Bazen bir çocuğa gülümsemektir mutluluk, bazen sabah işe giderken yolda karşılaştığın bir tanıdığa selam vermek,
bazen gecenin sessizliğinde ıssız sokaklarda tek başına yürümek ve düşünmek, bazen radyoda çalan bir türküye eşlik etmek,
bazen saf ve temiz bir bakışla gülümseyen bir çocuk resmine öylece bakmak, bazen masa lambası eşliğinde gece yarısına kadar kitap okumak,
bazen birileri için dua etmek, bazen bir kış gecesinde lapa lapa yağan karın zerresinin yanağına düştüğü anda hissettiğin sıcaklık, bazen yolda kalmış birini arabana almak, bazen deftere bir şeyler karalamak,
bazen sabah kahvaltısını bir dağ başında yapmak, bazen yağmur yağarken toprak kokusunu içinde hissetmek ve ıslanmak, bazen bir futbol maçında güzel bir gol atmak,
bazen sırtüstü uzanıp geceleri yıldızları seyretmek, bazen maddi olarak zor bir durumdayken aldığın kitabını kütüphanende öylece seyretmek, bazen insanlar tarafından sevildiğini anlamak, bazen çocuğuna yemek yedirirken kendinin doyduğunu hissetmek,
bazen birilerini sevmek, bazen uçurumlarda hayata gülümsemek, bazen gazetede okuduğun güzel bir habere tebessüm etmek,bazen teşekkür etmek,
bazen akvaryumda ki balığın sana oyun yapışını izlemek, bazen gecenin sessizliğini dinlemek, bazen dinlediğin hüzünlü bir parçanın verdiği samimiyette kalmak, bazen çiçekleri sulamak,
bazen ölümü düşünmek, bazen yaşadığını düşünmek, bazen hayatın yalan olduğunu düşünmek,bazen salıncakta çocuklar gibi sallanmak, bazen kanatsız uçabilmenin zevkine varmak,
bazen üşümek, bazen rüzgara karşı yürümek, bazen ailen için çalıştığını bilmek,
bazen hal hatır sormak, bazen hatırlanmak, bazen bir dostunun ikram ettiği çayda... bazen mahalle bakkalından aldığın taze bir ekmekte saklıdır mutluluk...
kaçtım…kendimden gelen haykırışları duymamak için.. sessizliğin içindeki sesleri, karanlığın içindeki yüzleri görmemek için.. kaçtım…
baktım…
geriye dönüp baktığımda yitik bir kentin kayıp bir düş’ü oldum… düşlerimin griliğinde kendime baktım.. sisli ve yağmurlu bir havada İstanbul’a bakar gibi baktım…
saklandım…
tüm kelimelerimi yanıma alıp saklandım.. cümlelerimin beni terk etmesine izin verdim… kilitli bir kapının ardında herkesten ve her şeyden saklandım…
ıslandım…yağan yağmurlar altında şemsiyesiz saatlerce dolaştım… ıslandım… yağmurla birlikte yağdım avuçlarına… yağmurla ıslandım…
sustum…tüm şiirleri, şarkıları sözsüz bestesiz bıraktım… cümlelerimi anlamsız, kelimelerimi çırılçıplak yalnız bıraktım… sustum…
döndüm..
buz tutmuş düşlerim, yaban kalmış gülümseyişlerimle… eksik kalan günlerimle yaşanmamış yarınlarıma döndüm…
kaçarken baktığımda saklanan benliğimin yağmurda ıslanışını susmaların ardından gördüm… ve dünüme bu günüme yarınıma döndüm….
--------------------------------------------------------------------------------
Yazdıklarımı alınma sakın üstüne...
Ruhu olmayan sözçükler ne ifade edebilir ki o sefil yğreğine?
Bu,
yazdığım son satırlar sana...
artık, ne ismim, ne şiirlerim,
ne gölgem , çıkmayacak karşına
hiç bir yerden...
hiç bir şey,
beni hatırlatan hiç bir iz kalmayacak
ne günden, ne geceden...
bir yaş gibi siliyorum kendimi gözlerinden.. .
duymayacaksın artık,
ne ses ne nefes ,
ne şarkı, ne sitem
hiç bir şey kalmayacak maziden
bana ait ne varsa alıp
yaralı bir güvercin gibi,
son bir çırpınışla
uçacağım ellerinden
ne lodos fırtınalarım olacak artık
seni rıhtımalara sürüyen,
ne de, poyrazlarımda
acı soğum kalacak iliklerine dek işleyen ...
hüzünlü eylüllerimi,
kasvetli şubatlarımı,
kararsız mayıslarımı
ve çorak ağustoslarımı alıp gidiyorum
bu taşı toprağı,
havası suyu sen olan şehirden....
sokak çocuklarının kocaman kara gözlerine bakıp ta,
uzanan avuçlarına bıraktığın bozuk para misali
verdiğin sevgiyi dağıt şimdi
kime istersen
derin bir nefes gibi içine çekip
sonra bıraktığın ben ,
vaz geçtim senden...
hadi şimdi git, nereye gidersen
camlarda yol gözleyen telaşlı bir anne gibi
merak eden,
ve seni senden çok düşünen ben,
vaz geçtim senden...
gidiyorum,
bu havası, suyu,
taşıi, toprağı sen olan şehirden....
vazgeçtim senden,
vazgeçtim senden....
Özledim” de, “uğradım” de, “aslında gelmiyordum, yolum düştü” de; gel
"Hasret, ümidin azaldığı yerdedir. Dağlar iner düzlüğe, bir hayalin ardından. Kimi zaman şiirde, bir şarkı nakaratında, bazan en gaflet anında sitemin, firakının yaktığı dayanılmaz demlerde, kelimeler istemem yâr. Susarsan da gel.
Gelmen için birçok şey bahanedir. Sözgelimi gamzen:
Senin gamzen, güldükçe gönlüne salınan bir kovadır, âb-ı hayat suyuna daldırılan. Zerk ettiğin gün gülüşünün en vefakârını dermandan düşen damarlarıma, hayata yeni baştan başlayacağım. Son adımımı atmadan gel. Yaşlanmadan, ak düşmeden saçıma.
Çokluklar çoktan bitti, azlarla gel. Yağmurun çisilinde, rüzgarın melteminde. Ay tutulmasıyla. Dalıp gittiğin okyanuslardan çıkıp, bir albatrosun beyaz kanatlarına tutunarak gel.
Sebepler bul gelişine. “Özledim” de, “uğradım” de, “aslında gelmiyordum, yolum düştü” de de gel.
Ya da sebepsiz gel, hikmetsiz. Neden geldiğini değil, nasıl geldiğini söyle sadece. Yoruldun mu, acıktın mı, üşüdün mü… Sormam başka kelime.
İnceden inceye nakşedince her sabah gözlerime, umudun çiçek açan kutlu vuslat gününü, görmez oldum sen gayrısını. Ateşten çaputlara dilekler eklemekse gelişin, yakarak gel dilek ağaçlarını.
Ben, sanma ki bıktım bu intizardan. Sabırla beklerim. Ama sen yine de nasıl geleceksen gel işte. Düşünceler çokdan bitti, dost. Düşünmeden gel"
Gittin… Ben arkandan sadece baktım. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki… ‘ Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen, karanlığa mahkûm edeceksin günlerimi. O karanlıkta yolumu kaybedeceğim’ diyecektim sana. Konuşamadım…
Gittin. Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım. Öylesine acıdı ki içim, tutup koparlarsa kolumu, bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerinden. Ağlayamadım…
Gittin. Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa. Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle, sadece seninle paylaşmaktı. Anlatamadım…
Gittin… Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden. Ellerim değil miydi her dokunuşunda seni ürperten? Ürperirdin yine biliyordum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım…
Gittin… Bir yıkım gibiydi gidişin. Sen adım adım uzaklaşırken benden, çöküp kaldı bedenim olduğu yere. Nice terklere dayanan bu yürek bu kez yenilmişti. Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım. Kalkamadım…
Gittin… Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum. Hazırdım gidişine. Kaçak zamanları yaşıyorduk. Zaman bitecek ve sen gidecektin. Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım…
Gittin… Nereye gittiğin önemli değildi. Binlerce kilometre uzakta olsan, iki metre ötemde de fark etmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım. Kurtulamadım…
Gittin… Unutulanların arasına katılmalıydın. Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım…
Gittin… Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni, bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki seni… Unutamadım…
ölürsem Sevgilim
Sana Doyamadan...,
Bir Mezar Kazdir,,
Fakat Aglamdan
Mezarimin Rengi Isterim Kara
örnek Olsun Sevipte Ayrilanlara
Birgün Mzarliga Yolun Olurda Düserse...
Otlari Sarmis Bir Mezar Araa...
Dök Tüm Gözyaslarin I O Mezara Orada Bir Asik Yatiyor Tam ..... Yasinda ..gülüm