Acemi Er
Üyelik tarihi: Apr 2009
Mesajlar: 12
|
Van
Dünyada Güneşin en güzel doğduğu şehir.
ŞEHRİN KONUMU VE GENEL GÖRÜNÜŞÜ
Van şehri, Van gölünün doğu sahili kenarında kurulmuştur. 41-44 derece enlem, 37-39,2 boylam çizgileri arasındadır. Şehrin doğusu, kuzey-doğusu ve güneyi dağlarla çevrili olup kurulu olduğu alan büyük bir ovadır. Bu ova zaman zaman göl seviyesinden 200 metreye kadar yükselir. Bu yerleşim alanı, kuzeyde Akköprü Düzü, güneyde Şamranaltı Düzü, Kuzey-doğuda ise Sıhke Düzü diye birkaç kısma ayrılmaktadır.
Van şehri, gölden yüksekliği 80 m. olan sarp kayalıklar üzerinde kurul¬muş kalenin, güney yüzünde olup, iç içe iki dış surla çevrilmiştir. Bu dış surların çeşitli cephelerde kapısı ve üzerinde kuleleri bulunmaktaydı. Kalenin kuzey cephesinde iskan bulunmamaktadır.
Kalenin göle bakan yamaçlarının altında Horhor Bahçeleri ve bu bahçe¬lerin içinde şehrin büyük ölçüde su ihtiyacını karşılayan kaynaklar mevcuttu.
Evliya Çelebi, Aşağı Kalede yani şehrin bulunduğu kısımda, 8.800 hücre bulunduğunu, bütün evlerinin kireç ve cibis ile sıvalı, ikişer kat, kârgir ve düzgün yapılı; bütün caddelerinin ise temiz, geniş ve kaldırımlı olduğunu beyan etmektedir.
Van şehri Osmanlı Devleti'nin doğuya açılan kap.ısı hüviyetinde olup özellikle dış ticaret konusunda önemli bir merkezdi. İran-Van-Diyarbekir¬-Halep ve Batum-Erzurum-Van-Tebriz yollarının üzerinde bulunması, önemi¬ni bir kat daha artıyordu. 1664 yılında Van'ı ziyaret eden Jean-Babtiste Tavernier, Van'ın önemli bir alış-veriş merkezi ve ticaretin buradaki halk için bir gelenek olduğunu kaydetmektedir.
VAN KALESİ
Van Kalesi bir iç kale ve etrafındaki surlar ve bu surlar üzerindeki kulelerden meydana gelen dış kaleden müteşekkildir. Şehir de bu dış kale yani surlarını içinde bulunurdu.
İç Kale (Yukarı Kale)
M.Ö. IX. yüzyılın ortalarına kadar süren Urartu-Asur mücadelesinin so¬nunda, Asurluların, dağlık ve zor arazi şartlarına sahip Van bölgesini hakimiyetleri altında tutmasının zorluğu yüzünden, Urartu Kralı Sarduri (M.Ö. 840-830) bölgeye hakim olarak Urartu Devleti'ini kurmuş ve başşehri Tuşpa yani bugünkü Van Kalesi olmuştur .
Sarduri I,Van Gölü'nün doğu kıyısında başşehir Tuşpa'nın özünü teşkil eden Van Kalesi'ni kurmuştur. Kalenin güney kısmındaki Sardur Burcu'nun duvarlarındaki taş bloklar üzerindeki kuruluş kitabeleri Urartu tarihinin bilinen ilk yazılı kaynaklarıdır.
Van Kalesi'nin imarının..büyük ölçüde tamamlanması Kral İspuini (M.Ö. 830-810) ve Sardur II (M.O. 764-735) zamanında olmuştur. Urartuların Van'daki hakimiyetlerinin M.O. VII. yüzyılın başlarına kadar sürdüğü ve M.O. 609 tarihinden hemen sonra Urartu ülkesini Iskitlerin ele geçirdiği bazı arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır.
İç Kale, Van Gölü'nün doğu sahilinde bulunan büyükçe bir kalker kayalığın üzerinde inşa edilmiştir. Kale'nin doğu-batı uzunluğu 1800, kuzey-güney uzunluğu 120, gölden yüksekliği ise 80 metredir.
İç Kalenin doğu, batı ve kuzey tarafları, yer yer yüksekliği 30 metreyi bu¬lan üç sıra sur ve bu surların üzerindeki kulelerle çevrilmiştir. Güneye, yani şehre bakan kısmında surlar bulunmamaktaydı. Çünkü bu kısmın alt tarafı insanın tırmanmasına meydan vermeyecek derecede düz bir kayalık idi. Ayrıca, yeniçeri ağası konağı ve diğer bazı kale görevlilerinin oturduğu binalar bu cephede bulunuyor ve bu binaların önündeki küçük duvarlar da bir nevi sur vazifesi görüyordu. Buradaki en önemli burç Sardur I zamanında yapılan ve Sardur Burcu veya Madır Burç diye anılanıdır. İç kalenin batı tarafındaki bu burcun uzunluğu 51, eni 26, yüksekliği ise, 4.5 m.dir. Burç, bir blok halinde olup harç kullanılmadan her biri en küçüğü 1.50X2.60XO.70 metre, en büyüğü ise 2.90X3.00X1.30 metre ebadında ve 22 tona varan ağırlıktaki kayaların birbiri üzerine oturtulması ile meydana getirilmiştir. Kuruluş, kitabesinde bu taşların bugün yeri tam olarak bilinmeyen Alnium şehrinden getirtildiği yazılmaktadır.
İç kalenin üzerine oturduğu büyük kayaların güneyinde yani şehre bakan yüzündeki düz duvar gibi kayaların üzerinde, yukarıdan adam sarkıtılarak Asur diliyle ve çivi yazısıyla yazılmış ünlü kitabe bulunmaktadır.
Sardur burcundan başka iç kalede daha birçok burç ve kapı bulunmaktaydı. Evliya Çelebi'nin yine aynı mevkiide zikrettiği Suluk Kulesi ise muhtemelen bu Sardur Burcu idi. Bu burcun, kuzey ve güney tarafından, kalenin kuzey kısmındaki iskan olmayan bölgeye ve şehre inen iki ayrı yolu bulunmaktaydı.
Evliya Çelebi, iç kaledeki ana kapıya varıncaya kadar 7 kapı ve 7 kulenin bulunduğunu ve bu kapılardan en aşağıda olanın Arapcan Kapısı olduğunu zikretmektedir. İç Kale Kapısı'nın yönü batı tarafına bakmakta olup üç kat demirden yapılmıştı.
Yukarı kalede, daha ziyade askeri tesisler ve bunların yöneticilerinin konakları bulunuyordu. Kale'nin orta kısmında büyükçe bir meydan bulunuyordu. Bu meydanın kuzey ve güney taraflarına büyük toplar dizilmişti. Bu sebeple buraya Top Meydanı denilmekteydi.
İç kalenin üzerine bina olunduğu büyük kayanın içinde birçok mağara bulunmaktadır. Urartu döneminde kral mezarları olan bu mağaralar, Osmanlı döneminde, cephane ve zahire deposu olarak kullanılmakta idi. Evliya Çelebi birbiri içine açılan bu mağaraların sayısının toplam 600 adet olduğunu kaydeder.
Yukarı kalenin üzerine oturduğu ve Osmanlılar tarafından Sarıkaya diye anılan büyük kaya kütlesi içine oyulmuş mağaraların kalenin savunması için de büyük önemi olduğu görülmektedir.
Osmanlı-Iran harbi başlamadan önce, Van Kalesi'nin tahkimatı çalışma¬ları yapılırken mevcut cephane ve zahire depoları kifayet etmemiş olmalıdır ki, yeni bir ambar yapımına da başlanmıştır. 12 Kasım 1577 (Gurre-i Muharrem 985) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümle, Van Kalesi'nde yapılacak ambar için paranın Diyarbekir'den gönderilmesi için Diyarbekir beylerbeyine hüküm yazıldığı bildirilmiştir.
22 Haziran 1636 (18 Muharrem 1046) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen ve muhtemel bir kızılbaş saldırısına karşı Van Kalesi'nde yapılması gereken tamirat ve yeni birtakım düzenlemelerle ilgili olan bir hükümde, bu mağaraların kalenin savunması için oldukça önemli olduğu görülmektedir.
Zikredilen hükümde, Van Kalesi'ndeki Sarıkaya'ya ne kadar mağara olduğu, her birinde kaç adam barındırmanın mümkün olabileceğinin tesbiti, kalede saklanmak üzere 2000 adet sepet işlettirilmesi ve bu sepetlerin içini dolduracak miktarda balçık toprağının kale içinde hazır bulundurması, bu mağaraların hangilerinin büyük toplan koymaya müsait olduğu ve atıldığı zaman sarsıntıya tahammünü olduğunun tesbit edilmesi ve hangi çapta topa tahammül edebileceklerini yazıp bildirmesi Van beylerbeyine emrediliyordu.
İç kalenin doğu tarafındaki Tebriz Kapısı'nın üst kısmı, buradaki kulelerin çokluğu sebebiyle, iç kaleden ayrı gibi görünen bir küçük kale hüviyetinde idi. Evliya Çelebi bu kaledeki neferatın, dizdarın ve cephanelerinin müstakil olduğunu kaydetmektedir.
Yukarı kaleden aşağı Horhor bahçelerine ve suyuna inen taştan oyulmuş ve binmerdivenler denilen ve Sultan Kılıç Arslan tarafından yapıldığı zannedilen bir yol mevcuttu. Bu merdivenler muhasara sırasında kaleye su taşıyan askerlerin sıkıntı çekmemesi ve işin daha çabuk görülebilmesi için iki, sıralı yani çift yönlü yapılmıştır 18. Bunun yanı sıra, Tebriz Kapısı tarafına inen bir yol da mevcuttu. Bu iki yoldan başka, kalenin güney yüzündeki mağaralara da yine taştan oyulmuş merdivenler ile gidiliyordu.
Osmanlı vesikalarında, iç kalenin batı tarafına yani iskeleye bakan kısmına İskele Kalesi denilmektedir. Buranın neferatı da Tebriz Kapısı kısmındaki neferat gibi, iç kaledeki yeniçerilerde ayrı olarak düşünülmüş ve ayrı bir muameleye tabi tutulmuşlardır: Çünkü İskele Kalesi denilen yerde azebler ve müstahfızlar gibi eyalet askerleri bulunuyordu.
19 Aralık 1581 (12 Zilkade 989) tarihinde Van kadısına gönderilen bir hükümle, İskele Kapısı Mahallesi ve İskele Kalesi halkının hamama ihtiyaçları olduğunu ve Van beylerbeyi Mehmed'in kendi malı ile oraya bir hamam yaptırmak için iciizet-i hümayun istediğini bildirmesine binaen, halkın hamama ihtiyacı olup, kimsenin mülküne ve vakfına şer'an zarar olmazsa yapıl¬ması istenmiştir. Böylece Osmanlı döneminde kale iskana daha güzel bir şekilde açılmış ve yeni tesisler inşa edilmiştir.
Yukarı kale Osmanlılar döneminde çeşitli zamanlarda tamir edilmiştir. 16 Mart 1583 (21 Safer 991) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümden, Van beylerbeyinin, Van Kalesi'nin tamire muhtaç olduğu yolunda bir arzı olduğunu ve bunun üzerine, Van'a bağlı sancakbeylerinin de yardımıyla ne yapılması gerekiyorsa, hepsini yapması gerektiği yolunda bir emrin, verildiği tesbit edilmektedir.Van'ın Kızılbaş tehdidi altında bulunduğu 1636 yılında da kalede bazı düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. Bu tarihte dış surların etrafındaki kanalın genişletilmesi ve içinin su ile doldurulmasından başka, yukarı kalenin de tamire muhtaç olan yerleri tamir edilmiştir.
1642 yılında, Van Kalesi'nin yeniden tamiri için birtakım teşebbüslerin yapıldığı görülmektedir. 1 Mayıs 1642 (Gurre-i Safer 1052) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümle, Van Kalesi'nin bazı yerlerinin harap olmasından dolayı tamir edilmesi gerektiği ve bu yüzden Van'a bağlı olan sancaklardan yardım ve adam talep ederek kalenin tamirini yapması emredilmiştir.
Dış Kale (Aşağı Kale)
SURLAR
Van şehrini üç taraftan kuşatan yüksek ve kalın iç içe iki sur bulunmaktaydı. Bu surlar şehri doğu, batı ve güney tarafından çevreliyordu. Kuzey tarafı ise, iç kalenin üzerinde bulunduğu yüksek kayalıklara yaslandığı için tabii bir sur hüviyetinde idi.
Evliya Çelebi, dış surları şöyle tarif etmektedir:
Bir katı alçak ama gayet sağlam ve yontulmuş sert taşlardan yapılmıştır.
İkinci sıradaki yüksek surların kalınlığı; batı, yani göle bakan kısımda 12 zira (yaklaşık 9m.), orta kısımda 20 arşın (yaklaşık 15 m.), doğu tarafında ise 30 ayak (yaklaşık II m.)'dır. Bu surlar üzerinde 70 adet kule bulunmaktadır. Üç taraftan uzunluğu ise, 5.000 adımdır (yaklaşık 3750 m.).
Bu dış surların önünde de hisarpeçe denilen alçak bir duvar daha olup baştan başa mazgal delikleri ile doludur. Bu duvar üzerinde top 'bulundurul¬mazdı. Ancak duvarın iç yüzüne bağlantılı, yer altından açılmış taştan yollar bulunmaktadır. Kuşatma sırasında düşman bu duvarların önüne toprak yığarsa kalede bulunanlar bu yolları kullanarak hendeklerin içine doldurulmuş top¬rakları dışarıya atarlardı. Hisarpeçe denilen bu duvarların daha dışında ise yine üç taraftan açılmış hendekler bulunmaktadır. Bu hendekler 50-60 adım eninde olup fazla derin değildir. Ancak kuşatılması oldukça zordur. 1 zir'a (yaklaşık 75 cm.) kazılsa altından su çıkmaktadır. Kalenin doğu tarafında, Tebriz Kapısı önündeki hendekler 100 arşın genişliğinde (yaklaşık 75 m.), 40 arşın (yaklaşık 30 m.) derinliğindedir. Çünkü bu kısım gölden uzakta olduğu için kazıldığı zaman daha derinden su çıkmaktadır.
Dış kalenin en sağlam tarafı doğu tarafıdır. Çünkü batı tarafı gölle çevrili olduğu için buradan kuşatılması oldukça zordur. Bu itibarla bu kısımdaki top ve asker sayısı da fazla tutulmuştur.
Van Kalesinin dış surları 1568 tarihine kadar toprak idi. Bu itibarla kışın üzerinde biriken karların eriyip surlara zarar vermemesi için düzenli olarak bu karlar süpürülürdü. Dış kaledeki surların üzerindeki karların süpürülmesi işi burada oturan gayri Müslimlere havale edilmişti. Şehirdeki gayri Müslimlerin burçların üzerindeki karları süpürme işinden feragat etmeleri üzerine ka¬ledeki askerler merkeze arz göndererek hem kalenin muhafazası hem de karların süpürülmesi işinin kendileri için çok ağır olduğunu belirtmişlerdir. Kaledeki askerlerin bu arzları yerinde görülerek Van beylerbeyine 11 Nisan 1565 (10 Ramazan 972) tarihinde bir hüküm gönderilmiş ve eskiden olduğu gibi her mahalleden birkaç süpürücü tayin ederek kale burçlarının süpürülmesi işi¬nin gayri Müslimlere yaptırması emredilmiştir.
Dış surların topraktan olması yağmur ve kardan etkilenerek tahrip olmasına meydan veriyordu. Bu yüzden Van Kalesinin varoş hisarı (dış kale)’nin iç ve dış yüzünün taştan örülmesine karar verilmiş ve bu hususta 24 Kasım 1568 (4 Cemaziyel-ahir 976) tarihinde Van beylerbeyi Hüsrev Paşa'ya bir hüküm gönderilerek, Van'ın varoş hisarının inşası için Van'a bağlı aşiret beylerini askerleri ile yardıma çağırması ve amelenin ücretlerini verip hisarı sağlam bir şekilde yapması emredilmiştir. Bu iş için Van beylerbeyinin emrine 1.000.000 akçe tahsis edilmiş ve bu para Diyarbekir hazinesinden karşılanmıştır.
Surların iç ve dış yüzünün taştan örülmesi için gerekli tahsisat verilmesi¬ne rağmen, sadece dış yüzü tamir edilmiş ve bu işe 458.843 akçe harcanarak artan 541.157 akçe geri Diyarbekir hazinesine teslim edilmiştir.
Van beylerbeyi Hüsrev Paşa, surların iç yüzünün kar ve yağmur sularından zarar görüp yer yer yıkılması üzerine bu kısmı da taştan örmek için tekrar teşebbüse geçmiş ve durumu bir arzla merkeze bildirmiştir. Bu hususta kendi¬sine gönderilen 29 Mayıs 1571 (4 Muharrem 979) tarihli bir hüküm ile, önceden iç ve dış yüzün birlikte taştan örülmesi için emir verilmesine rağmen, iç yüzü niçin tamir etmediği sorulmuş ve kale surlarının tahribine sebep ol¬duğu için azara müstehak olduğu belirtilerek, paha önceki tahsisattan artan 571.157 akçeyi Diyarbekir hazinesinden alarak acilen iç yüzü de taştan örme¬si emredilmiştir.
Van Kalesi surlarının iç yüzünün taştan örülmesi işi muhtemelen 1572 , baharında başlamış ve bu yıl bitirilmiştir. Zira bu işe memur edilen Mahmud b. Hasan merkeze mektup göndererek, kendisinin gelmesi mümkün olmadığından yerine oğlunu ve kendi malından 40.000 akçe göndereceğini bildirmiş, bu hususta Van beylerbeyine 8 Nisan 1572 (24 Zilkade 979) tarihli bir hü¬küm gönderilerek, Mahmud b. Hasan'ın oğlunu ve taahhüd ettiği parayı getirterek tamiri yaptırması emredilmiştir.
Van Kalesi dış surlarının 1582 tarihinde Iskele tarafından 1600 zir'a (yaklaşık 1200 m.) genişletildiği de tesbit edilmektedir.
1581 tarihinde Van şehrindeki gayri müslimler merkeze bir arz göndererek, şehrin ahaliye ve muhafaza hizmetinde olanlara kifayet edecek genişlikte olmamasından dolayı, zımmîlerin surların dışında oturmaları emredilmişse de, düşman korkusundan dışarıda barınmanın mümkün olmadığını, şehre İskele tarafından 1.600 zira’ ilave olunursa bir sıkıntının kalmayacağı ve masrafın da kendileri tarafından karşılanacağını bildirmişlerdir. Bunun üzerine Van beylerbeyine gönderilen 16 Kasım 1581 (19 Şevval 989) tarihli bir hükümle, kimsenin mülküne ve vakfına zarar gelmiyor ise, şehrin, İskele tarafından 1.600 zira' genişletilmesi emredilmiştir.
Gayri müslimlerin bu teklifi icraata geçirilmiş olmalı ki, 1582 yıllarında varoşun genişletilmesi yolunda çalışmalar yapıldığı ve bu hususta Van beylerbeyine çeşitli hükümlerin gönderildiği görülmektedir.
Mesela,15 Nisan 1582 (21 Rebiyül-evvel 990) tarihinde Van beylerbeyine hitaben yazılan bir hükümle, Van Kalesi varoşunun genişletilmesi için Erciş Kalesi'nin tamirinde olduğu gibi, civar beyler tarafından ücretli ırgadlar gönderilmesini sağlaması istenmiştir.
Van Kalesi hudutta ve devamlı kızılbaş tehdidinde olduğu için, Osmanlı Devleti tarafından buranın muhafazasına ve kalenin sağlamlığına büyük önem verildiği görülmektedir.
16 Şubat 1610 ( 22 Zilkade 1610) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümle, Kızılbaşın hareket halinde olduğu belirtilerek, Van Kalesi ve va¬roşunun tamir ve bakıma muhtaç olan yerlerinin acilen tamir edilmesi isten¬miştir.
1636 tarihinde, Van'a kızılbaş baskısının artması üzerine dış,kalede yeni birtakım düzenlemelere gidilerek kale daha muhkem bir hale getirilmeye çalı¬şılmıştır. Bu tedbirler muvacehesinde ilk olarak surların dışındaki hendeklerin daha da derin ve geniş yapılması için çalışmalara başlanmıştır.
22 Haziran 1636 (18 Muharrem 1046) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hüküm ile, Van Kalesi'nin serhadde olmasından dolayı buranın mu¬hafazasının din ve devlet için önemi vurgulanmış ve bu münasebetle, surların bakıma muhtaç olan yerlerinin tamir edilmesinden başka, kalenin etrafında olan hendeğin 10 zira' (yaklaşık 7.5 m.) eni ve 8 zira' (yaklaşık 6 m.) boyu olacak şekilde genişletilmesi ve bu hendeği su ile doldurmak için iki köşesinden göle varıncaya kadar büyük kanallar açılması emredilmiştir. Bu işin yapılması için merkezden üstad mimarlar ile bir miktar asker ve gerekli levazımat da Van'a gönderilmiştir. Van Kalesi'ndeki bu tamir ve düzenlemeler için Van'a bağlı olan bütün sancakbeyi ve hakimlere de birer hüküm gönderilerek sancaklarındaki bütün reaya, beraya, esnaf ve ümeranın 10 gün süreyle imeci tariki ile toplanıp Van'a gitmeleri ve bu işi bir an önce bitirmeleri emredilmiştir.
Aşağı kaleyi teşkil eden surların ilk yapıldığı tarih, kesin olarak bilinmeberaber, şehrin daha ziyade Akkoyunlu ve Osmanlı devrinde imar edildiği düşünülürse, bu surların bu devletler zamanında yapıldığı tahmin edilebilir, Ancak tamir edilerek daha da sağlam bir hale getirilmesi yukarıda da izah ettiğimiz gibi Osmanlılar zamanında olmuştur.
Elimizdeki bir belgeden bu surların Osmanlı fethinden önce de var olduğu anlaşılmaktadır. 29 Mayıs 1571 (4 Muharrem 979) tarihinde Diyarbekir Defterdarına gönderilen ve Van Kalesi varoşunun tamir edilmesi için para gönderilmesi ile ilgili olan bir hükümde, iç yüzde kalan toprak duvarın fetih sırasında acele ile tamir olunduğu kaydedilmektedir.
KAPILAR
Aşağı kaledeki surların muhtelif kısımlarında şehrin kapıları bulunuyordu. Dış surlardaki her kapının ardında, iç surlardaki birer iç kapıları da bulunuyordu. Bu kapılar şunlardır:
Tebriz Kapısı
Şehrin doğu tarafındaki kapıdır.Beş kat demirden yapılmıştır. Bu kapının iç tarafında Deve Boynu ve Kesik Kale Kayası dibinden değirmen döndürebilecek büyüklükte su kaynakları olup, bu su kaynakları şehrin içindeki han, cami, imaret, hamam ve bahçeleri suladıktan sonra kaleden dışarı akıp gitmekteydi.
Orta Kapı
Şehrin güney tarafına ve Edremit bahçelerine bakan yüzünde olup dış surların orta kısmındadır. Uç kat demirden yapılmış büyükçe bir kapıdır. Kapının önündeki hendeğin üzerinde sağlam bir köprüsü bulunmaktadır.
Uğrun Kapı
Paşa sarayının bahçesi köşesinde kıbleye bakan küçük bir demir kapıdır. Bu kapı daima kapalı olup anahtarları paşada bulunurdu. Bir ulak veya bu Iran tarafından bir elçi geldiği zaman bu kapı kullanılır ve paşa ile görüşmesi sağlanırdı. ünündeki hendekle kapı arasında tahta bir köprüsü olup yanındaki kulede devamlı gözcü bulunurdu.
Yalı Kapısı
Şehrin batı tarafındaki kapıdır. Dört kat demirden yapılmıştır. İskeleye yakın olması münasebetiyle çok sayıda gözcüsü bulunurdu. Bu kapının önünde de sağlam bir köprüsü bulunuyordu. İskele Kapısı olarak da anılmaktadır.
Bu kapılardan başka, Vastan veya Amid Kapısı diye anılan ancak yerini tesbit edemediğimiz bir kapı daha kaynaklarda zikredilmektedir. Kapının, Vastan veya Amid Kapısı diye anılması bu merkezlere doğru açıldığını gösterir. Bu itibarla muhtemelen orta kapı bu adlarla da anılıyordu.
KULELER
Aşağı kalede şehri üç taraftan saran surlar üzerinde toplam 70 kule bu¬lunmaktadır. İç kısımdaki yüksek surlarda bulunan kuleler toplarla donatılmışken, öndeki alçak surların üzerindeki kulelerde top bulunmazdı. Önemli kuleleri şunlardır:
Sultan Veled Kulesi
Aşağı kaledeki kulelerin merkezi durumundaydı. Birçok top ile donatılmıştır. Surların doğu ve güney cephesinin birleştiği noktada bulunurdu.
Ali Paşa Kulesi
Şehri çevreleyen surların batı ve güney cephesinin birleştiği köşede bulu. Bu kule aynı zamanda Paşa Sarayı bahçesinin de köşesindedir. Van'da muhtelif zamanlarda beylerbeyi olarak görev yapan üç tane Ali Paşa bulunduğundan bunlardan hangisinin zamanında yapıldığını kestirmek zordur.
Tophane Kulesi
Tebriz Kapısı'nın bitişiğindeki kule olup, şehrin doğu kısmında ve iç ka¬lenin üzerine oturduğu kayalara bitişik olarak yapılmıştır.
Aşağı kaledeki surlar üzerinde bu üç kuleden başka birçok kule daha bu¬lunmaktaydı. Kapıların bulunduğu mıntıkalara göre bu kuleler şunlardır:
Yalı Kapısı (İskele Kapısı) Tarafındaki Kuleler.Şah Kutesi, Rüstem Paşa Kulesi, Hüsrev Paşa Kulesi, Elmacı Paşa Kulesi, Ketenci Ömer Paşazade Kulesi (H. 1O55/M.1645 yılında tamir edilmiştir).
Orta Kapı Tarafındaki Kuleler
Orta Kapı Kulesi, Van Ağası Ahmed Ağa Kulesi, Çerkes İskender Paşa Kulesi, Ulama Paşa Kulesi, Atlı Paşa Kulesi, Yassı Kule, Nakışlı Kule, Felemet Kulesi, Elmacı Paşa Kulesi.
Tebriz Kapısı Tarafındaki Kuleler
Tebriz Kapısı Kulesi ve bu kapının olduğu mıntıkada Kesik Deve Boynu diye tabir edilen kayalar üzerinde toplam 38 adet kule bulunmaktadır. Kalenin en muhkem kısmı burası olup, kayalar oyularak kulelerin birbiriyle irtibatını sağlayacak yollar yapılmıştır.
RESMİ YAPILAR
Paşa Sarayı
Aşağı kaledeki Orta Kapı'nın iç yüzünde ve Hüsrev Paşa Camisi'nin do¬ğu tarafındaydı. Sarayda toplam 40 oda olup, surlara bakan kısımda süslü bir bahçe ve alt katta divanhanesi bulunmaktaydı. Sarayda ayrıca bir hamam da mevcuttu. Paşa Sarayı, önündeki Uğrun Kapısı Kulesi'nden daha yüksekti. Paşa Sarayı'nın kapısı müstakil idi. Bizzat paşa ile görüşecek ve dışarıdan gelecek kişiler bu kapı açılarak içeriye alınırdı. Divanhanenin yapım tarihi kapısının üzerine şöyle düşülmüştür:
Şanya oldı stil tarihi
Tarh-ı divanhane-i 'ali sene 1055.
Bu kayıttan, divanhanenin 1645 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Paşaların has odası ise, üzerindeki kayda göre, 1648 tarihinde yapılmıştır.
Evliya Çelebi, paşalara ait olan iki ayrı köşkten daha bahsetmektedir. Bunlar, 1637 tarihinde yapılan Horunk Köşkü ve 1645 tarihinde Ketenci Omer Paşa-zade'nin Van'ı tamir ettiği sırada adıyla anılan kulenin üzerinde yaptırdığı büyük bir köşktür.
Ketenci Ömer Paşa-zade Muhammed Paşa Kulesinin iskele tarafında olması bu sarayın da şehrin batı tarafında olduğuna delalet eder. Evliya Çelebi; Ketenci Ömer Paşa-zade Sarayı'nın batı tarafındaki pencerelerinin saray bağırta baktığını söylemektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'ndeki minyatürde de Horhor bahçelerinin güney-doğu köşesinde bir saray tasvir edilmiştir ve bu sarayın batı tarafındaki pencereler de bu bahçelere bakmaktadır. Konum iti¬bariyle Evliya Çelebinin verdiği bilgiler ile uygunluk göstermesi hasabiyle, Ketenci Ömer PaşaSarayı'nın minyatürde görülen ve Horhor bahçeleri¬nin güney-doğu köşesindeki saray olabileceği düşünülebilir.
1645 tarihinde Ketenci Ömer Paşayaptırdığı büyük sarayın Enderunı Gılmanı Hassa için 40-50 adet tek katlı hücreleri ve bu hücrelerin ortasında büyük bir meydanı bulunuyordu. Sarayın divanhanesi de yine bu meydan da olup tek katlı bir bina idi. Divanhanenin batı tarafındaki pencereler saray bağına bakardı. Evliya Çelebi, divanhanenin önündeki bu büyük meydanda, Melek Ahmed Paşa'nın hemen hemen her gün davul ve kudüm çaldırarak, iç ağalarının da katıldığı cirit oyunları tertib ettiğini kaydetmektedir.
Bu sarayın bulunduğu mıntıkada, sarayı çevreleyen 600 çeşitli hücre bulunmaktaydı ve buranın çarşıya bakan kısmındaki kapısında geceleri bekçiler nöbet tutuyordu.
Diğer Devlet Görevlilerinin Sarayları
Paşa sarayından başka, diğer üst düzey yöneticilerin ve ayandan bazı kişilerin konaklan veya sarayları da aşağı kalede yani şehirde bulunuyordu. Bu saraylar şunlardır:
Hüseyin Ağa Sarayı, Kadı Efendi Sarayı, Süleyman Bey Sarayı, Demircioğlu Sarayı, Mallı Kaya Çelebi Sarayı, Çendedanoğlu Sarayı, Hadım Ca'fer Ağa Sarayı, Defterdar Şani Efendi Sarayı.
Zikredilen bu saraylardan başka, şehrin ileri gelenlerine ait birçok saray veya konak da aşağı kalede idi. Şehirdeki toplam saray sayısı 45 civarındadır.
Yeniçeri Ağası Konağı
Yukarı Kale'nin kuzey-batı tarafında olup Süleypıan Han Camii duvarlarına bitişiktir. İki katlı yüksek bir bina idi.
Yeniçeri Başçavuşu, Yeniçeri Katibi, Yeniçeri Kethüdası ve Kale dizdarlarının Konakları
Yukarı Kale'nin güneye bakan cephesinde ve Yeniçeri Ağası Konağı'nın doğu tarafında idiler.
YENİÇERİ, TOPÇU VE CEBECİ KIŞLALARI VE CEPHANELİK
İç kalenin kuzey-doğu tarafında olan 300 adet yeniçeri, topçu ve cebeci hanesinden ibarettir. Bu mıntıkada ayrıca bir de cephanelik mevcuttu,
Yukarı kaledeki bu cephanelikten başka, Van kayasının içindeki mağaralar da cephanelik ve zahire deposu olarak kullanılıyordu. İç içe açılabilen toplam 600 civarındaki mağaraların zaman zaman Van muhafazasına gönderilen yeniçerilerin ikamet yeri olarak kullanıldığını da yukarıda izah etmiştik.
Hisareri ve Azeblerin Bulunduğu Yerler
Sardur burcu veya Suluk Kulesi diye anılan, burçların içindeki odalarda ikamet ediyorlardı.
DİNİ VE SOSYAL YAPILAR
CAMİLER
Süleyman Han Camii
Yukarı kaledeki tek câmi olup, Hz. Davud zamanında yapılan bir kilise iken, islam fetihlerinden sonra camiye çevrilmiştir .
Kalenin güney-batı. kısmında olup yeniçeri ağasının konağı ile bitişikti. Tek minareli olup, Van'da meydana gelen büyük bir zelzeleden 65 dolayı yıkılan minaresi yeniçeri ağası Ömer Ağa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Caminin bütün pencereleri şehre ve Edremit bağlarına bakıyordu.
Kanuni Sultan Süleyman Van'ı fethettikten sonra, buranın yeniden inşası için birçok çalışma yapmış ve bu sırada harap bir vaziyette olan bu camiyi de tamir ettirmiştir. Bu sebeple, önceden Van Camisi olarak anılmasına rağmen, sonradan Süleyman Han Camiî diye anılmıştır.
Evliya Çelebi, caminin tek kapısı olduğunu zikretmektedir. Bugün tamamen harap bir şekilde olan caminin, son yıllarda yapılan kazılar neticesinde de, tek kapısı olduğu ve bu kapının doğuya baktığı tespit edilmiştir.
Bu kazılarda, ana mekanın 11.60XlO.40 m. boyutlarında olduğu, ve top¬rak tabanlı olarak kullanıldığı sırada tavanın iki sıra halinde dört ahşap direk¬le desteklendiği, kapı girişinin minare duvarının uzantısında olup, minare önündeki, tabanı sal taşlarıyla döşeli sahanlığa açıldığı tespit edilmiştir.
Kapının açıldığı sahanlık 8.70X5.30 m. ebadında olup, bu sahanlığa kuzeyden dar bir rampa ile çıkılmaktadır.
Yukarı kalede, bu camiden başka bir cami olmadığını zikretmiştik. Evliya Çelebiye göre, yukarı kalede Süleyman Han camisinden başka, 7 mescit ve 1 tekke de bulunmakta idi. Bu.da bize, iç kalenin daha ziyade askerî amaçla kullanılması ve sivil iskâna açık olmaması sebebiyle, buradaki dini yapıların sadece ihtiyaca cevap verebilecek düzeyde ve sayıda tutulduğunu göstermektedir.
Ulu Câmiî
Evliya Çelebi, bu caminin Akkoyunlu Cihanşah zamanında yapılmış olduğunu ifade etmektedir. Ancak, son yıllarda camide yapılan kazılar ile kullanılan malzemelerin özelliğine bakılarak, Karakoyunlular’dan Kara Yusuf’un, Timur’un bölgeye gelmesinden önceki ilk saltanat yıllarına (1389-1400) ait bir Karakoyunlu eseri olduğu yolunda bilim adamları hemfikirdir.
Ulu Caminin 1389-1400 yılları arasında yapılmış bir Karakoyunlu eseri olduğu yolunda fikir ileri süren araştırmacılar, bu tahminlerini veya tespitlerini yazılı bir belgeye dayandırmayıp, sadece bazı mimari özelliklerden hareketle böyle bir sonuca varmaktadırlar. Ancak Osmanlı dönemi belgeleri incelendiğinde, Ulu Caminin yapım tarihi hakkında şimdiye kadar bilinenlerin aksine bir durum ortay çıkmaktadır.
1571 tarihinde tertip edilen Van Vilayeti evkaf tahrir defterinde, Van’daki Ulu Caminin veya defterdeki ifade ile Cami-i Kebîr’in, Şah-ı Ermen evkafından olduğu belirtilmektedir. Bunun yanısıra, diğer bazı Osmanlı belgelerinde de olup, kavim ve halk ile ilgili bir anlamı yoktur.
Şah-ı Ermen veya Ermen tabiri, tarih literatürüne XI. Yüzyılda girmiştir. Bu yüzyılda Ermen tabiriyle kastedilen, Van Gölü’nün kuzey kısımlarındaki coğrafi bölge olup, yukarı iller manasındadır. Bu tabir tamamen coğrafi bir ad olup, kavim ve halk ile ilgili bir anlamı yoktur.
Nitekim, kendilerini Şah-ı Ermen ve Ermen-Şahlar olarak adlandıran Ahlat-Şahlar veya Sökmenliler’in Ermeni bir kavim olmadığı tarihi bir hakikattir. Zaten bu tabirin popüler bir hale gelmesine bu beylik sebep olmuş, Ermen bölgesinin hakimi olduklarını ifade etmek için kendilerini Ermen-Şahlar olarak adlandırmışlardır.
Sökmenliler, 1100 yılında, Selçuklulara bağlı olarak, Ahlat’ta bir beylik kurmuşlar ve 1207 yılında Eyyubilere iltihak ederek tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Sökmenlilerin, Ermen bölgesine hakim olduklarını göstermek için, biraz da bölgede konuşulan dillerden biri olan Farsça'nın tesirinde kalarak, kendile¬rini Şah-ı Ermen olarak ilan etmeleri, tarihi kaynaklara da bu şekilde geçme¬lerine vesile olmuştur 8°. Bu itibarla, Şah-ı Ermen veya Ermen-Şah tabiri ile kastedilenin Sökmenli veya Ahlatşahlı emirler olduğu tarihi bir hakikattir.
Ahlatşahlar’ı Ahlat merkez olmak üzere, kurdukları beyliğin Van Bölgesi’nin imarına ve İslam dinine yaptıkları hizmetler bilinmektedir. Öyle ki, bu dönemlerde Ahlat, Kubbetü'l-İslam (İslamın Kubbesi) olarak da anılmış, bölgeye siyasi yönünden çok, sosyal yönden tesiri olmuştur.
Ahlatşahlar'ın Van'ı ele geçirmeleri, beyliğin kurucusu Emir Sökmen zamanına (1100-1112) rastlar. Kendini Şah-ı Ermen ilan eden ilk emir de bu idi. Kendisinden sonra tahta geçen emirler arasında en fazla iktidarda kalan torunu II. Sökmen olmuştur. II. Sökmen, 1128-1185 yılları arasında 57 yıl gi¬bi uzun bir süre beyliğin başında kalmıştır.
Bütün bu mülahazalardan ortaya çıkan sonuç, Van'daki Ulu Caminin, bir Sökmenli eseri olduğu yönündedir. Anadolu'da ve özellikle Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'daki Ulu Camilerin hemen hepsinin bir XII. ve XIII. yüzyıl eseri ve Selçuklular ile bunlara bağlı beylikler vasıtasıyla yapılmış olması da bu tespitimizi teyit eder mahiyettedir. Öyle ki, bu yüzyıllarda Ulu Cami yapımı adeta devrin bir modası olmuştur. Bu modayı daha sonra Anadolu'da kurulan diğer beylikler de XIV. ve XV. yüzyıllarda sürdürmüşlerdir.
Van'daki Ulu Camiinin Karakoyunlular zamanında yapılmış olduğunu ileri süren Oktay Aslanapa'nın, Türk Sanatı I-II adlı eserinde, XII. yüzyılda, Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da Büyük Selçuklulara bağlı olarak kurulan beyliklerden Saltuklu, Artuklu, Mengücekli ve Danişmendli beyliklerinin birçok Ulu Cami yaptırdıkları tespit edilmesine rağmen, sadece Sökmenliler veya Ahlatşahlar'ın böyle bir eser vücuda getirmedikleri görülmektedir. Ayrıca, gerek Karakoyunlular ve gerekse Akkoyunlular'ın yaptıkları eserler arasında Ulu Cami olarak sadece Van Ulu Camii zikredilmektedir 85. Değerli araştırmacı, Van Ulu Camii’nin Karakoyunlular'a ait olduğunu bazı mimari özelliklerden hareketle izah ederken, Sökmenliler'in de diğer beylikler gibi, devrin geleneğine uygun olarak, hakimiyet kurduğu bölgede hiç olmazsa bir tek Ulu Cami yaptırabileceğini veya niçin yaptırmadığının sebebini araştırmamanın yanısıra, Karakoyunlu eserlerinin daha ziyade mescit, kümbet ve türbe ağırlıklı olup, Ulu Cami yapma yönünde bir teşebbüslerinin olmadığını da göz ardı etmiştir.
Elimizdeki vakıf kaydının Van'daki Ulu Camii’nin yapım tarihini açıklığa kavuşturacak tek yazılı belge hüviyetini taşıması ve hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde, bir Şah-ı Ermen, yani bir Atlatşah emirinin vakfı olduğunu ortaya koyması sebebiyle, bu eserin Atlatşahlar zamanında ve muhtemelen, I. Sökmen (1100-1112) veya II. Sökmen (1128-1185) zamanında yapılmış olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü bu iki emir zamanında Ahlatşahlar en istikrarlı dönemlerini yaşamışlardır.
Ulu Camii şehrin en büyük camisi olup, batı tarafına yakın Oğrun Kapısı hizasında ve paşa sarayının kuzey kısmında bulunuyordu.
İncelediğimiz dönemde camiinin bir tamir geçirdiği de taspit edilmektedir. 20 Ekim 1567 (16 Rebiyül-ahir 975) tarihinde Van beylerbeyine, kadısına ve Van kulları ağasına ve dizdarına gönderinlen bir hükümle, Şah-ı Ermen Camiî hatibi Mehmud’un südde-i sa’adete gelerek cami-i mezburun harabe olmaya doğru gittiğini bildirip, binasına yardım talep etmesi üzerine, her birinin caminin tamirine gereği gibi yardım edip ihmalden sakınmaları emredilmiştir.
XIX. yüzyılda Van’ı ziyaret eden batılı seyyahların eserlerindeki gravürlerde caminin kubbesinin kısmen yıkık bir vaziyette olduğu ancak minaresinin bütün görkemi ile yükseldiği görülmektedir. Bu yıkıntının, 1648’de Van’da meydana gelen büyük zelzele neticesinde olabileceği yolunda görüşler de mevcuttur.
Ulu Camii, Van şehrindeki diğer camiler gibi bir kubbe ile değil, konik bir çatı ile örtülmüştü.
Evliya Çelebi, caminin 1655 yılındaki durumunu şöyle anlatmaktadır :
Caminin içinde, kıble kapısından mihraba varıncaya kadar enine ve boyuna uzanan sütunlar bulunuyordu. Bu sütunların üzerinde yüksek bir kubbesi vardır ki göğe uzanmıştır. Binanın ustası olan mühendis, bütün gücünü kullanarak, görülmeye değer ham mermerlerle süslenmiştir. Yüksek kubbesi, dört duvarı ve kapılarına kırmızı siyah tuğlalar ile sıra sıra yazılar yazmıştır ki hepsi ayettir. Bu ahtların bir benzeri Hama ve Hunus Kalesi’nin duvarlarının yüzlerinde de bulunmaktadır. Bu Ulu Camii, eski bir mâbedgâh olup, helâl gaza malıyla yapılmış olduğundan bambaşka bir manevi havası vardır. Eski tarz mihrap ve minberi boncuklar; beyaz, siyah ve kızıl renkli kıymetli taşlar ile sedef gibi işlenmiştir. Bir sanat eseri olan minaresinin nasıl yapıldığı bir sırdır. Vel-hasıl bu caminin bir örneği daha yeryüzünde yoktur. Bunda olan güzel sanatlar, göz kamaştırıcı el işleri hiçbir camide bulunmamaktadır. Hülâsâ-i kelam, leâfeti ve zarafeti anlatılmayacak derecede güzel bir camidir. Caminin avlusunda ulema ve sulehâ’nın bulunduğu medresesi bulunmaktadır.
Son yıllarda Ulu Camide yapılan kazılar neticesinde, duvarlarında alttan iki sıradan yedi sıraya kadar kesme taş, üst kısımlarında ise tuğla kullanıldığı tespit edilmiştir. Mihrabın üstündeki kubbe 5 payeye ve mihrap duvar üzerine oturmaktadır. Zemin altıgen tuğlalarla dekoratif bir tarzda döşeli olup, bu tuğlaların arasında kalıpla işlenmiş süslü derzler bulunmaktadır. Tahminlerin aksine hiçbir çini süslemeye rastlanmamıştır. Duvarlardaki süslemeler sarı, mavi, yeşil ve kırmızı renklerle boyanarak göz alıcı bir etki yaratmaktadır. Camiye kuzey-batıdaki kapıdan girilmekte, bu kapının hemen yanında ise, tuğladan örülmüş silindirik minaresi yükselmektedir. Minarenin içindeki döner merdivenle şerefeye ulaşılmaktadır.
Ulu Cami, 30X30 ebadında, emsallerine göre biraz küçük boyutlu olmasına rağmen, mimari üslûbu ve etkileyici süslemeleri ile dikkat çekmektedir.
Caminin kuzey cephesine sonradan bir ilave yapıldığı da tespit edilmiştir. Buradaki kapının üzerindeki kitabeden bu ilavenin 1720-1721 (1133) yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Ulu Caminin tamamen kullanılmaz bir hale gelmesi, 1915 Ermeni isyanı¬nı takiben 1915-1917 yılları arasındaki çarpışmalar sırasında olmuştur. Ermenilerin Van'ı tahribi sırasında atılan bir top mermisi minarenin orta kısmına doğu cephesinden isabet etmiştir. Bu tahribin izleri bugünde görülebilmektedir. Bu da bize caminin bu yıllarda şehirdeki diğer yapılar gibi büyük bir tahribata uğradığını ve harabeye döndüğünü göstermektedir.
Kızıl Camiî( Sinan Bey Camiî, Tebriz Kapısı Camiî)
XVII. yüzyıla ait olan minyatürde, şehrin doğu kısmında Kızıl Camiî di¬ye adlandırılan bir cami yer almaktadır. Evliya Çelebi, bu isimle anılan bir camiden seyahatnamesinde bahsetmemektedir.
Son dönem araştırmacıları, bu camiyi Sinaneddin Camiî diye de adlan. İncelediğimiz dönemde Van şehrindeki vakıf eserler içinde bu adla anılan sadece bir tek cami mevcuttur ki, o da Van beylerbeyi Ferhad Paşanın kethüdası olan Sinan Kethüda tarafından yaptırılmış olan ve belgele¬re Sinan Bey Camiî olarak geçenidir. 1571 yılında tertip edilen Van Eyaleti evkaf tahrir defterinde Van şehrindeki vakıflar sayılırken bu camiden de bahsedilmektedir.
Ferhad Paşa, Şubat 1553 - 17 Ocak 1557 tarihleri arasında Van Beylerbeyiliğinde bulunmuştur. Bu itibarla, kethüdasının camiyi bu yıllarda yaptırması icabeder. XVI. Yüzyıl ortalarında yapılmış olması gereken bu cami hakkında ne gariptir ki, gerek Evliya Çelebi seyahatnamesi ve gerekse elimizdeki minyatürde hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Bu durumda Kızıl Camiyi, Sinaneddin Camii olarak adlandıran araştırmacıların tahminleri doğru gibi gözükmektedir.
Ancak bu sefer de, caminin yapım tarihi hakkında bir çelişki ortaya çık¬maktadır. Camide herhangi bir kazı yapılmamasına ve bir kitabesi bulunma¬masına rağmen, sadece minaresinin Olu Camiye benzemesinden dolayı, XIII. veya XIV. yüzyıl eseri olabileceği ileri sürülmektedir 100. Ancak elimizdeki vakıf kaydındaki Vakf-ı Cami-i Sinan Bey sabıka kethüda-i Ferhad Paşa der-nefs-i Van ibaresinden de anlaşılacağı üzere bu cami Sinan Kethüdanın yaptırdığı bir vakıf eseridir. Bu durumda, Kızıl Camiyi aynı za¬manda Sinaneddin veya Sinan Bey Camisi olarak da kabul edersek, yapım ta¬rihinin XVI. yüzyılın ortaları olduğu sonucu ortaya çıkar.
Evliya Çelebi, şehrin bu kısmında sadece Tebriz Kapısı Camiî'nden söz etmektedir. Şehrin doğu kısmında yani Tebriz Kapısı civarında Kızıl Camiden başka bir caminin varlığı tespit edilememektedir. Bu durumda bazı araştırmacıların da ileri sürdüğü gibi 102, Evliya Çelebinin Tebriz Kapısı Camii olarak adlandırdığı caminin Kızıl Cami olma ihtimali de kuvvetlen¬mektedir. Evliya Çelebi Tebriz Kapısı Camii hakkında şu malumatı vermek¬tedir: ...Tebriz Kapusı Cami ‘ma'bedgah-ı’ atikdir. Amma hak-ı 'amber-i pak ile mestur cami'î ma'mûrdur. Amma bânisi malûmum değildir. Bunun dahi hareminde medresesi vardır.Görüldüğü üzere Evliya Çelebi sadece caminin eski bir yapı olduğunu ileri sürmekte ve fazla bir malumat vermemektedir.
Bütün bu mülahazalardan ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır. Kızıl Camii, Sinan Bey Camii ve Tebriz Kapısı Camii aynı camii olup muhtelif zamanlarda değişik adlarla anılmışlardır
Kızıl Cami de bugün tamamen yıkık olup, sadece minaresi ve etrafındaki duvarların bir kısmı halen ayaktadır.
Caminin duvar kalıntılarından anlaşıldığına göre, kerpiç üzerine tuğla aplanmıştır. Minaresi silindirik bir yapıda olup, tamamen tuğladan örülmüştür. Bu tuğlalar baklava motifi oluşturacak şekilde dizilmişlerdir. Minarenin üst kısmında geometrik dekorlu bir şerit, gövde çevresinde dolanmaktadır.
Hüsrev Paşa Camii (Kurşunlu Camiî)
Van şehrinin Orta Kapı Mahallesi'nde olup, Orta Kapının gerisinde paşa sarayının doğusunda bulunmaktadır.
Çeşitli aralıklarla Van'da uzun süre beylerbeyi olarak görev yapan Hüs¬rev Paşanın camiyi yaptırdığı tarih, giriş kapısının üzerindeki kitabeye göre 1567-1568 (975)'dir.
Caminin mimarı hakkında da iki görüş vardır. Bunlardan biri Mimar Sinan'ın, diğeri ise Van mimarı Selman'ın eseri olduğudur. Ancak her iki görüşün de yazılı bir belgeye dayanmaması sebebiyle kesin bir hükme varmanın şimdilik yanlış olabileceği kanaatindeyiz.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde Hüsrev Paşa Cami vakfı gelirlerinin cami, medrese ve zaviye ile birlikte 251.836 akçe olduğu görülmektedir.
Hüsrev Paşa Camii'nin yapısı hakkında Evliya Çelebinin tasviri şöyledir: ...caminin bütün kubbeleri ve medresesi mavi kurşunla örtülüdür. Orta kubbesi gayet güzel işlemelidir. Halis altın ile kaplanmış alemleri, alemi aydınlatan güneşin tesiriyle insanın gözlerini kamaştırmaktadır.. Caminin içinde birçok kıymetli, işlemeli avizeler vardır. Dört tarafındaki pencereleri bil/ur, necef ve moran camlarından.olup gayet nakışlıdır. Mihrap, minberi ve müezzinler mahfeli gayet işlidir. İstanbul tarzı yüksek bir minaresi vardır. Avlusu etrafında medrese hücreleri bulunmaktadır. Bu nur dolu cami Orta Kapı iç yüzünde Paşa Sarayı yakınında olduğu için her cuma paşalar bu camide ibadet eder/erdi. Van şehrinde bundan başka kurşunlu cami yoktur.
Hüsrev Paşa Camisi sağlam yapısı sebebi ile XX. yüzyılın başlarına kadar ibadete açıktı. Ancak 1915-1917 yıllan arasında Ermenilerin Van'da yaptıkları tahribattan bu cami de nasibini almıştır. Caminin içindeki çiniler Rus işgali sırasında sökülerek götürülmüştür. Caminin külliyesi yıkılmış, son cemaat yeri de çökerek kaybolmuştur. Caminin tahribatı cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve 1930-1940 yılları arasında depo olarak kullanılmıştır. Bu kadar tahribata rağmen günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen camide 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ve restorasyon çalışmalarına başlanmış olmasına rağmen bugün halen bakıma muhtaç bir durumdadır .
Hüsrev Paşa Camii tek kubbelidir. Kalın taştan örme 4uvarlar dıştan üst üste bantlar şeklinde siyah ve beyaz taşlarla kaplanmıştır. İç kısmı ise tuğladan örülmüştür. Son cemaat yeri beş gözlü olup üzeri küçük kubbelerle örtülüdür. Kuzeye bakan giriş kapısının üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Taştan olan mihrâbı geometrik geçmeli ve mukarnaslı süslemelere sahiptir. İç mekan duvarları iki metre yüksekliğe kadar altıgen çinilerle kaplanmıştı. Minaresi tek şerefeli olup, caminin kuzey cephesinin batı ucundadır. Hüsrev Paşa Camii 15XI5.20, metre ebatlarındadır. Kubbeleri kurşunla örtülü olduğu için Kurşunlu Camiî olarak da anılmaktadır.
Kaya Çelebi Camiî
Orta Kapı mahallesinde, Orta Kapının doğu tarafındadır (Bkz. RESIM I, KROKİ I). Hüsrev Paşa Camii ile hemen hemen aynı hizada olup, bu cami ile mimari özellikler bakımından da birçok benzerlikler göstermektedir.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Kaya Çelebi Camii'nden söz etmemek¬le beraber, bu adla anılan ve muhtemelen ,caminin bulunduğu yerde olması gereken bir medresenin varlığına işaret etmektedir.
Bugüne kadar bu cami hakkında söz edilen eserlerde, kitabesinin olma¬ması sebebiyle yapım tarihi tam olarak tespit edilmemiş ancak mimari tarzına bakılarak bir XVI. yüzyıl eseri olduğu ileri sürülmüştür. Bunun yanı sıra, 1655 yılında Van'ı ziyaret eden Evliya Çelebinin bu camiden bahsetmemesi , bazı araştırmacıların, bu caminin Evliya Çelebinin Van'ı ziyaretinden sonra yapıldığını zannetmelerine sebep olmuştur.
Kaya Çelebililer, Van'ın ileri gelen ailelerinden biri olmalıdır ki, Evliya Çelebi, Van'da tanıştığı kimseler arasında Mallı Kaya Çelebi diye bir kişiden de bahsetmektedir.
Kaya Çelebi Camiî'nin, Kaya Çelebi-zade Koçi Bey tarafından yaptırıldığı ve bu caminin yerinde önceden, Koçi Bey Camii veya mescidinin bulunduğu da ileri sürülmektedir. Van'ın yedilerinden olup, Başbakanlık Arşivi'nde de uzun yıllar çalışan Faiz Demiroğlu'nun ifadesine göre, Koçi Bey Camii veya mescidi daha sonra büyültülerek bugünkü şekli ile yeniden yaptırılmıştır.
Evliya Çelebinin de bahsettiği, Kaya Çelebi Mescidi ve Medresesi'nin : yapımına başlandığı tarih olarak da yine bazı araştırmacılar tarafından1592 i yılı verilmekte ve bu inşaatın Kaya Çelebizade Koçi Bey'in, Van beylerbeyi i Mustafa Paşa ile arasındaki ihtilaf sebebiyle idam edilmesi üzerine yarım kaldığı ve daha sonra aynı aileden Cem Dedemoğlu Mehmed Ağa tarafından bitirildiği ifade edilmektedir.
Osmanlı arşiv belgeleri incelendiğinde, Kaya Çelebi Camiî'nin yapım tarihi hakkında yukarıda ileri sürülen bütün bu görüşlerin kısmen yanlış olduğu tesbit edilmektedir.
1571 tarihinde tertip edilen Van Eyaleti evkaf tahrir defterinde Vakf-ı Cami-i Muallim-hane-i Koçi Bey der nefs-i Van ibaresi yer almakta ve bu vakfın gelir ve gideri ile çalışanları zikredilmektedir. Bu durumda Kaya Çelebi-zade Koçi Bey'in cami ve medresesini 1571 yılından önce yaptırdığı anlaşılmaktadır. Hatta, caminin vakfiyesindeki bazı şartlardan bahsedilirken, bunların defter-i atikde yani bir önceki tahrir defterinde de kayıtlı olduğu da ileri sürülmüştür ki, bu tahririn tarihi de muhtemelenl557'dir. Bu durumda, Koçi Bey veya Kaya Çelebi Camii ve Muallimhanesi'nin 1557 yılından önce yapıldığı ortaya çıkmaktadır.
Kaya Çelebi-zade Koçi Bey Camii, 16.5XI6.85 metre ebatlarında kareye yakın bir yapıdır. Mekanın üzeri bir kubbe ile örtülüdür. 1.67 cm. kalınlığın¬daki taş örme duvarlar, Hüsrev Paşa Camii'nde olduğu gibi, dıştan üst üste bantlar şeklinde siyah ve beyaz kesme taşlarla kaplanmıştır. Kubbenin iç kısmı tuğladan örülü olup, dışı kesme taşlarla kaplanmıştır. Son cemaat yeri beş gözlüdür ve üzeri küçük kubbelerle örtülmüştür. Mihrabı taştan yapılmış ve zencerek motifli üç dilimli kemeri, taş işçiliği bakımından dikkat çekicidir. Tek şerefeli minaresi kuzey cephesinin batı ucundadır.
Bu cami de bütün tahribata rağmen Hüsrev Paşa Camii gibi ayakta kal¬mayı başarabilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, 1970'li yıllarda restorasyon çalışmaları yapılmış olmasına rağmen halen tamire muhtaç bir hüviyet arz etmektedir. Cumhuriyet döneminde 1935-40 yılları arasında depo olarak kullanılması sebebiyle daha da tahribata uğramıştır.
Hürrem Bey Camii
1571 yılına ait evkaf defterinde yukarıda zikrettiğimiz camilerden başka Van şehrinde Hürrem Bey Camii ve vakfı da zikredilmektedir. Diğer kay¬naklarda bu adla,anılan bir camiye tesadüf edilemediğinden, şehrin hangi kıs¬mında olduğu ve hangi tarihte yapıldığı hakkında şimdilik bir malumata sahip değiliz.
Mustafa Paşa Camii
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi vakfiye defterlerindeki 20 Ocak 1616 (Gurre-i Muharrem 1025) tarihli bir vakfiye kaydından, Van beylerbeyi Mus¬tafa Paşa'nın Van şehrinde evinin yakınlarında, duvarları sağlam dört köşe muhteşem bir cami yaptırdığı mallarından bir kısmını bu caminin giderleri için vakf eylediği tesbit edilmektedir.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde böyle bir vakfa ve camiye tesadüf edilmemesi, caminin bu tarihten sonra yapıldığına delalet eder. 1571 yılların¬dan sonra Van beylerbeyiliği görevinde bulunan iki tane Mustafa Paşa vardır. Bunlardan birincisinin görevi ne zaman aldığı tesbit edilmemesine rağmen, Mart ortaları 1594'de Van beylerbeyiliğinden ayrıldığı tesbit edilmektedir. İkincisi ise Yeniçeri Ağası iken Van beylerbeyiliğine tayin olan Mustafa Pa¬şa'dır ki, 26 Ekim 1596 tarihinde bu göreve tayin edilmiş ve beylerbeyiliği teslim aldığı Şubat başları 1597'den Aralık sonları 1598'e kadar bu görevde kalmıştır.
Varlığım tesbit edebildiğimiz, Mustafa Paşa Camii'nin hangi Mustafa Pa¬şa tarafından yapıldığını tesbit edebilmek ise oldukça güçtür. Mevcut bilgile¬rimizin yeterli olmaması sebebiyle, caminin 1590-1597 yılları arasında yuka¬rıda zikrettiğimiz Van beylerbeyi Mustafa Paşa'lardan biri tarafından yaptırıl¬mış olduğunu söylemekle yetineceğiz.
Caminin mimari tarzı ve hangi mahallede bulunduğu hususunda da maa¬lesef bir bilgiye sahip değiliz. Vakfiyede, caminin Mustafa Paşa'nın evinin yakınında olduğu belirtilmektedir. Bu kayda göre muhtemelen Paşa Sarayı ci¬varında olmalıdır. Bunun yanısıra, vakıf giderleri sayılırken, camiin duvarlarından ve damlarından kireçle tamir edilmesi icabedenler kireçle tamir edilir, kurşunla termimi lazım gelenler de kurşunla termim ve tahkim edilir. Camiin mumlarına, çerağlarma yağ ve zeyt gibi sair mühimmat ve ihtiyacatına sarfiyat yapılır, bunların hepsi camii ve kubbelerini harab ve inhidamdan, vehin ve izmihlalden korumağa ma'tuftur... denilmektedir ki, bu ibareler¬den caminin birden fazla kubbesi olduğu anlaşılmaktadır.
İskele Kapısı Camii
Evliya Çelebi, Abbas adlı bir hayırseverin yaptırdığı bu camiden de bah¬setmektedir. Adına bakarak şehrin batı tarafındaki İskele Kapısı Mahalle¬si'nde olduğunu söyleyebiliriz. Bu cami hakkında elimizde maalesef daha faz¬la bilgi bulunmamaktadır.
MESCİTLER
Van şehrinde, mahallelerde, herhangi bir caminin külliyesi içinde bulun¬mayan medreselerde ve yukarı kalede birçok mescit bulunmaktaydı. Mescit¬ler genellikle bulunduğu mahallenin veya yaptıran kişinin ismiyle anılmak¬taydı. Bu mescitler şunlardır:
İskender Paşa Mescidi
İskender Paşa Medresesi bünyesindeki mesciddir. 22 Ekim 1565 tarihli İskender Paşa Medresesi ve Mescidi Vakfiye'sinden, bu mescidin beş vakit namaz kılmağa müsait büyük bir mescit olduğu ve 1 imam, 1 müezzin ve 5 cüzhanın mescitte görev yaptığı anlaşılmaktadır.
Yukarı Kale Mescidi
1571 tarihli evkaf tahrir defterindeki vakıf eserler arasında bu' mescidin varlığına tesadüf edilmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere Yukarı Ka¬le'de bulunmaktadır.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde yukarı kalede, 7 mescid ve 1 tekkenin bulunduğunu ifade etmektedir.
Şah Pınarı Namazgahı
Van civarındaki Şah Pınarı mevkiinde bulunuyordu. 1571 tarihli evkaf tahrir defterinden, mescidin pınar civarındaki ahalinin ihtiyaçları için yapıl¬dığı ve masrafları için yıllık geliri 400 akçe olan bir zeminin vakfedildiğini tesbit edebilmekteyiz.
Hızır Nebi Mescidi
Bu mescid de Van şehri civarında idi. Mescidin giderleri için mescidin yakınlarındaki 3 kıt'a zemin, vakıf tarafından vakfedilmiştir.
Abdulmecid Mescidi
Van şehri, içindedir. Mescidin hasın yağı ve diğer masrafları için yıllık geliri 150 akçe olan 4 kıt'a zemin vakfedilmiştir.
Süleyman Bey Mescidi
Van şehrindeki bu mescidin emsallerine göre biraz daha büyük olduğu anlaşılmaktadır. 1571 tarihli evkaf tahrir defterinden, Vezir Mustafa Paşa (Lala)'nın bu mescidin masrafları için 2.980 akçe olan bir akarı vakfettiği gö¬rülmektedir. Defterde mescid olarak geçmesine rağmen, büyüklüğünden olsa gerek ki, zaman zaman cami olarak da ifade edilmiştir. Mescidin görevlileri arasında 1 imam, 1 hatib, 1 müezzin, 1 muafrif ve 1 mütevvelinin bulunması da büyüklüğüne delalet etmektedir.
Sultaniye Mescidi
Sultanzade Hatun'un vakfıdır. 6174 akçe yıllık geliri olan bu mescid de Süleyman Bey Mescidi gibi muhtemelen büyük bir mesciddi.
Can Ahmed Mescidi
Van şehrindeki bu mescidin masrafları için 1 kıt'a yoncalık vakfedilmiş¬tir.
Koçi Bey Mescidi
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, Hüsrev Paşa Vakfı gelirleri içindeki bazı evler tarif edilirken, bu adla anılan bir mescide de rastlanmaktadır. Şehrin hangi mahallesinde bulunduğu hususundan, ise maalesef bir bilgiye sahip değiliz.
MEDRESELER
Osmanlı döneminde eğitim ve öğretimin medrese ve sıbyan mekteplerin¬de yürütüldüğü bilinmektedir. Van şehrindeki başlıca medreseler şunlardı:
Ulu Camii Medresesi
Yukarıda sözünü ettiğimiz Ulu Cami'nin, avlusunda bir medresesi de mevcuttu. Evliya Çelebi, Ulu Camii ile ilgili sözlerini tamamlarken, taşra haremi etrafı kan-ı 'ulema ve sülehha-i darü'l-tedrislerdir diyerek caminin avlusundaki medresenin varlığına dikkat çekmenin yanısıra, Van şehrindeki medreseleri sayarken de ilk olarak Ulu Camii Medresesi'ni zikretmiştir.
Bicaniye Medresesi
Ulu Cami Medresesinden sonra Van'daki en eski medresedir. Elimizdeki bir ruus kaydından, bu medresenin Akkoyunlu Beylerinden Bican Süleyman Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Van'ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra, Van beylerbeyi İskender Pa¬şa merkeze bir mektab göndererek, eski Akkoyunlu beylerinden Bican Süley¬man Bey'in nefs-i Van'da Bicaniyediye anılan bir medresesinin olduğunu, ancak kızılbaşların adı geçen medreseyi harap eylediklerini, Van'ın darü'l¬islam olmasına rağmen, ilim istifade editecek ehl-i ilm taifesinden kimse ol¬madığından) adı geçen medreseye ehl-i ilm mensubu bazı müderrisler ve le¬vazımatı için ödenek gönderilmesi gerektiğini bildirmiştir. Van beylerbeyinin bu isteğinin yerinde görülmesi üzerine, medresenin tamiri için para gönderil¬diği hususunda kendisine 16 Ekim 1550 (4 Şevval 957) tarihinde bir buyruldu gönderilmiştir.
Bu medresenin varlığı, Akkoyunlular'ın Van'da bir müddet hakimiyet sürdüklerine de delalet etmektedir. Zira, Akkoyunlular'ın Doğu ve Güney ¬Doğu Anadolu'daki hakimiyetleri sırasında Van şehrine tam olarak hakim olamadıkları ve bu yıllarda şehrin İzzeddinliler hanedanının elinde olduğu yolunda görüşler mevcuttur.
Bu medresenin şehrin hangi mahallesinde olduğu hususunda bir bilgiye sahip olmadığımız gibi, daha sonraki yıllarda da varlığını gösteren bir kayda tesadüf edemedik. Bu itibarla, sadece Akkoyunlular'ın bölgeye hakim olduk¬ları XV. yüzyılın ikinci çeyreğinde yapıldığını ve 1550 yılına kadar varlığını sürdürdüğünü söylemekle iktifa edeceğiz.
Hacı İzzedin Şîr Medresesi
lzzeddinliler denilen yerli beylerin Gevaş merkez olmak üzere zaman zaman Van Kalesi'ne de hakim oldukları görülmüştür.
Bu hanedanın Van Kalesi'ndeki ilk hakimiyet yılları, Timur'un 1387 yı¬lında Van Kalesi'ni zaptetmesinden sonradır. 1387 yılında Van Kalesi'ni ele geçiren Timur, buranın idaresini Melik İzzeddin'e vermiş ve bu yıldan iti¬baren, kuvvetlinin yanında olma, politikasını güden bu ailenin zaman zaman Van Kalesi'ni ellerinde tuttukları görülmüştür. Izzeddinliler sülalesinin bu po¬litikaları Van Kalesi ve şehri için müsbet bir sonuç da doğurmuş ve fazla tah¬ribata uğraması bu şekilde engellenmiştir.
XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak, Safevilerin bölgedeki haki¬miyetlerine kadar yani XVI. yüzyılın ilk yıllarına kadar, İzzeddinli sülalesinin çeşitli aralıklarla Van'a hakim oldukları görülür.
İşte Izzeddinliler'in Van'a hakim oldukları sırada burada bir medrese yap¬tırdıkları anlaşılmaktadır.
30 Ekim 1570 (Selh-i Cemaziyel-evvel 978) tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümle, Hakkari Bey'i Zeynel’in merkeze mektub göndere¬rek, Van şehrinde ecdadı tarafından yaptırılan ve Hacı İzzeddin Şîr Medrese¬si diye anılan medresesinin, kızılbaşların Van'a saldırıp burayı dedesinin elinden aldığı sırada harap olması sebebiyle bu medresenin vakıf gelirleri ara¬sında zikredilen bazı köylerin kendisine verilmesini talep ettiği, bunun üzeri. ne yapılan teftiş neticesinde zikredilen köylerin medrese vakfına bağlı olduğu hususunda kesin bir hükme varılamadığı ve Hakkari Beyi'nin elinde selatin-i maziyyeden alınmış bir mülkname ve vakfiye de olmadığından dolayı, bu köylerin eskiden olduğu gibi has olarak zaptedilmesi istenmiştir.
Yukarıdaki hükümden de anlaşıldığı üzere, Hacı İzzeddin Şir Medresesi incelediğimiz dönemde, yıkılmış olduğundan dolayı Van şehrinde bulunma¬maktadır. Evkaf defterlerinde de bu adla anılan bir medreseye veya vakfiyeye tesadüf edilememiştir. Bu itibarla, kızılbaşların Van'ı aldığı sırada yıkıldığı, yerine bir daha yenisinin yapılmadığı ve vakıf gelirlerinin de hass olarak kaydedildiği anlaşılıyor. Hacı İzzeddin Şir Medresesi, muhtemelen Melik lzzeddin Şfr'in Van'daki hakimiyeti sırasında yapılmıştır. Çünkü, 1387 yılında, Timur"a bağlılık kay¬dıyla buranın yönetimini ele alan bu beyin, 1425 yılında Karakoyunlu İsken¬der Bey tarafından öldürülmesine kadar uzun süre Van'da kaldığı bilinmek¬tedir. Melik İzzeddin Şir’den sonraki beylerin Melik Esed ve lI, Zahid b. İzeddin adlarında olması bunlar zamanında yapılmadığına da delalet etmektedir.
Hacı İzzeddin Şir Medresesi'nin incelediğimiz dönemden önce yıkılmış olması, Van şehrinin fiziki yapısı İle alakasını ortadan kaldırmaktadır. Ancak XVI. yüzyıl başlarına kadar faal vaziyette olduğu anlaşıldığından burada zik¬retmeyi uygun bulduk.
İskender Paşa Medresesi
15 Ağustos 1548'de Van'ın.Osmanlılar tarafından fethedilmesinden son¬ra, Anadolu Defterdarı Çerkes İskender Paşa buraya beylerbeyi olarak tayin edilmişti. Şubat 1553 tarihine kadar Van beylerbeyiliği görevini yürüten İs¬kender Paşa, Van'da bulunduğu sırada kendi adıyla anılan bir medrese yaptır¬mıştır. Medresenin içinde beş vakit namaz kılmağa mahsus bir mescidi de bu¬lunmakta idi. Van'ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra yapılan ilk medrese olması bakımından ayrı bir özellik de arzetmektedir.
Medrese, Orta Kapı Mahallesi'nde olup Uzunçarşı diye adlandıran çarşı¬nın kuzeyinde bulunmakta idi. Hüsrev Paşa Camisi ile arala¬rında sadece bu çarşı bulunuyordu.
İskender Paşa Medresesi'nin kıble tarafında bir bahçesi vardı. Kuzey kıs¬mında ise bir yol ve, bu yolun karşısında üç adet dükkan bulunmakta idi.
Evliya Çelebi, İskender Paşa Medresesi'nden bahsetmemektedir. Elimiz¬deki minyatürde de İskender Paşa Medresesi'ne tesadüf edilmemektedir. Bu itibarla, İskender Paşa Medresesi'nin 1648 yılında Van'da meydana gelen zel¬zele neticesinde yıkılmış olabileceği akla gelmektedir.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, İskender Paşa Medresesi'nin varlığı tesbit edilmektedir. Defterdeki bilgilere göre İskender Paşa Medresesi vakfı¬nın geliri yıllık 83.989 akçe idi.
22 Ekim 1565 tarihli vakfiyesinde, günlük 40 akçe alan 1 müderrisin ya¬nısıra, 1 muid, 9 talebe 1 imam, 1 müezzin,.5 cüzhan, 1 cabi, 1 bevvab, 1 ferraş, 1 mimar ve 1 katib bulunmasına rağmen; 1571 tarihli evkaf tahrir defterinde müderrisin günlüğünün 25 akçeye düştüğü, cüzhan, cabi, mimar, bev¬vab ve katibin ise medresede görevli olmadıkları tesbit edilmektedir, Bu da bize vakıf gelirlerinin zamanla azaldığını göstermektedir.
Hüsrev Paşa Medresesi
Orta Kapı mahallesindeki Hüsrev Paşa Camii külliyesi içindedir. Evliya Çelebi'ye göre, medrese odaları caminin avlusunda bulunmakta idi.
Hüsrev Paşa Medresesi, camisi ile birlikte Van beylerbeyilerinden Hüs¬rev Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1571 yılında günlük 50 akçe alan bir mü¬demsi, 2 muidi ve 11 talebesi olduğu anlaşılmaktadır.
Tebriz Kapısı Medresesi
Yukarıda camiler içinde zikrettiğimiz, Kızıl Camii veya Sinan Bey Camii diye de adlandırılan Tebriz Kapısı Camiinin bünyesindeki medrese¬dir. Bu medresenin varlığına sadece Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde tesa¬düf edilmektedir.
Horhor Medresesi
Evliya Çelebi tarafından sadece ismiyle zikredilen 158 bu medrese hak¬kında elimizde başka bilgi bulunmamasına rağmen, adına bakılarak Horhor bahçeleri civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Abbas Ağa MedresesiBu medreseden de sadece Evliya Çelebi bahsetmektedir. Evliya Çelebi'nin Van'daki camileri anlatırken, İskele Kapısı Camisinin Abbas Ağa adın¬da bir hayırsever tarafından yaptırıldığını ifade etmesi, bu medresenin de İs¬kele Kapısı Camii bünyesinde olduğunu ve bu zat tarafından yaptırıldığına delalet etmektedir.
SIBYAN MEKTEPLERİ (MUALLİMHANELER)
Osmanlı döneminde çocuklara yönelik eğitim sıbyan mekteplerinde veri¬lirdi. Bu mektepler çoğunlukla bir caminin bünyesinde bulunmasına rağmen, müstakil mekteplere de rastlanmaktadır.
Evliya Çelebi, Van'da 20 adet sıbyan mektebinin varlığına işaret etmekte¬dir. Bu mekteplerden 3 tanesi yukarı kalede, diğerleri ise şehrin içinde idi, Evliya Çelebi'nin verdiği bu bilgilere ilave olarak bizim tesbit edebildiğimiz iki muallimhane ise şunlardır:
Hüsrev Paşa Muallimhanesi
1571 yılına ait evkaf tahrir defterinde, Hüsrev Paşa Camii, medresesi ve zaviyesi vakfındaki görevliler zikredilirken, 5 akçe yevmiyyeli 1 muallim-i mekteb ve 2 akçe yevmiyyeli 1 halif e-i mektebe rastlanmaktadır.
Bu kayıtlara göre, Hüsrev Paşa Medresesi veya camisinin bir bölümünde küçük yaştaki çocuklara da eğitim veriliyordu.
Kaya Çelebi-zade Koçi Bey Muallimhanesi
Aynı adla anılan caminin içinde bulunmaktadır.
1571 yılına ait evkaf tahrir defterinde, Koçi Bey Camii aynı zamanda bir muallimhane ile birlikte zikredilmektedir. Vakfa ait olan ve kiraya verilen 3 odadan birisi, ders veren 3 muallime tahsis edilmiştir. Muallimhanede, 3 mu¬allim-i mekteb ve 1 halife-i mekteb bulunuyordu. Muallimlerin yevmiyyeleri aynı olmayıp 2,5 ve 7'şer akçe idi. Halife-i mektebin yevmiyyesi ise 5 akçe idi. Bu yıllarda, medreseden çok, bir muallimhane hüviyetinde olup, daha sonradan genişleyerek bir medrese havasına büründüğü anlaşılmaktadır. Evli¬ya Çelebi'nin, seyahatnamesinde, Kaya Çelebi Medresesi ifadesini kullan¬ması XVII. yüzyılın ortalarında tedris hizmeti verdiğini göstermektedir.
KİLİSELER
Van şehrinde Müslümanların yanısıra, gayrimüslim unsurlar da bulunu¬yordu. İncelediğimiz dönemde gayri müslim unsur olarak Ermenilerden baş¬kasına tesadüf edemedik. Evliya Çelebi de Van 'da gayrı müslim unsur olarak sadece Ermeniler'in bulunduğunu ve bunlardan başka Rum, Yahudi, Frenk veya Rafızı'ye rastlanmadığını ifade etmektedir. Van 'da gayrı müslim un¬sur olarak sadece Ermeniler'in bulunduğu, XIX. yüzyılda Van'ı ziyaret eden batılı seyyahlarca da teyid edilmektedir. XIX. yüzyılın sonlarında Van'ı ziya¬ret eden H.F.B. Lynch, Van vilayeti nüfusu ile ilgili bilgi verirken, gayrimüslim unsur olarak sadece Ermeniler'i zikretmektedir.
XVII. yüzyılın sonlarına kadar Van'da kesif bir Ermeni nüfusu yoktur. Evliya Çelebi'nin Van'ı ziyaret ettiği 1655 yılında Ermeni mahallelerinin sa¬yısı ise sadece üçtür.
Bu mahalle sayısının XVI. yüzyılın ikinci yarısında daha da az olduğu anlaşılmaktadır. Zira, yukarıda da izah ettiğimiz gibi, şehrin ahaliye ve muha¬faza hizmetinde olanlara kifayet edecek genişlikte olmamasından dolayı, zımmı taifesine şehrin dışında oturmaları emredilmiş, ancak kızılbaş korku¬sundan dışarıda oturmak istemeyen Ermeniler merkeze başvurarak şehrin İskele tarafından 1600 zira genişletilmesini ve yapılacak masrafın kendileri ta¬rafından karşılanacağını taahhüt etmişlerdir. Bu istek üzerine Van beylerbeyi¬ne gönderilen&16 Kasım 1581 tarihli bir hükümle, kimsenin mülküne ve vak¬fına bir zarar gelmiyorsa, şehrin genişletilmesi istenmiştir. Şehrin genişle¬tilmesi işine 1582 yılında başlamış ve Van beylerbeyine gönderilen 15 nisan 1582 tarihli bir hüküm ile, Van Kalesi varoşunun genişletilmesi için civar beyler tarafından ücretli ırgatlar gönderilmesini sağlaması emredilmiştir.
Van şehrindeki Ermeniler daha ziyade Tebriz Kapısı civarında oturuyor¬lardı. Şehrin batı tarafına doğru genişlemesi ile bunlar da bu yöne doğru ge¬nişlemeye başlamışlar ve bu mıntıkadaki Kızıl Cami XIX. yüzyılda Ermeni mahallesinin içinde kalmıştı. Ancak Ermenilerin Van'da kesif bir nüfusa sahip olmaları 1882 yılından sonra olmuş, bu yıldan itibaren, siyasi bir varlık temini için Kafkasya'dan gizlice Ermeni muhacirler getirtilerek Van'a yerleş¬tirilmiştir.
Van şehrindeki Ermeni nüfusun XIX. yüzyıldan sonra arttığı batılı sey¬yahların tesbitleri ile de sabittir. Zira, XIX. yüzyılda Van şehrini ziyaret eden batılı seyyahlar, Van şehrindeki kiliselerden söz ederken eski Van şehrinde sadece iki kilisenin varlığını tesbit edebilmektedirler. Bu seyyahların bahsettiği diğer bütün kiliseler ise eski Van şehrinin dışındadır. Bu tesbitleri¬nin yanısıra, Van yöresindeki kiliselerin ancak 1850'Ierden sonra revaçta ol¬duklarını da ileri sürmektedirler.
Van'daki Ermenilerin incelediğimiz,dönemde şehrin dışında ikamet etme¬dikleri bilinmektedir. Surların dışındaki iskanın da XVIII. ve XIX. yüzyılda olduğu göz önünde bulundurulursa, Ermeni nüfusun ancak bu yüzyıllardan itibaren biraz fazlalaştığı sonucu ortaya çıkacaktır.
Elimizdeki belgelerde, bizzat Van şehrinde bulunan bir kilisenin varlığı¬na tesadüf edemedik. Batılı seyyahların Van şehrinde bulunduğunu ifade et¬tikleri iki kilise ise, Surp Petros ve Surp Paulos Kiliseleri'dir.
XX. yüzyılın başlarında Van'ı ziyaret eden WaIter Bachman, bu kiliseleri şöyle tarif etmektedir:
Bugün Van'ın merkezinde kale burçlarının altında en eski yapılardan olan ve 6 kiliseden oluşan Surp Petros ve Sur Paulos kilise/eri mevcuttur. Geçen yüzyılın son dönemlerinde (1875'lerden sonra) meydana gelen zelzele¬den dolayı tamamen yıkılmış olup, yalnız birincisi (Surp Petros) hala iyi durumdadır. Bu kiliseler birbirine yakın olarak yapıldığından, Türkler tarafın¬dan çifte Kilise diye adlandırılmışlardır. Civardaki diğer Ermeni kiliselerin¬de olduğu gibi, bunların da çok gösterişli bir durumu yoktur. Yöredeki kiliseler özellikle 1850'lerden sonra revaçta olmuşlardır... Kiliselerin yapım tarihi kesin olmamakla birlikte, oradaki bir rahibin veya papazın ifadesine göre M.S. 960'da yapılmışlardır.
Bu kiliselere ilaveten, Van şehrinin dışında, ancak merkez nahiye sınırla¬rı içinde olan bazı kiliselere de rastlanmaktadır. Bunlardan en önemlisi Van Kalesi'nin kuzey kısmındaki Varak Dağı'nın eteklerindeki Varak veya Yedi Kilise olarak adlandırılan kilisedir.
Osmanlı belgelerinde tam olarak yeri belli olmamakla beraber, muhteme¬len Ermeni köyleri içinde bulunan ve Van Nahiyesi içinde zikredilen diğer ki¬liseler ise şunlardır:
Serbayat, Yarkaya, Devin, Torım, Anavur, Kebûdin, Hatmeki, Şuşanis ve Ark Kiliseleri.
ZAVİYELER
Herhangi bir tarikata mensup dervişlerin, bir şeyhin idaresinde topluca yaşadıkları ve gelip geçen yolculara bedava yiyecek, içecek ve yatacak yer sağlayan, yerleşme merkezlerinde veya yol üzerindeki bina veya binalar top¬luluğuna zaviye denilmektedir.
Osmanlı döneminde, arazi tahrirleri ile birlikte, tahriri yapılan bölgenin vakıflarını ve bu vakıf gelir kaynaklarını gösteren evkaf tahrir defterleri de hazırlanırdı. İşte bu evkaftahrir defterlerinden, zaviyelerin adları ile birlikte, fiilen görev başında bulunan zaviyedarların adları, zaviyeye vakıf olarak bağ¬lanan kaynakları, taşınır ve taşınmaz mallarını ve bu kaynaklardan beklenen yıllık geliri öğrenmek mümkün olmaktadır.
Evkaf tahrir defterlerinde, genellikle zaviyenin bağlı bulunduğu tarikat belirtilmemektedir. Ancak, mevlevi zaviyelerini tesbit edebilmek mümkün ol¬maktadır.
Zaviyelere seçilecek şeyh, tarikatın merkez şeyhi veya ilgili bölgedeki kadının merkeze teklifi ve padişahın beraltı ile olurdu. Bunlar her türlü ver¬giden muaf sayılırlardı. Devletin bunlardan birinci derecede beklediği hizme¬tin ise yolcu konaklatmak olduğu anlaşılmaktadır. Zira evkaf tahrir defterlerinde, bu zaviyelerin vakıf gelirlerinin ayende ve revendeden başkasına şarj olunmaması vurgulanmış, başka bir hizmet beklenmemiştir.
Osmanlı döneminde, zaviyelerin bünyesinde genellikle şu yapılar bulu¬nurdu:
1. Mescid
2. Tevhidhane: Büyük zaviyelerde ayine ayrılan kısımdır.
3. Türbe ve Mezarlık: Zaviyelerde, çoğunlukla zaviyenin ilk kurucusu olan şeyhin bir türbesi bulunurdu. Bir türbenin bulunduğu yerde, binası olma¬sa bile önceden bir zaviyenin bulunduğuna delalet ettiği ileri sürülmektedir. Türbenin yanısıra, zayiyelerin çevresinde, vaktiyle zaviyede bulunan dervişlerin mezarları bulunurdu.
4. Derviş ve misafir odaları
5. Kütüphane
6. Mutfak ve erzak ambarları
7. Hamam
8. Ahırlar.
İncelediğimiz dönemde, Van şehrinde ve şehrin çevresindeki bazı yerler¬de zaviyelere rastlanmıştır. Bu zaviyeler şunlardır:
Hüsrev Paşa Zaviyesi
1571 tarihli evkaf-tahrir defterinde, Hüsrev Paşa vakfı içerisinde bir zaviyenin de bulunduğu tesbit edilmektedir. Bu vakıf içindeki bütün dini ve sosyal kurumların, incelediğimiz dönemde en revaçta kurumlar olması, bu zaviyenin de önemli bir yeri olduğuna delalet eder. Hüsrev Paşa Camii Külli¬yesi içindeki bir bölüm muhtemelen zaviye olarak kullanılmakta idi.
Bu zaviyede şeyh ile birlikte 10 derviş bulunuyordu. Vakıf gelirlerinden şeyhe 3, dervişlere ise 2 akçe yevmiyye veriliyordu.
Şeyh Mevlana Zaviyesi
Van şehri içindedir. Adına bakarak mevlevi tarikatına bağlı bir zaviye ol¬duğunu söyleyebiliriz.1571 yılına ait evkaf tahrir defterinden, bu zaviyeye ge¬len ve gidenlere şeyhi elinden sarf olunması için 4 kıt'a zeminin mahsülünün vakfedildiği tesbit edilmektedir.
Hacı Ağa Şir Zaviyesi
Van Nahiyesine bağlı Meskevanik köyünün 3091 akçelik geliri, gelen ve gidene sarf olunması için bu zaviyeye vakfedilmiştir. Muhtemelen adı geçen köyün yakınlarında bulunuyordu.
Şeyh Kara Zaviyesi
1571 tarihli evkaf tahrir defterinden, Van Nahiye'sine bağlı Tandil köyü ve Alur mezra'asının 5.355 akçe olan hasılının gelen ve gidene sarfedilmek üzere, bu zaviyeye vakfedildiği tesbit edilmektedir.
Bugün, Van merkez ilçe, Tımar bucağındaki Gülsünler köyünün eski adı Şeyh Kara'dır. Türklerde ad verme geleneğinin bir tezahürü olarak, bazı yer¬lerin çevrelerindeki dini müesseselerin adıyla anıldığına sıkça rastlanmaktadır. Bu itibarla, bu zaviye muhtemelen Şeyh Kara köyü içinde veya civarı da idi.
Şeyh Mehmed Harasanı Zâviyesi
Van Nahiyesi'ne bağlı Çoravanıs köyü ile üç mezra'anın 3.233 akçelik basılının gelen ve gidene sarfedilmek üzere bu zaviyeye vakfedildiği tesbit edilmektedir. 1571 tarihli evkaf tahrir defterindeki vakıf kaydından, zaviye şeyhi merhum Şeyh Mehmed'in, Bektaşı tarikatına mensup olduğu anlaşılmaktadır. Şeyh Mehmed'in ölümü dolayısıyla zaviyede şeyh olarak bu yıllarda Kara Bali bulunmaktadır. Zaviye şeyhinin adına bakarak Horasanlı olduğunu söylemek de mümkündür.
Zaviyeye vakfedilen Çoravans köyünün mensupları zikredilirken, bazı dervişlere ve zaviye mensuplarına da rastlanması, bu zaviyenin Çoravans kö¬yü veya civarında bulunduğunu göstermektedir.
Şeyh Abdurrahman Harasanı Zâviyesi
Van Kalesi'nin kuzey cephesinin eteklerinde idi. zaviye şeyhi, Abdur¬rahman Horasanı'nin türbesi ve bu türbenin yanındaki küçük bir cami halen ayaktadır. Adından anlaşıldığına göre, Horasanlı olan bu zat, günümüzde Şeyh Abdurrahman Gazi Baba diye anılmaktadır.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, 10 kıt'a zemin ve bir çeşmenin 600 akçelik gelirinin bu zaviyeye vakfedildiği, görülmektedir. Diğer zaviyelerden farklı olarak, vakıf gelirinin tamamen zaviyede sarfedilmesi ve başka bir tara¬fa harcama yapılmaması şartı koşulmuştur. Bu itibarla, zaviyenin o zamanki manevi hayata büyük katkısı olduğu anlaşılmaktadır. Defterin tanzim edildiği yıllarda, Şeyh Abdurrahman Horasanı'nin hayatta olmadığı da tesbit edilmektedir.
Van Sancağı'nda, yukarıda zikrettiğimiz bu zaviyelerden başka, daha bir¬çok zaviyenin varlığını da tesbit edebilmekteyiz. Bu zaviyeler, Van şehrinde veya Van Nahiyesi sınırları içinde olmadığından dolayı, sadece isimlerini vermekle yetineceğiz. Bu zaviyeler şunlardır:
- Hacı Paşa Zaviyesi (Amuk Nahiyesi).
- Şeyh Eyne Zaviyesi (Amuk Nahiyesi).
- Şeyh Davud Zaviyesi (Vastan Nahiyesi).
- Molla Hasan Zaviyesi (Erçek Nahiyesi).
- Pir Bahri Zaviyesi (Karcikan Nahiyesi).
- Yeni Zaviye (Erçek Nahiyesi).
- Hacı Zeynî Zaviyesi (Gevaş Nahiyesi).
- Şeyh Hüseyin Zaviyesi (Gevaş Nahiyesi).
- Hacı Zeyneddin Zaviyesi (Vastan Şehri).
- Ferecullah Zaviyesi (Gevaş Nahiyesi).
KÜMBETLER
İncelediğimiz dönemde, Van şehrinde sadece. Hüsrev Paşa Kümbeti'nin olduğu anlaşılmaktadır. Bugün ayakta olan ve İkiz Kümbetler denilen iki kümbet daha vardır ki, bunlar XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığından araştırmamızın zaman olarak dışında kalmaktadır. Aynı şekilde kalenin kuzey kısmındaki Şeyh Abdurrahman Gazi Baba Türbesi de muhtemelen XVIII. yüzyılda yapılmıştır. Evliya Çelebi'nin Şeyh Abdurrahman Gazi Baba tür¬besinden söz etmemesi, bu türbenin XVII. yüzyılın ortalarında mevcut olma¬dığını göstermektedir.
Hüsrev Paşa" Kümbeti, Hüsrev Paşa Camii'nin doğu duvarının güney ucunda, yapıya bitişik olarak yapılmıştır. Bir kapı ile camiye açılmakta, bu kapının arkasındaki diğer bir kapı ile de kümbetten camiye ge¬çiş sağlanmaktadır. Kümbetin kapısının üzerindeki kitabeye göre mimarı, Mardin'li Abdullah oğlu Şaban'dır. Yapım tarihi ise 1587-1588 (996)'dır.
Hüsrev Paşa, çeşitli aralıklarla 10,5 yıla yakın bir süre Van beylerbeyiliği görevinde bulunmuştur. Beylerbeyiliği sırasında Van'ın imarı hususunda bü¬yük gayretler göstermiştir. Aralık ortaları 1586 tarihinde Diyarbekir beylerbe¬yiliğine tayin olması dolayısı ile, Diyarbekir'e gitmiş, muhtemelen 1587 yılı Aralık ayının son günlerinde burada vefat etmiştir. Zira, 6 Ocak 1588 (6 Safer 996) tarihinde Diyarbekir, Erzurum, Van beylerbeyileri, kadıları ve defterdarlarına gönderilen bir hükümle, Diyarbekir beylerbeyi iken vefat eden Hüsrev Paşa'nın bütün muhallefatının Rumeli beylerbeyi Mehmed Paşa'ya emrolunduğu, bu münasebetle gönderdiği adamlara para, cevahir, cebhane, mehterhane, kiler, saraçhane ve sair eşyasını mühürleri bozulmadan üzerleri¬ne birer mühür daha vurup tamamını Der-sa'adet'e göndermeleri emredilmiş¬tir.
Yukarıdaki hükümden de anlaşılacağı üzere Hüsrev Paşa, 1587 yılının son günlerinde vefat etmiş ve Van'a getirilerek burada kendi adına yaptırdığı camisinin avlusuna defnedilmiştir. Bu itibarla, kümbetin yapılması da muhte¬melen de 1588 yılının ilk aylarında olmalıdır.
Hüsrev Paşa Kümbeti, kesme taştan inşa edilmiş olup sekizgen planlıdır. Piramidal kubbesinin üzerinde oniki dilimli tuğladan örülü piramidal-konik çatısı yükselmektedir.
Ermeni ayaklanmaları sırasında, bu kümbet de tahrib edilmiştir. Son yıl¬larda restorasyon çalışmaları yapılmasına rağmen halen bakıma muhtaçtır.
HAMAMLAR
Van şehrindeki bütün hamamlar aşağı kalede bulunurdu. Evliya Çelebi de yukarı kalede hamam bulunmadığını ancak her hanede bir gusülhane olduğu¬nu ifade etmektedir. Yukarı kaleye su çıkarmanın zorluğu göz önünde bu¬lundurulursa, burada bir hamamın olmaması tabiidir. Aşağı kaledeki hamam¬lar ise şunlardır:
Çifte Hamam
Hüsrev Paşa Camiinin hemen kuzeyindedir. Bu hamamın vezir-i azam Rüstem Paşa tarafından yaptırıldığı yolunda bazı tahminler ileri sürülüyorsa da, tesbitlerimize göre Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, Hüsrev Paşa Camii, Medresesi ve Za¬viyesi Vakfı gelirleri arasında Çifte Hamam'a da tesadüf edilmektedir. Bu ha¬mamın yıllık kirası 45.000 akçe olup, vakıf gelirleri içinde, en fazla geliri olan kalemdir.
Çifte Hamam'ın yapımına, muhtemelen cami ile birlikte 1567 yılında başlandığı anlaşılmaktadır. 10 Ekim 1567 (6 Rebiyül-ahir 975) tarihinde Van beylerbeyine ve Van sancağı beylerine gönderilen bir hükümle, binası ferman olunan cami-i şerif ve hamamın kerestesi ve lazım olan diğer mühim¬matın hazırlanmasında yardımlarının olması, işin devamının sağlanması ve bu konu hakkında kimseye şer'e aykırı baskıda bulunulmaması emredilmiştir.
1548 yılında Van'ın fethinde bulunan, vezir-i azam Rüstem Paşa'nın yap¬tırdığı hamamın ise, 1566 yılında faal olduğu tesbit edilmektedir. Zira, Diyar¬bekir beylerbeyine hüküm yazılması için çıkan 3 Şubat 1566 (13 Receb 973) tarihli bir tezkereden, vefat eden Rüstem Paşa'nın Van şehrindeki han, ha¬mam ve dükkanlarının muhallefatı işi için Alaaddin Beyadlı bir kişinin nazır olarak tayin edildiğini tesbit etmekteyiz.
Çifte Hamam'ın bir kısmı bugün halen ayaktadır. iki bölümlü olup, ana mekanları hücreleri ve ısıtma sistemi ile tipik bir Türk hamamıdır.
Rüstem Paşa'nın Yaptırdığı Hamam1548 yılında bizzat Van'ın fethinde bulunan vezir-i azam Rüstem Pa¬şa'nın, Van'da han, hamam ve birçok dükkanının olduğu bilinmektedir. Ancak bu hamamın hangi mahallede olduğu, ne zaman yapıldığı ve hangi ad¬ la anıldığı hususunda maalesef bir malumat yoktur.
İskender Paşa Vakfı Gelirleri İçinde Zikredilen Hamam
İskender Paşa, Van beylerbeyiliği görevinde bulunduğu sırada, Van şeh¬rinde bir medrese ve mescid yaptırmıştır. Bu medrese ve mescide vakfedilen taşınmaz mallar içerisinde, bir hamam da rastlanmaktadır.
22 Ekim 1565 tarihli vakfiyede, İskender Paşa'nın, Vastan veya Amid Kapısı (muhtemelen orta kapı) yakınlarında harap bir vaziyette olan bir ha¬mamı sahibinden alarak, tamir edip, medrese ve mescidin evakfeylediği kay¬dedilmektedir.
Sultan Hamamı
20 Ocak 1616 tarihli Mustafa Paşa vakfiyesinde, valaf gelirleri arasında zikredilen bazı dükkanlar tarif edilirken, Van şehri merkezinde, Sultan Ha¬mamı diye anılan bir hamamın varlığına rastlanmaktadır.
Evliya Çelebi'nin de zikrettiği bu hamamın kimin tarafından ne za¬man yapıldığı ve şehrin hangi mahallesinde bulunduğunu tesbit etmek maalesef mümkün olmamıştır.
İskele Kapısı Mahallesi Hamamı
Van beylerbeyi Mehmed, merkeze bir arz göndererek, İskele Kapısı Ma¬hallesi ve İskele Kalesi halkının hamama ihtiyaçları olduğunu beyan ederek, kendi parası ile buraya bir hamam yaptırmak için idizet-i hümayun talep et¬miştir. Mehmed Paşa'nın bu isteği üzerine, 19 Aralık 1581 (12 Zilkade 989) tarihinde Van kadısına bir hüküm gönderilerek, halkın gerçekten hamam ihti¬yacı var ise ve kimsenin malına ve mülküne şer'an zarar gelmiyorsa, yapılma¬sına izin verildiği bildirilmiştir.
Bu hamamın daha sonra yapılıp yapılmadığını tesbit etmemiz mümkül1 olmadığından, kesin olarak böyle bir hamamın var olduğunu söylemek zor¬dur. Zira, tesbitlerimize göre, Mehmed Paşa'nın hamam yaptırma için isteği¬ne biraz geç cevap verilmiştir. Çünkü, hamamın yapılmasına izin verildiğini bildiren hüküm Van'a gönderilmeden önce, 16 Nisan 1581 tarihinde, Meh¬med Paşa, Van beylerbeyiliği görevinden ayrılmış yerine Hüsrev Paşa beylerbeyi olmuştur. Ancak Mehmed Bey’in beylerbeyilik görevinden ayrılsa bile, bu hamamı yaptırmış olma ihtimali de vardır.
Evliya Çelebi'nin Zikrettiği Hamamlar
Yukarıdaki hamamlardan başka, belgelerde tesadüf edemediğimiz ancak Evliya Çelebi tarafından zikredilen iki hamam daha vardır. Bunlardan birisi Nakışlı Hamam, diğeri ise, Tebriz Kapısı yakınındaki Çukur Hamam'dır.
Evliya Çelebi'nin naklettiğine göre, Van'lılar hiddetli, kinci, iffet ve na¬mus sahibi kimseler oldukları için, kadınlarını dışarı çıkarmazlardı. Bu iti¬barla herkesin evinde bir hamamı veya banyosu bulunuyordu. Ancak evinde banyo su olmayan hanımlar, öğleden sonraları hamama giderlerdi. Bu saatler¬de erkekler hamama gidemezdi. Kadınların hamama gittikleri sokaklar ayrı olup, bunların geçtiği sokağa hiçbir erkek giremezdi. Giren olursa en ağır şe¬kilde cezalandırılırdı.
İMARETHANELER
Osmanlı döneminde, medreselerde çalışan görevliler, buralarda eğitim gören talebeler ve fukaralara yemek verilen yerlere imaret denilirdi. İmarethaneler genellikle bir caminin veya medresenin bünyesinde bulunurdu.
İmarethanelerden dört sınıf halk istifade ederdi. Bunlar şunlardır:
- Medrese talebesi
- Cami ve hayrat hizmetlileri
- Memleket fukarası
- Misafirler (ayende ve revende).
Van şehrindeki en önemli imarethane Hüsrev Paşa Camii ve medresesi içindeki imarethanedir. 1571 tarihli evkaf tahrir defterinde Hüsrev Paşa evka¬fı içindeki müesseler zikredilirken bir imaretten söz edilmemesine rağmen, vakıf giderleri incelendiğinde, giderlerin büyük bir kısmının ramazan ayı, cu¬ma günleri ve mübarek günlerde verilen yiyecek ve içeceğe harcandığı tesbit edilmektedir. 1604-1606 yıllarına ait icmai defterindeki bir kayıtta, Hüs¬rev Paşa evkafı içindeki müesseseler arasında imarete de yer verildiği görül¬mektedir.
Evliya Çelebi, Van'daki imaretleri anlatırken, eskiden Ulu Cami bünye¬sinde bir imaretin olduğunu ancak kendisinin Van'ı ziyaret ettiği sıralarda, şe¬hirdeki ileri gelenlerin evlerinin misafir ve yolculara birer ziyafet yerleri ol¬duğundan bu imarete fazla ilginin kalmadığını belirtmektedir. Fakat Hüsrev Paşa Medresesi imaretinin, bütün ulema, öğrenci ve fukaraya sabah akşam yemek verdiğini ve faal bir vaziyette olduğunu zikretmektedir.
Evliya Çelebi'nin bu tesbitinden de anlaşılacağı üzere, Hüsrev Paşa Med¬resesi bünyesindeki bu imaret XVII. yüzyılın ortalarında da işlevini sürdür¬mektedir.
SU KAYNAKLARI VE ÇEŞMELER
Van Kalesi'nin çevresindeki en önemli su kaynakları Horhor bahçelerin¬de bulunurdu. İç kalenin altındaki su kaynaklarına kayalardan oyularak yapıl¬mış merdivenlerle inilirdi.
Evliya Çelebi, Horhor bahçelerindeki su kaynağının bir değirmeni dön¬dürebilecek güçte olduğunu ifade etmektedir. Bunun yanısıra, Tebriz Kapı¬sı'nın iç yüzünde, Suluk Kulesi'nin altında ve kalenin kuzey kısmında büyük su kaynaklarının bulunduğunu ve bunların birer kule ile korunduğunu söyle¬mektedir.
Van Kalesi'nde bulunan Sardur Burcu'ndaki üç noktadan (Suluk Kulesi), asırlarca çevreye su verilmesi ve Urartu Kralı Menua tarafından yaptırılan 51 km. uzunluğundaki Menua Kanalı (bugünkü adıyla Şamram suyu)'nın varlığı bu su kaynaklarının Urartular zamanında da var olduğunu göstermektedir.
İncelediğimiz dönemde, belgelere geçtiği ölçüde tesbit edebildiğimiz çeş¬meler ise şunlardır:
Hüsrev Paşa Çeşmesi1604-1606 tarihli icmal defterinde, Hüsrev Paşanın vakıf eserleri arasın¬da bir çeşmenin bulunduğu da tesbit edilmektedir. Muhtemelen külliyesi içinde idi.
Bârek Çeşmesi
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde Hüsrev Paşa vakfı gelirleri içindekibir zemin tarif edilirken bu çeşmenin adı da zikredilmektedir.
Matur Çeşmesi
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, Sinan Bey vakfı gelirleri içindeki bir zemin tarif edilirken, bu zeminin yakınlarında ve Ali Subaşı'nın uhdesindeki Matur Çeşmesi'nin varlığına da tesadüf edilmektedir.
Horhor Çeşmesi
Evliya Çelebi'nin zikrettiği bu çeşme, adından da anlaşılacağı üzere, Hor¬hor bahçelerinde olmalıdır.
Dört Gözlü Çeşme
Bu çeşmeye de Evliya 'Çelebi S_yahatnamesi'nde rastlanmaktadır.Yer hakkında bir bilgimiz olmamakla birlikte, dört tarafından su akan büyük bir.çeşme olduğu söylenebilir.
Bu çeşmelerin yanısıra, Vezir Mustafa Paşa(Lala)'nın Edremid yolu üze¬rinde bir sebil çeşme yaptırdığı da yine 1571 yılına ait evkaf tahrir defterinden tesbit edilmektedir.
Müslüman ve Zımmi Mezarlıkları
Van şehrindeki mezarlıklar şehir surlarının güney cephesinin dışında idi. Surların dışındaki hendeklerden sonra mezarlık başlamakta idi.
Hem Müslümanların hem de gayri müslimlerin mezarlıkları aynı mev¬kiide olup, aralarında Mustafa Paşa Camii Vakfı gelirleri içindeki bir arsa bu¬lunuyordu.
TİCARET VE ZANAAT ERBABININ BULUNDUĞU YERLER
Elimizdeki bilgi ve belgelerden, Van şehrindeki ticaret ve zanaat erbabı¬nın bulunduğu han, bedesten, çarşı, pazar ve karbansaray gibi yerlerin varlığı¬nı tesbit edebilmemize rağmen, şehrin hangi mıntıkasında bulundukları husu¬sunda kaynaklar çoğu kez yetersiz kalmaktadır.
Ancak, XIX. yüzyılın sonlarında Van'ı ziyaret eden H.F.B. Lynch, çizdiği eski Van şehri planında, şehirdeki ticari faaliyetlerin en merkezi kısım olan, Hüsrev Paşa Camii ile Ulu Camii arasındaki bölgede yapıldığını kaydetmiştir.
Aşağıda, şehirdeki ticaret ve zanaat erbabının bulunduğu yerler verilirken görüleceği üzre, çoğu kez biz de bu bina veya binalar grubunun şehrin bu mıntıkasında bulunduğunu tesbit ettik. Bu itibarla Van şehrindeki ticari faali¬yetlerin Ulu Camii ve Orta Kapı Mahal1elerindeyoğunlaştığını söylemek mümkündür.
HANLAR VE KERVANSARAYLAR
Rüstem Paşa Hanı
1548 yılında Van'ın fethinde bizzat bulunan vezir-i azam Rüstem Paşa'nın Van şehrinde, bir hanı ve birçok dükkanının olduğu tesbit edilmektedir.
Rüstem Paşa'nın vefatı dolayısıyla muhallefatı işine Alaadin Bey nazır olarak tayin edilmiş ve Diyarbekir beylerbeyine ve defterdarına.hüküm yazılması için 3 Şubat 1566 tarihinde bir tezkere çıkmıştır. Bu,tezkerede, Rüstem Paşa'nın Van'da olan han, hamam ve dükkanları üzerine Alaadin Bey'in nazif olarak tayin edildiği ve talebi halinde 3.000 altının adı geçen nazıra teslim edilmesi istenmiştir.
Rüstem Paşa'nın Van şehrinde bulunan ,hanı hakkında elimizde bu belge¬deki bilgilerden başka bir malfimat bulunmaması sebebiyle, hanın şehrin han¬gi kısmında bulunduğu ve büyüklüğü hakkında bir şey söylemek mümkün de¬ğildir.
İskender Paşa Hanı
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, İskender Paşa Medresesi Vakfı gelir¬leri içerisinde yıllık kirası 24.000 akçe olan bir han bulunmaktadır. Bu han, İskender Paşa Vakfına ait olan 22 Ekim 1565 tarihli vakfiyede de zikre¬dilmektedir.
1565 tarihli vakfiyedeki bilgilere göre, İskender Paşa Medresesi'nin he¬men bitişiğinde olup Vastan (Amid) Kapısı yakınlarında idi. Kıblesi şehir sur¬larının yanındaki yol, doğusu ve kuzeyi 23 dükkan, batısı ise etrafındaki bina¬ların arasından geçen yol ile sınırlı idi.
Bu tarife göre, İskender Paşa Hanı'nın Orta Kapı Mahallesi'nde olduğunu söyleyemek mümkündür.
Sinan Bey Hanı
Van beylerbeyilerinden Ferhad Paşa'nın kethüdası Sinan Bey'in kendi adına izafeten yaptırdığı caminin vakıf gelirleri içinde, Vastan Kapısı yakın¬larında 27 hücreli bir hana da rastlanmaktadır. Handaki 27 hücrenin 15'i alt katta, 12'si ise üst katta bulunuyordu.
Vastan Kapısına yakın olması, Orta Kapı Mahallesi içinde bulunduğuna delalet etmektedir. ¬
Karbansaray
Hüsrev Paşa Vakfı gelirleri içinde, yıllık kirası 15.000 akçe olan bir karbansaray da bulunmaktadır. Bu karbansaray muhtemelen, 1556 yılında ¬ Van'ın eski kapan ve pazarı yerine inşa edilmiştir.
Bu yıllarda Van beylerbeyi merkeze bir mektûb göndererek, Van'ın iki kapanı ve pazari bulunduğunu, ancak gelen ve giden tüccarın konaklaması için müsait bir yer olmadığından, bunlardan birinin karbansaraya tahvili için izin istemiştir. 14 Ocak 1556 (Gurre-i Rebiyül-evvel 963) tarihinde Van bey¬lerbeyine gönderilen bir buyruldu ile, kapan ve pazarın karbansaraya çevril¬mesi için gerekli izin verilmiştir.
Van şehrinde, başka bir karbansarayın varlığına rastlayamamış olmamız¬dan dolayı, daha sonraki yıllarda bu teşebbüsün fiiliyata geçtiği ve eski çarşıya kapanın karbansaraya çevrilerek Hüsrev Paşa Vakfı'nın uhdesine verildiği anlaşılmaktadır.
Van şehrindeki bu karbansarayın varlığını tesbit etmemize rağmen, bü¬yüklüğü ve tam olarak nerede bulunduğu hususunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak, 1571 tarihli evkaf tahrir defterindeki bilgilere göre, çevresinde 19 dükkan bulunuyordu.
Belgelerde tesadüf edemediğimiz ancak Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde zikredilen hanlar ise şunlardır:
- Gümrük Ham
- Kürd Ahmed Ağa Hanı
- Kapan Hanı
ÇARŞI VE PAZAR YERLERİ
BedestenOsmanlı şehirlerinde üzeri kapalı olan ve kıymetli malların satıldığı çar¬şılara bedesten denilirdi.
1655 yılında Van'ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Van'da gayet güzel bir be¬desten olduğunu zikretmesine rağmen, yerini tarif etmemiştir. Diğer kay¬naklarda bedesten ile ilgili bir kayda rast1ayamamız münasebetiyle, yerini tes¬bit etmemiz mümkün olmamıştır.
Kapan
Yiyecek ve giyecek gibi şeylerin toptan pazarlandığı yer manasındadır. Özellikle yağ, bal gibi erzakların pazarlandığı bu yerlerde bulunan tüccarlara ise kapan taciri denilmekte idi.
Yukarıda, Van şehrindeki karbansaray hakkında bilgi verilirken, Van'da¬ki iki kapanın bulunduğunu ancak bunlardan birinin karbansaraya çevrildiğini belirtmiştik. Diğer kapan faaliyetini sürdürmüş olmalıdır ki, 1604-1606 tarihli icmal defterinde Van mir-i miram hasları içinde, tamga-yı siyah la birlikte 180.000 akçelik bir kapan mahsulü bulunmaktadır. Bunun yanısıra, Evli¬ya Çelebi'nin Kapan Hanı'ndan bahsetmesi, bu ticaret yerinin 1655 yılında da varlığına delalet etmektedir.
Van'daki kapanın şehrin hangi mıntıkasında bulunduğu hususunda isemaalesef bir bilgiye sahip değiliz.
Uzun Çarşı
Van beylerbeyilerinden İskender Paşa'nın oğlu Ahmed Paşa'nın evlâdiyelik vakfı içerisinde Van şehrindeki Uzun Çarşı da bulunmaktadır.
Ahmed Paşa'nın Ağustos ortaları 1582 (Ev ahir-i Receb 990) tarihli vakfi¬yesinde, Uzun Çarşı'nın yeri de tarif edilmektedir. Çarşının güneyinde Hüsrev Paşa Vakfı, doğusunda bir diğer çarşı ve bu iki çarşıyı birbirinden ayıran yol, kuzeyinde ise İskender Paşa Medresesi bulunmaktadır. Çar¬şının kapısı ise doğudaki yola bakıyordu. Bu tarife göre, Orta Kapı Ma¬hallesi'nde idi. Çarşıda kaç dükkanın bulunduğu ise vakfiyede kaydedilme¬miştir.
Mezgitli Çarşı
Evliya Çelebi, Van'daki büyük çarşılar arasında Mezgitli Çarşı adında bir çarşıyı zikretmektedir. Sultan Hamamı'nı tarif ederken de, Mezgitli Çarşı'nın başında olduğunu ifade etmektedir. 20 Ocak 1616 (Gurre-i Muharrem 1025) tarihli Mustafa Paşa Vakfiye¬si'nde, Mustafa Paşa'nın yaptırdığı camiye vakfettiği 34 dükkanın bir tarafının Sultan Hamamı'na baktığı kaydedilmektedir. Bu itibarla, Evliya Çelebi'nin zikrettiği Mezgitli Çarşı muhtemelen Mustafa Paşa Camii vakfı gelirleri içindeki dükkanlardır.
Mustafa Paşa Vakfiyesi'nde bu dükkanların Van şehrinin merkezinde ol¬duğu kaydedilmiştir. Bu itibarla, muhtemelen şehrin merkezindeki Câmi-i Kebîr (Ulu Camii) Mahallesi'nde idi.
Hüsrev Paşa Çarşısı
Hüsrev Paşa, yaptırmış olduğu camii, medrese, imaret ve zaviyesinin gi¬derleri için birçok emlakini bu müesseselere vakfetmiştir. 1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, bu müesseselere vakfedilen emlak arasında 64 adet dükkanın da bulunduğu tesbit edilmektedir.
Bu dükkanlardan 28'i cami-i şerifin, 17'si hamamın, 19'u ise yukarıda zikrettiğimiz karbansarayın çevresinde idi. Dükkanların çevrelediği bu ya¬pıların Hüsrev Paşa Külliyesi içinde bulunması bu dükkanların da birbirine çok uzak olmadığını göstermektedir. Bu itibarla, Evliya Çelebi'nin zikrettiği Hüsrev Paşa Çarşısı da muhtemelen bu 64 dükldimn teşkil ettiği çarşı olmalı¬dır.
Bu çarşı, Ahmed Paşa Vakfiyesi'nde zikredilen ve Uzun Çarşı'nın doğu¬sunda bulunan çarşı olmalıdır. Bütün bilgiler bir araya getirildiğinde, Hüsrev Paşa Çarşısı'nın, Hüsrev Paşa Camii'nin doğusunda ve Orta Kapı Mahalle¬si'nde bulunduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Yukan Kale Çarşın
Yukarı Kale'deki askerilerin ihtiyaçlarını karşılamak için 10 kadar küçük dükkan bulunuyordu. Bu dükkanlar Yukarı Kale'deki çarşıyı oluşturuyor¬du.
Van Pazarı
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Van şehrinde, 1556 yılına kadar iki pazar bulunmakta idi. Ancak bu pazarlardan biri şehirdeki kapan ile birlikte karbansaraya çevrilmiştir.
1571 yılına ait evkaf tahrir defterinde, Hüsrev Paşa Vakfına ait bir dükkanın Van Pazarı'nda bulunduğu ve bu dükkanın yıılık kirasının 360 akçe olduğu kaydedilmektedir.
1604-1606 tarihli icmal defterinde ise, pazara mal getiren esnaftan alınan bac-ı bazar vergisinin Van mır-i miranı hassı içinde tamga-yı ağnam vergisi ile birlikte senelik 3.000 akçe olduğu görülmektedir..
Elimizdeki bilgilerden, Van Pazarı'nın nerede bulunduğunu tesbit etmek oldukça güçtür. Sadece Van Kalesi Dizdan Mustafa Ağa'nın evi yakınında ol¬duğunu tesbit edebilmekteyiz. Ancak, XIX. yüzyılın sonlarında Van'ı zi¬yaret eden H.F.B. Lynch'in çizdiği eski Van şehri planında, Van Pazarı ve çarşılarının Hüsrev Paşa Camisi ile Kızıl Camii arasında olduğu görülmekte¬dir.
Tabbahin Pazarı
Tabbah, Arapça bir kelime olup, aşçı manasındadır 259. Bu aşçıların ye¬mek yapıp sattıkları yerlere de tabbahin pazarı denilmektedir.
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, Hüsrev Paşa Vakfı gelirleri içindeki 5 dükkanın Van şehrindeki Tabbahin Pazarı'nda olduğu belirtilmektedir. Bu beş dükkanın senelik kirası ise 1.800 akçedir. Tabbahin Pazarı hakkında elimizdeki tek kayıt bu olduğundan, yeri ve büyüklüğü hakkında bir şey söylemek mümkün değildir.
Haffafhane Çarşısı
Ayakkabı ve terlik yapan ve satanlara, kavaf veya haffaf denilirdi.
Evliya Çelebi, Van şehrinde bir Haffafhane'nin bulunduğunu ve gayet büyük ve işlek bir çarşı olduğunu belirtmektedir.
Gözehane
Van şehrinde, İskender Paşa Medresesi'nin güney kısmındaki bahçeye bi¬tişik, kap-kacak ve ibrik yapılan ve Gözehane denilen bir çarşı bulunmakta idi.
.Van şehrindeki dükkan sahiplerinden alınan asesiyye vergisinin mikta¬rından hareketle, buradaki miriye ve vakıflara ait olmayan dükkan sayısını yaklaşık olarak tesbit etmek mümkündür.
1604-1606 tarihli icmal defterindeki bilgilere göre Van şehri asesiyyesi yıllık 7.000 akçedir. 1553-1554 (961) tarihli asesiyye-i Van kanununa gö¬re, miriye ait olmayan her dükkandan gece bekçiliği hizmeti mukabilinde ay¬lık 1 akçe tahsil edilmektedir. Bu durumda Van şehrinde miriye ait olma¬yan dükkan sayısı yaklaşık olarak 583'dür.
İmalathaneler
Van şehrinde, gelirleri has olarak kaydedilen ve miriye ait olan bazı imalathaneler de bulunuyordu. 1604-1606 tarihli tımar icmal defterinde, Van beylerbeyi hassı içinde bulunan bu imalathanelerin şehrin hangi mıntıkasında bulunduğunu tesbit edemedik. Ancak yıllık gelirlerine bakarak büyüklükleri ve üretim kapasiteleri hakkında bir fikir edinilebilir.
Bu imalathaneler şunlardır:
Bozahane
Boza yapılan bu imalathanenin yıllık geliri 5.000 akçedir.
Boyahane
Van şehrinde geliri miriye ait olan boya imalathanesinin yıllık geliri 35.000 akçedir. Bu boyahanenin yanısıra, Hürrem Bey Camii Vakfı gelirleri içinde olan bir başka boyahane daha vardır. 18 odadan müteşekkil olan bu bo¬ya imalathanesinin 15 odası ma'mur 3 odası ise harab vaziyette idi. Yıllık ge¬liri ise, 3.948 akçedir.
Şem'hane
Mum imal edilen yer olup, yıllık geliri 4.000 akçe idi.
Meyhline
Gayri müslimlerin yaşadığı Osmanlı şehirlerinde şarap satışından da mu¬ayyen bir vergi alınırdı. Hıristiyanların şarap aldıkları yerlere meyhline, alı¬nan vergiye de resm-i meyhane denilmekteydi. Van şehrinde de 48.000 akçelik yıllık geliri bulunan bir meyhane mevcuttu.
Şirehane
Şire imal edilen yer olup, yıllık geliri.4.000 akçe idi.
Macunhane
Van beylerbeyi Mustafa Paşa'nın hassı içinde zikredilen bu imalathanenin 16 Haziran 1597 tarihindeki bir yıllık geliri 4.000 akçedir.
MAHALLELER
Osmanlı idari siteminin küçük bir birimini de mahalleler teşkil etmekte¬dir. Mahalleler. daha ziyade aynı din ve ırktan olan kimselerin bir arada yaşa¬ma istekleri sonucu ortaya çıkmıştır. Mufassal tahrir defterlerinde, şehirle¬rin vergi potansiyeli ve nüfusları tesbit edilirken, mahalleler ve bu mahallelerdeki haneler esas alınmaktadır.
Van şehrinde, Müslümanlarla birlikte bir miktar Ermeni de bulunuyordu. Müslüman mahallelerini kısmen tesbit etmek mümkün ise de, Ermeni Mahal¬lelerini tam olarak tesbit etmek mümkün olmamaktadır.
Van şehrinin, devamlı olarak kızılbaş tehdidinde bulunması sebebiyle, bütün şehir halkı surların içinde oturmak mecburiyetinde idi. Bazı bahçeler, değirmenler ve zirai alanlar şehrin dışında bulunur, halkın büyük bir kısmı şe¬hirde surların iç kısmında ikamet ederlerdi.
Yukarıda, şehri çevreleyen surlar hakkında bilgi verirken, halkın tamamı¬nın surların içinde oturmak istemesi münasebetiyle, dış surların iskele tarafın¬dan 1.600 zira' genişletildiğini ifade etmiştik. Surların içindeki iskan yerinin mahdut ölçülerde olması münasebetiyle, bu yerden azami derecede istifade etme yoluna gidilmiş ve müslim-gayri müslim ayrımı yapılmadan, herkesin şehir içinde oturmasına imkan sağlanmıştır.
Van şehrindeki mahalleler, yakın bulundukları kapıların veya mahallenin içinde bulunan önemli bir yapının adıyla anılıyorlardı.
Elimizde, Van şehrinin mahalleleri hakkında bilgi verebilecek mufassa bir tahrir defteri bulunmadığından dolayı, ancak bazı vakfiyelerden ve Evliya Çelebi seyahatnamesinden istifade edebildik. Vakfiyelerde, vakıf gelirleri içindeki herhangi bir binanın veya yerin tarif edildiği hallerde bazı mahalleler sadece ismiyle zikredilmiş, tabii olarak başka bir bilgi verilmemiştir. Bu ko¬nuda en tatmin edici bilgileri yine Evliya Çelebi vermiş, şehirdeki önemli islam mahallelerini isimleriyle birlikte zikretmenin yanısıra, isimlerini verme¬mekle birlikte üç Ermeni mahallesinin varlığına da dikkat çekmiştir.
Elimizdeki bilgi ve belgelerin elverdiği ölçüde, Van şehrinde tesbit ede¬bildiğimiz mahalleler şunlardır:
Müslüman Mahalleleri
Paşa Mahallesi
Muhtemelen Paşa Sarayı civarındaki mahalledir. Bu durumda şehrin gü¬ney.batı kısmında olması icap eder.
Horhor Mahallesi
Horhor bahçelerinin bulunduğu mıntıkada bulunan mahalledir.
Cami-i Kebir (Ulu Camii) Mahallesi
Olu Camiinin çevresinde teşekkül eden mahalledir. Şehrin merkezi kıs¬mındadır.
Suluk Mahallesi
İç kalenin güney cephesindeki su kaynağının olduğu mıntıkadır. Yukarı kısmında bu su kaynağını koruyan bir kule ve su kaynağına inen taştan oyul¬muş merdivenler bulunurdu. Şehrin kuzey kısmında olup, Horhor bahçeleri¬nin doğusundadır.
İskele Kapısı Mahallesi
Şehrin batı tarafındaki İskele Kapısı'nın şehre bakan kısmındaki mahalle¬dir. Horhor bahçelerinin güney kısmında bulunurdu.
Orta Kapı Mahallesi
Dış surların güneye .bakan kısmındaki en merkezi kapı olan Orta Kapının şehre açılan kısmındaki mahalledir. Bu kapıya Vastan veya Amid Kapısı da deniliyordu. Birçok dini, sosyal ve ticari müesseseyi bünye¬sinde barındıran önemli bir mahalle idi.
Tebriz Kapısı Mahallesi
Şehrin doğu kısmına bakan Tebriz Kapısının şehre açılan kısmındaki mahalledir.
Çadırcı Mahallesi
1571 tarihli evkaf tahrir defterinde, Süleyman Bey Mescidi Vakfı gelirleri içindeki bir zeminin bu mahalle içinde bulunduğu kaydedilmiştir 277. Şehrin hangi mıntıkasında olduğunu tesbit etmemiz ise mümkün olmamıştır.
Kavak Pınan (Aynü'l-Kavak) Mahallesi
20 Ocak 1616 tarihli Mustafa Paşa Vakfiyesi’nde vakıf gelirleri içindeki bazı gayri menkuller zikredilirken bunların Kavak Pınarı Mahallesi'nde olduğu belirtilmektedir.
Yerini tesbit edemediğimiz bu mahalle, muhtemelen, Kavak Pınarı denilen bir su kaynağının çevresinde bulunuyordu.
Ermeni Mahalleleri
Yukarıda Van şehrindeki kiliseler anlatılırken, Van şehrinde gayri müslim unsur olarak sadece Ermenilerin bulunduğunu ve bunların da ancak XIX. yüzyılın ortalarından sonra Van şehrinde yoğun bir nüfusa sahip oldu¬ğunu belirtmiştik.
Evliya Çelebi, Van'ı ziyaret ettiği 1655 tarihinde, Van şehrinde üç Ermeni mahallesinin bulunduğunu, bu mahallelerde bulunan Ermenilerin ise haraçlarına bedel olarak kalenin tamir ve bakımı ile ilgili bazı hizmetler gördüklerini ve çoğunun ticaretle meşgul olduklarını belirtmektedir.
Evliya Çelebi'nin bu tesbitlerini arşiv belgeleri de teyid etmektedir.
11 Nisan 1565 tarihinde Van beylerbeyine gönderilen bir hükümden, Van Kalesi'ndeki burçların kış aylarında temizlenmesi işinin eskiden beri zımmiler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
Elimizdeki bilgi ve belgelerde, incelediğimiz dönemde Ermenilere veya gayri müslimlere ait bir mahalle adı tesbit edemedik. Ancak, daha sonraki yılhakkında bilgi veren bazı kaynaklarda, Ermenilerin çoğunlukla Tebriz Kapısı Mahallesi ile şehirdeki ticari faaliyetlerin yoğun olduğu, Hüsrev Paşa Camii'nin kuzeyi ile Olu Camii arasındaki bölgede oturdukları belirtilmektedir.
1581 tarihinde, Van şehrinin ahaliye yetecek derecede geniş olmaması sebebiyle zımmilerin surların dışında oturmaları emredilmiş ancak kızılbaş korkusu ile surların dışında oturmak istemeyen zımmıler merkeze bir arz gön¬dererek, şehre İskele tarafından 1.600 zira' ilave olunursa bir sıkıntının kalmayacağı, yapılacak masrafın, ise kendileri tarafından karşılanacağını bildir¬mişlerdi. Bunun üzerine şehre İskele tarafından 1.600'zira' ilave edilmesi için Van beylerbeyine 16 Kasım 1581 tarihli bir hüküm gönderilmiştir.
Şehrin batıya doğru kayması ile birlikte, Tebriz Kapısı civarında oturan Ermeniler de bu yöne doğru genişlemiş olmalıdırlar ki, XIX. yüzyılda Tebriz Kapısı civarındaki Kızıl Camii Ermeni mahallesi içinde kalmıştır.
Bütün bu bilgiler bir araya getirildiğinde, Ermenilerin XVI. ve XVII. yüzyılda, Tebriz Kapısı Mahallesi, Ulu Camii Mahallesi ve Orta Kapı Mahal¬lesi veya civarlarında oturdukları sonucu ortaya çıkmaktadır.
Emeniler, bu mahallelerde ya Müslümanlar ile karışık olarak oturuyorlar veya bu mahallelerin çevresinde kendilerine ait başka adla anılan mahalleleri bulunuyordu.
Ancak, gerek Evliya Çelebi'nin üç Ermeni mahallesinden bahsetmesi ve gerekse yukarıda zikrettiğimiz kale burçlarının temizlenmesi işi ile ilgili 11 Nisan 1565 tarihli hükümdeki, her mahalleden birkaç zımmî süpürücü tayin edilmesi şeklindeki ibareden, Ermenilerin, Müslüman mahalleleri ile adeta iç içe, fakat müstakil birer mahalleleri olabileceğini de akla getirmektedir.
BAĞ VE BAHÇELERİ
Van şehrindeki bağ ve bahçeler surların dışında bulunurdu. Evliya Çelebi, her bağ ve bahçede birer pınar, havuz, küçük bir köşk ve şadırvan olduğunu ve bu bağ ve bahçe sahiplerinin, su eminine harcadıkları su için vergi verdiklerini ifade etmektedir.
Bu bağ ve bahçelerin bazılarının vakıf gelirleri içinde olduğu da' görülmektedir. Mesela, Azadlı Bahçe (Eski Bahçe) ve Reisü'l-küttab Hüseyin Efendi Bahçeleri, Mustafa Paşa Camii Vakfı gelirleri içinde bulunmaktadır.
Evliya Çelebi, Van'daki bahçelerin şehrin güney kısmındaki surların dışındaki mezarlıklardan sonra başladığını ve Edremit'e kadar uzandığını belirtmektedir. Bu bağlardan en meşhur olanlarının ise Mallı Kaya Çelebi Bağı, Şıyrek Bağı ve Süleyman Bey Bağı olduğunu kaydetmektedir. Evliya Çelebi'nin bahsettiği bu bağların yanısıra bizim tesbit edebildiğimiz bağ ve bahçeler ise şunlardır:
- Terzi Mehmed Bahçesi
- Adem Bahçesi
- Keşiş Bahçesi
- Azadlı Bahçe
- Reisü'l-küttâb Hüseyin Efendi Bahçesi
- Şah Paşa Bağı
- Molla Mehmed Bağı
- Molla Varlı Bağı
- Safi Bağı
- Kuyucu Ali Bağı
- Tanrıvermiş Bağı
- Ali Manav Bağı
- Lütfi Bağı
- Emir Alim Bağı.
Görüldüğü üzere, Van şehrinin iskana açılması ve şehir hayatının gereği olan dini ve sosyal yapılara kavuşturulması Osmanlı döneminde olmuştur. Özellikle Van beylerbeyiliği görevinde bulunan paşaların Van şehrinin imarına büyük katkıda bulundukları tespit edilmektedir.
SONUÇ
Medler, Urartular, Persler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar ve daha birçok uygarlık tarafından yerleşim yeri olarak seçilen Van ilimiz 5000 yıllık önemli bir geçmişe sahiptir. 1064'den itibaren ebediyen Türk yurdu olan Van 1923 yılında Cumhuriyetimizin ilanı ile birlikte il olmuştur.
Kaleleri, köprüleri ve kümbetleri ile açık hava müzesi görünümünde olan Van ilimiz benzersiz ve zengin turizm coğrafyasına sahiptir. Tarih, kültür, doğa ve turizmin bütün çeşidi burada içiçedir. Yılın 220 günü açık ve güneşli olan ilimizde Van müzesi 40.000 eseri ile ilgi çekicidir.
Van Gölü adalarına yapılan gezi sonunda eşsiz bir gün geçirirsiniz. Dünyanın en ilginç ışık oyunları ile bezeli gün batımını Van'da seyre dalarken ruhunuz huzur bulur. Konuksever, cömert Van halkının mükemmel evsahipliği ise sizi Van'a bağlar.
Konaklama imkanları ulaşım, tarih, kültür, doğa ve dört mevsime yayılan gizemli güzelliği Van'ı turizmde hakkettiği yere taşıyacaktır.
Ne yazık ki halk dilinde “Doğunun İncisi” sıfatıyla tanınan Van ilimiz; ilgisizlik ve kapitalizmin doğurduğu sebeplerden dolayı yukarıda sıraladığımız Van ili ve çevresindeki tarihi yapılar ve eserler büyük bir yağmalama ve tahribat ile karşı karşıyadır.
Yapılması Gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
-Güvenlik önlemleri alınmalı
-Çevre düzenlenmesi yapılmalı
-Tabela ve tanıtıcı levhalar bulundurulmalı
-Sosyal tesisler kurulmalı
-Ulaşım imkanları sağlanmalı
-Restore ve kazı çalışmaları yapılarak, yöre bir açık hava müzesi haline getirilmeli
-Giriş ve çıkışlar kontrol altına alınmalı
-Alanında uzman rehberler bölgede görev almalıdır.
-Yurt içi ve yurt dışı tanıtım reklamları yapılmalıdır.
-Tarihi yapıların bulunduğu yerler piknik alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
-Günümüze ulaşmış eski Van evleri restore edilmelidir.
Yukarıda belirttiğimiz maddeler üzerinde Yetkililerin (Van İl Müzesi, Belediye Başkanlığı, Turizm İl Müdürlüğü ve Van Valiliği) hassasiyetini göstermesi en büyük arzularımız içersindedir.
|