Exit to eden (1985)
Beauty's release (1985)
Belinda (1986)
The queen of the damned (1988)
The mummy (1989)
The witching hour (1990)
The tale of the body thief (1992)
Lasher (1993)
Taltos (1994)
Memnoch the devil (1995)
Servant of the bones (1996)
Violin (1997)
Pandora (1998)
Armand (1998)
Vittorio the vampire (1999)
Merrick (2000)
Blood and gold (2001)
The master of rampling gate (2002)
Blackwood farm (2002)
Blood canticle (2003)
Gerçek adı Allen Stewart Konigsberg olan Woody Allen, 1935 yılında Brooklyn'in düşük - orta sınıflı bir bölgesinde, Ortodoks Yahudi bir ailede dünyaya geldi. Sürekli iş değiştiren bir babası, çiçekçi dükkanındaki kitaplardan sorumlu bir annesi ve bir kız kardeşi vardı.
İlk kez yedi - sekiz yaşlarındayken film çekmeye merak saldı. Okumayı sökmediği yıllarda filmler için hikayeler yaratıyordu. Brooklyn'deki Midwood Lisesi'ni bitirdi, üniversite eğitimini ise tamamlamadı.
15 yaşında bir karar aldı ve adını Woody Allen olarak değiştirdi. 16 yaşında radyo ve televizyon programlarına espriler yazmaya başladı.
1961 - 1964 arasında stand-up komedi yaptı. Bu dönemdeki şovları bir yapımcının dikkatini çekti. Böylece bir sinema filmi için senaryo yazma teklifi aldı.
1965'te ilk sinema filmi senaryosunu yazdı ve 'What's New Pussycat?' adlı bu filmde oynadı. Senaryonun yapımcıların elinde değişime uğramasından hoşnut kalmayınca, kendi yönetmeyecekse filmlere senaryo yazmama kararı aldı.
Daha sonra - sadece oyuncu olarak - 'Casino Royale' adlı bir filmde yer aldı. Bunu ilk filmi olan 'What's Up, Tiger Lily' izledi. Kendisi filmi beğenmemişti, ancak çok olumlu eleştiriler aldı.
Bir sonraki filmi 'Take the Money and Run Woody' de ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. Bu film kariyerinde bir dönüm noktası oldu. United Artists firması 'her ne istiyorsa yazması ve her ne istiyorsa yapması' teklifiyle onunla anlaşma imzaladı.
İkinci filmi 'Bananas'nın (1971) ardından filmlerinde hem senarist, hem yönetmen, hem aktör hem de casting yönetmeni olarak görev aldı.
'Play it again Sam' adlı oyunu yazıp oynadı. Ardından 'Woody Everything You Always Wanted to Know About aaa'in senaryosunu yazdı.
1973'te 'Sleeper'ı, 1977'de 'kariyerinin en önemli filmi' olarak anılacak olan 'Annie Hall'u çekti.
1986'da 'Allen', 'Annie Hall' ve 'Manhattan' filmlerinden sonra 'Hannah and Her Sisters'ı yazıp yönetti. Bu filmde çalıştığı görüntü yönetmeni Carlo Di Palma ile daha sonra da pek çok filmde birlikte çalıştı.
Son 10 yılda 'Crimes and Misdemeanors', 'Bullets over Broadway' ve 'Deconstructing Harry' gibi filmleri çekti.
1954'te Harlene Rosen ile evlendi. Bu evlilik 1960'ta son buldu. Allen ikinci evliliğini 'Bananas' filminde rol alan Louise Lasser ile yaptı.
Aktrist Diane Keaton ile 1970'li yıllarda birlikte oldu. Keaton, Allen'ın 'Annie Hall' (1977) ve 'Manhattan' (1979) gibi önemli filmlerinde rol aldı.
Allen'ın oğlu Satchel'in annesi Mia Farrow ise Allen'ın bir başka tutkulu ilişkisi oldu. 1980'de başlayan bu ilişki, 1992'de Allen, Farrow'un üvey kızı Soon-Yi Previn ile birlikte olunca sonlandı.
Allen, 1997'de 1970 doğumlu Soon-Yi Previn ile Venedik'te evlendi.
Filmleri:
1965 - What's New, Pussycat?
1966 - What's Up , Tiger Lily?
1967 - Casino Royale
1969 - Take the Money and Run
1971 - Bananas
1972 - Play It Again, Sam
1972 - Everything You Always Wanted to Know About aaa
1973 - Sleeper
1975 - Love and Death
1976 - The Front
1977 - Annie Hall
1978 - Interiors
1979 - Manhattan
1980 - Stardust Memories
1982 - A Midsummer Night's aaa Comedy
1983 - Zelig
1984 - Broadway Danny Rose
1985 - The Purple Rose of Cairo
1986 - Hannah and Her Sisters
1986 - Meeting Woody Allen
1987 - King Lear
1987 - September
1987 - Radio Days
1988 - Another Woman
1989 - New York Stories
1989 - Crimes and Misdemeanors
1990 - Alice
1991 - Scenes from a Mall
1992 - Shadows and Fog
1992 - Husbands and Wives
1993 - Manhattan Murder Mystery
1994 - Bullets Over Broadway
1994 - Don't Drink the Water
1995 - The Sunshine Boys
1995 - Mighty Aphrodite
1997 - Deconstructing Harry
1997 - Everyone Says I Love You
1998 - Wild Man Blues
1998 - Celebrity
1998 - The Imposters
1998 - Antz (ses)
1999 - Picking Up the Pieces
1999 - Company Man
1999 - Sweet and Lowdown
2000 - Small Time Crooks
2001 - Stuck On You
2002 - Hollywood Ending
2005 - match point
Franz Babinger, 1 Ocak 1891 senesinde Weiden'de doğdu, 23 Haziran 1967 senesinde Arnavutluk'ta öldü; Alman Türkoloğu. Würzburg ve Münih'de tarih ve sanat tarihi dersleri okudu. Hind dili ve semitik filolojisinde doktora yaptı (1914). Aynı sene gönüllü asker olarak Türkiye'ye geldi. Osmanlı ordusu içinde Çanakkale, Kafkasya, Irak ve Galiçya'da bulundu. Berlin Üniversitesinde doğu bilimleri doçenti ve profesörü oldu (1924). Bir süre Naziler tarafından görevden uzaklaştırıldı. Bükreş ve Yaş şehirlerinde çalıştı. 1947'de tekrar Almanya'ya dönerek, Münih Üniversitesinde kültür ve edebiyatı ile Türk tarihi üzerinde çalıştı. 1951 senesinde İstanbul'da toplanan Müsteşrikler (Doğu Bilimciler) Kongresine iştirak etti. İstanbul'un 500. fetih yılı münasebeti ile Fatih Sultan Mehmed hakkında bir kitap neşretti.
Almanca olan eserlerinden bazıları
İstanbul'da Kitapçılık (1919)
Osmanlı Tarih ve Müverrihleri (Geschichtsschreiber der Osmanen und ihre Werke, 1923)
Evliya Çelebi'nin Küçük Asya'da Seyahat Notları (1930)
Boşnak Osman Paşa Arşivi (1931)
Rumeli'de Türk Hakimiyetinin İlk Devreleri Hakkında Notlar (1944)
Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı (Mehmed der Eroberer und seine Zeit, 1953)
İslam Ansiklopedisi'nde Türklerle ilgili yüzden fazla makalesi yayımlanmıştır.
Marcel Proust 10 Temmuz 1871'de Auteuil'de doğdu. Bütün yaşamını etkileyecek astım krizlerinin ilkini 1881'de geçirdi. 1890'da Hukuk Fakültesi'ne ve Siyasal Bilgiler Okulu'na kaydoldu. Aynı yıl Maupassant'la tanıştı. Sorbonne'da felsefeci Henri Bergson'un derslerine girdi. Arkadaşlarıyla birlikte Le Banquet dergisini kurdu; burada edebiyat eleştirileri yayımladı. 1893'te, Swann'ın Bir Aşkı`nın "eskizi" olabilecek nitelikte bir metin yazdı. 1894'te Dreyfus olayı başladı. Marcel Proust, Dreyfus yanlıları arasında yer aldı. 1895'te felsefe lisansı diplomasını aldı. 1898'te Dreyfus olayı büyüdü. Aynı yıl Zola'nın "J'accuse" adlı açık mektubu L'Aurore gazetesinde yayımlandı. 1905'de annesini kaybettikten sonra etrafıyla ilişkileri azaldı ve kendini yazmaya verdi. 34 yaşındaki eşcinsel yazar için annesi hayatındaki en önemli kadındı. Geçirdiği sinir buhranından ve gördüğü tedaviden sonra Proust, deneme yazılarında önemli edebiyatçılarla felsefecileri inceledi. Bunların başında, çalışmalarını Fransızcaya çevirdiği İngiliz John Ruskin ve eleştirilerinin hedefi olan Charles Augustin Sainte-Beuve geliyordu. Bergson'un bilgi kuramı üzerinde çalışması, Proust'un anlatım tekniğini düzeltmesini sağladı. 1908'de yazdığı Pastiches et melanges (Taklitler ve Seçmeler) (yayım tarihi: 1919) yeniden, sonra yazacağı başyapıtı için bir tür ön çalışması oldu.
Proust 1908'den sonra tamamen inzivaya çekilerek hiç ara vermeksizin yedi bölüme ayırdığı başyapıtı À la recherche du temps perdu (Kayıp Zamanın İzinde) adlı dizi romanı üzerinde çalıştı. (Bu roman 1927'ye kadar 15 cilt ve yedi bölüme ayrılmış olarak çıktı).
1913'te ilk bölümü olan Du côté de chez Swann (Swann'ların Tarafı) çıktıktan sonra onu izleyen diğer bölümler A l'ombre des jeunes filles en fleurs (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, 191, Le côté de Guermantes (Guermantes Tarafı 1920/1921), Sodome et Gomorrhe (Sodom ve Gomorra, 1921-1923), La prisonniere (Mahpus Kadın, 1923), Albertine disparue (Albertine Kayıp, 1925), Le temps retrouvé (Yakalanan Zaman, 1927) yayımlandı. Bu dizide otobiyografik bir hava bulunmaktadır ve yapıt birbirine paralel iki düzlemi birleştirmektedir: Romanın yazılışı (anımsama olayı) ve geçmiş olayların eski otantikliği içinde hatırlanması. Proust'un yaşantısından alınan tek tek episodlar, burjuvazinin ve aristokrasinin tam bir tablosu ve en ince ayrıntılarına kadar araştırıp anlattığı hayatlar olarak ortaya çıkarlar. Proust bunu yaparken, şimdiki zamana ve geçmişe ait bilinç içindekileri, çağrışımlı olarak birleştirebilmek amacıyla olayları kronolojik bir sıraya koymadı. 3000 sayfayı bulan bu roman 20. yüzyıl edebiyatının en önemli eserlerindendir.
Proust, 1922 Ekim ayı başında bir bronşit krizi geçirdi, bunu zatürree izledi. Yazar, 18 Kasım 1922 tarihinde Paris'te öldü.
Eserleri :
Les plaisirs et les jours, 1896
Sur la lecture, 1906 (Okuma Üzerine, Nisan Yayınları, 1997) (Sésame için önsöz) (Bkz.Du Côté de chez Swann)
À la recherche du temps perdu (Kayıp Zamanın İzinde), 1913-1927
Du côté de chez Swann (Swann'ların Tarafı), 1913
À l'ombre des jeunes filles en fleur (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde), 1918
Le côté de Guermantes (Guermantes Tarafı), 1920
Sodome et Gomorrhe (Sodom ve Gomorra), 1922
La prisonnière (Mahpus), 1923
Albertine disparue (Albertine Kayıp), 1925
Le temps retrouvé (Yakalanan Zaman), 1927
Pastiches et mélanges, 1919
Contre Sainte-Beuve, 1954
Jean Santeuil (yarım kalmış), 1954