Merhaba Hayat, Hayatın içinde birçok olay gerçekleşir ya da iyi bir şey olur. Ancak sonuçta kullanılan hep ZAMAN dır. Çünkü biz zamana karşı yarışıyoruz. İşte bu zamanın değerlendirilmesiyle sonuçlanan hayat olayları içinde ikimiz de varız. İnsanlar arasındaki sevgi sayesinde yeni arkadaşlıklar, yeni mutluluklar ortaya çıkar. Ben kendimi sana adamak istiyorum. Çünkü ben seni yürekten seviyorum. İnanır mısın her gece seni düşünürüm. Her şeyden çok sevgimizin nasıl olacağını. Düşünebiliyor musun benim içim sevgiyle o kadar dolmuş ki artık, sadece mutlu olmakla yetineceğime inanıyorum. Ben aslında cesur birisiyim. Ama ne zaman ki seni görsem, heyecandan ne yapacağımı bilemiyorum. Ne olursa olsun seni sevmekten vazgeçmeyeceğim. Çünkü sen bana çok yakınsın. Belki de kaderimdeki kişi sensin. Neden olmasın ki? Zaten her şey işin başında iken olup biter. Eğer kabullenirsen sana artık HAYAT demek istiyorum. Çünkü senin de bir hayalin var. Belki de hayalinde mutlu bir hayat sürdürmek vardır. Sen hem güzel hem de içten mutluluk veren bir insansın. İşte ben senin gibi böyle birini ararken buldum. O kişi işte sensin. Biliyorum biliyorum sen beni tanımıyorsun. Ama yine de bu birbirimizi görmeyeceğimiz anlamına gelmez. Sen yeter ki bana inan ve sevgini benimle paylaş. Ben seninle sonu olmayan bir arkadaşlık kurmak istiyorum. Umarım sen de bana katılıyorsundur. Neden seninle mutlu olmayayım ki? Söyler misin bana, sen beni sevginle kuşatacak mısın? Biliyor musun ben hayatımda ikinci olarak seninle arkadaş olacağım. Hani derler ya aşk, aşk, aşk… İşte o aşkı artık yaşamanın zamanı yaklaşıyor. Ama bizler bunun farkında değiliz. Şimdilik Hoşçakal… Cevabını beklediğimi unutma.
3 Ekim 1965'de Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu.
...Ve ölüm Che'yi Bolivya'da Higueras yakınlarında yakaladı. Barrientos'un askerleri O'nu 7 Ekim 1967 gecesi Hieguras yakınlarında kıstırdılar. Bacağından ağır bir yara aldı ve Hieguras'da bir okula hapsedildi. Kimsenin karşısında eğilmedi. Ve 9 Ekim günü Barrientos'un kiralık katillerinden Mario Turan'ın dokuz kurşunuyla can
__________________
Bazen bir çocuğa gülümsemektir mutluluk, bazen sabah işe giderken yolda karşılaştığın bir tanıdığa selam vermek,
bazen gecenin sessizliğinde ıssız sokaklarda tek başına yürümek ve düşünmek, bazen radyoda çalan bir türküye eşlik etmek,
bazen saf ve temiz bir bakışla gülümseyen bir çocuk resmine öylece bakmak, bazen masa lambası eşliğinde gece yarısına kadar kitap okumak,
bazen birileri için dua etmek, bazen bir kış gecesinde lapa lapa yağan karın zerresinin yanağına düştüğü anda hissettiğin sıcaklık, bazen yolda kalmış birini arabana almak, bazen deftere bir şeyler karalamak,
bazen sabah kahvaltısını bir dağ başında yapmak, bazen yağmur yağarken toprak kokusunu içinde hissetmek ve ıslanmak, bazen bir futbol maçında güzel bir gol atmak,
bazen sırtüstü uzanıp geceleri yıldızları seyretmek, bazen maddi olarak zor bir durumdayken aldığın kitabını kütüphanende öylece seyretmek, bazen insanlar tarafından sevildiğini anlamak, bazen çocuğuna yemek yedirirken kendinin doyduğunu hissetmek,
bazen birilerini sevmek, bazen uçurumlarda hayata gülümsemek, bazen gazetede okuduğun güzel bir habere tebessüm etmek,bazen teşekkür etmek,
bazen akvaryumda ki balığın sana oyun yapışını izlemek, bazen gecenin sessizliğini dinlemek, bazen dinlediğin hüzünlü bir parçanın verdiği samimiyette kalmak, bazen çiçekleri sulamak,
bazen ölümü düşünmek, bazen yaşadığını düşünmek, bazen hayatın yalan olduğunu düşünmek,bazen salıncakta çocuklar gibi sallanmak, bazen kanatsız uçabilmenin zevkine varmak,
bazen üşümek, bazen rüzgara karşı yürümek, bazen ailen için çalıştığını bilmek,
bazen hal hatır sormak, bazen hatırlanmak, bazen bir dostunun ikram ettiği çayda... bazen mahalle bakkalından aldığın taze bir ekmekte saklıdır mutluluk...
kaçtım…kendimden gelen haykırışları duymamak için.. sessizliğin içindeki sesleri, karanlığın içindeki yüzleri görmemek için.. kaçtım…
baktım…
geriye dönüp baktığımda yitik bir kentin kayıp bir düş’ü oldum… düşlerimin griliğinde kendime baktım.. sisli ve yağmurlu bir havada İstanbul’a bakar gibi baktım…
saklandım…
tüm kelimelerimi yanıma alıp saklandım.. cümlelerimin beni terk etmesine izin verdim… kilitli bir kapının ardında herkesten ve her şeyden saklandım…
ıslandım…yağan yağmurlar altında şemsiyesiz saatlerce dolaştım… ıslandım… yağmurla birlikte yağdım avuçlarına… yağmurla ıslandım…
sustum…tüm şiirleri, şarkıları sözsüz bestesiz bıraktım… cümlelerimi anlamsız, kelimelerimi çırılçıplak yalnız bıraktım… sustum…
döndüm..
buz tutmuş düşlerim, yaban kalmış gülümseyişlerimle… eksik kalan günlerimle yaşanmamış yarınlarıma döndüm…
kaçarken baktığımda saklanan benliğimin yağmurda ıslanışını susmaların ardından gördüm… ve dünüme bu günüme yarınıma döndüm….
--------------------------------------------------------------------------------
Yazdıklarımı alınma sakın üstüne...
Ruhu olmayan sözçükler ne ifade edebilir ki o sefil yğreğine?
Bu,
yazdığım son satırlar sana...
artık, ne ismim, ne şiirlerim,
ne gölgem , çıkmayacak karşına
hiç bir yerden...
hiç bir şey,
beni hatırlatan hiç bir iz kalmayacak
ne günden, ne geceden...
bir yaş gibi siliyorum kendimi gözlerinden.. .
duymayacaksın artık,
ne ses ne nefes ,
ne şarkı, ne sitem
hiç bir şey kalmayacak maziden
bana ait ne varsa alıp
yaralı bir güvercin gibi,
son bir çırpınışla
uçacağım ellerinden
ne lodos fırtınalarım olacak artık
seni rıhtımalara sürüyen,
ne de, poyrazlarımda
acı soğum kalacak iliklerine dek işleyen ...
hüzünlü eylüllerimi,
kasvetli şubatlarımı,
kararsız mayıslarımı
ve çorak ağustoslarımı alıp gidiyorum
bu taşı toprağı,
havası suyu sen olan şehirden....
sokak çocuklarının kocaman kara gözlerine bakıp ta,
uzanan avuçlarına bıraktığın bozuk para misali
verdiğin sevgiyi dağıt şimdi
kime istersen
derin bir nefes gibi içine çekip
sonra bıraktığın ben ,
vaz geçtim senden...
hadi şimdi git, nereye gidersen
camlarda yol gözleyen telaşlı bir anne gibi
merak eden,
ve seni senden çok düşünen ben,
vaz geçtim senden...
gidiyorum,
bu havası, suyu,
taşıi, toprağı sen olan şehirden....
vazgeçtim senden,
vazgeçtim senden....