Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce
Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı
Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm
Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı
..........
..........
- Çocukken evimizdeki tek lüks, babamın Türkiye’yi terk eden Rum dostlarından satın aldığı, barok,aynalı bir komidin, bir de yemek masasıydı. Ama en lüksü, en değerlisi, en özeli; Tahtakale’de birantikacıda bulduğu müzik kutusuydu. Bozulmasın diye çok sık kullanmaz ve -azıcık- kurardım.Pirinç zembereğin eski durumuna gelirken çevirdiği her çark dişlisindeki notalar ne hoştu.Dinlerken -bazen- nedenini bilmediğim hâlde ağlardım.Sonbahardı. Belki yine ağla diyordu içimdeki büyücü. Birden zemberek boşanıverdi..-Azıcık- kurmuştum hâlbuki. Bütün notalar birkaç saniye içinde bitiverdi.Anlamadım çalan müzikten bir şey.Kutuyu usulca açtım.. Günlerce/ aylarca uğraştım onarmak için; başaramadım. Ağladım.Bu sefer biliyordum -ama- neden ağladığımı. Sarp bir yamaca tırmanırken yıllar,leylak kokusu kaybolur tüm kadınların saçlarından. Sonbahara artık başka bir ad vermenin gelmiştir zamanı. İnsan mı ağlatır melodileri,melodiler mi insanı? Neyse işte..Yaşansa da yaşanmasa da tamı, sevgi yumuşak g ile yazılmalı.. Güneş daha dün şuracıktaydı, elini tutardım, ağlardı. Bir latin şarkıcının ayaklarıyla yürürdü dünya, avuç içlerinde gezinirken sırılsıklam, görmezdik başka denizlerdeki martıları. Çoğu kez mahsustan seviştik istasyonlarda,gemilere boşu boşuna el sallandı,düşlerimizin külleriydi rüyalar gördüğümüz gece yarıları,üzerimize çekerken yalnızlık yorganını, içimizde minicik zaferlerin hesabı. Neyse işte..Yaşansa da yaşanmasa da tamı, sevgi yumuşak g ile yazılmalı.. Neden acıttık ağaçları, günlere volta attırtmak ne işe yaradı?Yalan karıştırılırken gerçeğe, aşk boşu boşuna çiğnedi kaldırımlarımızı. Gerçek sanmıştık tüm masalları, birçok yerinden kopukmuş -aslında-çevirdiğimiz filmler, artistler bir varmış, bir yokmuş ayna da cammış olmazsa arkasında sırı.Neyse işte.. Yaşansa da yaşanmasa da tamı, -bence- sevgi yumuşak g ile yazılmalı...