Basur hastalığı ve tadavisi.....

[Satan22]

Sıkıntılarına son derece yaygın olarak rastladığımız anüsün(makatın), hayatınızdaki yerini ve önemini hiç düşündünüz mü? Yetişkin bir insan olarak yılda kaç kilo dışkı (kaka !...) yaptığınıza hiç dikkat ettiniz mi?
Tabii ki, hayır!. Dışkılama ihtiyacımız geldiğinde hiç düşünmeden gider, yapar ve rahatlayarak çıkarız. Taaa kiiii……?

Tuvalette iken kanama, ağrı ve meme gibi durumlarla karşılaştığımızda, hemen teşhisi koyarız. “Basur olmuşum!.” deriz. Evet, teşhis etmek ve ne olduğunu bilmek önemlidir. Ancak, ne olmadığını bilmek de önemlidir. Bu yüzden, tıp eğitimi almış dahi olsanız, bu aşamada durmalısınız. Çünkü kesin teşhis için gerekli bir çift uzman hekim gözüne ve donanımına ihtiyacınız var. Özellikle de kanama varlığında... .

Tamam. Basurunuz olabilir. Belli zamanlarda kanamaya da neden oluyor olabilir. Yıllar içinde doktora gitmiş ve basur teşhisi almış da olabilirsiniz. Bu durumunuzu, kendinize özgü birtakım tedbirlerle geçiştiriyor da olabilirsiniz. Ancak ilerleyen yıllarda “bak, bende basur vardı, ama kansere çevirdi. Tühh!. Vahh!.” demek yok. Basur, kanser değildir ve asla kansere de neden olmaz.

Ancak unutulmamalıdır ki; makatta olan her yeni kanama, yine basurunuzun kanadığını göstermez, garanti edemez.

Sonuçta, makatımızdan kan gelmesi normal bir durum değildir. Her kanama mutlaka kontrol ettirilmelidir. Yoksa bilemezsiniz. Yine basurunuz mu kanadı yoksa içerde, yeni, başka bir durum (kanser?) mu gelişti? Hele bir de 40-50 yaş ve üstünde iseniz, hala ara ara devam eden kanamalarınız oluyorsa... Sağlığımızı korumanın temeli de bu değil midir?

Basur bilindiği gibi sadece yaşam kalitesini ve konforunu tehdit eden bir hastalığımızdır. Ancak yerleşim yerinden kaynaklanan birtakım korkuların ve duyguların (utanma, ayıp ve namus gibi) bedelinin ne veya neler olabileceği (???) asla unutulmamalıdır.

Tüm bu sebeplerden dolayı makat rahatsızlıklarında her zaman ve her seferinde, ilk adım muayene olmalıdır. Ama tedavi planlaması için gerekli olan ikinci adımı atmaktan da kaçınılmamalıdır. Nedenler ortadan kaldırılmakdıkça ...

Unutmayın ki; sorunun bir parçası olduğunuz sürece, her an yeni sorunlara gebesiniz demektir.

Basur özelliği gereği ıkınma ile belirginleşen, sıkıntılara neden olan ve zaman içinde ilerleyen bir hastalıktır. Asla geriye doğru gitmez. Ama sıkıntılara neden olmadığı zaman, o meşhur “vardı, ama geçti” yanılgısını verir. Kabızlık ve dolayısıyla da fazla ıkınma ise bu ilerleyişi hızlandıran en önemli etmendir.

Dolayısıyla basurla yaşamak, geri dönüşü olmayan bir yola girmek gibidir. O yolda ilerlersiniz, ama ilerleme hızınız ve varış zamanınız sizin arabanızın gaz pedalına basma durumunuza göre değişir. Basurda ise bu pedalın yerini ıkınmanız alır. Yani ne kadar fazla ıkınırsanız, basurunuz o kadar çabuk ilerler.

Dün, bugün ve yarın üçlemini hatırlayın. "Bugününüz dünden daha mı iyi ki? Yarınınız bugününüzden daha iyi olsun..."

Korunma yollarının ve bitkisel tedavilerin temel mantığı da ıkınmanızı azaltmaktır. Böylece şikâyetleriniz azalacak ve varış süreniz uzayacaktır. Hastalığınız gerileyecek ama basurunuz geçmeyecektir.

Basuru tamamen yok etmenin yolu ancak ve ancak; beklentileriniz ve hastalığınızın evresi doğrultusunda uygulanacak cerrahi dışı ya da cerrahi müdahalelerle mümkün olmaktadır.

Bilindiği üzere basur için çok çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır.

Hastaların, öncelikle bu yöntemlerin;

uygulanma şekli

tedavi sonrası ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesi yapılmalıdır. Yapılmıyorsa da bu kesinlikle hastalar tarafından istenmelidir.

Çünkü her bir yöntem, hastanın beklentilerine ve yaşam kalitesini kısa/uzun vadede etkilediği bir takım özelliklerine göre avantajlı veya dezavantajlı olabilmektedir. Hiçbir yöntem sadece avantajlı veya sadece dezavantajlı değildir. Dolayısıyla, bir terazinin iki kefesi olarak düşünüp hangi özelliklerini kabul edip edemeyeceğinizi yani beklentilerinizi belirlemelisiniz.

Bu yüzden tedavi planlamasına gidilirken;

hekimin belirlediği hastalığın derecesi ile birlikte,
bilgilendirme neticesinde ortaya çıkarılan hastanın beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu çerçevede sağlanacak hasta-doktor diyalogu sonucu en uygun tedavi şekli belirlenmelidir.