Bu şehir dar geliyor artık,
Sığmıyor bu yürek bu bedene
İç çekişlerimin sonu gelmiyor
Hep seyirci kalıyorum bitmeyen sevgilere...
II
Adınla başladım bu güne
Parıldayan gözleri miydi, gün mü doğdu?
Yüzüme seni çırptım bu sabah,
Eşikten ilk admımı sana attım...
III
Yine sis vardı bu sabah,
Sohbet ettim partaki güvercinlerle
Seni anlatattım onlara, çaresizliğimi...
Ve bir gün gözlerimi bağlayıp sana koşacağımı...
IV
Birbaşka duruyordu paslı bank,
Silinmiş miydi sana haykırışlarım?
Ben yanlızlığı yudumlarken;
Kuşlar şarkımızı söylüyordu...
V
Betimleyemiyorum hislerimi,
Kalamler kırık, kelimeler biçare
Çiseleyen yağmur eritti tek yaprağımı,
Şimdi kaldırımdaki suya yazıyorum tarifsiz bu duyguyu...
Vakit tamam, çaldı sirenler çekildi demir. Yüreğimde martılar kanat çırpıyor, bir uğultu var içimde... 'Kızıltoprak'ın girdabından mı? Halatlar boynuma dolanıyor adetâ, sancak darağacım oluyor sanki... Nihayet açıklara geliyorum şehir gürültüsü yok zihmnimde, yüreğim sana kilitlenmiş martı çığlıkları eşliğinde...
Sahili olmayan bir kente gidiyorum 'Kızıltoprak'la, İstanbul'un gerdanı beliriyor hafiften sislerin arasından.
Sarayburnu teslim olmuş buğuya, bense yolunu bilmediğim bir kentteki çocuğa... Gözlerini görüyorum ufukta güneş görmeyen bir yerde. Haykırıyorum tüm benliğimle masmavi denize. İşte o an rota değişiyor, dalgalar alıp götürüyor seni.
Biliyorum şehrinde demir atılacak bir kıyı bile yok. Önemi var mı çaresziliğin yanında... Satırların sonu gelmiyor; umarsızım...
Satırlar doldursam şişelere dalagalara teslim etsem sevda sözlerini... Yağmur olup iner mi kurak şehrine? Zerre kadar anlar mısın çaresziliğimi, bir an burukluk yaşar mısın? Bir sancı teğet geçer mi yüreğine? Bilinmeyene doğru gidiyorum şimdi. Gözyaşlarıma karışır vapur izleri... Sessizliğin ortaında martılar tekrar belirir. Melodimizi tutururllar karanın kaybolduğu yerde. Özgürlük müdür bu tutsatlık mı? Poyraz da senden söz ediyor, yalnızca gözlerini anlatıyor mübalağsız... Ufuk turuncu olmuş bultlara sinmiş bir yüz görüyorum. Geri dönmek için çok geç...
Yollar ezberledi beni, nasır tutmuş ellerimi...
Derken gece örtüyor mavi çarşafı, yakamozlar alıyor sahneyi... Ellerim bağlı yüreğim dağlanmış onları izliyorum. Yaşam bundan ibaret olsa diyorum, acılar bir ışıkta kaybolsa... Üşüyorum, rüzgar dargın bana... Herşey küsüyor bana, martılar gitmiş ayışığını bulutlar alıkoymuş. Alıştım artık terkedilmeye apnsız sessizliklere... Bir brandaya kıvrılıyorum ansızın ve gözlerim kapanıyor. Sisler görüyorum çok uzaklarda. Beyazlar içindesin oracıkta... Adım atamıyorum blultlar taşımıyor bu bedeni, Çığlıklarımı titteriyor gökyüzünü ve sen duymuyorsun beni. Yorgun düşüyorum zamana seni seyretmek bile haram oluyor bana. Seyredalışlarım bile son buluyor. Bilmediğim coğrafyalarda uyanıyorum. Kara kuşlar var burada etrafımda pervane olmuş. Birşey saklı sanki kanat çırpmalarında, bir yas'ın provası yapılıyor sanki. Son nefesime dek seni arayacağım...
Başlamadan biten sevdalar ne acı... "Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor. Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini... "Sen de yâd ellerinsin diğerleri gibi. Gözlerin emanet, saçların rüzgarın, ellerin bilmem hangi kentteki çocuğun... Yamalı sevdalara tutnmaya çalışır oldum, neden kimse kabullenmiyor yetim bir yüreği? Keşke hiç gelmeseydin bu şehre, keşke hiç binmeseydik o vapura, keşke bakmasaydım hiç gözlerine, keşke hiç tanımasaydım ve masallarımda kalsaydın.
Yalnız düşlerde seni okşamak neyime yetmezdi ki? Ya da bir şarknın tınısında seninle dansetmek...
Uzaklarda öylesine yüceydin ki gelişinle dünya duracak deseler inanırdım. Ama emanet yüreğin tersine döndürdü dünyayı. Uykularım bölünür, derince düşünürüm ezan vakti neden ben diye... Betimlenmiyor ki bu duygu, satırlarda çırpınıyorum...
Tüm bu yaşananlar kanun olmalı. Ayrılıklar, başlamadan biten sevdalar, emanet yürekler, can yakıp gidenler... Tatlı bir hatıram olmadı hiç sevdadan yana. Giden aldı yüreğimin en ücra noktasını, yağmalayıp gitti benliğimi... Şimdi yine kendi kendimeyim, bir umut, güzel yarın...
Gün doğar ve umut usulca sokulur aralık perdenden. Platonik bir yaşamın yoksa her sabah güneş senin için doğar, kuşlar senin için öter ve şehir gürültüsü bir kavanoza kapanmıştır senin için. Bir bedene iki yaşam sığdırmak güçtür, güçtür nefeslerini paylaşmak ama onsuz da imkansızdır. Pembe bulut sis gibi iner yollara ve tüm adımlar sevdaya gider. Kimi zaman kömür renginde olsa da kırmızıdır artık yaşam inadına kırmızı...
Hasret bir sokak kedisi gibidir bırakmaz peşini. Gece ansızın böler uykunu, darağacına sürükler sabahlara kadar ama sehpa itilmez bir türlü. Bağlar ellerini kör düğümle, karabasan olur gecene gündüzüne. Kapı eşiğine atar ayakkabını gözlerin kapanmadan. Yağmalar ne var ne yok her şeyini… Neden coğrafyalara ayrılır Dünya, neden dağlar dizilir sevdaların arasına, tüm yollar neden hasrete çıkar?..
Güneş batar umutlarınla beraber, hasrete yeniksindir ve karabasanlar bekler yine seni. Oysa ki o’nun bir bakışı ellerini uzatması devirir darağacını.Vuslat bağlıyor akrep ve yelkovanı birbirine, düğüm atıyor boğazına durmaksızın. Alıcı kuşlar uçuyor göğünde biliyorum ama burada talan edilecek ben yok buralarda merak etme, sakla kendini bana. Bir bedenim var burada o da emanet bana. Nefeslerim seninle…