Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse;
Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yaptığı gibi süpürün...
O kadar güzel süpürülsün ki herkes durup “Burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş” desin...
Her şeyden önce iyi yaşa...
Sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş gibi, laf olsun diye günlerini geçirme...
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev...
Hayatını öyle yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin...
Ve her gün hiç olmazsa faydalı bir şey yap ki;
Gece yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine; “Ben elimden geleni yaptım” diyebilesin...
Bilge kişi su gibidir...
Su ki; beslerken dört bir yanı, yarışmaz, tartışmaz şunu, bunu...
Kibirsizce akar, seçmeden sağı solu, bu yüzdendir ki, yola uyumludur yolu...
İşte bilge kişi benzer şekilde, yaşar, doğayla iç içe...
Düşüncesinde derin, verirken tarafsız engin...
Konuşurken doğru ve yönetirken dürüst...
Gündelikte yeterli ve edimlerinde tutarlı.
Yeteneğince üretici, fırsatlar kadar girişimci...
Ne kimseye üstün olma çabasında, ne de kimse ona üstün...
(...Lao-Tse)
Şu anda seni düşünüyorum...
Ve eğer bazen sana, gizleniyorum gibi geliyorsa, bu, seni az seviyor olmamdan değil de;
Artık bazı anlarda yalnız kalmam gerektiğinden böyle...
...
Ama sen, hiç de bu yüzden düşüncelerimin dışında kalmış, unutulmuş değilsin...
Tam tersine senin o capcanlı varlığınla doluyum ben...
...
Senin o sadık yüreğini ne zaman düşünsem yeniden neşeleniyorum...
Sen çevremde gezinip duruyorsun, geri kalan her şey de silinip gidiyor ufkumdan...
Sonsuza doğru uzanan ve artık bir tek sınırı olan ufkumdan...
...
İşte o zaman ben sana kavuşuyorum...
...Ve dalgalanmakta olan düşüncem huzuru sende buluyor...
(...Sokrates)
Aklı başında olan bilir ki, insanın gözü iki karşıt sebepten, iki türlü bulanır...
Biri aydınlıktan karanlığa geçişte olur, öbürü de karanlıktan aydınlığa geçişte...
Onun gibi düşünce de bir şeyi açık seçik göremeyince, buna gülmek yerine düşünmeli;
Acaba daha ışıklı bir dünyadan gelip karanlıklara alışamadığı için mi,
Yoksa bilgisizlikten aydınlığa varıp aşırı bir parlaklıkla kamaştığı için mi bulanık görüyor göz?...
Birincisi, övülecek, ikincisi acınacak bir haldir...
Karanlığa alışamayan göz, ışıklı bir dünyadan geliyor demektir...
Ona gülersek, gülünç oluruz...
Ötekineyse hakkımızdır gülmek... (...Platon)
Yalnızca benden kaçma yeter
boş sözler de etsen duymak istiyorum seni...
sağır olsan gönlüm sözlerini ister,
dilsiz olsan gördüğünü...
...
kör olsan, seni görmek isterdim,
sen yanımda yol gösterici oldun:
uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı,
bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı...
...
“bırak beni yaralıyım” desen de boşa,
görevden dönülmez, yalnızca ertelenir,
başka bir yerde değil, yalnızca “burda”...
...
bilirsin özgür değildir ihtiyaç duyulan kimse,
gönlüm her şeyden önce seni ister,
biz de diyebilirim, ben yerine...
(...Bertolt Brecht)
Devlet birçok kişi tarafından yönetilirse bu ona, tıpkı giderleri toplulukça kaynaklanan şölenin, tek kişinin hazırlayacağı bir şölenden daha üstün olması gibi bir üstünlük sağlar...
Onun içindir ki çoğunluk, birçok durumda, her kim olursa olsun tek bir kişiden daha iyi bir yargıçtır...
Ayrıca çokluk daha güç bozulur ya da kıstırılır...
Kötü bir anında olan ya da konuya ilişkin çok güçlü duyguları bulunan bir kişinin yargısı ister istemez çarpık olacaktır...
Öte yandan, bir kitlenin yargıda bulunması durumunda, kitleyi oluşturan her kişinin aynı anda duygulara kapılmasını ve yargısını çarpıtmadan ayarlamak güçtür... (...Aristoteles)
İşte o nokta, elden düşmeciler için yolun sonu...
Onların gerçeklere, fikirlere, yapılan ve yapılacak işe kaygılandığı yok...
Onların tüm ilgisi insanlara dönük...
“Bu doğru mu” diye sormuyorlar...
“Başkaları bunu doğru sayıyor mu” diye soruyorlar...
Yargılamak için değil, tekrarlamak için...
Yapmak için değil, yapıyormuş izlenimini vermek için...
Üretmek değil, göstermek...
Yetenek değil, dostluk... Nitelik değil, fors.
Eğer yapanlar, düşünenler, çalışanlar, üretenler olmasa, dünyanın hali ne olurdu?...
(...A. Rand)
Umudun tanımına giren iki şey vardır: Zaman ve gelecek...
Umut ne dündür, ne de şimdi... O hep yarınlarda yaşamayı sever...
Asılmakta olan kişinin bile,
“İp kopacaktır” diye bir umudu vardır...
İnsan için, hayatı akışına bırakmak;
Çabasız, amaçsız ve atılımsız duruma gelmek demektir...
Hiçbir zaman olamayacak bir şeyi ısrarla umut etmek,
İnsanı devamlı bir karamsarlığa sürükler...
Umut; umut edilen şeyin, olabilirliği oranında mutluluk kaynağı olur...
O; büyük bir canlılık, duyarlılık ve olumlu düşünce üretimiyle oluşan bir değişim isteğidir...
Umut; varlıklı bir kişi için belki, yemeğin üstüne yediği tatlı olabilir...
Ancak bir yoksul için kuru bir ekmek parçasıdır da...
Yaşanan gün nasıl olursa olsun, beklenen gün her zaman daha güzeldir...
Bir yerde de duyulan değişim isteğidir ve insanın yarınlarına borçlanmasıdır...
Çünkü insanın geçmişi hep kayıplarla, geleceği de hep umutlarla doludur...
İyice düşünüp karar verin... İstediğiniz nedir?...
Silik, beklentisiz, havanın esişine, suyun akışına bırakılmış bir hayat mı?...
(...H.Benazus)
İyi insan nasıl olmalı diye tartışarak daha fazla vakit kaybetme: İyi insan ol.
Gerçekleşen her şey, gerçekleşmesi gerektiği gibi gerçekleşir.
Başkalarının yaptıklarına söylediklerine ve düşündüklerine aldırış etmeyen,
Sadece iyi bir insan olmak için kendi yaptıklarıyla ilgilenen bir insan ne çok zaman kazanır...
...
Birisine bir iyilik yaptığında ne bekliyorsun?...
Doğru şeyi yaptığından ötürü hoşnut olman ve bu iyiliğin karşılığını beklememen gerekmez mi?...
İnsanlar birbirleri için yaratılmıştır...
Ya onlara doğru yolu göster ya da onlara karşı anlayışlı ol...
...
Eğer gerçekten sahip olduğumuz biricik şey içinde bulunduğumuz an ise ve sahip olmadığımız bir şeyi yitirmemiz de mümkün olmadığına göre,
Birisinin elimizden alabileceği tek şey yaşadığımız andır.
İnsanın başına, kaldıramayacağı hiçbir şey gelmez.
...
Her şeyin bir görüş olduğunu ve görüşün de sizin gücünüz dahilinde olduğunu düşünün...
O halde istediğiniz bir zamanda görüşünüzü aradan çıkarın;
Tıpkı bir burnu az önce dönmüş denizci gibi sakin, dingin ve dalgasız bir körfeze ulaşırsınız.
...
Sizi sözünden dönmeye, öz saygınızı yitirmeye,
Birinden nefret etmeye, şüphe etmeye, küfür etmeye,
İki yüzlü davranmaya, etrafında duvar ve perde isteyen herhangi bir şeyi arzulamaya sürükleyen şeyi asla yararlı görmeyin...
(...Marcus Aurelius)