Ilıcalı Dadaş mico Ağveren köyünden nişanlıdır.Zemheri ayında nişanlı görmeğe gider. Yavuz Selim okulunun yanında askeriyenin çöplüğü vardır. Köyün yoluda çöplüğün yanından geçmektedir. Dadaş Mico anlatır;
Nişanlı görmeğe gidirem çöplüğe vardım birde baktım sekiz tane far, anladımki dört tane canavar. Arkadaşlar sorarlar neyettin Dadaş, nasıl gettin.
Oğlum hemen sağ kolumu kaldırdım yürüdüm gittim. Arkadaşları sorar o nasıl şey ele Dadaş nasıl sağ kolumu kaldırıp gettim.
Dadaş Mico kafasını kaldırır mağrurlanarak, oğlum o kol hereketi efendiliğin simgesidir kurtlarda beni efendi gördüler.
Uzun yıllar önce Devlet Senfoni orkestrası Erzurum’a konser vermeye gelmiş. Ancak orkestra gelmeden önce zamanın valisi özel idare müdürüne tüm muhtarları toplayıp konsere gelmeleri hususunda talimat vermesini tembihlemiş.
Konser günü gelmiş salon ağzına kadar dolu, konser başlamış orkestra çaldıkça salonda çıt çıkmadan konser dinleniyor. Bir ara orkestra ara vermiş. Salon yavaş yavaş boşalınca orkestra şefi yaşlı bir dadaşın yanına yaklaşmış ve konuşmaya başlamış:
—Bey efendi konserimizi beğendiniz mi?
Siniri tepesinde çıkmış olan yaşlı dadaş;
-Ne beğenmesi beg efendi Erzurum Erzurum olali Urus gettiğinden bu yana bele bir zulum görmemişti.
Sıcak ülkeden bir turist, Erzurum'a gelmiş. Hava buz gibi. Ama Erzurumlular gülüyor, oynuyor, bayram yapıyorlar.
Turist "bir şey mi var"demiş.
Erzurumlu:
- Bugün, düşman işgalinden kurtuluşumuzun yıldönümü...
Ona seviniyoruz.
Turistin tepkisi:
- Bırakın düşman sevinsin...
Bu soğuktan kurtulduğuna.
Erzurumlular en az Rizeliler kadar çayı çok içerler. Yemekten önce, yemekten sonra, aralarda hep çay içerler. Çayı da "kıtlama" içerler. Yani taş gibi sert bir kesme şekerden bir parça ısırıp ağızlarında tutarlar ve sonra da çayı yudumlarlar. Tabii nerede ise siyah renk olan çay semaverde demlenir.
Erzurumlunun biri Bayburt’a gitmiş
Kahveye oturmuş ve seslenmiş "Hele gardaş bir çay getir de içek"
Üst üste tam 29 çay içmiş. Sonuncu çay bittikten sonra kahveci sormuş "Yok gardaş" demiş "Fazla oldimi çarpıntı yapiy!"
Palandöken gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Şener anlatıyor:
Erzurum havaalanında yolcular uçağa binmişler. Kapılar kapanmış ve hostes "Sayın yolcular" demiş:
— Lütfen kemerlerinizi bağlayınız.
Kimse bağlamamış. Hostes "durumu" pilota anlatmış. Pilot, mikrofonu eline almış:
— Hele dadaşlar, kemerlerinizi bağlayın da havalanah.
Herkes bir anda kemerlerini bağlamış. Hostesin şaşkınlığını gören pilot şöyle demiş:
— Erzurumlu, ganayahli (kadın) lafiyla iş yapmaz.
Yıllar önce bir tiyatro grubu Erzurum’a turneye geliyor. İlk gece şehrin protokolü ön safta. Tiyatro sanatçısı Ülkü Tamer oyunda kızın babası rolünü oynuyor, kızını istiyorlar, vermiyor. Çocuk aşk acısından ölüyor falan filan... Halk acaip etkileniyor oyundan, çoğu hüngür hüngür ağlıyor. Oyun bitiyor iki polis geliyor kulise, “Komiserim sizi istiyor” diye. Ülkü Tamer de, “Çok etkilendi tebrik edecek herhalde” diye kalkıp gidiyor. Karakola bir giriyor, ortalık
buz gibi. Komiser bizimkini görünce sinirle ayağa kalkıyor.
"Lan sen ne ******** adamsın. Vermedin kızı, bak ne oldu gül gibi oğlan öldü gitti."
Ülkü Tamer "Ama efendim, gak guk" diye açıklayacak oluyor. Komiser, "Sus” diyor, “Yarın akşam da gelip izleyecem eğer yine kızını vermezsen hepinizi karakola alıp falakaya yatıracağım."
Ertesi gün Ülkü Tamer oyunun sonunu değiştiriyor. Kızını veriyor oğlana, oyun rezalet oluyor ama komiser en ön safta mutluluk gözyaşları döküyor!