Aklımda çekip gitmeler var şu günlerde...
Tüm yolları tıkadığımı zannederken bir film afişinde gördüm gitmelerimi...
Onları da yok edemem ki...
Her şeyi silsem, yok saysam neye yarar?
Çekip gitsem buralardan...
Çekip gitsem her şey geride mi kalacak?
Tüm yükümle gideceğim aslında farkındayım...
Kendimle...
Kişiye kendinden daha büyük yük yoktur sanırım...
Kendimi bırakıp gitsem...
Mümkünse gitsem...
Kendimi cumbadaki masada,
kahvemle ve Ahmet Altan'la bırakıp gidebilseydim,
yanıma da sadece sigaramı ve özbenliğimi alabilseydim...
İşte o zaman çekip gitmelerim ne güzel olurdu...
Durağan bir otel odasında, hareket halinde bir sigaranın dumanıyla...
İşte ilk nefes... Çok acı çekiyorum ben...
Ardından ikinci nefes... Evetttt, çokkk acıyor içim...
Üçüncü nefes... Ağlamak istiyorum...
Dördüncü nefes... Ağlıyorum işte...
Beşinci nefes...
Gözlerimden acımla birlikte akıyor yaşlar...
Altıncı nefes... Artık susmak istemiyorum...
Yedinci nefes... Konuşmaya başladım bile...
Sekizinci nefes... Git lütfen... Giderken sessiz ol ama...
Dokuzuncu nefes... Yalnız kalmalıyım...
Onuncu nefes... Problemler çözümü içinde taşır, hadi onu bulalım şimdi...
On birinci nefes... Ama önce asıl problemi bulalım...
On ikinci nefes... Hadi bul şu problemi...
On üçüncü nefes... Buldum galiba...
On dördüncü nefes... Hadi beni öldürsene...
On beşinci nefes... Biraz daha yanayım...
On altıncı nefes... Zerrem kalmamalı yanmayan..
Ve son nefes... Aman Allahım bu küller ben miyim?
İşte böyle bitmeli o sigara...
Ve ben yanıp küle dönmek istiyorum işte böyle...
Hikayedeki gibi olmalı... Küllerimden yeniden doğmalı...
Aklımda çekip gitmeler var şu günlerde...
Tüm yolları tıkadığımı zannederken bir film afişinde gördüm gitmelerimi...
Film gibi gerçek hayatlarda, masalsı küllerden yeniden doğmak isteğimi gördüm...
Gitmelerim... Çekip gitmelerim...
Yanmalarım... Tek zerrem kalmayana dek yanmalarım...
Doğmalarım... Küllerimden masalsı doğmalarım...
Gitmelerim... Ve güllerin içinden, ve küllerin içinden dönüp gelmelerim
Bir çivi basıncıyla işlemişsin içime
Kımıldattıkça ellerimi hissederim seni
Karanlık gecelerde bile ışığını ararım
Boynu kırılır kara düşen bir güvercinin.
Sen ise yürürsün, izini belli etmeden
Böylesi gecelerde, kör karanlıklarda
Durmadan yürürsün, kısır döngülere
Kim daha uyanık bu devranda, bilmeden.
Hani, denizler vardı usunda,
Pul içinde bir yaşam düşlerdin, hani?
Türkülerin en içlisi, en delisi
Dökülürdü dilinin tellerinden.
Hani, gençliğin vardı, dağ gibi güvendiğin
Çıkardın her an, en yüce dağların doruklarına
Sevdaların vardı, tel kondurmadığın,
Bu suskunluk neyin nesi, konuş haydi!
Uyandır sönmüş ışıklarını evrenin,
Gülkurusu aşklarla dürtüle yaşamı
Gör bakalım mutlu kimmiş evrende
Bir dizi yas incileri, hepsinin gözlerinde.
Bu rüzgâr, bu yapraklar, bu akan su
Uzayan saçlarının öpülesi kıvrımları
Umut ararsın ya her gün, değişikliklerle
Yüzümüzde yer açmalıyız ince çizgilere
__________________
Üyeye Bela gelmez Admin Kızmadıkça,Admin Sinirlenmez Üye Azmadıkça
Ne kadar kibirli dursa da Bardağın önünde eğilir çaydanlık Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir bu gurur niçin? Mütevazi ol, hatta bir adım bile geçme gurur kapısından; Bardağı insan bunun için öper daima alnından…
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez...
Önce düştüm dudaklardan el oldum tanıdık bildiğim duraklarda
Dilsizim ve bi o kadar adressiz. Gidiyorum karanlığın izdüşümüne saf tutarak. Hesabım bitti / şimdi infazımı beklemekteyim. Dudaklarımı ısırarak isyan ettiğim yetimliğime bir de öksüzlüğüm eklendi. Artık ayaklarım beni aynı yere götürmüyor. Sığındığım yerlerden tek tek kovulan ben, şimdi el oldum tanıdık bildiğim yerlerde. Gözlerimin nemi kurumadan yüreğimin adreslerine denk geliyor bulutlar. Soyadımı taşıyan cümlelerden kovulan yüzümü bulamıyorum eski yerinde. Ya ben uzaklardayım ya da biz “ biz “ olmaktan imtina etmekteyiz galiba. Susuyorum bilmediklerime susarak. Boyun büküyorum benden bihaber parçalara ağlamaklı gözyaşlarımı deste yaparak. Elimde dört kişilik bir fotoğraf ve düşündüklerim. En büyük parça babamdı; bizi ayakta tutan bizi biz yapan.. En büyük parçamızı, canımız kaybettik sonra da gayri ictimalarımız hep bir eksikti. Babamız olmadan sanki o varmışcasına yaşayacak, savaşacaktık..Ama olmadı..Bölündük ilk önce sonra da düştük..Eksildik birer birer. Tesbih tanelerine mi özendik yoksa..Biz bir hayattık dört parçaya ayrılmış..Şimdi el olduk birbirimize..Oysa biz hep bir’dik..Şimdi her birimiz ayrı saflara düştük. Bir kere düşmüşken içimizdeki canlar kırılmaz mı ?
Kırıkları toplamaya çalıştım daha çok kırıldık kendi içimizde..
Ben bu savaşı kaybetmeyecektim. Düştük diye dağılmayacaktık. Kırıklarımızı sarıp yeniden ayağa kalkacaktık. Bensiz kurulan sofralara ses çıkarmadım. Bana biçilmiş tüm sıfatlara razı oldum. Susmam istendi sustum, konuş denildi bana verilen tüm sufleleri söyledim dilimi ısırarak. Bile bile gelen fırtınaya rağmen kırıklarımıza kendimi bastım. her şeyimi benden olmayanlara ayırdım kendimi / isteklerimi öteledim. Acaba sorunlar benden mi kaynaklanıyor diye eksik tuttum içimdekileri. Bilmediğim yüzlere selam vermeye başladım ilk önce. Yaralarımıza merhem diye kendimi basacakken, gölgesini bile hatırlamadığım yerlerden topladım parçalarımızı. Akşam üstleri yalnızlığa alıştım önce. Ve bir gece bensiz toplanan umutların yabancı gözlerde yeşerdiğini gördüm bir sokak bankında. Bir yanda canımın canı, bir yanda canımın diğer yarısı ve de yabancısı olduğum gözler..Bir ben eksiktim..Gözyaşıma tuz bastım o an..Tutuldum / uzadım eksikliğime..Ben kırıklarıma bir umut ararken, kırıklarım kırıklarına çoktan yamayı vurmuş..Meğer bir ben fazlaymış cümlelere..Ayıklandım biz’den / kırıklarımdan düştüm az önce..Dağılmayı bekliyorum aynalara gözlerimin nemi miras bırakarak…
Düştük / Kırıldık / Dağıldık / Oysa biz hep bir’dik..
Şimdilerde evden işe giderken tertemiz bir yalnızlığını giyiniyorum üzerime. İki oda bir salona sığdırdığım bir umut gökyüzünün altında nüfussuzluğuma isyan ediyorum. Kirpiklerimden birikmiş bulutlara sırlarımı verdikçe eriyor içimdekiler. Yavaş yavaş bükülüyorum cocukluğuma. Yeni bir umut yolculuğuna hazır olmayan bu yüreğe yine kefen örmekte ellerim. Oysa ben sadece susmayı bilirim. Yapabildiğim en iyi şeyin gitmek olduğunun farkında olsam da kendi içimden kovulmak öyle ağır ki..Kanatlarım kırık / düşlerim ise düştü kollarımdan.
Sevinebilirsin artık hüzün…
Zafer senindir. Önce bizi bana düşürdün sonra da kırıldın bizi..Merak etme yakında da dağılırız biz. Sen kalbini ferah tut..Dudak payımda bir hayat vardı..Al o da sana feda olsun...Bana dair ne varsa ele geçir. Kazandıklarımdan da feragat ediyorum..Düştüğümü kabul ediyor, kırıklarımı sana bırakıyor ve dağınıklığımı ilan ediyorum. Ama tek bir şartım var..
Yüreğimdeki gül’e sakın dokunma…
Gözlerimdeki yeşeren Elif’i dalından koparma..
Dudak kenarımdaki umuduma hüzün bulaştırma…
Ne olur sevdama yalnızlığı yakıştırma..
Ey her nefesi ölüm kokan hüzün ;
Beni sevdamdan ayırma….
Çünkü düştüğümde sadece “ o “ ellerimden tuttu..
Kırıklarıma sadece “ o “ dokundu…
Dağınıklığımda bana sadece “ o “ umut oldu…
Ey hayat…
Bana ölümleri müjdele ama
Sakın sevdama / Rüyama / umuduma dokunma….
Dokunma diyorum…
Dokunma…
__________________
Üyeye Bela gelmez Admin Kızmadıkça,Admin Sinirlenmez Üye Azmadıkça
Ne kadar kibirli dursa da Bardağın önünde eğilir çaydanlık Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir bu gurur niçin? Mütevazi ol, hatta bir adım bile geçme gurur kapısından; Bardağı insan bunun için öper daima alnından…
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez...
Şehrimin üzerine perdelenirken akşam,
Kapıda dibi tutmuş bir gece karşılıyor beni.
Beni bekleyen dört duvar yalnızlığı…
Ve kırık aynalarda,
İpini çeken yarım cümlelik adam...
Ve yüreğimde içten ice kanayan sensizlik…
Gayri sen yoksun dudaklarımda…
Yitip gidiyorum ucu ateşe verilmiş “ sel “ gibi..
Eksiliyorum ipi kopmuş bir “ gün “ gibi..
Gayri sen yoksun satırlarımda…
Yusuf’un ayak dibinde,
Dibi kör kuyulardayım sana geç kalmışlığımı vurmaktayım..
Gayri sen yoksun gözyaşlarımda..
Eyyub’un dilsiz yüreğinde,
Tuz basılmış yaralarındayım dua dua “ sana “ kanamaktayım..
Yoksun be alnı öpülesi kadın…
Acılarım kanarken yoksun…
Adının yedi harfini mühürlediğin dudaklarımda,
Sensizliğin kelimeleri yanmakta…
Gayri sen yoksun ayak uçlarımda…
Şakağındayım sensiz zamanlarımın..
İnfazındayım senli varlığımın..
Kiracısıyken dünyevi menzilin,
Sensizliği dayayıp yüreğime
Tek kurşunla kendimi vurmaktayım..
Sen yoksun tuza bandırılmış acılarımda…
Sensizlikte bir yanımda,
İçimde seni öldürmemin hükmü verilirken,
Bir yanımda,
Bensiz varlığında “sensiz “yaşamanın ödülü
Yaralı göğsümde paslanmakta
Gayri sen yoksun tozlu yollarımda…
Ait olduğum karanlıklara gidiyorum
Kenarı ateşe verilmiş bir mektup gibi.
Ve sen yoksundur gayri.
Baktığım her kadında,
Kendimi “sana “ intihar ediyorum…
Ve sensizliğin düğümü boynuma geçirirken
Sen’li cümleleri şakağından vurup
Sana yenilmişliğimi ilan ediyorum…
__________________
Üyeye Bela gelmez Admin Kızmadıkça,Admin Sinirlenmez Üye Azmadıkça
Ne kadar kibirli dursa da Bardağın önünde eğilir çaydanlık Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir bu gurur niçin? Mütevazi ol, hatta bir adım bile geçme gurur kapısından; Bardağı insan bunun için öper daima alnından…
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez...
Üyeye Bela gelmez Admin Kızmadıkça,Admin Sinirlenmez Üye Azmadıkça
Ne kadar kibirli dursa da Bardağın önünde eğilir çaydanlık Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir bu gurur niçin? Mütevazi ol, hatta bir adım bile geçme gurur kapısından; Bardağı insan bunun için öper daima alnından…
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez...