gönlün ne kadar sık sen ondan haber ver?..
söyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaskol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüregini, ac kapılarını,
gelene gecene yol verme girsin diye iceri ama
gömme basını topraga bir cift güzel göz ugruna.
Bilirim yine yeserecek bir cicek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir ask varsa avuclarında,
bırak aksın yollarına.
yag gec, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüregine,
hem ona gecmezse kime gecer sözün?..
büyü büyü... bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maasallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüregini ucmasın diye.
akıllı ol, yüregin gelir pesinden,
bosver yası bası,
ask var mı ask, sen ondan haber ver?
takılmıssın yüzündeki gözündeki cizgilere.
o cizgilerin yüregine neler kazıdığını düsün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soguk bir
kıs günü, öl gitsin...
parayı pulu savurup,
bir balıkcı köyünde balık tutmak mıdır istegin,
savrul gitsin...
Bos ver be yası bası, kim tutar seni kim,
kendi yüreginden baska kim?.
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkca birine.
O biri de gelir gercekten istedigin oysa,
seveceksen ve öleceksen ugruna...
yasa be, yasa da öyle git, gireceksen topraga...
yas 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
cekeceksen bile bayragı,
yasadım ulan dibine kadar diyemiyecek misin?
Arkadaşlar bende Can Yücelle alakalı gerçek bir hikayeden bahsetmek istiyorum müsadenizle..
Iki liseli arkadas, liseyi bitirdiklerinde yurt
disinda egitimlerine
devam etmek üzere yillardir harçliklarini
biriktirmisler. Bu
birikimlerini yillarca herseyden mahrum kalarak,
fedakarliklar
göstererek yapmislar.
Liseyi beraber bitirdiklerinde Milli Egitim
Bakanini ziyarete gidip,
yurtdisiunda okumaya gönderilmelerini talep
etmisler..
Ancak, Bakan gençlerden birini disari çikartmis ve
içerdekine,
- Seni gönderebilirim, ama arkadasini gönderirsem
dedikodu olur 'oglunu
gönderdi derler' onun için onu gönderemem der.
Bu durum disaridaki ögrenciye de söylendiginde,
durumu algilamasinin
ardindan arkadasina,
- Madem öyle benim biriktirdigim parayi da sen al,
hiç olmazsa
biriktirme amacimi kismen gerçeklestireyim, der ve
yillardir
fedakarliklarla
biriktirdigi tüm parayi arkadasina verir.
Evet, bu Milli Egitim Bakani Hasan Ali YÜCEL dir.
Dedikodu olmasin diye
göndermedigi oglu ise, bugünün ünlü sair Can YÜCEL
dir.
Bu gerçek hikaye henüz bitmedi.
Arkadasi, Isviçre'ye gider ve burada tip egitimi
alir. O kadar basarili
olur, o kadar basarili olur ki, dünyada O'nun
adini duymayan bir
tip adami kalmamistir. Bu profesör Türk oldugunu
her firsatta
haykirmis, kendi icat ettigi, tasarladigi ameliyat
aletlerine; Ayse,
Ceylan,
Leyla,, Esek Semeri gibi Türkçe isimler vermis ve
konusunda ki her tip
adami bu isimleri kullanmaya baslamistir.
Tahmin edeceginiz üzere bu kisi Türkiye de bir
hastane açmak istemis
ama Türk Bürokrasi duvarini asamamis ve halen bunu
gerçeklestirememistir. Oysa Isviçre; ülkede 60
yasini asan doktorlara
ameliyat izni verilmemesine karsilik iki sene
üstüste yasalarini
degistirerek ona bu hakki tanimistir.
Evet arkadaslar bu hikayeyi hiç unutmayacagim.
Bu ünlü cerrah sonunda Türkiye de tüm
üniversitelerimizden takdir
edildi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez, TBMM
tarafindan "Onur Madalyasi"
aldi.
Bu kisi; Profesörlerin Profesörü, Profesör GAZI
YASARGIL di.
Hikaye hala bitmedi,
Ünlü sairimiz Can YÜCEL'in oglu, Yeni Can YÜCEL
doktor olarak mezun
oldu ve babasi onu can arkadasi Gazi Yasargil'e
gönderdi. O da onu beyin
cerrahi olarak yetistiriyor. Su an Doç. Dr. Yeni
Can YÜCEL......