Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Sağlık

Sağlık Sağlıkla ilgili sorunlarınız, sorularınız, tıptaki yenilikler bu bölümde...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 21/09/08, 12:43   #41
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelik ve saç boyama

Hamile kadınların en büyük sıkıntılarından birtanesi de gebelik sırasında alınan ilaçlar, karşılaşabilecekleri radyoaktif ışın veren cihazlar ve kimyasal maddelerdir. Bu kimyasal maddeler, solunum yoluyla, ağız yoluyla veya tensel temas ile alınabilirler. İlaçların içerisindeki reçetelerde kullanılacak olan ilacın gebe bir kadın tarafından kullanılıp kullanılamayacağı veya kullanılmasındaki kar zarar hesabının hekime danışılması belirtilmiştir. Bazı maddeler anne karnındaki bebeğin ( yani fetus'un) gelişimini olumsuz etkileyeceği gibi bazı maddelerinde hiçbir yan etkisi olmadığı deneylerle gösterilmiştir. Bazılarının ise, kötü etkilerinin olup olmadığı halen bilinmemektedir. Bazıları ise, gebeliğin belirli sürelerine kadar zararlı etkili, daha sonraki aylarda zararsızdır. Bu yan etkiler, bebeğimize hem fiziksel hemde zihinsel zararlar verebilir, gelişimini engelleyebilir.

İlaç kullanmamız gerekiyorsa ve gebeysek, yalnız ve yalnız hekimimizin önerdiği ilaçları, veya başka bir hekimin önerdiği ilaçları ona gebe olduğunuzu hatırlatarak ve doğum doktorunuzun onayını alarak kullanınız.




Kozmetik ( saç boyaları, kremler, parfümler, temizleyici maddeler ve bu gibi) kullanımında, genelde, en sık problem saç boyalarıdır. Hanımlarımız gebelik esnasında da, saç renklerini ve modellerini değiştirmek isteyeceklerdir. Sıklıkla kullanılan, kalıcı ve yarı kalıcı boyaların içindeki maddelerle yapılan deneylerde anne karnındaki bebek üzerine zarar verici etkileri görülmemiştir. Fakat tedbirli davranmak için, doğum sonrasına kadar saçlarını boyatmayabilirsiniz, saçınızda değişiklik yapmak, beyazlarınızı gizlemek veya dip boya yaptırmak istiyorsanız, gebeliğin ilk üç ayından sonra, bitkisel saç boyaları kullanabilirsiniz. Saç düzelticilerin ( straightener) ki bunlar sodyum hidroksit ve bisülfit denilen kimyasal oluşumlardır ve kullanılmaları tavsiye edilmemektedir. Saç düzeltmelerin, hava ısı ve press yolu ile yapılması daha güvenlidir. Perma gibi yöntemlerde ise kullanılan kimyasal maddeler saçlı deriden emilip kana karışabilir. Bunların kullanılması ile bebekte doğumsal sakatlık gelişmesi arasında ilişki saptanamamıştır, fakat tamamen güvenilir olduğunu söyleyebilmek içinde daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak için doğum sonrasına kadar saçlarınız doğal kalmasında fayda vardır. Daha evvel perma yaptırmışsanız şayet, merak etmeyiniz hiçbir rizikosu yoktur.

Halen piyasada olan deodorant, şampuan, ve diğer cilt bakım ürünlerinin, bebek gelişimi üzerine zarar verici etkileri olup olmadığı üzerine yeterli bilimsel araştırma olmamakla beraber şimdiye kadar herhangi bir problem rapor edilmemiştir.Cilt için kullanılan kremleri rahatlıkla kullanabilirsiniz. Cilt çatlaklarının oluşmasını azaltmak için kakao ve lanolin kremleri kullanılabilir.

Temizlik maddelerinden özellikle çamaşır suyu , tuz ruhu gibi buharlaşabilen temizleyicilerden ve bunların kullanıldığı yerlerden iyi bir havalandırma sağlanana kadar uzak durmanızı öneririz.

Sevgili hanımlar, Bebeğin gelişimindeki en önemli zaman ilk üç aydır. Bu süre içindeki zararlar diğer aylara göre daha fazla olmaktadır,kısa bir süre için biraz daha dikkatli olmak hem bizim hemde bebeğimizin sağlığı açısından faydalı olacaktır.

Aklınıza gelebilecek her soruyu hekiminize danışınız.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:43   #42
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelik ve troid hastalıkları guatr

Gebelik, tiroid bezi hastalıkları açısından kritik ve bu yüzden de araştırılması gereken bir dönemdir. Genç kadınların gebelik dönemlerinde guatr oluşumu ve mevcut olan guatrın hızlı büyüdüğü ve daha belirgin hale geldiği bilinmektedir. Bu olay iyot eksikliği olan coğrafi bölgelerde oldukça sıktır. Gebelik dönemindeki kadınların iyot ihtiyaçları diğer genç insanlara göre çok daha fazladır. Genellikle gebeler gebelik dönemlerinde çocuğa zarar verir gerekçesiyle ilaç kullanmaktan kaçınırlar. Ancak iyot eksikliği durumlarında gebelerin gereken iyot ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu yüzden bu durumdaki gebelerin iyot tabletleri almaları gerekir. Şu unutulmamalıdır ki; iyot eksikliği de çocukta zararlı etkilere neden olur.

Gebelerdeki iyot eksikliğinin nedeni ise artmış iyot kaybıdır. Kısmen çocuğa, kısmen de idrarla iyot atılımının artmasına ve sonuçta iyot dağılım alanının çoğalmasına bağlıdır. Gebelikte günlük iyot ihtiyacı ve gıdalarla alınan iyot miktarı arasında mevcut olan fark iyot eksikliğinde daha da artmaktadır.

Gebelerde Guatr:

Yeni oluşan guatr veya var olan guatrın hızlı büyümesi genç ve gebe kadınlarda sıktır. Nedeni ise günlük ihtiyaç ile günlük alınan iyot miktarı arasındaki farkın artmasıdır. Tiroid bezinin uyum mekanizmasından dolayı guatr oluşur.

İyot eksikliğinin fazla olduğu 2. gebelik haftasında çocukta guatr oluşma riski vardır. Buna yenidoğan guatr'ı denir. Bu hastalıkta iyot eksikliğinin olduğu coğrafi bölgelerde sık görülür. Gebe kadınların bu iyot ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için iyotlu tuz tüketimi önerilmez. Çünkü çok yüksek miktarlarda iyotlu tuz almaları gerekir. Bu da gebelerde yüksek tansiyon gelişme ve ödem oluşma riskini arttırmaktadır. Bu yüzden de gebeler günlük 200 mikrogram'lık tabletler halinde iyot almalıdırlar. Bu tedavi sayesinde annede yeni guatr oluşumu ve var olan guatrın büyümesi önlenir. Ayrıca çocuktaki iyot eksikliği de giderilip yenidoğan guatr oluşumu engellenir.

Genç kadınlarda gebe kaldıkları sırada guatrları mevcutsa bu tedavi guatrlarının büyümesini engelleyemez. Bu yüzden de bu hastalar da tiroid hormonu preparatları kullanılmalıdır. Bu tedavinin çocuğa hiçbir yan etkisi ve zararı yoktur. Çünkü tiroid hormonları plasentadan geçemez.

Sonuç olarak guatrsız gebelerde mutlaka iyot tedavisi uygulanmalı, guatrlı gebelerde ise buna ek olarak tiroid hormon tedavisi de uygulanmalıdır. Bu tedavi çocuğa zarar yerine fayda getirir. Eğer tedavi uygulanmazsa çocukta guatr gelişme riski yüksektir.

Gebelerde Hipotiroidi:

Belirgin hipotiroidisi olan kadınlar nadiren gebe kalabilirler. Kısırlık nedenleri içinde önemli bir yer alır. Gebe kaldıkları taktirde de önceden gördükleri tiroid hormon tedavilerine devam edilir. Gebelik esnasında hipotiroidizm oluşursa da hormon tedavisine başlanılır. Hipotiroidili gebe kadınlar gebelikleri sürece tedavi görmezlerse erken doğum , düşük vs. istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirler. Bu hormon tedavisi ile bu olaylar minimal gözlenir. Bu tedavinin de çocuklar üzerine hiçbir zararlı etkisi yoktur. Aksine faydaları çoktur.

Gebelikte Hipertiroidi:

Hipertiroidi, gebelikte nadiren görülür ve bu durum sevindiricidir. Çünkü hipertiroidili bir gebenin tedavisi guatrlı ve hipotiroidili gebeninkinden oldukça zor ve sorunludur. Bunun nedeni de annenin tiroid bezini frenlemek için kullanılan ilaçların plasentadan geçip çocuğun kan dolaşımına geçmesindendir. Ancak bu geçişin, kullanılan ilaçların dozlarına bağlı olduğu biliniyor. Bu ilaçların yüksek dozları çocukta hipotiroidi ve guatr oluşturmaya yeterlidir. Bu kesinlikle istenmeyen bir durum olup, çocuğun zihinsel ve motor gelişimini kötü yönde etkiler. Belirli bir dozun altında da çocuğun tiroid bezine etki etmediği biliniyor. Sonuçta bu tür, hipertiroidili gebelere mümkün olan en düşük doz ilaç verilmelidir. Öte yandan tedavi edilmeyen hipertiroidili gebelerde düşük, erken doğum, plasentanın erken ayrılması gibi istenmeyen olayların sıklığı artar. Ayrıca çocuklarda anomali oluşma sıklığı da artar.

Basedow hastalığı olan gebelerin tedavisi sonucu çocuklarında % 3 doğumsal guatr ve yaklaşık % 1 doğumsal hipotiroidi geliştiği gözlenmiştir. Bunlar tamamen tedavi sonucu oluşur. Oysa Basedow'lu gebelerin çocuklarında % 1-3 oranında doğumsal hipertiroidi görülme olasılığı var. Bu durum tedaviden kaynaklanmaz. Annedeki tiroid bezini stimüle (uyaran) eden antikorların çocuğa geçmesiyle oluşur.

Sonuçta hipertiroidili kadınların gebelikleri yüksek riskli gebelik grubuna girer. Mutlaka kadın-doğum ve Endokrinoloji uzmanının denetimi altında olmalıdırlar.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:44   #43
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET

Tanım:

Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir.

Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz aaaabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir.

Gestasyonel diabet kimlerde görülür?

Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır.



Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:

Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan;

daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan;

gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan;

yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri);

birinci derece akrabalarından birinde diabet olan;

tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar.

Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan;

gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;

nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;

bebeği beklenmedik bir şekilde ölen;

idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir.



Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur?

Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG):

Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar.

Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır.

Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):

Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir.

Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır.

Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır.

Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?

Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar.

Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir.

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür.

Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.

Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir.

Bebek için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir.

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir.

Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.

Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur.

Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.

Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.

Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.

Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar.

Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.

Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım:

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.

Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir.

Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır.

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.

Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir.

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.

Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir.

Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır.

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir.

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.

İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır.

Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:45   #44
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelikte alkol alımı

İkinci aya kadar genellikle gebe kalındığından habersiz olduğundan, bunu bilmemiz halinde asla yapmayacağımız şeyleri yaparız. Birkaç vesileyle içilen bir iki duble içkinin erken gebelikte gelişmekte olan cenine zarar verdiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Gerçekte son çalışmalardan birinde, gebeliğin erken döneminde, hiç içmeyenlere oranla daha fazla doğumsal sakatlık ya da gelişme geriliği olmadığı gösterilmiştir.

Gebelik sürecinde fazla içki içmenin ise bebekte bir çok soruna yol açtığı gösterilmiştir. Bebeğin kan dolaşımına giren alkol miktarının anne kanındaki kanındaki alkol yoğunluğuna yaklaşık olduğu ve annen aldığı alkolü bebeğinde paylaştığı göz önüne alınırsa bu pek de şaşırtıcı sayılmaz. Alkolü bedenden atmak için gereken süre bebekte annenin iki katı olduğundan, anne hafif çakıraaaifken bebek sarhoştur.

Gebelik boyunca ağır işçilik (5-6 kadeh şarap, bira ya da rakıyı bir günde tüketmek) ciddi doğum komplikasyonlarının yanı sıra bebekle ilgili alkol sendromuna da yol açar. Yaşama boyu süren bir akşamdan kalmalık olarak tanımlanabilecek olan bu durumda bebek normalden daha küçüktür ve genellikle zihinsel özürlüdür. Baş, yüz, kollar, bacaklar ve merkezi sinir sisteminde (beyin omurilik) birçok yapı bozukluğu vardır ve yeni doğan döneminde ölüm oranı yüksektir. Bebekte daha sonra da öğrenimsel, davranışsal ve toplumsal uyumla ilgili sorunlar olur.

İçki içmeyi sürdürmenin riski doza bağlıdır ne kadar çok içerseniz, bebeğinize vereceğiniz karar daha çok olur. Ama gebelikte içki tüketimi bile (günde 1-2 kadeh, ara sıra 5-6 kadehin tüketildiği durumlar) düşük riskinin artması, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasında komplikasyonlar gibi çeşitli ciddi sorunlara yol açabilir. Ayrıca bebekte alkol etkisi sendromla, çeşitli gelişimsel ve davranışsal sorunlar ilişkilendirilmiştir. Günde 1 ya da 2 kadeh düşük, ölü doğum, büyüme bozukluğu ve baş, yüz, kol, bacak, kalp, merkezi sinir sistemindeki gelişimsel sorunların riskini arttırmaktadır. Çocuklar büyüdüğünde de öğrenme, davranış, toplumsal uyum ve yargılama bozuklukları göstermektedir.

Bazı kadınların gebelikleri süresince hafif, örneğin geceleri bir kadeh içmelerine karşın sağlıklı bebekleri olur. Bunun akıllıca bir davranış olduğunu bir garantisi yoktur. Gebelikte güvenli alkol dozu, eğer varsa bile, bilinmemektedir.

Alkol ve gebelik hakkında bilinenlerin tümü, gebe olduğunuzu fark etmeden önce içtiğiniz içki için kaygılanmayı bırakıp, gebeliğin geri kalan süresi boyunca içkiyi kesmenin öngörülü bir davranış olduğunu düşünmektedir. (Doğum günü ya da yıl dönümünde yemekle alınan yarım bardak şarap dışında, çünkü besinler alkol emilimini azaltmaktadır).

Bazı kadınlar, özellikle gebeliğin erken döneminde içkiye karşı tiksinti duymaya başlayanlar için kokteyl almayı ya da akşam yemeğinde şarap içmeyi âdet haline getirenler için alkolü bırakmak yoğun bir çaba, belki de yaşam biçimini değiştirmeyi gerektirir. Gevşemek için içki alıyorsanız müzik, ılık banyo, masaj, alıştırma, okuma gibi başka yöntemleri deneyin. Eğer içki, bırakmak istemediğiniz günlük alışkanlıklarınızın bir parçasıysa alkolsüz bira, üzüm suyu, köpüklü elma şarabı alabilirsiniz.

Ağır içiciler gebeliğin ne kadar erken döneminde içkiyi bırakılırsa, bebekleri o kadar az risk altında kalır. İçkiyi bırakmayı ya da alkol tedavi programını reddeden ya da bu konuda uzman hekimden yardım almayan bir ağır içici gebeliğini sonlandırmayı düşünebilir ve hastalığı kontrol altına alınana kadar çocuk edinmeyi erteleyebilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:45   #45
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelikte baygınlık ve baş dönmesi

Gebelikte baş dönmelerini sık olmakla birlikte bayılma seyrektir. Gebe bir kadında sersemlik hissi veya baş dönmesinin bilinen veya kuşkulanılan pek çok nedeni vardır.

Birinci üç aylık dönemde hızla genişleyen dolaşım sistemini, varolan kan hacminin yeterli derecede doldurmaması baş dönmesinin nedeni olabilirken, ikinci üçayda genişleyen rahmin anne adayının kan damarları üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilirken , ikinci üç ayda genişleyen rahminin anne adayının kan damarlı üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilir. Baş dönmesi yatar veya oturur durumdan her kalkışınızda olabilir. Buna durumsal kan basıncı düşüklüğü (postural hipotansiyon) denir. Kan basıncının hızla düşmesiyle birlikte birdenbire beyne daha az kan gitmesi buna neden olur. Çözümü basittir : Her zaman yavaş yavaş ayağa kalkın. Telefona yanıt vermek için hızla fırlamak boylu boyunca yere uzanmak demektir, unutmayın!

Kan şekeriniz düşünce de baş dönmesi hissedebilirsiniz. Bunun nedeni genellikle uzun süre aç kalmaktır ve bu durumda her yemekte kan şeker düzeyinizi korumaya yardım edecek proteinler alarak veya sık ve azar azar yemek yiyerek, öğünler arasında alıştırarak kendinizi koruyabilirsiniz. Gerektiğinde kan şeker düzeyinizi hızla yükseltebilmek için bir kutu meyve suyu, bir iki meyve veya yulaflı kraker taşıyın.

Çok sıcak alışveriş merkezlerinde, ofiste veya otobüste de çok fazla giyinmişseniz baş dönmeniz olabilir. Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey dışarı çıkarak veya pencereyi açarak biraz temiz hava almaktır. Üzerimizdekilerin bir kısmını çıkarmak ve boyun ve göğüs bölgesi olmak üzere kıyafetlerinizi gevşetmek de size yararlı olur.

Eğer sersemlik hissediyorsanız ve/veya biraz sonra bayılacağınızı düşünüyorsanız, beyninize giden kan dolaşımını arttırmaya çalışın. Bunun için eğer mümkünse yere uzanın ve bacaklarınızı havaya kaldırın. Bu sırada başınız yerde olmalıdır. Eğer yere uzanmak mümkün değilse, baş dönmeniz geçene kadar, başınızı dizlerinizin arasına alarak oturun. Her ikisini yapmak içinde uygun yer yoksa, bir dizinizi yere koyun ve ayakkabı bağlarını bağlıyormuş gibi yapın. Gerçekte bayılma oldukça nadir görülür. Fakat eğer bayılırsanız , üzülmeye veya endişelenmeye gerek yoktur. Çünkü bu durumda her ne kadar beyninize giden kan akımı azalsa da, bu bebeğinizi etkilemeyecektir.

Bir dahaki hekim kontrolünüzde hekiminize baş dönmenizi ve baygınlık hissinizi anlatın. Gerçek bayılmayı hemen bildirin. Sık sık bayılma şiddetli bir kansızlığın veya başka bir hastalığın belirtisi olabilir, bu nedenle araştırılmalıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:46   #46
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelikte bebek hareketleri tekmelemeleri

Bebeğinizin hareketlerini hissetmek, gebeliğinizde yaşayacağınız en hoşunuza gidecek şeydir. Sizi en çok üzecek şey de doğal olarak, hareketlerin kaybolmasıdır. İçinizde yeni bir yaşamın filizlenip boy attığını, pozitif bir gebelik testi veya karnınızın büyümesinden, bebek kalp atımlarından bile daha fazla gösteren en önemli şey bebeğinizin hareketleridir.

Bebeğin hareketlerinin yedinci haftada başlamasına karşın, bu anne tarafından fark edilmez. Hareketlerini veya "canlandığını" 14. ile 26. haftalar arası herhangi bir dönemde, genellikle de 18. ile 22. haftalar arasında hissedebilirsiniz. Daha önce bebek sahibi olmuş bir kadın, sıklıkla bebeğin hareketlerini daha önce fark eder; çünkü nasıl bir hareket bekleyeceğini biliyordur. Doğal ki, zayıf bir kadın da şişman bir kadına göre bebeğin hareketlerini daha erken fark eder.

Bazen son tahmini doğum tarihi yanlış hesaplandığından, bebek hareketleri geç hissedilmiş olabilir.

Hiç kimse ilk kez anne olduğunu bilmenin nasıl bir şey hissettirdiğini tam olarak söyleyemez, yüz gebe kadın ilk bebek hareketlerini yüz farkı şekilde betimleyebilir. En çok tanımlanan tanımlar "karında bir kanat çırpınma hareketi" ve "kanımda bir kelebek gibi" şeklindedir. Daha erken bebek hareketleri de "çarpma veya dirsek atma", "seğirme", "guruldama", "birisinin karna vurması", "kabarcık patlaması", "kıvranma" , "çok güzel bir parka tepe taklak yürümeye başlamak gibi" diye de tanımlanır. İlk bebek hareketi genellikle yanlış bir şekilde açlık ve gaz ağrısı zannedilir. Hatta bir kadın, "Bluzumda bir böcek geziniyor zannettim, fakat sonradan bunun bebeğimin hareketi olduğunu fark ettim" diye anlamıştır.

Yirminci haftaya kadar bebek hareketlerinin hissedilmemesi beklenen bir durum olmadığından, hekiminizin ultrasonla değerlendirmesi gerekir. Eğer bebeğinizin kalp atımı güçlü ve her şey yolunda gidiyor gibi görünüyorsa, hekiminiz test yaptırmaya gerek duymayacaktır.

İlk bebek hareketleriyle ilgili kaygılar, daha sonra yerini hareketlerin yeterince sık olmaması ya da bir süre fark edilmemesinden kaynaklanan kaygılara bırakır. Bununla birlikte gebeliğin bu döneminde bu kaygılar gereksizdir. Fark edilebilir hareketlerin sıklığı büyük değişkenlik gösterir. Hareketlerin özelliği değişken olmasıdır. Bebek sürekli hareketli olduğu halde bunların yalnızca bir bölümü duyulabilir ölçüde kuvvetlidir. Öteki hareketler bebeğin rahim içindeki duruşundan (örneğin dışa değil iç tarafa dönük tekmelemesinden) dolayı, ya da sizin faaliyetinize bağlı olarak duyulmayabilir (siz yürürken çocuğunuz uyuyabilir ya da uyanık olabilir, veya çok meşgulseniz küçük hareketleri fark etmeyebilirsiniz). Ayrıca siz tam da bebeğinizin en hareketli olduğu dönemde uyuyor olabilirisiniz. (Birçok bebeğin en hareketli olduğu zaman gece yarısıdır)

Gün boyu hiç bebek hareketi duymamışsanız, durumu aydınlatmanın en iyi yolu akşamleyin tercihen bir bardak süt ya da iki saat uzanmanızdır. Sizin hareketsizliğiniz ve içtiğiniz şeyin vereceği enerji bebeğinizi harekete geçirecektir. Yine olmazsa bu kez birkaç saat uzanın, ama bu kez de olmamışsa kaygılanmayın. Birçok anne, 20. haftadan önce bir dönem bir yada iki gün, hatta bazen üç-dört gün boyunca hiçbir hareket hissetmeyebilirler. 20. haftadan sonra telaşa kapılacak bir durum olmasa da (kuşkusuz tahmin edersiniz ki bebeğinizin hareketleri başlamışsa), 24 saat boyunca bebek hareketi duymazsınız hekiminizi aramanız iyi bir düşüncedir.

28. haftadan sonra bebek hareketleri daha düzenli ve kararlı olmaya başlar. Artık yeri iyice daraldığı için hareketleri de sınırlanır. Daralmış yuvasında ancak dönebilir ve kıpırdanabilir. Başı leğene yerleştiğinde artık daha da az hareket edebilir. Araştırmalar, annelerin her gün bebeklerinin hareketlerini kontrol etme alışkanlığını edinmelerinin iyi bir uygulamaya olduğunu göstermiştir. Bu evrede, her gün hareket hissetmeniz koşuluyla, hareketin ne olduğu önemsizdir. Eğer hiç hareket hissetmiyorsanız veya ani panik benzeri bir hareket olursa hekiminize danışın.
Bebekler de insandır. Onların da bizim gibi topuklarıyla diz veya dirsekleriyle tekmeledikleri "hareketli" ya da uzanıp kaldıkları, "sakin" zamanları vardır. Çoğunlukla onun hareketliliği sizin ne yaptığınıza bağlıdır. Rahim dışındaki bebekler gibi, rahim içindeki bebekler de sallandıklarında uyurlar. Bu nedenle gün boyunca hareketli olduğunuz zamanlarda bebeğiniz gündelik ritminizle hareketsizleşir. Böylece -kısmen bebek yavaşlamış olduğundan, kısmen de siz meşgul olduğunuzdan- tekmeleri pek fark etmezsiniz. Siz yavaşlar yavaşlamaz bebeğiniz hareketlenmeye başlar. Bu yüzden bir çok gebe kadın bebek hareketlerini geceleyin veya sabahleyin yatakta hisseder. Ayrıca anne öğünde ya da öğün arasında bir şeyler yiyince, belki de kanındaki şeker miktarının artışına tepki olarak, bebeğin hareketliliği artabilir. Bazı gebeler kendileri sıkıntılı ya da sinirli olduklarında da bebeğin hareketlerinin arttığını bildirmişlerdir; bu durumda bebek annenin adrenaliyle uyarılmış olabilir.

Bebekler 24. ve 28. haftalar arasında en hareketli dönemlerini yaşarlar, anca bu dönemdeki hareketler düzensiz ve genellikle kısadır ve ultrasonda görülebilirse de meşgul olan annenin hissedemeyeceği niteliktedir. 28. ve 32. haftalar arasında bebek hareketleri, dinlenme ve hareketlilik olarak tanımlanan dönemlerle daha düzenli ve sürekli hale gelir.

Başka gebe kadınların bebekleriyle kendi bebeğinizin hareketlerini karşılaştırmayın. Her yeni doğan gibi ana karnındaki her bebek de hareketlilik ve gelişme yönünden kendine özgüdür. Bazılar her zaman hareketlidir, bazılarıysa çoğunlukla sakin. Bazılarının tekmeleri düzenlidir; bazılarının hareket düzenleri anlaşılamaz. Hareketliliğin kesin yavaşlaması ya da kesilmesi olmadığı sürece pek çok durum normaldir.

Son araştırmalar 28. haftadan itibaren bebeğin hareketlerini annenin günde iki kez, bir kez annenin daha hareket olduğu sabah saatlerinde ve bir kez de daha hareketli akşam saatlerinde kontrol etmesinin yerinde olacağını gösteriyor. Hekiminiz başka bir test önermediyse, aşağıdaki testi uygulayabilirsiniz:

Saymaya başladığınızda saate bakın. Her türden hareketi (tekme, çalkalanma, dönme) sayın. 10'a ulaştığınızda saymayı kesin ve saate bakın. Genellikle on dakika içinde on kadar hareket saymış olursunuz. Bazen biraz daha fazla olabilir.

Bir saat sonunda hala on hareket sayamadıysanız, süt için veya hafif bir şeyler atıştırın; sonra sırtüstü uzanın, gevşeyin ve saymayı sürdürün. On hareket saymadan iki saat geçmişse gecikmeden doktorunuzu arayın. Hareketin olmayışı mutlaka bir sorun olduğu anlamına gelmese de, zaman zaman bebekte sıkıntı işareti olabilir. Böyle durumlarda hızla eyleme geçmek gerekebilir.

Doğum yaklaştıkça bebek hareketlerini düzenli olarak kontrol etmek de giderek daha fazla önem kazanır.

Bebeğiniz rahimde büyüdükçe daha güçlenir ve bir zamanlar kelebek dokunuşu gibi olan hareketler artık iyice güçlü bir hale gelir. Kaburgalarınıza, rahim ağzına veya karnınıza canınızı yakacak kadar güçlü bir tekme yerseniz şaşırmayın. Özellikle güçlü bir saldırıya maruz kalırsanız, duruş şeklinizi değiştirmeyi deneyin. Bu, küçük saldırganın dengesini değiştirerek saldırıyı geçici olarak durdurabilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:46   #47
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gebelikte cilt değişiklikleri hastalıkları

Gebelik kadın vücudunda pekçok değişime neden olan bir süreçtir. Hormonal ve mekanik nedenlere bağlı olarak gelişen bu değişimler gerek direk gerekse dolaylı yollardan kadının psikolojisini de etkiler. Bazı kadınlar gebeliğin vücudunda meydana getirdiği değişimlerden büyük bir hoşnutluk duyar ve gebeliğin kendisini güzelleştirdiğini düşünürken, oldukça önemli bir grup kadında çirkinleştiğini düşünür ve hatta kendi vücudundan utanır hale gelir. Oysa gebelik her kadına yakışan çok güzel ve farklı bir olaydır.

Gebelikte kilo artışı, ve karnın büyümesi dışında görülebilen en önemli fiziksel değişim ciltte yaşanır. Hem hormonların hem de büyüyen karnın etkisi ile ortaya çıkan bu değişikliklerin bir kısmı gebelik sonrası eskiye dönerken, bir kısmı da kalıcı olur.

Çatlaklar
Gebelikte ortaya çıkan cilt değişimlerinden en sık bilineni karın çatlaklarıdır. Stria Gravidarum adı verilen bu çatlaklar tüm gebe kadınların %50 ile 90'ında ortaya çıkar. Hemen hemen bütün kadınlar bu çatlakların ortaya çıkmasından korkmakta ve çekinmektedir. Büyük çoğunluğu karnın alt kısmında görülen lezyonlar gebeliğin ikinci yarısından itibaren belirmeye başlar. Nadiren uyluklar, kalçalar, memeler ve kollarda da görülebilir.

Tipik görüntüsü deride ufak ve fazla derin olmayan çöküntüler şeklindedir. Açık tenli kadınlarda pembemsi bir rengi olabilir. Esmer tenlilerde ise etrafındaki cilt bölümlerinden oldukça açık renkte, hatta gümüş rengindedir. Ciltte bulunan kollajen adı verilen maddenin ayrılmasından dolayı görülürler. Ağrılı değillerdir ancak hafif bir kaşıntıya yol açabilirler. Hem mekanik gerilmeye bağlı olarak hem de hormonal nedenler ile ortaya çıkabilirler.

Çatlakların önlenmesi her zaman mümkün olmaz. Piyasada gebelik çatlaklarını engellemek için satılan pekçok ürün olmasına karşın etkinlikleri her zaman tatminkar değildir. Ailevi yatkınlık söz konusudur. Annesi ya da kızkardeşinde bu türden çatlaklar olanlarda daha sık görülür. Irkın da etkisi olduğu tahmin edilmektedir. Örneğin siyah ırkda daha az rastlanır. Ani ya da olması gerekenden fazla kilo artışı olanlarda çatlaklar daha kötü olur. Önlemek için yapılabilecek en iyi şey bol sıvı almaktır. Sıvı miktarı yüksek olan sağlıklı bir cilt gerilmeye daha iyi yanıt verir.

Çatlakların büyük bir kısmı doğumdan sonra kaybolmaz. Rengi biraz daha açılarak gümüşi bir hal alır. Pekçok kadın bu durumdan rahatsızlık duymaz ve bunu anne olmanın bir işareti olarak gururla taşır. Daha az sayıda kadın ise çatlaklardan kurtulmak ister. Bu amaçla geliştirimiş pek çok cerrahi teknik vardır ve bu teknikler plastik cerrahlar tarafından uygulanır. Sonuçlar tatminkar olmaktadır.

Özetleyecek olursak:

Aile öyküsü ve genetik yatkınlık çatlakların ortaya çıkmasında önemlidir. Anneniz ya da kızkardeşlerinizde varsa büyük olasılıkla sizde de görülecektir.
Eğer önceki hamileliklerinizde çatlak olduysa bu hamileliğinizde de oluşması kuvvetli bir olasılıktır. Önceden kalan çatlakların rengi geçici olarak koyulaşabilir.
Ani kilo artışı. Çok hızlı ve fazla miktarda kilo aldıysanız çatak ile karşılaşma olasılığınız yüksek demektir.
Beslenme durumu. Yeterli miktarda sıvı alan ve dengeli beslenen kadınlarda daha az ve daha hafif şiddette çatlak olduğunu unutmayın
Irkın önemini akılda tutun.
Gebelik Maskesi
Cholasma olarak da adlandırılan gebelik maskesi gebelik esnasında yüzde meydana gelen değişimleri ifade eder. Gebelik sırasında melanotropin adı verilen madde fazla miktarda salgılanır. Bu madde burun, yanaklar ve alın civarında pigmentasyon artışına yani koyulaşmaya yol açar. Güneş ışınları duruma yol açmamakla birlikte olayın şiddetini arttırabilir. Gebe kadınların %45 ile 70'inde gebeliğin 4. ve 5. ayından başlayarak gebelik maskesi görülebilir. Kalıcı olmayan bu durum doğumdan sonra birkaç ayda kendiliğinden geriler ve kaybolur. Gebeliği sırasında makyaj yapan kadınlar cholasma'yı saklayabilirler. Gebelk maskesini önlemenin en kolay yolu güneşe çıkarken çok yüksek faktörlü koruma kremleri sürmektir. Kış aylarında da güneşin bu tür etkisi olabileceği unutulmamalı ve koruyucu krem sürmek ihmal edilmemelidir.
Koyulaşmalar sadece yüzde olmaz. Meme başları, koltuk altları, genital bölge de de gebeliğin sonlarına doğru renk değişiklikleri görülebilir. Bu değişiklikler önemli değildir ve doğumdan sonra kaybolurlar.


Linea nigra
Orta hat üzerinde, kasıktan göbek deliğine kadar uzanan koyu renkli bir çizgidir. İlk gebeliğini yaşayanlarda gebeliğin üçüncü ayından başlayarak ortaya çıkar. Tecrübeli annelerde ise daha erken dönemde görülebilir. Her kadında görülmez.Bazı toplumlarda bu çizginin görülmesi bebeğin erkek olduğu şeklinde yorumlanır ancak bunun gerçekle bir ilgisi yoktur.

Sivilce
Gebelikte meydana gelen hormonal değişimler ciltte yağlanma ve sivilceye neden olabilir. tamamen geri dönüşümlü olan bu sivilceler gebelik sırasında bol sıvı alımı ve düzenli yapilan cilt temizliği ile bir ölçüde engellenebilir.

Damarlanma
Gebelik sırasında kanda artan östrojen seviyelerine bağlı olarak özellikle yüz, boyun, göğüs, kol ve bacaklarda değişik şekillerde damarlanmalar ortaya çıkabilir. Bu damarlanma yıldız şeklinde ve ciltten hafif kabarık yapılardır. Üzerine baskı uygulayınca renkleri solmaz. Bu yapılara örümcek ağına benzedikleri için İngilizce'de örümcek anlamına gelen spider kelimesinden esinlenerek "spider veins" adı verilir. Kadınların %60 civarında görülür ve doğumdan sonra kendiliğinden kaybolur.

Palmar Eritem

Tıbbi adı palmar eritem olan avuç içlerinde kızarıklık ve beneklenmenin nedeni tam olarak bilinmemektedir.Bununla birlikte artmış östrojen miktarına bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir. Gebe kadınların %50-55'inde rastlanır. Zencilerde daha nadir görülür. Nadiren ayak tabanlarında da saptanabilir. Herhangi bir yakınma yaratmayacağı gibi hafif yanma ve kaşıntı olabilir. Her zaman kullanılan nemlendiriciler yararlı olabilir.
Karaciğer hastalıklarının önemli bir bulgusu olan palmar eritem varlığında kan tetkileri ile karaciğer fonksiyon testleri yapılmasında fayda vardır. Palmar eritem doğumdan sonra östrojen düzeylerinin normale inmesi ile kaybolur.

Diğer değişiklikler
Gebelik sırasında bazı kadınlrda saç ve tırnaklar normalden daha hızlı uzar. Tırnaklarda incelme ve kolay kırılma görülebilir. Bazı bölgelerde aşırı tüylenme olabilir. Terleme artabilir. Tüm bu değişiklikler hormonal artışlara bağlıdır ve gebelik sona erdikten sonra gerilerler
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:46   #48
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Gecikmiş doğum günaşımı sürmatürasyon



42 Haftadan uzun süren gebeliklere GÜN AŞIMI adı verilir. Sürmatürite, postterm, postmatürite olarak da adlandırılabilir. Ortalama gebelik süresi insanoğlunda son menstrüel periodun ilk gününden itibaren 280 gündür. Ovulasyon (yumurtlama) tarihinden itibaren de 266 günlük bir süreyi kapsar. Tahmini doğum tarihi Neagele formülü ile hesaplanır. Bu basit formülde son adet tarihinin ilk gününe 7 gün eklenerek ve 3 ay geri giderek tahmini doğum tarihine ulaşılır. Ancak bu tarih kesin değildir ve 15 gün önce ve sonrası da normal olarak kabul edilmektedir. Her kadında ovulasyon (yumurtlama) tabii ki tam olarak bilinemediğinden doğum tarihinin belirlenmesinde son menstrüel periyot baz alınır. Eğer ovulasyon tarihi net biliniyorsa gebelik süresi ile ilgili daha kesin bilgilere ulaşılabilir.

BEBEĞE AİT RİSKLER:

Gün aşımında, bebeği bekleyen en önemli risk, plasentada dolaşım bozulmasına bağlı olarak oksijen ve besin maddelerinin yeterince taşınamaması sonucu fetal distres gelişimidir. Oksijenlenmenin azalması sonucu fetusun ilk tepkilerinden biri, hareketini kısıtlaması ve oksijen kullanımını azaltmaktır. Bu nedenle özellikle gün aşımı olan gebeliklerde, bebek hareketleri bir sağlık göstergesi olarak dikkatlice izlenmelidir. Bir noktaya kadar tolere edilebilen oksijen kısıtlılığı, belli bir sınırın aşılması ile fetusta refleks olarak mekonyum denen ilk dışkının rahim içerisine yapılmasına neden olur. Bebek doğmadan amniyon sıvısı içine yaptığı bu ilk dışkı; doğum sırasında ve hatta anne karnında bebeğin akciğerlerinin mekonyumla dolmasına neden olur. Mekonyum aspirasyonu denen bu durum, bebekte ciddi zararlara yol açabilir.

DİSMATÜRİTE SENDROMU:

Normalde fetus 40. haftadan sonra çok az bir gelişme gösterir. Son haftalarda akciğer olgunlaşmasını da tamamlamış olan fetusta, cilt altı yağ depolanmaları dışında, herhangi bir gelişme beklenmez. Gün aşımı başladığında Dismatürite sendromu adı verilen tablo gelişmeye başlayabilir. Dismatürite sendromu gün aşımı olan bebeklerin yaklaşık üçte birinde görülmektedir. Genellikle cilt altı yağ depolarının kaybı sonucu buruşuk, kuru ve çatlak bir deri, uzun tırnaklar, uzun saçlar, hipotoni denen kas güçsüzlüğü, mekonyumla boyanmış sarı - yeşil veya kahverengi cilt, göbek kordonu ve zarlar ile karakterizedir.

İRİ BEBEK:

Bir grup sürmatüre bebekte beklenin üzerinde kilo artışı sonucu "iri bebek" (4000gr. Doğum tartısı üzeri) durumu söz konusu olabilir. Normal doğum eylemi sırasında sıkıntı yaratabilecek bu durumda doğum eyleminin uzaması, zor ve müdahaleli doğum (vakum, forseps) riskinin artması, doğum eylemi sırasında bebeğin omzunun takılması, epizyotominin (normal doğum eylemi sırasında vulvaya yapılan cerrahi kesinin) istenmeyen şekilde ilerlemesi ve çeşitli yırtıkların oluşumu, doğum sonrası uterin kasılmaların etkili olmaması nedeniyle aşırı kanama gibi sorunlara yol açabilir.

OLİGOHİDRAMNİYOS

Gün aşımı durumunda oligohidramniyos (bebeğin içinde bulunduğu sıvının miktarında azalma) oluşabilir. Bu nedenle gün aşımı olan bebeklerde amniyon sıvısı miktarının ultrason ile ölçümü önemlidir. Oligohidramniyos varlığı, bebeğin dolaşım bozukluğunun da göstergesi olduğundan özellikle önemlidir. Anne karnında ve doğum sırasında bebeğin daha çabuk strese girmesine neden olabilir. Oligohidramniyos saptandığından itibaren gebelik sonlandırılmalıdır.

TEDAVİ:

Doğumu planlamaktır. Sezaryen gerektiren bir durum varsa beklenmeden gebelik sezaryenle sonlandırılır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:53   #49
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Genital Herpes uçuk

Yaygın adı ile uçuk olarak bilinen lezyon, Herpes Simpleks Virus (HSV) adı verilen virüsün yol açtığı bir enfeksiyondur.


Sadece 45 milyon kişi A.B.D.'de bu hastalğa yakalanmıştır ve her yıl 500.000 yeni vaka ortaya çıkmaktadır. Bu tablonun dramatik olan yanı hastaların %80'i ya herhangi bir yakınma ortaya çıkmadığı ya da belirtileri yanlış yorumladığı için hasta olduğunun farkında değildir.

HSV'nin 2 tipi vardır: HSV1 ve HSV2. HSV1 genelde dudak etrafındaki uçuk şeklinde lezyonlara neden olurken, HSV2 genelde genital organlarda enfeksiyon yaratmaktadır.

Virus ilk defa enfeksiyon yarattıktan sonra sinir düğümlerinde sessiz olarak yıllarca bekleyebilmekte ve uygun ortam ve zamanda yeniden enfeksiyona neden olabilmektedir. Bu nedenle HSV enfeksiyonları sinsi enfeksiyonlardır.

Belirtiler
Herpes bulguları kişiden kişiye değişir. İlk atakta genelde virüs ile tamastan sonra 2 gün 3 hafta arası bir sürelik kuluçka devresini takiben yanma, kaşıntı, bacaklarda ağrı, kalça ve genital bölgede ağrı, vajinal akıntı, karın boşluğunda dolgunluk hissi görülebilir. Bu ilk bulgulardan birkaç gün sonra enfeksiyon alanında uçuk tarzı yaralar ortaya çıkar. Bu yaralar vajinada ve rahim ağzında olabilir. 3-4 gün içinde bu yaralar iz bırakmadan kaybolurlar. Bu aşamadan sonra virus omurilik düzeyinde sinir köklerine giderek yerleşir ve burada inaktive halde beklemeye başlar. Pekçok kişide de periyodik olarak re-enfeksiyona neden olur. Bu reenfeksiyonlar esnasında virusler sinirler boyunca ilerleyerek genelde ilk enfeksiyonu yarattığı alanların yakınında yeni lezyonları yapar.Her enfeksiyon atağı esnasında gözle görülebilen lezyonların bulunması şart değildir. Çoğu zaman fark edilmeyen ataklar olur. Bu dönemlerde vajinal salgılar ile virüs yayılımı olduğundan kadın cinsel partnerine hastalığı bulaştırabilir.


Genital herpes lezyonunun
tipik görüntüsü

Tanı
Gözle görülebilen lezyonların varlığında tanıyı koymak kolaydır. Ancak bunun HSV olduğunu göstermek için bazı laboratuvar tetkikleri gerekebilir. Bunun en iyi yolu aktif enfeksiyon sırasında lezyonlardan alınacak materyalde viral kültür yapmaktır. Ancak bu oldukça masraflı bir tekniktir. Materyalde virus üretilememesi hastalık olmadığı anlamına da gelmez. Kesin tanının çok zor olması nedeni ile pekçok vaka hatalı olarak teşhis ve tedavi edilmektedir. Kanda yapılan immünolojik testler ile de HSV varlığı saptanabilir. Ancak bu testler aktif enfeksiyonu göstermez. Sadece kişinin hayatının herhangi bir döneminde enfeksiyon geçirip geçirmediğini ve bağışıklık sisteminin virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirler. Antikorlar bulunsa bile bunlar kişiyi yeni enfeksiyonlardan korumaz. Kan testi ayrıca oral ve genital enfeksiyonların ayrımını da sağlayamaz. Son zamanlarda HSV1 ve HSV2'yi ayrıdedebilen kan testleri geliştirilmiş olmakla beraber bunların yaygın kullanımı henüz daha mevcut değildir.

Tedavi
Günümüzde Herpes tedavisi için değişik ilaçlar mevcuttur ancak bu ilaçlar kesin tedavi sağlayamamaktadırlar. Viral bir enfeksiyon olduğu için antibiyotikler etkisiz olmaktadır. İlaçlar sedece ilk atağın şiddetini azaltmakta ve süresini kısaltmakta , daha sonraki atakların ise sıklığını düşürmektedir. HSV enfeksiyonu geçiren kişiler bazı birkaç basit kurala uyarak enfeksiyonun süresini ve bulaşıcılığı azaltabilirler. Bu önlemlerden en basit fakat en önemli olanı enfekte alanı temiz ve kuru tutmaktır.

Uçuk olan bölgeye dokunmamak ya da dokunduktan sonra hemen elleri yıkamak son derece önemlidir.

Lezyonlar tamamen iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçınmak da önemli bir konudur.

Tekrarlayan enfeksiyonlar travma, soğuk algınlığı, adet görme ya da stress gibi vücut direncini düşüren durumlarda ortaya çıkmaktadır.

Riskler
Genital Herpes enfeksiyonu bazı riskleri de beraberinde getirir.Ancak uzun dönem hayat kalitesini etkileyebilecek etkileri yoktur. Gebelik gibi genel vücut direncinin azaldığı durumda olan kişiler aktif enfeksiyon açısından dikkatli takip edilmelidirler. Eğer Herpesin ilk atağı gebelik esnasında ortaya çıkarsa bu durumda virüs bebeğe geçebilir ve bu tür gebeliklerde erken doğum riski her zaman bulunur. Neonatal herpes ile doğan (anne karnında iken virüs ile temas eden ve enfekte olan) bebeklerin %50'sinde nörolojik hasarlar ve ölüm meydana gelir. Bebeklerde beyin iltihabı, göz problemleri, ciddi boyutta döküntüler ortaya çıkar ancak bu bebeklerin büyük bir kısmı antiviral ilaç tedavilerinden yarar görürler. Bebeklerdeki risk büyük ölçüde annenin geçirdiği atağın ilk ya da tekrarlayan atak olmasına bağlıdır. Aktif enfeksiyon varlığını araştırmak için yapılan viral kültürlerin sonucu uzun bir süre aldığı için genital herpesden şüphelenilen vakalarda doğum şekli olarak sezaryen tercih edilir. Eğer aktif enfeksiyon yok ise sezaryen şart değildir
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:54   #50
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Genital tüberküloz

Tüberküloz yani verem bir zamanların en tehlikeli ve en ölümcül hastalığıydı. Günümüzde ise eskisi kadar yaygın olmasa bile hala daha özellikle ülkemizde yaygın olarak görülmekte olan bir hastalıktır.
Ancak geliştirilen antibiyotik ve aşılar sayesinde hem önlenebilen hem de tedavi edilebilen bir hastalıktır. Son 50 yılda tüberküloz tedavisindeki gelişmelere ve gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde yok edilmiş olmasına karşın tüm dünyada bakıldığında önlenebilen ölüm sebepleri arasında 5. sıradadır.

Dünya Sağlık teşkilatı 1990 yılında tüm dünyada 2.910.000 kişinin bu hastalık nedeni ile hayatını kaybettiğini açıklamıştır. Çarpıcı olan bu ölüm vakalarının sadece 40.000'inin gelişmiş ülkelerde meydana gelmesidir.

Uzun süre belirti vermemesi nedeni ile ve ihmalkarlıklar sonucu ülkemizdeki tüberküloz görülme sıklığı tam olarak bilinmemekte, hastaların önemli bir kısmı saptanamamakta ve teşhis konulan hastalar yeterli düzeyde takip edilememektedir. Tüberküloz en sık solunum yollarını tutmaktadır. Bu hastaların %2-5 kadarında da genital tüberküloz saptanmaktadır.

Genital tüberküloz primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır. Son derece nadir olan primer genital tüberkülozda mikroorganizmanın ilk enfeksiyon yarattığı alan genital organlardır. Vakaların %99'dan fazlası sekonder tüberkülozdur. Burada vücudun başka bir yerinde (genelde akciğerler) bulunan enfeksiyon kan yolu ile genital organlara yayılır (dessendan enfeksiyon).

Dış genital organların tüberkülozu son derece nadirdir. En sık endometrium ve adneksler (yumurtalıklar ve tüpler) tutulur.

Klinik
Genital tüberküloz vakalarında tüberküloz için tipik olan yorgunluk, kilo kaybı, gece terlemeleri, gece yükselen ateş çok nadir görülür. Genital tüberkülozlu hastalarda en sık başvuru sebebi infertilitedir. Hastalarda %25-50 oranında pelvik ağrı ve %10-40 oranında anormal kanama görülür. Endometriumda olan harabiyet nedeni ile zarlar birbirine yapışır (Asherman sendromu) ve bu durum hem infertiliteye hem de adet kanamasının azalmasına ya da olmamasına neden olur. Tüpler sıklıkla iki taraflı tutulur ve histerosapingografide (rahim filmi) görünümü tipiktir.

Tanı
Genital tüberkülozdan şüphelenilen vakalarda aile ve kişinin kendi öyküsü önemlidir. Daha önceden tüberküloz tanısı alıp almadığı, ailesi ve yakın çevresinde bu hastalığa sahip kişi olup olmadığı araştırılmalı ve detaylı bir fizik muayene yapılmalıdır. Tanıya yardımcı olması açısından akciğer grafisi çekilmeli ve PPD testi yapılmalıdır. İnfertilite nedeni ile müracaat etmiş hastalarda HSG çekilmeli, gerekli vakalarda endometrium biopsisi yapılmalıdır.

Tedavi
Genital tüberkülozun tedavisi tıbbidir. Ancak gelişmiş olan infertilite vakalarında tedaviye yanıt çok iyi değildir. Sebat eden vakalarda cerrahi tedavi de uygulanabilir. Çocuk isteği olmayan kadınlarda rahim alınabilir. Genital tüberküloz tedavisi güç ve yüzgüldürücü olmayan bir hastalıktır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:07 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,