Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Kültür & Sanat > Müzik

Müzik Son albüler, sanatçılarla ilgili yorumlar vb.

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 15/06/08, 19:32   #1
Mattet
Cumhurbaşkanı
 
Mattet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Bulunduğu yer: van
Mesajlar: 7.027
Tecrübe Puanı: 48 Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute
Standart şebnem ferah (ŞEBO)



12 Nisan 1972 yılında Yalova'da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah'ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamış. Şebnem'in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü olmuş. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başlamış. Şebnem'in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazır olarak atılmış piyasaya.

İlk okul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırmış. Liseyi Bursa Gemlik'te "Özel Namık Sözeri Lisesinde " yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem'in kendisini tanımasına , tek başına ayakta kalmasına yardımcı olmuş.

Şebnem'in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etmiş. Lise zamanlarında " Pegasus " adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem , 80'lerin ortasında Bursa'da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu "Volvox" grubuyla gerçekleştirmiştir. Müzik uğruna " Odtü Ekonomi " Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul'a gelince " İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı " bölümüne kaydolmuş.

1994 yılında " Volvox " grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başlamış. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuşmuş.

Daha sonra " 15 Kasım 1996 Cumartesi " günü " KADIN " adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu " Vazgeçtim Dünyadan " adlı parçasına çeken Şebnem , Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları " Yağmurlar " , " Bu Aşk Fazla Sana " ve " Fırtına " adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini " 04 Nisan 1997 " de " İzmir Ege Üniversitesi " nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir'deki konserin ardından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.

Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra " 24 Haziran 1999 Perşembe Günü " ikinci albümünün ilk klibi " Bugün " müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih " 30 Haziran 1999 Çarşamba " yı gösterdiği zaman " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum " adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum " şarkısına geldi , klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı.

İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi. Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece " 03 Ekim 2001 " tarihinde " Perdeler " adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem , İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video , albümle aynı adı taşıyan " Perdeler " şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra " Sigara " şarkısı da , renkli cam da boy göstermeye başladı.

"İki yıl aradan sonra , tarih " 12 Mayıs 2003 Pazartesi Günü " yeni albümünün ilk videosu " Ben Şarkımı Söylerken " müzik kanalarında dönmeye başladı. " 15 Mayıs 2003 Perşembe Günü " " Kelimeler Yetse " adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar , Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında albümünden 2 şarkıya daha video klip çekti.. Türkiye'nin bir çok şehrinde konserler verdi ve hala vermeye devam ediyor.."

Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi. Katıldığı programlarda birçok klip ve konser müjdesi veren Şebnem’in, konser maratonu halen devam etmekte...

Albümlerinin dışında da Şebnem Ferah'ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi şarkıcıya geri vokalleriyle , kimisiyle düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra bir çok sanatçıyla beraber yardım konserleri vererek pek çok faaliyette bulunmuştur..
Geri vokal yaptığı sanatçılar ; Sezen Aksu , Sertab Erener , Levent Yüksel , Nilüfer , Demir Demirkan , Tüzmen , Yaşar Gaga , Ajda Pekkan , Özlem Tekin , Tarkan , Çelik , Teoman , Haluk Levent . Düet yaptığı sanatçılar ; Müzeyyen Senar (Sarı Kurdelem Sarı) , Polad Bülbüloğlu (Gel Ey Seher) , Kargo (Kalamış Parkı) , Teoman (iki yabancı).

Ayrıca Bülent Ortaçgil'e saygı albümünde bir Bülent Ortaçgil klasiği olan " Değirmenler " şarkısını da yorumlamıştır.

Bu çalışmaların dışında ; " Little Mermaid " (Küçük Denizkızı) adlı çizgi filmde seslendirme yapmış ve soundtrackinde bulunan " O Dünyada " isimli şarkıyı seslendirmiştir. Toprak Sergen Ve Aydan Şener'in Oynadığı bir filmde ise , söz ve müziği Demir Demirkan'a ait olan " Ay Işığında Saklıdır " adlı şarkıyı seslendirmiştir.
__________________





Düşmeden Bulutlarda Koşmam GereK !

Konu Mattet tarafından (15/06/08 Saat 19:57 ) değiştirilmiştir..
Mattet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 866
Alt 15/06/08, 20:23   #2
Mattet
Cumhurbaşkanı
 
Mattet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Bulunduğu yer: van
Mesajlar: 7.027
Tecrübe Puanı: 48 Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute
Arrow RocK & Metal Fun Cluß


Arkadaşlar Rock,Hard Rock,Soft Rock,Anadolu Rock gibi paylaşımların hepsini bu konuda bulabiliriz..Buraya bakmadan başka konu açmayın lütfen..! Müzik hakkında en doyurucu bilgileri ve son haberleri burada bulabilirsiniz! Resimlerimiz genelde Wallpaper kalitesindedir.. Ve grupların/sanatçıların en iyi performansı sergiledikleri klipleri seçmeye özen gösterdim..Eleştiri ve her türlü öneriye açık olduğumu belirtmek isterim.. Sizinde paylaşımlarınızı bekliyorum.. Üyelerimiz de olacak tabiiki ve herkesin aradığını bulduğu bir Rock & Metal Club olalım istiyorum ve paylaşıma başlıyorum...
Önemli Hatırlatma: ROCK ve/veya METAL dinleyenler Satanist değildir! Bilmeyenlere Duyrulur!!!


ben rock tarihiyle başlıyorum..

rock and roll da denen rock muzigi 1950’lerde abd’de ortaya cikti ve kisa surede butun dunyaya yayildi. baslangicta basit bir tarzdi. dansa yonelik ritimler vurgulaniyor, siradan melodiler ve armoniler kullanilarak genclik aski, ergenlik gerilimleri veya otomobil meraki gibi donemin dinleyicisinin ilgisini ceken sozler uzerine besteleniyordu. sonra daha karmasik bir yapiya yoneldi, uluslararasi bir kabul gordu ve buyuk bir cesitliligi birlige kavusturan kulturel bir ifade tarzi olarak kendini kabul ettirdi.

kokeninde blues’dan alinan ve dansa davet eden beat sallanimi vardir. amerikali zencilerin dini sarkisi gospel’de ki trans, onun din disi olan rhythm and blues’u besledi. rock un bilesimine amerikan sahne gosterileri, country music ve folk song da katildi.

sinirlarinin baska turlere acik olmasi, cesitli etkileri bunyesinde eritebilmesi ve toplumsal gerceklerle olan baglantisi bu muzige birlik kazandiran ozellikler oldu. anahtar motif genclik ve teknolojidir. ilk genclik caginin kararsizliklari, siyasi ve ahlaki baskaldirilar onda ifadesini bulmaktadir. piriltilar sacan, ölümün veya karanligin etrafinda gezinen, elektronikten yararlanan rock, giderek klasiklesti.

rock muziginin sanat niteligi artarken, dans muzigi niteligi geriledi. öte yandan bu muzigin sokaktan kopmaya baslamasi ve dunyayi saran ekonomik bunalima karsi duyulan tepki punk akimini dogurdu. 1980’lerde punk akimi yerini post punk’a birakirken, rockta daha toplumsal bir nitelik tasiyan ofke ve siddet, heavy metal’de bir amaca yoneldi. 1985’te afrika’da aclik ceken insanlara yardim saglamak icin duzenlene “live aid” konserleri, rock muzikcilerinin yeniden politiklesmesinin baslangici oldu. uluslararasi af orgutu’nun duzenledigi konserlere sting, tracy chapman, peter gabriel ve bruce springsteen gibi unlu muzikciler katildi. 1980’lerin sonuna dogru deep purple, jethro tull ve yes gibi 1970’lerin buyuk topluluklari yeniden kuruldu. gene bu yillarda afrika, brezilya ve arabistan kokenli muziklerin kullanilmasi ethno rock kavraminin dogmasina neden oldu. rock parcalarini seslendiren muzikcilerin rol aldigi video klipler yeni sarkilarin tanitiminda onemli rol oynamaya basladi.

hic kuskusuz ilk akla gelen isim elvis presley. blues ritimlerini, dudaklarini erkekce kivirip, kalcasini sallayisiyla tamamlayip coskuyla seslendirmesi onu rockun efsane kisisi yapti. genc amerikalilar onun enerjiyi serbest birakan canliligini seviyordu. ana-babalarsa onu “kucuk seytan” diye adlandirdilar. kalca sallayisi nedeniyle tv’lerde hep belden yukarisi gosterildi. dis gorunusuyle goz kamastirmaya devam eden ve amerikalilarca el ustunde tutulan bu efsane sanatci 1977’de, daha 42 yasindayken yasamini yitirdi.

rock topluluklarinin en onemlisi ise hic kuskusuz the beatles’tir. avrupali olmalarina ragmen onlar da amerikan rockunu temsil ettiler, rocku yumusattilar ve bu muzigi baskaldiran gencligin duygularina actilar. grup 1969’da dagildi. grubun lideri john lennon (1940-1980) new york’ta bir akil hastasi tarafindan vurularak olduruldu.

rolling stones 1962’de ingiltere’de ortaya cikan baska bir rock grubudur. bu grup rock tarihinin donum noktalarindan biri ve belkemigidir denebilir.

rock muziginin en son ve en cilgin temsilcisi ise 1980’lerde parlayan michael jackson’dir. ayni zamanda cok iyi bir dansci olan zenci sanatci, dunya capinda bir star haline geldi ve konserlerinde gencligi costurmaya devam etti.

acdc: 1974’te angus young’in (1959) kurdugu avustralyali hard rock grubu.

the animals: ingiliz blues rock’inin temsilcisi eric burdon (1941) tarafindan, 1964’te kurulan grup. (house of the rising sun)

the beatles (ingiltere, 1962): john lennon, paul mccartney, george harrison, ringo star. cesitli kaynaklardan (rock and roll, varyete muzigi, rhythm and blues, elektronik muzik, hint muzigi) beslenerek pop muziginin ilk temsilcileri arasinda yer aldilar ve dunya caginda ses verdiler.

chuck berry (abd, 1931): blues geleneginden etkilenerek yeni bir elektrikli gitar calma uslubu gelistirdi; 50’li yillarin sonunda rock dunyasina girdi. ornek yuruyusunu (duck walk) taklit ederek gelistirdigi sahne gosterisiyle, enerjisini karsisindakine aktarirdi (may bellene, johnny b. goode, carol).

the byrds (abd, 1964): bu grup, dylan’in parcalarini tekrar ele alarak california rock’ini yaratirken, hippy’lerin uyusturucu duskunlugunu yayginlastirdi (turn turn turn! ).

eric clapton (ingiltere, 1945) rock’a ozgu gitar uslubunu ilk ortaya koyan sanatci. bircok grup kurdu: cream, blind faith, derek and the dom, nos. “tanri” lakabiyla anildi (cream, whells of fire).

clash (ingiltere, 1977): punk kusaginin taptigi grup: joe strummer, mick jones, paul simonon, topper headon. clash, rock and roll’un onculerindeki enerjiyi yeniden yakalayabildigi gibi baskaldirisini reggae motifleriyle susledi (sandinista).

eddie cochran (1938): rock and roll’un onculerinden. bu turun repertuarinin onemli bir bolumunu hazirladi (somethin’else, c’mon, everybody, summertime blues).

deep purple (abd, 1968): hard rock turunun oncusu olan grup. ayrica, royal philarmonic orchestra’yla da calismalari vardir (in rock).

dire straits (ingiltere, 1978): gitarci mark knopfler’in yonetiminde daha yumusak ve hos bir rock yapan grup (sultans of swing).

fats domino (abd, 1928): new orleans asilli zenci piyanist. rock’a bu kentin havasini getirdi (blueberry hill, i m walking).

the doors (abd, 1967): yetenekli yazar, sarkici ve sahne ustasi jim morrison sayesinde rock muzige siirselligin kapilarini acan efsanevi california grubu. robbie krieger, r manzarek, john densmore. (strange days, l. a. woman).

hallyday (fransa, 1943): rock ve rhythm and blues turlerini fransa’ya getiren sarkici. eserlerinin hepsi ayni degerde degildir. ama bazi parcalari, rock tarihinde yerini almistir (noir c’est noir, la musique que j’aime, rock and roll attitude).

led zeppelin (ingiltere, 1968): gitarci jimmy page ve sarkici robert plant’in yonettigi grup. hard rock’in ilk sekli; sertligin, inceligi, zarafeti golgelemedigi bir muzik (whole lota love, stairway to heaven).

jerry lee lewis (abd, 1935): boogie wroogie cizgisinde piyanist. rock and roll’un kurallarini belirledi (whole lota shakin’on, good golly miss molly).

bob marley (jamaika, 1944): reggae’nin agababasi. kucucuk bir adanin muzigini tum dunyaya kabul ettirmeyi basardi. 1974’ten itibaren wailer grubu ile, daha sonra tek basina muzik yapti. ucuncu dunyanin elektronik muzikle tanismasini sagladi (catch a fire, babylon by bus).

john mayall (ingiltere, 1934) : bir cok alet calabilen sarkici. ingiliz blues rock’inin yaraticisi. onun bluesbreakers grubunda sirasiyla j. mcvie (fleetwood mac), e. clapton, j. bruce, m. taylor caldilar (bare wires).

VE İŞTE Lars Ulrich - METALLICA



muddy waters (asil adi mckinley morganfield) (abd, 1915-1984) : guney’de dogdu ve 1940’larda chicago’ya gitti. o donemde orada olusan modern blues (elektrikli gitar, armonika ve puruzlu ses), canliligini ve coskusunu rock’a verdi. lakabi “bulanik sular” anlamina gelir (hoochie coochie man, the blues had a baby and they named ıt rock and roll).

randy newman (abd, 1943) : entellektuel bir rock’ci, sert ve tehlikeli guftelerin yazari, uyusuk bir yorumcu ve becerikli bir muzikci. dar bir cevrenin takdirini kazandi (sail away).

pink floyd (ingiltere, 1966) : “ucuk muzigin en onemli grubu. 1968’de sahneyi birakan syd barrett tarafindan kuruldu. gruba daha sonra david gilmour (1946, gitarci), roger waters (1946, gitarci), rick wright (1945, klavye), nick mason da (1945, davulcu) katildi. teknolojinin tum olanaklarindan yararlanan pink floyd’un “ses ve isik” gosterileri, toren atmosferini yerlestirdi. en onemli ve en uzun omurlu uluslararasi gruplardan biridir (dark side of the moon, wish you were here).

police (ingiltere, 1978) : new wave kusaginin grubu. sting (1951) tarafindan yonlendirildi. daha onceki gruplarin rhythm and blues’dan etkilendigi gibi, bu grup da reggae’den etkilendi (outlandos d’amour).

elvis presley (abd, 1935-1977) : the king, kral. blues ritimlerini, kendinden gecisleri ve coskuyu yakalamasaydi; “nedensiz baskaldirilarin isteklerini kanalize etmeseydi; 1956’da heartbreak hotel adli plagi doldurmasaydi; kalca sallayisi, sarkik alt dudagi ve deri pantolonuyla ana-babalari sarsmasaydi, asla yuzyilin efsanevi kisilerinden biri olamazdi. ama o bir efsanedir (elvis forever).

prince (asil adi roger nelson) (abd, 1958) : tam bir profesyonel olan bu genc zenci sarkici, funk akimina gercek boyutlarini kazandirdi. gucunu, yaraticiligindan alir (purple rain, sing of the times).

rolling stones (ingiltere, 1962) : mick jagger (1943), brian jones (1942-1969), keith richard (1943), bill wyman (1936) ve charlie watts (1941), chicago blues’larini, chuck berry ve bo diddley’, cok seviyorlardi. bunlari yaymak icin bir araya geldiler. parlak bir sanat hayati, dev konserler, saibeli bir sohret. 1969’da aralarindan birini (brian jones) kaybedince, mick taylor’i sonra da ron wood’u aldilar. bu grup, rock tarihinin donum noktalarindan biri; belkemigidir (the rolling stones, beggars banquet, let it bleed, get yer ya-ya’s out).

roxy music (ingiltere, 1972) : yalnizca parlak mitleri yansitmakla yetinmeyen ve bryan ferry’nin yonetiminde ozgun bir muzik ortaya koyan grup (do the strand, manifesto)

¤¤¤ pistols (ingiltere, 1977) : johnny rotten ve trajik bir sekilde ölen sid vicious’un yonettigi punk grubu. “gelecek yoktur” sloganiyla tanindi. ask ve barisi yucelten pop ideolojisinden kesin olarak kopan grubun uyeleri, genclerin giyim tarzlarini da cok etkilediler; adeta cirkinligin estetigini olusturdular. asil adi john lydon olan johnny, sanat hayatini public image limited grubuyla surdurdu (never mind the bollocks).

bruce springsteen (abd, 1949) : “yalniz kurt” goruntusuyle dylan’in kucuk kardesi. “patron” lakabiyla anilir. dikkate deger bir soz yazari, gitarci, sahne adami (born to run).

talking heads (abd, 1976) : en onemli new wave grubu. david byrne’in yonettigi bu grup, new york’lu entelektuellerden olusmustur (77).

velvet underground (abd, 1967) : efsanevi grup. andy warhol tarafindan kuruldu, 1970’te dagildi. lou reed (1944), sanat hayatini tek basina surdurdu; john cale ise, eski zevklerine sadik kaldi. cok ozel, sehirli, soguk, kendine asik ve beyne hitap eden bir muzik (heroin, venus in furs).

Steve Alexander'ın kullandığı, dünyanın en gelişmiş baterilerinden biri...


DOOM METAL




“Kötü kader, yazgı” anlamına gelen iç karartan metal... Acelesi olmayan, uyuşmuş, durgun, sıkkın metal... Thrash Metal “hız”a odaklanırken, Doom Metal için tek bir kelime söylenebilir: “yavaşlık”. Oldukça ağır gitar riffleri ve melodik vokal bu metal türünü etkileyen öğelerdir. Black Sabbath, yeryüzünün en ve ilk baba metal grubu, ilk dönemlerinde ağır ve yavaş rifflere odaklanmıştır. O yüzden Black Sabbath, ilk Doom Metal grubu olarak gösterilebilir. Doom Metal’in önemli bir alt kolu olan “DoomDeath” ise Doom’un yavaşlığını Death Metal vokaliyle birleştirir. Bu türün mucitleri ve krallarıysa (Doom’un üç babası olarak bilinen) üç İngiliz Doom grubudur: Paradise Lost, My Dying Bride ve Anathema...

70’lerin ilk Doom grupları:

Çoğu insan, Black Sabbath’ın tüm Heavy Metal ve alt gruplarını en çok etkileyen grup olduğuna katılır. Doom Metal grupları da bunun içindedir. İlk albümleri “Black Sabbath”, “Paranoid”, “Master of Reality”, “Vol.4”, “Sabbath Bloody Sabbath” ve “Sabotage” şüphesiz ki birer başyapıttır. Ve bu albümler olmasa da belki şu anda Doom Metal de (hatta genel anlamıyla metal) olmayabilirdi. Black Sabbath’ın çağdaşlarından çok ayrı bir müzik yaptığı ve metali bugünlere kadar getirdiği açık. Ama onlardan da önce, 60’ların sonları ve 70’lerin başlarında bazı Doom-Metal prototipleri bulmak ta mümkün. Bunlar tabiki gerçek anlamıyla Doom değildi, ama sonradan Doom Metal’i şekillendirecek sayısız riffler barındırıyorlardı. Bu tip şarkılardan biri de Iron Butterfly’ın “Inna Gadda Da Vida”sıydı. Black Sabbath’la aynı dönemde bulunan gruplardan biri, Pentagram ilk Doom grupları arasında sayılır. Pentagram’ın ikizi olarak gösterilen diğer bir grup Bodemon da “erken Doom Metal” için ilk ve en iyilerden biridir. Bu gruplar doğal olarak Black Sabbath’ın bir hayli etkisindeydi ama onlar daha çok müziğin “durağan ve kasvetli” kısmına odaklanmışlardı. Böylelikle de dünyanın ilk Doom Metal kayıtlarını oluşturmuşlardı..





80’ler...

1980’ler gerçek anlamda ilk Doom Metal hareketlerini barındırır. Bu dönemler Def Leppard, Warrant ve Bon Jovi gibi grupların öne çıktığı ve “Heavy Metal” ustaları olduğu, bunların yanında Thrash, Speed ve Death Metal’in de metal camiasını kasıp kavurduğu yıllardır. Bu dönemlerde basın, deri ceket giyen ve saçını uzatan herkese pis ve aşağılayıcı bir tavırla “Heavy metalci” damgasını yapıştırıveriyordu. Ama bu yıllarda “Doom-Metal’in kralını yapan” ama basının tavrı yüzünden hep gölgede kalan pek çok ta kıyıda köşede kalmış grup vardı. 80’ler ayrıca bir diğer yarı-hızlı metal türü olan N.W.B.H.M, açmak gerekirse “Yeni Dalga İngiliz Heavy Metal”in de son demlerini yaşadığı yıllardı. Kısacası Speed ve Thrash Metal’in alıp başını yürüdüğü bu yıllarda, Doom Metal hep gölgede kaldı, dışlandı. Ama bu yıllar aynı zamanda Doom Metal’in kendini gizli gizli de olsa çok iyi geliştirdiği yıllardı. 80’lerin Doom’u en çok geliştiren gruplarından birisi Trouble’dı. Aslen Chicago’lu olan bu grup 1979’da kurulmuş ama 1984’de adını duyurmayı başarabilmişti. Trouble, Heavy metalin yavaş çekimine benzeyen ve Black Sabbath’dan hayli öğe barındıran bir müziğe sahipti. Ama grup aşırı dinci (Hristiyan) olduğu ve bunu da sözlerine yansıttığı için sonraları White Metal (namı diğer: Christian Metal) olarak anılmaya başlandı. Bir başka Doom grubu Saint Vitus ise belki de (Candlemass ile birlikte) Doom Metal’e en büyük etkiyi bırakan gruptur. İlk çalışmaları Black Flag’i (hardcore grubu) andırsa da, sonraları yarı-Doom bir müziğe sahip olmuşlardır. Grubun lideri Wino ise şu anda dahi Doom Metal’in en efsane adamlarından biri olarak gösterilir. Hem ilk grubu The Obsessed, hem de sonraları Saint Vitus’ta Doom Metal’e katkısı çok büyük olmuştur. 1986 senesinde İsveç’li grup Candlemass “Epicus Doomicus Metallicus” albümünü çıkardı ve bu albüm erken dönem Doom Metal için bir başyapıt sayıldı. Bu albüm Black Sabbath’ın (ve Ozzy’nin) eski tarzına sahip olsa da modern etkilere de sahipti. Candlemass’in en iyi yıllarıysa temiz, derin ve çok özel bir vokale sahip olan vokalist Messiah Marcolin’li dönemi oldu. “Doom Metal nedir?” diye merak eden yeni heveslilerin " As It Is, As It Was: The Best Of Candlemass” (1994) albümünü dinlemeleri bu bakımdan hayli faydalı olacaktır.. 80’lerin sonlarına damgasını vuran bir diğer Doom grubuysa Cathedral’dir. Grubun lideri Lee Dorrian, 1989 yılında Napalm Death’den ayrıldığında kimse ondan böylesi bir "u" dönüşü beklemiyordu. (Çünkü Napalm Death bir Grindcore grubudur, yani Doom’a belki de en uzak metal türüdür.) Napalm Death’in ultra hızlı müziğine zıt bir biçimde Cathedral’in ilk albümü ultra yavaş oldu. Ama grup, seneler geçtikçe Doom Metal’den yavaş yavaş sıyrılıp 70’lerin rock müziğine heves sardı..




ve 90’lar.....

90’ların başlarında Doom Metal bazı değişikliklere uğradı. Death Metal’in meşaleyi ele almasıyla Doom Metal de rahat bir nefes aldı ve adeta tekrar dirildi. Böylece bu yıllarda pek çok Doom-Death yapan grup kuruldu. Ve yazının girişinde de belirtildiği gibi bu gruplar arasında aynı müzik şirketine (Peaceville) ve aynı ülkeye (İngiltere) sahip üç grup döneme damgasını vurdu. Şa anki Doom-Death türünü yarattı. 1990 senesinde ilk atağı Paradise Lost yaptı, kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini çıkardı. İlk albümlerinde Death Metal daha ağır bassa da ikinci albümleri “Gothic” (1991) ile neredeyse modern Doom’u tek başlarına yeniden oluşturdular. Aynı sene My Dying Bride ise “Symphonaire Infernus Et Spera Empyrium” isimli ilk resmi albümünü çıkarmıştı. İkinci albümleri “Turn Loose the Swans” (1993) ile de Doom Metal’in en iyileri ve özellikle 90 sonrası Doom Metal’in geliştiriceleri arasına girmeyi başardılar. Albümleriyle tüm dünyaya Doom Metal’i tekrar tanıttılar. Aynı misyona sahip bir diğer grupsa Liverpool’lu Anathema’ydı. (Sonraları gruptan ayrılıp “The Blood Divine”ı kuran) Darren White’ın vokaliyle Anathema, sadece Doom değil, genel anlamda metal seven tüm 90 sonrası gençliğinin en sevdiği gruplardan biri oldu. Sıkılgan, kasvetli ve hüzün dolu müziğiyle döneme damgasını vurdu. Ayrıca bu yıllarda Doom’un bir diğer önemli temsilci de Earth grubuydu. (Yanlış anlaşılmasın, Black Sabbath değil) Sabbath’dan en çok etkilenen gruplardan biri olan Earth, Doom’un üzerinde öyle etkili oldu ki yaptıkları müziğe “Drone-Doom” adı verildi. Bu müzik, Doom’un daha aşırısıydı. 90’ların ortalarında metal müziğin “deneysel” bir çabaya girişimi Doom Metal’i de etkiledi. The 3rd and the Mortal gibi gruplar Doom’a daha atmosferik bir tarz kattılar ve tüm albümleri boyunca (belki de ilk kez) bir bayan vokal kullandılar. Bu deneysel girişimler şu anda var olan pek çok Doom Metal türünün ortaya çıkmasına sebep oldu; Esoteric, Evoken, Skepticism gruplarının yavaş ve “duygusuz” müziğinden, Theatre of Tragedy ve benzer grupların Gothic-Doom Metal türü melez karışımlarına kadar.. Doom Metal’i vuran bu deneyselcilik sayesinde türler arasındaki sınırlar ortadan kalktı ve doğrusunu söylemek gerekirse Doom-Metal önüne gelen her türle çiftleştirilip orijinalliğini yitirdi. Doom Metal’in dev grupları dahi kendi yarattıkları bu türden uzaklaştı. Ama unutmayalım ki tüm bu yeni tarzların yanında halen 80’lerin klasik Doom Metal’ini yapan pek çok grupta mevcut...





kaynak: ! doom-metal !

Black Metal



Black metal heavy metal'in alt-türü olan bir müzik türüdür.

Black metal’in ilk temsilcileri –türe isim babalığı yapan “Black Metal” adlı albümünün yapımcısı da olan- Venom, Mayhem, Hellhammer, Mercyful Fate, Bathory ve Celtic frost gibi gruplardır. Black metal günümüzdeki biçimini ise büyük oranda Darkthrone, Enslaved, Burzum, Mayhem, Immortal ve Emperor gibi Norveçli grupların etkisiyle almıştır.



Özellikleri:

Şarkı sözleri genelde satanizmle ilgili ve paganizm gibi diğer okült konulardan oluşur.
Gitarlar yoğun olarak bozunmuştur (distortion’lanmıştır).

Davullar hızlı ve agresif bir tonda olup, “blast beat” olarak adlandırılan aynı parçaya (zil, trampet vb…) defalarca üst üste hızlıca vurulması biçiminde yapılan yöntemle çalınmıştır.

Gitarlar hızlı ve yinelemeli çalınmıştır (gitarın tıpkı ud gibi çalındığı tremolo yöntemi olarak adlandırılır).


Scream vocal” olarak adlandırılan, seslerin derin ve içten bir böğürtü olarak duyulmasını sağlayan, ses tellerini titreştirmekle gerçekleştirilen vokal yöntemi kullanılmıştır. Hızlı perküsyon yapılmıştır. Müzikte yinelemeler yoğundur ve soğuk ve hüzünlü bir atmosfer hissedilir.

Black metal gruplarını diğerlerinden ayıran bir diğer özellik ise eskiden daha yoğun olarak kullanılan “corpse paint” adlı, yapanın çürümekte olan bir ceset ya da bir veba kurbanı gibi gözükmesini sağlayan özel bir tür siyah ve beyaz makyajdır. Bu makyaj ve black metal müzisyenlerinin tüm Dünya’da yaygın olarak takma sahne adları kullanması müzisyenlerin kimliklerinin saklanmasına yardımcı olur.

SOUL SACRIFICE

SOUL SACRIFICE 1997 Ocak ayında Maxim (Gitar) VE Feyzi (Gitar) öderliğinde kuruldu. 1997 aralık ayına kadar iki kişi olarak faaliyet sürdüren grup, bu tarihten itibaren Özgür (Bas) ve Seyhab (Davul) ile yoluna devam etti.

En son olarak 2001 yılı ağustosunda The Mist grubundan Onur bir ay sonra da Comma'nın bas gitaristi ve Ascreus vokalisti Özgür, Soul Sacrifice'a dahil oldu. Soul Sacrifice'ın 2002 yılı içinde öncelikli olarak yurt dışı etiket arayışı için hazırladığı bir promo kaydı mevcuttur. Promo CD'nin adı "A Gift From an Angel"dır. Interactive bir ürün olan CD, grubun kendi stüdyosunda kaydedilmiş olup ticari olarak dağıtılmamıştır
bircok konser ve Festivalde calmış ve olumlu elestiriler Almıştır. bunlar arasında BARISAROCK, ROCK THE NATIONS ROCK REPUBLIC Gibi önemli Etkinlikler`de yer almaktadır.

Kadro

Özgür Özkan : Vocals & Bass Guitar
Feyzi Ocak : Guitars
Maksim Kırıkoğlu : Guitars
Onur Akça : Drums


[Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Ücretsiz Üye Olmak İçin Tıklayın.]

PUNK ROCK


Punk; kültür politika ve estetiği ile kurumsallaşmış sanat teorileri ve bunu yaratan topluma, toplumsal sisteme karşı doğmuş bir reddediştir. Punk, sanatçıyı devrimci olarak görür, geleneksel ve kalıplaşmış davranış ve yaşam biçimine karşı yıkıcı bir tavır geliştirir. Bireyin kişisel gelişimini yönlendiren, yaşam biçimini şekillendiren toplumsal organizmayı herşeyin suçlusu olarak görür ve saldırmaktan çekinmez. Punk'a göre herşey alt üst olmalıdır; aykırı, ayrıksı giyim tarzı, ve gündelik yaşamda sınırlann belirsizleştirilmesi, bilinçli kışkırtıcılık, kabul görmüş ve tekdüzeleşmiş yaşam biçiminin yeniden düzenlenmesi (ya da düzensizleştirilmesi) punk yaşam biçiminin devrimci taktikleridir.

Punk'ın kendini var ettiği sahne; ekonomik ve toplumsal buhranın yaşamın her alanını cenderede tuttuğu 1970'lerin son dönemlerindeki İngiltere'dir. Punk akımı; İngiltere'deki ekonomik bunalımdan büyük zarar gören işçi sınıfı gençleri arasında doğdu. "Geleceğin olmadığı'" hayatlarının ve politik güç sahibi kişilerce yönetilen bir toplum tarafından önceden belirlendiği gerçeği, toplumsal dinamiği oluşturan gençlerin en büyük buhranıydı. Bu buhranın köklerinin fütürizm, dadaizm, nihilizm ve anarşizm.

Punklar içinde bulunduklan durumu protesto etmek için ellerindeki her malzeme ile bedenleri de dahil, kendilerini ironik bir biçimde "toplumsal atık" olarak sundular: Köle kıyafetleri, zincirler, deriler, dayatılan cinsiyetçi modaya karşı androjenlik, parçalanmış giysiler, rengarenk ve dikleştirilmiş rahatsız edici saç biçimleri ve punk sembollerinden bedene iliştirilmiş çengelli iğne... Punk antimodadır. Amacı geleneksel kalıplar içinde yaşayan topluma karşı algıyı bozmaya yönelik açık bir saldındır.

Punk estetiğinin yaratıcısı olarak kabul edilen Londralı modacı Vivienne Westwood (¤¤¤ Pistols'in doğuşunda da nedenlerinden olan '¤¤¤' adlı dükkanın ortaklanndan) şu sözleri ile punk esetetiğinin "nedenini" açıklıyor:

"...Onun giysilerini giyrnek için cesur olmanız gerekir. sokakta yürürken tüm dikkatleri üzerinize çekeceksiniz. Bu tepkileri davet eden bir güç gösterisidir. Giysiler genellikle fikirleri sözlerden daha iyi anlatabilir.

Punk kültürü kendi dayanışma ve iletişim ağını da yaratmıştı. Fanzinler. Kültür ve sanatendüstrisine ve sisteme karşı bir tokat olan fanzinlerin varoluş nedeni yadsıma, reddetme talebi ve çağnsıdır. Fanzinlerin punk eylem yaşam biçiminde oldukça önemli bir yeri vardır. (Yeraltı Edebiyatı) İlk Punk fanzini; "Sniffin' Glue", Punkın; "kendi-başına yap" (do-it-yourself felsefesini ortaya çıkanyordu: bir gitar üzerinde üç akorun yerleri gösterilmiş ve şu başlık atılmıştı: "İşte size bir akor, işte iki tane daha, hadi şimdi gidip kendi grubunuzu kurun."

Punklar arasında iletişim ve düşünsel ağ oluşturmasının yanısıra fanzinlerin yaptığı bir diğer önemli katkıda yıkıcı grafik tasanm estetiğini oluşturmasıydı. Çoğunluğu elle yazılan, siyah beyaz olan kaotik bir kolajla oluşturulup fotokopi ile çoğaltılan fanzinlerin sadece dış görünüşleri ile bile algıyı bozmaya, kalıplan yıkmaya yönelikti.

Punk'ın bu yıkıcı tavrının köklerini dada akımının oluşturduğu söylenebilir. 1916-1922 yıllan arasında Dada kendisini de reddederek mevcut tüm toplumsal ve estetik değerlere şiddetli karşı çıkışı, anlamsızlığı ve antisanatı, provakatif parodisi, edepsiz mizahı ile yıkıcı sanatın temsilcilerindendir.

" .. .Bizim için birer HİÇSİNİZ Tanrılarınız gibi: HİÇ Bürokratlarınız, yöneticileriniz gibi :HİÇ Ressamlarınız, şairileriniz gibi: HİÇ Bana saldınp, dişlerimi sökseniz de suratınıza aptal öküzler olduğunuzu haykıracağım..." (Dada Manifestosundan)

Dadanın önce gelen simalanndan Mareel Duchamp; pisuvar, şişe askılığı, kar küreği gibi eşyalann üzerine sadece imzasını atarak ve birer sanat eseri olarak sergilediği "ready mode"leri (hazıryapıt/yapım) ile tanınmıştır.

Punk konserleri, punk giyimi ve sanatı gibi yıkıcıdır. Değerlere yönelik birer saldırıdır. Punk'ın kışkırtıcılık politikasının bir parçası olan gruplar konser sırasında, seyircisi ile şiddet, yıkım gösterisi sergilerier. (Sahneye kusmak, tükürmek, havada uçuşan içki şişeleri, sandalyeler , grup dansı) Punk'ın bu sadomazoşist eğilimi aslında, punk'ın diğer tahripkar unsurlan gibi belli bir şeye dikkat çekmek üzere kullanılan bir şok taktiğiydi. Punklar toplumu nasıl gördüklerini anlatmak istiyorlardı: Anarşi istiyorlardı, yeni bir müzik tarzı geliştirmek ve bu müzik tarzının kaosunu paylaşmak, çoğaltmak istiyorlardı. Punk konserleri ekspresyonist performansı ile "şimdi ve burada"dır. (now-and-here) Ekspresyonizmin sembolü haline gelen Çığlık punkta hem şarkılarında hem de grafik tasarımlannda kendini gösteren bir motiftir: yüksek desibel seviyesi,izleyici ile grup arasında fiziksel ve duyusal etki punk konseri "yaşamalanı" içindedir. O an'ın içinde yaşanılanlar zamandan ve mekandan soyutlanmış kaostur.

Punk Rock'ın gelişimi Amerika ile İngiltere arasındaki kültürel alışverişle hız kazanmıştı. Velvet Undergound, New York DolI ve Ramones gibi New York'lu gruplar, 1965'te başlayıp 1970'ler boyunca devam eden bir süreçte, bilinçli bir biçimde "sokak kültürünü" işlemiş ve geleceğe karamsar bakan yeni bir tür müzik üretmişlerdir. (Bu gruplar sadece punk rock'ın değil hard'n' heavy, heavy metal ve türevIerinin de doğuşunda da etkili olmuşlardır.)


"Punk", "Punk Rock", "Punk Kültürü" tam da punk'ın istediği gibi açık bir biçimde tanımlanamamıştır. (Standardize edilerneme, kategorize edilememe) Punk; ilk çıkışı 1975'te belirli bir rock and roll türünü ve kendisi ile iIişkilendirilen gençlik alt kültürünü anlatmak için kullanılmaya başlansa da, 80'ler sonrası ticari rock müziğin türevlerini tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır. Punk 'underround rock', 'new wave', 'new music', 'street rock', 'power pop', 'avant-punk' ve 'hardcore' gibi terimlerle özdeşleşen anlamlarda da kullanılmıştır.




Punk sözcüğünün kökleri de bulanıktır. İngilizcede ilk olarak fahişe ile eşanlamlı olarak ortaya çıkar. Funk ve Wagnalls İngilizcenin Yeni Standart Sözlüğünde şöyle tanımlanır:

1.Çürümüş tahta, bitkisel kav, değersiz nesne, boş konuşma.
2. Yumrukla yapılan saldın ya da darbe.
3. Genç Haydut, hayta, serseri.
Bu sözcük tanımları bilgilendirici olsa da punk'ı tanımlamaz.

Punk Rock'ın ortaya çıkışı Ocak 1976'da Manhattan'daki East ViIIage'da bulunan CBGB and OMFUG adlı küçük bir kulüpte verilen konserlerden doğan'Punk' adlı derginin çıkışı ile başlar.

...18 yaşındaydım. New York'taydım. Yıl 1975'ti. Birgün arabada giderken John (Holmstrom) 'bir dergi çıkaralım' dedi. Beni ve Ged'i (Dunn) Velvet Underground'a 1997 ve Stooges'a ve New York Dolls'a uyandıran John'dı John derginin sevdiğimiz şeylerin bileşimi olmasını istiyordu. Eski Tv dizileri, bira içmek, düzüşmek, çizburger, mizah dergileri, ikinci sınıf filmler ve bizden başka kimsenin takılmadığı rock'n'rol grupları. John derginin adının Teenage News olmasını istiyordu. Dolls'un aynı isimli şarkısından ötürü. Boktan bir isim olduğunu söyledim. 'Niye Punk demiyoruz?' dedim. Punk sevdiğimiz herşeyi temsil ediyordu: Kıyak, yapmacıksız, absürd, komik, ironik, şehri küçük posterlerle donattık. 'Dikkat Punk geliyor! Leg McNeil Please kill Me/ Roll Dergisi temmuz 2001/07"


İsyankar CBGB and OMFUG (Country, Blue Grass, Blues and Other Music For Uplifting Gormandizers) sahnesi Punk dergisi yolu ile punk terimi ile kurduğu bağlantı, belli bir deneysel rock'n'rol akımını tarif edecek olan "Punk Rock" teriminin oluşması sürecinin ilk aşamasıdır.

Punk dergisinin ilk sayısı 1 Ocak 1976'da çıktı. Lou Reed ve Ramones ile ilgili yazıların yanı sıra John Holmstrom'un özgün otobiyografik çizgi dizisi "Joe", Leqs Mcneil'den şehvetli kadınlarla ilgili "foto karikatür öykü"sü yer alıyordu. Punk'ın ilk sayısı 3000 adet basıldı. Ve sadece New York'ta dağıtıldı. Dergi son çıkış tarihi olan 1979'ta 25.000 adet basılıyor ve dünya çapında 2000 aboneye ulaşıyordu.

Punk dergisinin İngiliz punk akımına da grafik anlayışı yönünden önemli etkileri olmuştu. İngiliz punk rock'ının ilk fanzini "Sniffin' Glue" adıyla Temmuz 1976'da Londra'da çıkmaya başlar. Daha sonra; Ripped and Tom rotten to the Core, London's Burning, Live Wire, Vive La Resistance ve Heat adlı fanzinler İngiliz karşıt kültürünün sözcüleri oldular.

Punk Rock stili Londra'nın güneybatısındaki ve Kings Rood civarındaki heterojen gençlik söylemlerinden, yaşam biçiminden oluşmuştu. Şüphesiz ki punk rock'ı tetikleyenler arasında, androjen görüntüsü ile fetişleştirilen fenomen David Bowie'nin glitter rock'ı, Ramones, Heartbreakers, Iggy Pop, Richard Hell gibi kişi ve gruplar vardır. 1960'ların moda alt kültürünü, bazı blues gruplarının melodik alt yapısını ve isyanını, northem soul ve reggae'den alınma unsurları da punk müzikal kaosunda bulmak mümkün.

Tarihte Hippy adı ile anılan sahte-uyuşturulmuş-muhalif kültür milyonlarca ebleh evcilleştirmekte oldukça başarılı olmuştu. Bu sahte muhalif kültür başarısını mass media'dan daha ziyade, 1950'lilerin beat generation radikal muhalefetini vahşi kapitalistlerin önünde savunmasız ve yalnız bırakmasına borçluydu. Başkalannı rahatsız etmeyecek kadar vasat olan bu insanlar daha sonra senetlerin, iş görüşmelerinin, ahizelerin arasında geçmişlerini hatırlamayacak kadar değişip kapitalistleşeceklerdi. Oysa punk kendi bedeni ve yaşam biçimi ile politikası, parodisi ve estetiği ile kesinlikle asi ve yıkıcıydı, ki hala bir çok ülkede alt kültür muhalifliğinin en önemli unsurlarıdırlar.

PROGRESSIVE ROCK


Progressive Rock müzikteki en gizemli türlerden biridir. Anlayanı azdır. Doğal olarak da az sevilir. Ancak sevenleri de bir ömür boyu vazgeçemez ondan. Öyleyse nedir bu PR (Progressive Rock)? PR birçok farklı müzik türünün harmanlanıp bir araya gelmesinden ortaya çıkmıştır. Rockla birlikte caz, folk ve klasik müziğin karışımıyla ortaya çıkmıştır. Bir diğer karakteristik özellik de deneyselliktir. Bir grup yada sanatçı bir konuyu, bir kişiliği veya bir olayı ele alıp onu kendi müziği doğrultusunda dinleyenlerine sunar. Bunun sonucunda da her grubun yaptığı müzik kendi ismiyle anılıp, diğerlerinden farklı bir konumda olur. Yani müziği dinlediğinizde "bu X grubun soundu" diyebilirsiniz.




PROGRESSIVE ROCK'IN KÖKLERİ

PR'ın tohumlarının ilk olarak efsanevi grup BEATLES tarafından atıldığı öngörülüyor. Grubun 1967 tarihli "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" albümü herşeyin başlangıcı kabul ediliyor ve sayısız grubu etkileyip onların bu müzik türünde büyük başarılar elde etmesinin başlıca sebebi sayılıyor.

Bununla birlikte klasik PR konusunda en büyük öncülüğü yapan grup MOODY BLUES'dur. Grubun 1967 tarihli "Days Of Future Passed" albümü ilk senfonik rock ve konsept albümüdür. Yaşamdaki bir günü anlatır. Şafakta başlar ve geceyi anlatan ünlü parçaları Night
In White Satin ile sona erer. Moody Blues'un 1967 ve 1973 tarihleri arasında ürettiği 7 albüm de tam bir PR şölenidir. Bu da PR'ın temelini 2 önemli grup BEATLES ve MOODY BLUES'un attığını gösteriyor.



KLASİK PROGESSIVE ROCK'IN DOĞUŞU

60'lı yılların sonunda oldukça yeni ve fazla anlaşılmayan bir müzik türü olan PR ile özdeşmiş bir grup da KING CRIMSON'dı. Grubun ilk albümleri 1969 tarihli "IN THE COURT OF THE CRIMSON KING" senfoni, caz, R&B ve hard rock türlerinin bir karışımı olarak dinleyenleri hayrete düşüren bir şekilde ortaya çıktı. Grup 1974 yılına kadar çıkardığı yedi uçuk albümle dinleyenlerini oldukça nevrotik ve karamsar, zaman zaman duygusal bir boşlukta bırakmıştı.

PR arenasında bir başka çok önemli grup da PINK FLOYD'tu...

Ülkemizin Vazgeçilmezleriden Bazıları...
ŞEBNEM FERAH



Demir Demirkan müzik hayatına 13 yaşında gitar çalarak başladı. Temel müzik teorisini kendi çabalarıyla öğrendikten hemen sonra kendi şarkılarını ve sözlerini yazmaya başladı. En başta etkilendiği grup ve müzisyenler arasında Pink Floyd, Deep Purple ve Paul Simon'i sayabiliriz.

Orta okul ve lise yıllarında okul bünyesinde kurduğu grupta şarkı yazarı, solist ve gitarist olarak yer aldı. Daha sonra üniversite yıllarında Steve Vai, Yngwie Malmsteen gibi rock gitar virtüözlerinin etkisiyle daha çok gitar çalmaya yönelip rock gitar tekniği üzerine yoğunlaştı.

1990 yılında İstanbul tabanlı heavy/rock grubu Pentagram'a katıldı ve grubun ikinci çalışması olan Trail Blazer albümünde gitarist ve şarkı yazarı olarak bulundu.

1992'de müzik eğitimi almak için Los Angeles'a taşındı ve MI - Musician's Institute'a başladı. Scott Henderson, Frank Gambale, Paul Hanson gibi isimler ile çalışma olanağı buldu.

1993 yılında Seeking Shade adlı grubu kurdu ve bu grupta şarkı yazarlığı, gitarist ve solistlik yaptı. Seeking Shade, Los Angeles ve çevresinde konserler ve bar programları yaptı, ve hiç piyasaya sürülmeyen bir albüm kaydetti.

1995'de Seeking Shade adlı grubu kurdu ve bu grupta şarkı yazarı, gitarist ve şarkıcı olarak Los Angeles ve çevresinde konserler verdi ve bir demo albüm kaydetti. Los Angeles'da yaşadığı dört yıl boyunca çeşitli rock, fusion, jazz, afro ve funk gruplarıyla gitarist ve şarkı yazarı olarak da çalışmalar yaptı.

Demir Demirkan 1996'da İstanbul'a taşındı. Taşınmasıyla beraber Şebnem Ferah, Sertab Erener gibi isimlerin de aralarında bulunduğu sanatçıların albümlerinde prodüktörlük, gitaristlik ve şarkı yazarlığı yaptı.

...Zaferlerim...

1997'de tekrar Pentagram'a katılıp Anatolia albümünü kaydetti.


2000 yılında ilk solo albümü olan Demir Demirkan'ı Sony Müzik etiketi ile yayınlandı.

Daha sonra 2002'de Dünya Benim albümünü yayınldı.

Demir Demirkan solo albümlerinin yanısıra prodüktörlük ve şarkı yazarlığı kariyerini de bırakmadı. Sertab Erener için yazdığı şarkılar Avrupa ve Türkiye'de büyük ilgi ile karşılanırken içlerinden bir tanesi "Every Way That I Can" 2003 Eurovision şarkı Yarışmasında birincilik ödülü aldı ve dünya marketlerinde 400.000 adet single satışı yaptı.

2004'de 2004 İstanbul albümleri yayınlandı. Bu albüm Avrupa'da onbir ülkede yayınlandı. Bu albümün tanıtım turnesi için Mike Tramp (Whitelion) ile bir Avrupa turnesi yaptı.

Yaptığı çalışmalar arasında reklam/TV jingle ları, dizi ve film müzikleri de bulunan Demir Demirkan'ın bu alanda yaptığı en önemli çalışması, 2005'de çekilen Gallipoli/Gelibolu savaşı belgeselinin müzikleridir. Etnik sazların Türkiye'de, senfonik orkestranın ve koronun da Prag'da kaydedildiği bu film müziği Türkiye'de ve Avustralya'da Soundtrack CD olarak da yayınlandı. Demir Demirkan bu günlerde Turkiye'de solo kariyerine devam etmektedir.




MOR VE ÖTESİ


PENTAGRAM

Türk metalinin dünya çapındaki grubu...Pentagram, 1986 yılında davulda Cenk Ünnü ve gitar-vokalde Hakan Utangaç tarafından Bursa'da kuruldu.1987 yılında gruba basçı Tarkan Gözübüyük ve Gitarda Ümit Yılbar'ın katılmasıyla konserler vermeye başladılar.

Askerliğini güneydoğuda yapan Ümit Yılbar burada şehit düştü.Onun yerine gruba Murat Net girdi.1989'da kendi adlarını taşıyan speed metal tarzı bir albüm çıkardılar.Üne kavuşmaları 1990'daki kendi adlarını taşıyan ilk albümle oldu.Pentagram'ın müziğini yurt dışında da duyurmayı amaçlayan bu albüm,Türkiye'de oldukça ilgi gördü.Bu albüm aynı zamanda diğer rock gruplarını da albüm yapma yolunda cesaretlendirdi ve piyasanın hareketlenmesini sağladı.Daha sonra vokale Bartu Toptaş geldi ve Hakan daha çok gitara ağırlık verdi.Ardından İnci Sineması ve Açıkhava'da verdikleri konserlerin kayıtlarından oluşan "Live at Trail" adlı bir demo çıkardılar(1991).Bu aynı zamanda ilk ve son demoları oldu.Daha sonra Ogün Sanlısoy ve Demir Demirkan'ın katılmasıyla güçlenen topluluk 1992 yılında "Trail Blazer" adlı ikinci albümünü çıkardı.Bu albüm CD formatında Avrupa'ya da dağıtıldı ve ilgiyle karşılandı.Bu albümle beraber amatörlükten sıyrılan Pentagram,profesyonelleşme yolunda büyük aşama kaydetmişti.
Bu albümden sonra Türkiye'de ve yurtdışında sayısız konserler veren grubun fanları gün geçtikçe artıyordu.1995 yılında Ogün Sanlısoy'un kendi kanatlarıyla uçmak üzere (ki bence uçamadı,çakıldı...) ayrılmasıyla gruba lead vokalist olarak Murat İlkan dahil oldu.


Çok iyi bir müzik geçmişi olan Murat,son derece doğru bir seçimdi.Ve 1997'de Pentagram beklenen patlamayı sonunda yaptı:"Anatolia"...Bu albüm Türkiye'de bir heavy metal grubu için müthiş bir ilgi gördü ve 100.000 civarında satış gerçekleştirdi.Bu albüm aynı zamanda grubun adını tüm dünyaya duyurması için iyi bir fırsattı,çünkü daha önceki çalışmalarda olmayan bir şey vardı... (Teşekkürler -MatMaZeL- )




Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; son yıllarda kaydedilmiş en 'matrock' albüme hazır olun! Panik, "Almayan Böyle Olsun" ile Grup Vitamin ve Cem Yılmaz gibi isimler yaratmış bir ülkenin, aynı tattaki ilk majör Rock grubu! Üstelik albümün açılışında söyledikleri üzere de kadınlar onlara bayılıyormuş.

Ülkenin en arıza prodüktörlerinden biri olduğunu Kurban’ın "İnsanlar" albümüyle kanıtlayan Deniz Yılmaz, 8 ay boyunca prodüktesi için uğraştığı o albüm sonrası bir daha herhangi bir albüm için prodüktörlük yapmayacağını söylemişti. Fakat Panik için yeniden aynı işe soyunmuş. Hem de kulaklarını yıkatmak pahasına… İşin müzikal açıdan ciddiyetini buradan da örnekleyebiliriz.
Albümü almayanların henüz ne oldukları bilinmiyor fakat alanların mutlu oldukları kesin!!!!!



....Biraz da Nostaji....
Beatles

Beatles rock türü müziği ile 1960'larda dünya çapında yaygın olağan üstü hayranlık uyandıran İngiliz müzik topluluğuydu.

Tümü Liverpool doğumlu olan dört üyesi vardı. (James) Paul McCartney (18 Haziran 1942), John (Winston) Lennon (9 Ekim 1940), George Harrison (25 Şubat 1943) ve Ringo Starr (asıl adı: Richard Starkley 7 Temmuz 1940). Hepsi işçi ailelerinden geliyordu. Beraber çalmaya başlamadan önce çeşitli rock gruplarında deneyim kazandılar. Önce McCartney ve Lennon 1956 yılında bir araya geldiler. Daha sonra bu gruba 1957 yılında Harrison katıldı. 1960 yılında Suart Suchliffe ve Pete Best'in de katılmasıyla grup Beatles adını aldı. Topluluk dönemin gereği olarak önce Liverpool ve Hamburg'daki gece klüplerinde çalarak kendilerini tanıttılar. Fakat grup kendini fazla koruyamadı ve 1961 yılında Suart Suchliffe ve 1962'de de Pete Best gruptan ayrıldı. O yıllarda Brian Epstein'in menejerliğinde bir plak sözleşmesi imzalayan gruba başka bir müzik topluluğundan gelen Starr da katıldı. "Love me Do", "Please Please Me", "She loves you" ve "I Want To Hold Your Hand"gibi ilk plaklarının ABD'de piyasaya çıkması ve "Ed Sullivan Show" da ilk kez ABD televizyonlarında gözükmeleriyle "Beatlesmania" (Beatles çılgınlığı) 1964 yılının başlarında ülkeyi bir baştan bir başa sardı.

Başlangıçta Elvis Presley ve Bill Haley gibi yine başta ABD olmak üzere tüm dünya çapında ünlü olan sanatçılardan esinlenen grup; Lennon ve McCartney'in yazdığı basit ama ilginç ve uyumlu sözler ile rock and roll'un ilk günlerindeki heyecanı yeniden uyandırmayı başardı. Bu özellikleri onların yıllarca liste başında kalmalarını sağladı. Şarkı sözleri ve yaptıkları müzikler sayesinde yapımcı kuruluşlardan çok sayıda ödül aldılar. Kraliçe II Elizabeth bile bu grubu O.B.E. (Order Of The British Empire) nişanı ile ödüllendirdi.



Uzun saçları, giyim tarzları sayesinde de oldukça ilgi çeken grup dünya çapında ün kazandı. Bütün plaklarının bir milyonun üstünde satabileceğinden emin olan grup büyük bir rahatlık ile çalışmaya başladı ve müziklerini monoton olmaktan kurtarıp her zaman yeni şeyler eklemesini bildi. Örneğin "Yesterday" gibi balatlardan "Paperback Writer" gibi karmaşık ritimli parçalara; "Yellow Submarine" gibi çocuklara yönelik parçalardan "Eleanor Rigby" gibi toplumsal içerikli parçalara kadar pek çok çeşitli eser meydana getirdiler. Halk konserlerine 1966 yılında son verildi.

1967 yılında dramatik bir bütünlüğe sahip olan "Sergeant Pepper's Lonely Hearts Club Band" adlı albümü çıkardılar. Bu albüm hazırlanış aşamasında elektronik müzikten yararlanılmış olması ve konser salonlarında seslendirilemiyecek bir stüdyo çalışması olmasından dolayı yepyeni bir çalışma idi.



Betles üyelerinin sanatsal yanı müzik ile sınırlı kalmadı. Beraber çevirdikleri ve oldukça da olumlu eleştiriler alan "Help" ve "A Hard Day's Night" onların sinemaya olan ilgilerini ortaya koydu. Daha sonra da birbirlerinden ayrı olarak pek çok filim çevirdiler. Toplum ilişkilerinin getirdiği zorluklar ve grup dışına olan ilgilerinin artması nedeni ile 1971 yılında grup dağıldı. Yeniden birleşebilecekleri dilden dile dolaştı ve hayranları tarafından hep beklendi. McCartney solo albümler çıkardı ve 1971 yılında kendi grubu Wings'i kurdu. Harrison 1970'lerde de Lennon ve Starr'la birlikte çalıştı. Filmlerde boy gösteren Starr daha sonra country müziğine eğilim gösterdi. Lennon, eşi Yoko Ono ile birlikte yaşamanı hem müzikçi hem de bir siyasal eylem adamı olarak sürdürdü. 1980 yılında bir akıl hastası tarafından öldürüldü.

Beatles 1960'lardan günümüze kadar akıllarda ve kaset koleksiyonlarındaki yerlerini başarıyla korudular. Günümüzde bile gruba tekrardan toplanıp bir konser vermeleri için tekliflerde bulunulmakta. Hatırlarsanız birkaç yıl önce Türkiye'de bir Beatles konseri verileceğine dair bir söylenti dolaşıyordu. Tüm müzikseverler bir an için ümitlenmişlerdi fakat ne yazık ki Beatles grubu Lennon olmadan bir daha toplanmayı reddetti ve bu konuda gelen tüm teklifleri geri çevirdi. Ne kadar dağılmış bir grup olsalarda içlerinde hala birbirlerine muhtaç olduklarını ve görünmez iplerle bağlı olduklarını tüm dünyaya göstermiş oldular.
.
.
.

İşte sizlere hiçbir yerde bulamayacağınız KORN hakkında bilinmeyenler;
Jonathan ve Fieldy birlikte büyümüş.
Jonathan İskoç soyundan geliyor.
Fieldy çocukluktan beri sürekli Jonathan ile uğraşırmış.
Jonathan, Big Day Out turu sırasında Marilyn Manson'ı yumruklamış. Çünkü Manson, onun hakkında boktan şeyler söylüyormuş.
Metallica Korn'u turneye çıkaran ilk büyük grupmuş.

Dağılan Coal Chamber'ın takma adı 'Korn Jr.'mış
Caco, Head ve Munky'nin gitar teknisyeni ve aynı zamanda 'Fallow The Leader' albümünde efekt sorumlusu olarak çalışmış
Jonathan zamanında ölülere ve ölümlere ilgisi olduğu için morgta çalışmış
Orgy vokalisti 'Ryan Shuck' ¤¤¤-art, Jon'un eski grubunun gitaristiymiş.
Munky 7 telli çalmaya Head'den önce başlamış.
Jonathan'ın hobilerinden biride turne yolculuğu sırasında otobüste korn*fan sitelerini gezmekmiş
Jon morgda çalışırken kadın iç çamaşırı giymiş bir ölü adam ila karşılaşır ve bunu ADIDAS klibine koymaya karar verir.
Korn 'Daddy' parçasını ilk çaldığında Jon şarkıyı yarıda bırakarak sahneden iner.
'Clown' videosunda bir dolap Munky'nin üstüne düşer ama birşey olmayınca çekime devam edilir.
Jonathan'ın annesi bir aktör/dansçı imiş..

Munky'nin esin kaynağı 'Faith No More' imiş.
Jonathan'ın Follow The Leader'deki favori parçası: 'Pretty' imiş
Jonathan'ın Untouchables'daki favori parçası: 'No ones there' imiş
Jonathan'ın Issues'deki favori parçası: 'Dirty' imiş
Jon sinirlendiğinde tırnaklarını yemeye başlarmış.
Toronto ve The Sick festivalleri şimdiye kadarki en gürültülü konserlermiş.
Munky'nin kişisel deodarantı 'Old Spice'mış
Family Values 98 tur'unda korn eski rocker lar gibi giyinip, The Scorpions ve Twisted Sisters'dan parçalar çalmış.
Nicholas Cage'in favori grubu Korn'muş.
Fieldy yarı İtalyan, yarı Meksikalı.
'My gift to you'şarkısının önceki adı 'Molested'dır.
'Lıfe is Peachy'nin asıl adı 'Life is Pee-Chee' ama bir marka olduğu için değiştirilmek zorunda kalınmış.
Jon ve Fieldy, 'Beavis ve Butthead'inde gittiği okul olan 'Highland High' okuluna gitmişler.
David'in babası 27 yıl itfaiyeci olarak çalışmış.
David'in bir erkek 3 kız kardeşi varmış.
Korn, sponsorları ADIDAS'ı bırakıp, 500.00$ karşılığında Puma ile anlaşmış. Bunun nedeni ADIDAS'ın isteklerinin boka sarmasıymış.
Mtv, Korn'u 'life is peachy' albümü çıkarana kadar hiç bir şekilde desteklememiş.
David grubun en genç üyesidir.
Fieldy de en yaşlı üyesi.
Jonathan 'Queen Of Damned' filmine 5 şarkı yazmış, ancak diğer anlaşmalı olduğu kayıt stüdyosu bunları söylemesine izin vermemiş.
Korn'un favori deodarantı 'Speed Stick' miş. Çünkü gerçekten kuru tutuyormuş
Fieldy bütün bas rifflerini hip-hoptan esinlerek kurarmış.
KORN - COMING UNDONE

Jonathan'ın annesi bir aktör/dansçı imiş.
Munky'nin esin kaynağı 'Faith No More' imiş.
Jonathan'ın Follow The Leader'deki favori parçası: 'Pretty' imiş
Jonathan'ın Untouchables'daki favori parçası: 'No ones there' imiş
Jonathan'ın Issues'deki favori parçası: 'Dirty' imiş
Jon sinirlendiğinde tırnaklarını yemeye başlarmış.
Toronto ve The Sick festivalleri şimdiye kadarki en gürültülü konserlermiş.
Munky'nin kişisel deodarantı 'Old Spice'mış
Family Values 98 tur'unda korn eski rocker lar gibi giyinip, The Scorpions ve Twisted Sisters'dan parçalar çalmış.
Nicholas Cage'in favori grubu Korn'muş.
.
.
.



Iron Maiden
Adını ortaçagdaki Engizisyon mahkemelerinde kullanılan ve içinden hiç kimsenin canlı cıkamadıgı işkence aletinden alan İngiliz grup 1970 lerin sonlarında Londra da kuruldu. Grubun kuruldugu dönemde Heavy Metal in içine düştügü durgunluk son derece sıkıntılı bir noktaya varmıstı. Ancak Punk ın yükselişi devam ediyordu ve bu yeni akımdan etkilenen gruplar, bu durgunlugu ortadan kaldırıcak bir cözümün kapılarını aralamaya baslamıslardı. Bu gruplardan biri de Iron Maiden olacaktı ve adına NWOBHM denecek olan akımın başını cekecekti. Bu yeni akım heavy Metal in de yeniden soluk almasını saglayacak ve onu zirveye taşıyacaktı.

Grup bir cok eleman degisikliginin ardından vokalde Paul Dianno, gitarlarda Dennis Stratton ile Dave Murray, basta Steve Harris ve davulda Clive Bur den olusan kadrosuyla kendi ismini tasiyan ilk albumunu 1980 de yayınladı. "Running Free" ve "Phantom Of The Opera" ile İngiliz listelerine girip zirveye kadar cıkmıstı. Bu arada Stratton gruptan ayrılınca yerine Adrian Smith geçti ve bu kadroyla geniş kitleler tarafından ilk albumleri sanılan ikinci albumleri "Killers" ı piyasaya cikardilar ve bir anda Heavy Metal camiası içinde isimlerini hızlı bir şekilde duyurdular. Ancak eleman degisiklikleri hic durmuyordu; bu kezde vokalist Dianno ayrıldı ve yerine Samson grubunun solisti Bruce Dickinson geldi. Bu kadroyla yaptıkları "Number Of The Beast" en iyi heavy metal albumleri arasında yer aldı ve bircok parcasi listelerde zirveye tirmandi.

Bu kez gruptan Clive Burr ayrıldı ve yerine daha önce Fransız Heavy Metal grubu Trust ile calismis olan Nicko Mcbrain geçti.1983 te bu kadronun cıkardıgı "Piece Of Mind" Amerika da listelerde yükselmisti. Ancak önceki calismalarından farklı olan bu album Hard Rock cizgisine yaklastirmisti grubu...Ardından cıkan "Powerslave" de de cizgisi degişmis olan grup 1985 te cikardigi 2 li konser albumu "Live After Death" ile tüm zamanların en iyi konser albumu olarak tanımlanan calismayi ortaya koydu. Çizgisi giderek gelişen, sürekli evrim icinde olan Iron Maiden, "Somewhere In Time" ve "Seventh Son Of A Seventh Son" ile başarı grafiginin hep yükselen bir yapı icinde olmasını sagladı. Ancak gruptan önce Adrian Smith in, daha sonra da Bruce Dickinson ın solo projeler icin ayrılması Iron Maiden in gucunu ve büyüsünü yitirmesine neden oldu. Vokale Wolfsbane den Blaze Bayley alındı.

Bruce Dickinson dışında gruptan ayrılan hiç bir eleman solo projelerde başarılı olamadı. Dickinson ın başarısı da pek uzun sürmedi. Sonucta Iron Maiden, 90 larin başarında sadece ismi olan, ama başarı acısından önemsiz gruplar arasında yer alan bir grup haline geldi. 15 yıldan uzun bir geçmişi olan grup, son zamanlarında gözden düşsede, ilk 10 yılı boyunca yaptıgı calismalarin özellikle ilk dönemlerinde Heavy Metal in yeniden canlanmasında büyük bir pay sahibi oldu; melodik gitar düetleri, güçlü vokalleri, solo gibi öne cikan bas partisyon örgüleri ve enerjik davullarıyla Heavy Metal in Punk karşısında yeniden ataga kalkmasını sagladı. Iron Maiden ın Heavy Metal türündeki yeri o kadar önemlidir ki, NWOBHM akımının Iron Maiden ın 1979 da cıkardıgı "Soundhouse Tapes" EP siyle basladıgı ve 1981 Eylülü nde, Paul Dianno nun grubu terk etmesiyle sona erdigi söylenir.

Grup Üyeleri
Vocal: Bruce Dickinson
Gitar: Dave Murray
Gitar: Adrian Smith
Gitar: Janick Gers
Bas: Steve Harris
Davul: Nicko McBrain

Diskografi
1980 Iron Maiden
1981 Killers
1982 Number Of The Beast
1983 Piece Of Mind
1984 Powerslave
1985 Live After Death [Live]
1986 Somewhere In Time
1988 Seventh Son Of A Seventh Son
1990 No Prayer For The Dying
1992 Fear Of The Dark
1993 A Real Live Dead One [Live]
1994 Live At Donnington [Live]
1995 The X Factor
1998 Virtual XI
2000 Brave New World
2002 Rock In Rio [Live]
2003 Visions Of The Beast [DVD]
2003 Dance Of Death
2004 The History Of Iron Maiden - Part 1: The Early Days [DVD]
2005 Death On The Road [DVD]
2005 Death On The Road [Live]
.
.
.


DREAM THEATER

Dream Theater 'ın müziğinde kurulması zor bir sen¤¤¤ vardır. Yes, Rush,Marillion, King Crimson, Pink Floyd gibi eski progressive rock gruplarından esinlenerek Heavy Metal yapma fikri yeni bir şey değil ama bunu ne kadar başarılı yaptıkları önemli. Heavy Metal 'in her türüne göndermeler var müziklerinde. Judas Priest 'le başlayan ve Iron Maiden 'ın en başarılı şekilde yaptığı çift gitar partisyonlarını, DT klavye ve gitarla yapıyor. Bazen neyin gitar neyin klavye olduğunu çakamayacağınız kadar ustalıkla hem de. New Wave Of British Heavy Metal etkisi dışında grupta net bir Metallica, Pantera ve thrash etkisi de var. Kesik kesik atılan thrash riffleri bunun kanıtı. Grup bununla da kalmıyor, yer yer speed kadar hızlı agresif gitarlara yer verıyor ama birden akustik veya piyano ağırlıklı bir temaya geçerek James 'in de eski grubundan kalma "yumuşak" sesi sayesinde glam dinlediğimiz yıllara gotürüyor bizi. Pull Me Under 'ın klibinde eski glam vokalisti James LaBrie 'nin t-shirt'ü Napalm Death t-shirt'ü. Mike Portnoy sıkı bir rap müzik takipçisi ve belki de konuşuyormuş gibi hızlı hızlı okunan pasajlar da rap 'in etkisini taşıyor. Müziklerinin içinde yakından hissettiğimiz diğer müzikler : Jazz ( scenes'de daha da belli oluyor ), klasik müzik ( bkz : Erotomania ), Fusion, New Age, etnik müzik, farklı enstrümanları süs olarak da olsa kullanmaları nedeniyle dünya müziği, klavyede farklı arayışlara girerken Techno ve tabii ki doğaçlama müzik.


[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]


Tüm müzik türlerini bünyesinde toplayan DT müziğinin vazgeçilmez öğesi lirikleridir. Dream Theater bir gün kötü bir albüm çıkartabilir ama o albümde bile şarkı sözlerinin her zamanki gibi özenle yazılmış edebi sözler olacağından eminim. Dream Theater 'ın sözlerini okumak insana Shakespeare, T.S. Elliott veya Murathan Mungan şiirleri okuyormuş gibi bir tat veriyor gerçekten de. Kapak tasarımlarını resim sanatına ait yapıtlar olarak görürsek ve Awake 'ten itibaren şarkılarındaki sinema repliklerinden alıntıların daha da artacağını ve hikayelerindeki sinematografik anlatımı düşünürsek insan beyninin yarattığı düşlerden meydana gelen tüm sanat dallarından imgeleri toplayan ve bize sunan bir müzik grubuyla karşılaştığımızın ayırımına varabiliriz. DT 'ın büyüklüğü burada yatar.
.
.
.


| SLiPKNOT |

1996 yılında kaynak işinde çalışan Shawn Crahan ve arkadaşı Anders Colsefini tarafindan Slipknot fikri ortaya cıkar. Shawn, Paul Gray isimli arkadaşını denemek için L.A’dan cağırır. Daha sonra gruba Paul’ün eski grup arkadaşı(Anal Blast) Joey Jordison, Donnie Steele (Body Pit) ve Josh Brainiard (Modifidious) eklenir. Böylece grubun ilk kadrosu oluşur.(Shawn Crahan-perkusyon,Anders Colsefini-vokal, Paul Gray-bas, Joey Jordison-davul, Donnie Steele-gitar, Josh Brainard-gitar). Kasabalarında ve çevre köylerde çalmaya başladılar.

1996’nın yarısında ilk albümleri Mate Feed Kill Repeat’ı cıkardılar(Producter Sean McMahon). 1000 kopyayla sınırlı albüm kısa sürede tükendi. Albüm bölgesel radyolarda çalınmaya başlamıştı bile.

Anders’ın Painface’e gitmesiyle yerine Corey Taylor geldi. Corey’in gruba dahil olmasıyla herşey daha iyiye gitmeye başladı. Kıyafetler değisti, keçi amblemli tulumlar giymeye başladılar. Her biri ayrı renkte barkodlara ve rakamlara sahip oldu. Ve maskeler. Hepsi ayrı korkunçlukta maske takmaya basladi. Kendileri, bunun muziklerini daha iyi yansıttığını düşünüyorlar…

Corey’den sonra DJ Sid Wilson ve perkusyonist Cuddles da gruba dahil olur. Cuddles’ın da ayrılması uzun sürmez. Yerini Chris Fehn’e bırakır.

1997 yılında Sepultura(Roots), Korn ve Limp Bizkit için yaptıklarıyla adından bir hayli söz ettirmiş olan Ross Robinson yeni grup bir ararken, tavsiyeler üzerine Slipknot’ı yerinde izlemek üzere Iowa’ya gider, gösterdikleri canlı performanstan etkilenerek albüm yapma teklifinde bulunur. Bir çok büyük şirketten teklif almalarına rağmen (Epic, Mercury vs) Ross Robinson sayesinde Roadrunner Records bağlantılı I Am Records ile sözleşme imzalarlar ve Californiya-Malibu’da bulunan Indigo Ranch Stüdyoları’nda kayıtlara başlarlar.

Her şey güzel gitmektedir. Ancak Josh ailesinden ayrı kalamayacağını söyleyerek gruptan ayrılır. Onun yerine gelen James Root(Deathfront) gitara geçerek ‘Purity’yi çalar.



Kendi isimlerini taşıyan albüm 29 Haziran 1999’da piyasaya çıkar. Bu albümle büyük üne kavuşurlar. Aynı yıl içerisinde katıldıkları Ozzfest’de patlamayı yaparlar ve önceleri sadece bölge sınırları içerisinde kalan ünleri ülke sathına yayılır.

Albüm önce Altın Plak sonrada Platin Plak mertebesine erişir. Rolling Stone tarafından "Hakkında En Çok Konuşulan Grup" ilan edinildikten sonra Billboard Heatseekers listelerinde 1 numaraya çıkarlar. Bir buçuk yıl süren dünya turnesinden geri döndüklerinde bir çok Rock-Alternative radyosununda zirvesini ziyaret etmiş durumdadırlar. Hard Drive dergisi "Son On Yılın En İyi Canlı Performans Grubu", Kerrang! dergisi ise okuyucu oylarıyla "En İyi Uluslararası Canlı Performans Ödülü"nü layık görür Slipknot’a.

Slipknot’ın bu kadar konuşulmasına şaşmamak gerekir. Cünkü gerçekten etkileyici ve orjinal sahne şovlarıyla seyirciyi coşturuyorlar. Shawn’ın bu konuda ise şöyle bir açıklaması var ; "Sahneye çıkmadan önce biliyoruz ki bu birilerinin bizi izlediği ilk konser ve bu nedenle mümkün olduğunca akılda kalıcı olmasını sağlamaya çalışıyoruz."

28 ağustos 2001 tarihinde Iowa albümü I Am Records’dan çıktı. Slipknot bu albümle de müziğini kanıtladı.Bu albümden de People=Shit, Left Behind, Heretic Anthem gibi hitler çıkardı.

Bu kadar hit çıkaran ve altın çağını yaşayan Slipknot’ın elemanları kendi yan projelerinde de uğrasmaya başladılar. Joey Statix-X’in gitaristi Tripp Eisen ile Murderdolls grubunu kurdu. Corey Stone Sour grubunda vokaline devam etti(Jim Stone Sour da da çalıyor).

Slipknot 3 yıl aradan sonra 24 mayıs 2004 tarihinde Road Runnerrecords etiketi altında 4. albümünü çıkararak bir patlama daha yaptı. Subliminal Verses adlı albümde Duality, Pulse of the Maggots gibi şarkılarla yine hayran kitlesini coşturdu. Halen daha turnelere devam ediyorlar.
.
.
.

METALLICA

Hard rock ve metal müziğin efsane ismi Metallica, bu tarzların küçük ve şekilci bir dinleyici kitlesinin tekelinden çıkıp geniş topluluklara ulaşmasında büyük pay sahibi olmuştur.

Metallica'nın temelleri Lars Ulrich tarafından atılır. Ulrich, Los Angeles gazetesine ilan vererek birlikte müzik yapabilecek kişilerle görüşmek istediğini belirtir. İlk telefon, bir basımevinde çalışan 18 yaşlarında lise mezunu bir gençten, James Alan Hetfield'dan gelir. Sert sesi, farklı armonisi ve yeniliğe açık gitar virtiözitesiyle, grubun vokal ve gitaristliğini üstlenen Hetfield'ı, şu anda Megadeth'te çalan gitarist Dave Mustaine izler. Ve son olarak da siyahi bass gitarist Ron Me Govne gruba dahil olur.

Topluluk bu kadrosuyla ilk konserini Anaheim (California)'da Radio City'de 14 Mart 1982'de vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse istedikleri başarıyı yakalayamamışlardır. Çünkü Dave Mustaine tam bir alkoliktir. Çok geçmeden gruptan uzaklaştırılır. Kirk Lee Hammet onun yerine geçer ve eksikliğini hissettirmemenin de ötesinde işler yapar. Sıra Ron Me Govne'ye gelir. Çünkü bu bassçı gruba uyum sağlayamaz, buna başarısızlığı da eklenince artık çekilmez olur ve gruptan uzaklaştırılır.

Boşluğu doldurmak için gruba transfer edilen, dönemin ünlü gruplarından Truma'nın bass gitaristi Cliff Burton tek kelimeyle mükemmeldir. Bu elemanla grup en iyi performansını yakalar. Eski bir garajı stüdyo olarak kullanan topluluk için acilen paraya ihtiyaç vardır. Nihayet gruba mali destek sağlanır. Bu günden sonraki 6. haftada, Metallica'nın ilk albümü olan "Kill 'Em All" piyasaya sürüldüğünde takvimler Temmuz 1983'ü göstermektedir. Albüm 70 bin adet satılmıştır. Tam 1 yıl sonra çıkardıkları ikinci albüm "Right The Lightning"in satışı da 75 bin olmuştur.

Bu albümlerde grubun yaptığı müzik çok serttir ve siyah deri elbiseonlar için bir simge olmuştur. Acemilikleri bazı şarkı sözlerinde açıkça belli olmaktadır. "Whiplash"ın sözlerinde olduğu gibi: "Konser bitti, metal yitti, yola çıkma zamanı, bir başka şehir bir başka konser... Patlayacağız yeniden, otel odaları ve otoyollar... Burada dışarıda yaşam çiğdir, ama biz asla durmayacağız. Asla son vermeyeceğiz, çünkü biz Metallica'cıyız."

Ardından "Master of Puppets"ı çıkaran grup, ilk çalışmalarının üzerinden geçen üç yılın sonunda bu albümle kendini ispatlamayı başardı. Satış rakamı promosyonsuz, videosuz ve single'sız 1 milyona yaklaşmıştı. Bu albüm, gerek sözler gerekse müzik itibariyle tamamen grubun psikolojisini yansıtmaktadır. Hetfield'in başı uyuşturucuyla derttedir ve ufak çaplı sorunlar yaşamaktadır. Albüm çalışmalarından arta kalan zamanda sık sık konserler düzenleyen grup, bu sıralar tam bir kayak hastası olan "yaramaz çocuk" Hetfield'in düşerek bileğini kırmasıyla konserlerine bir süreliğine ara vermiştir.

Eylül 1986'da İngiltere'deki konserlerinde sahneye çıkan kadro, Cliff Burton'lu son kadro olur. Kopenhag'a giderken gecenin geç saatlerinde zeminin kaygan olması nedeniyle yoldan çıkarak bir hendeğe çarpar ve otobüs devrilir. Devrilen otobüs Burton'a mezar olmuştur. Gurubun bass'çılığını yapan Burton, uyur halde camdan fırlayıp olay yerinde hayatını kaybetmiştir. Grubun asli üyelerinden biri olan Cliff Burton'un talihsiz kaybına bir de dağılma söylentileri eklenince Metallica, hayranlarıyla birlikte kara bir bulutun altına girmiştir.

Fakat Metallica, kararlı bir sesle "devam" demiş, kötü günlerin geride kaldığını açıklamış, Flotsam & Jetsom'da bass çalan Jason Newsted'i kadroya dahil ederek tüm hayranlarının yüreğine su serpmiştir. Newsted yetenekli bir gitaristtir. Grubun menajerliğini de yapan bu isim, ayrıca besteci ve söz yazarıdır. Kısa zamanda Metallica'ya uyum sağlayan Newsted, grupta eksikliği hissedilir bir üye konumuna gelmiştir. Bunun yanında, Cliff hayranı bazı eleştirmenlere göre, Newsted, gitarı çok kötü çalmaktadır ve gruba uyum sağlayamamıştır. Eleştiriler çoğalmış, grup eski samimiyetini yitirmekle suçlanmıştır. Lars Ulrich'in davulda eski performansını sergilemediği söylentileri dolaşırken dinleyiciler, onun davul çalmak yerine fotoğrafçılara poz vermeyi tercih etmesini yadırgadıklarını ifade etmişlerdir. Bir konserde dinleyicilere hitap etmek için mikrofonu eline alması ise yuhalanmasına neden olmuştur. Bu eleştirilerden iyice sıkılan grup, hem kendilerine doğan yanıt hakkını kullanmak hem de eski hayranlarını geri kazanmak için Cliff'in anısına "Cliff'em All" adında bir video kaydını ve "Garage Days" isimli yeni çalışmayı yayınlar. Ayrıca Hetfield'ın, bir röportajında dostları Cliff'in ruhunu her zaman yanlarında hissettiklerini açıklaması gruptaki Cliff baskısının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

1988'de "... And Justice For All"u çıkaran grup, adaletsizlikten yakınmakta ve "Herkes İçin Adalet" sloganını haykırmaktadır. "Adaletin koridorları yeşile boyalı, para konuşuyor, güç kurtları kapında bekleşiyor... Hakimiyetlerini kötüye kullanıyorlar, inanmıyorum söylediğin şeylere, inanmıyorum... Adalet bitti, adalete tecavüz edildi, çektiklerinde ipini, adalet yerini buluyor... Gerçek aranmıyor, her şey kazanmaktan ibaret, bunu çok katı buluyorum... Paraları bir kez daha terazinin dengesini belirliyor, anlaşmanı yap, nedir gerçek..."

Kasetle aynı adı taşıyan bu parçanın sözleri, Metallica'nın tepkici yanını açığa çıkaran bir hüviyet niteliği taşımaktadır. Bu albümde meta üzerine kurulan yeni dünya düzenine göndermelerde bulunması olumsuz eleştirilerin bitmesi için yeterli olmamıştır. "... And Justice For All"dan sonra artan tepkiler yeni albümlerle daha da çoğalmıştır. Eleştirmenlere göre Metallica artık marka olmuştur. "One" parçasının Grammy'ye aday gösterilmesi de iddiaları destekler niteliktedir. Metallica artık ezilenlerin değil, ezenlerin yanında görülmektedir. MTV için gösterişli klipler çekilmekte, menajerler, avukatlar kiralanmaktadır. Kaset kaydı için para bulamadıkları günleri anımsayan Hetfield'in, "Artık bir oda dolusu param var" sözleri basına yansımış, tepki gittikçe büyümüştür. Kurulan çark işlemekte, banka hesaplarına milyonlarca dolar para yatmaktadır. Artık konserlere eskisi gibi malzemelerin ve grup elemanlarının bulunduğu otobüsle değil, aksesuarları taşıyan 12 kamyon ve 6 otobüs ile yanlarına teknik elemanlardan oluşan 60 kişilik ekibi alıp gider olmuşlardı. Eski hayranları gruba tekrar eski sertliklerine geri dönmeleri için çağrılar yapıyordu. Garaj günlerinde yaptıkları o müziklerin daha kaliteli ve samimi olduğundan bahsediyorlardı. Düştükleri para tuzağından çıkmaları için grubu uyarıyorlardı.

Metallica'nın genç hayranları ise eleştirileri haksız buluyorlar, Metallica'yı aynı Metallica olarak görüyorlardı. Onlara göre bu durum sadece orta yaş olgunluğu olarak değerlendirilmekteydi. Ardından "Black 91" diye de bilinen Metallica albümü 3 yıllık birikim ürünü olarak piyasaya sürüldü. Bu albümde daha çok mistik temalar işlendi. Metal duygusallığının zirvesine çıkıldı. Özellikle de "The Unforgiven", "Nothing Else Matters" ve "Wolf And Man", genç dinleyicilerin kendinden geçmesi için yetiyordu. Ama Metallica'yı çıktığı ilk günden beri takip eden ve şimdilerde orta yaşlarda bulunan dinleyici kitlesi, durumdan hiç de memnun görünmüyor, bu memnuniyetsizlik gün geçtikçe de artıyordu. Artık Metallica, Black'tan öncesi ve sonrası olmak üzere birinci ve ikinci dönem olara ikiye ayrılıyordu. Birinci dönemin söylemi adalet, bağımsızlık, savaş karşıtlığı, siyasanın eleştirisi, yerini ikinci döneme bırakıyordu. Bu dönemde ticarileşme ve protest kimlikten popüler kimliğe geçiş, kitle kültürüne yönelik göndermeler ön palana çıkıyordu.

Çeşitli pazarlama yöntemlerini kullanan grubun albümü tam 15 milyon adet satılmıştı. Albümün ardından tam 300 konserlik bir turneye çıkan topluluk, 3 sene süren turnenin 1993 senesindeki Haziran ayında İstanbul İnönü Stadı'nda Türkiye'deki ilk konserine de çıkmış oluyordu.

Bu albümü, 1996 yılında "Load" albümünün yayını izledi. Metalica'yı bir heavy metal grubu olarak gören ve böyle devam etmesini isteyen dinleyiciler tekrar hayal kırıklığına uğramışlardı. Bir çok grup geleneksel tarza geri dönerken Metallica'nın yeni şeyler denemesi farklı türler dinlemeye açık olan gençlerin ilgisi çekmiş, hatırı sayılır bir genç dinleyici topluluğu hayran kitlesine dahil olmuştur.

Load albümünde iyice açığa çıkan armoni farklılığı grubun logosu ve imajına da yansımıştı. Load albümünde sevilen parçalardan olan duygusal çalışma "Mama Said" tamamen Hetfield'a aitti. Hetfield bu çalışmayı annesi için yazmıştı. Parçada şu sözler geçiyor: "Ben gençken annem demişti ki, 'Oğul hayatın açık bir kitaptır, bitmeden önce onu kapatma.' En çabuk yanıp kül olan alev en parlak olanıdır. Bir oğlun kalbi annesine minnettardır. Asi benim soyadım, vahşi kan damarlarımın içinde."

Load albümü, bu albümün devamı niteliği taşıyan, "Reload" albümü gibi 8 milyon adet satmayı başardı. "Reload", 1997 yılında yayınlanmıştı, albümün ana teması hız olmakla beraber, dinleyenlerini önce şeytanla dansa davet eden "Devil Dance", anı yaşamaya sevk eden "Carpe Diem Baby" ve ailesinden aldığı eğitimi uyuşturucu bir iğneye benzettiği "Fixxxer" Metalica'nın nereden nereye geldiğinin apaçık ifadesi oluyordu. Bu durum Metallica'nın geleneksel dinleyicilerinde "Acaba eski günlerdeki gibi parçalar yaparlar mı?" sorusunun cevabının bir kez daha hayal kırıklığına dönüşmesine neden olmuştur.

1998 yılında piyasaya sürülen "Garage Inc." albümü eski ve yeni cover çalışmalarından oluşan 27 parçadan meydana geliyordu. Maziyi hatırlayış ve eski hayranlara bir selam niteliği taşıyan çalışma, söz konusu hayran kitlesinin gönlünü alamadı. Çünkü artık köprülerin altından sular akmış ve Metallica eski Metallica olmaktan çıkmıştı. Bu albüm daha çok 1990 sonrası geliştirdiği yeni bir atakla tekrar gündeme gelen heavy metal müzik tarzını seven gençler tarafından ilgi gördü.

Albümün hemen ardından turneye çıkan grup, "Garage Remains The Same" isimli bu konserler serisinde 13 Haziran 1999 tarihinde İstanbul Ali Sami Yen Stadı'nda Türk hayranlarıyla bir araya geldi. Konsere yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı haberi, ertesi günün gazetelerine yansımıştı.

Metallica ile ilgili bir diğer konu da, internetten ücretsiz şarkı yükleme imkanı sağlayan Napster davasıdır. Bu dönemde, uzun zaman albüm yapmayan grup, şarkılarından çok, politik tavırlarıyla ön plana çıkmıştır. Özellikle Napster'a karşı açılan savaşa destek verdikleri demeçlerle manşetlere çıkmışlar, telif ücreti ödemeksizin bedava yükleme imkanı sağlayan Napster'a karşı mahkemeyi kazanmışlardır. Mahkeme, aldığı kararla Napster'ın bedava müzik dağıtımına son vermiştir.

1999'a gelindiğinde, "S&M" piyasaya sürülür. Albüm, San Francisco Senfoni Orkestrası'nın Metallica ile birlikte icra ettikleri en çok sevilen şarkılardan oluşmaktadır. Ayrıca albümde iki yeni parçaya da yer verilir. Bu parçalar, "Minus Human" ve "No Leaf Clover" isimlerini taşımaktadır. Şarkıların senfoniye uyumu dinleyiciler tarafından beğenilirken, geleceğe yönelik umutları da canlandırmıştır. Albümde ayrıca "Battery" ve "For Whom The Bell Tolls" isimli parçaların senfonik yorumu da dinleyiciden olumlu not almıştır.

Son olarak Metallica, John Woo'nun yönettiği ve Tom Cruise'un başrol oynadığı "Mission Impossible 2" filminin soundtrack albümü için "I Disappear" parçasını yaptı. Bundan sonra derin bir sessizliğe bürünen grup, taşkınlıktan uzak durmuş, üyeler arasında çıkan tartışmalar basına yansımıştır. Metallica dinleyenlerinin sabırsızca bekledikleri yeni albüm çalışmaları bir türlü piyasaya çıkmamış, bu durumun yarattığı olumsuz tepkiler grup içinde çatlaklara yol açmıştır. İlk sorun, 1986 yılında gruba basçı olarak giren J. Newsted ile ilgilidir. Grubun eski tarzına dönmesi gerektiğini söyleyen Newsted, aksi taktirde 14 yıldır birlikte çalıştığı gruptan ayrılacağını açıklamıştır. Bu süreç, Hetfield, Ulrich ve Hammet'in tepkisiyle karşılaşan Newsted'in 17 Ocak 2001'de "Kişisel nedenlerden ve çok sevdiğim bu müziği yaparken gördüğüm fiziksel zararlardan dolayı gruptan ayrılıyorum" açıklamasıyla sona ermiştir.

Newsted'in ayrılmasıyla her dönem sürüp giden dağılma dedikoduları tekrar gündeme gelmiştir. Tecrübeli basçının yerine önceleri, grubun aynı zamanda yapımcısı olan Bob Rock, daha sonra da Rob Trujillo'nun alındığı, söylentiden öte bir anlam ifade etmemiştir.

Metallica, uzun zaman sonra geçtiğimiz günlerde yeni albümüyle dinleyenlerin karşısına çıktı. 23 Kasım 1999'da sunulan S&M albümünden sonraki bu ilk çalışma, "St. Anger" adını taşıyor. Albümde 11 yeni parçaya yer verilirken, stüdyo çalışmalarının ve konser kayıtlarının yer aldığı bir DVD'nin CD ile birlikte ücretsiz sunulması da dikkat çekiyor. Ayrıca içinden çıkan 28 sayfalık kitapçık da alışılanın ötesinde gerçekten oldukça kapsamlı. Bakalım Metallica'nın geniş hayran kitlesi, St. Anger'dan memnun kalacak mı...
.
.
.

| SLaYeR |

Sanırım dünyaya gelmiş en hızlı gruplardan olan SLAYER'ın 21 yıl öncesine dayanan büyük bir geçmişi var... 1983 yılında HEAVY METAL olgusu en tutucu ve hızlı grupları ortaya çıkarırken, eski babalar da bundan etkilendiler. Fakat yeni grupların böyle bir kaygısı yoktu. O dönemde etkin olan GLAM akımın temsilcileriyle yeni gruplar arasında bir çekişme vardı. Yeniler GLAM'cilere "POZCU" lakabını takmışlardı. Ve GLAM'cileri çok ağır eleştirerek hayal aleminde olduklarını söylüyorlardı. Showlarında GLAM'cilere karşı hem görsel hem işitsel şiddeti yansıtıyorlardı. Toplumsal yaşamda her ikisinin ortak yönü, her iki grubun da alt sınıf sayılan kesimden olmalarıydı...

O dönemde SLAYER, METALLICA, EXODUS, METAL CHURCH, TESTAMENT gibi gruplar sessizce yerlerini aldılar. 83-84 yıllarında bu gruplar en baba klasiklerini ortaya çıkardılar ki kesinlikle şimdi olduğu gibi değil, tamammen taklitten uzaktılar ve bunların en hızlı ve en serti SLAYER'dı...



Tom ARAYA(Bas-Vokal)
Kerry KING (Gitar)
Jeff HANNEMAN (Gitar)
Dave LOMBARDO(Davul)
klasik SLAYER dörtlüsü olarak grubu oluşturuyordu. İlk albümleri "SHOW NO MERCY" 1983'teki klasik yerini aldı. Tom o sıralarda METALLICA'da "KILL'EM ALL" albümünü yapmıştı, fakat buna rağmen SLAYER "SHOW NO MERCY" ile en öne çıktı. Ve 1985'te "HELL AWAITS" albümünün çıkmasıyla grup metal dünyasındaki yerini iyice sağlamlaştırdı. TRASH METAL olgusu çıkmıştı artıkm ortaya ve böylece METAL oluşumuna yeni bir nefes gelmiş oldu. Sözlerde ölüm ve cehennem işleniyordu ve müthiş bir sahne performansı oluşturuyordu. Davulda Dave LOMBARDO, sahnedeki davul ataklarıyla müthiş bir performans sergiliyor ki, Dave neredeyse SLAYER'ın beyni haline geldi.Bu arada medyayı da ihmal etmiyorlardı, böylece hem daha fazla insana hitap ettiler hem de sürekli gündemde kaldılar...

Üçüncü albüm "REIGN IN BLOOD"la grup gerçekten hızlı olduğunu herkese kabul ettirdi. Dave durdurulamıyordu, belli kalıplara karşı olan SLAYER, armonik yapısınıda koruyordu. Bu dönemlerde Dave(karısı yüzünden diyorlar, SEPULTRA gibi) gruptan ayrılmak istediğini söyledi. Dave'in yerine WHIPLASH'tan T.S. SCAGLIONE gruba alındı. Turnelerde verim alınamayınca Dave tekrar razı edildi, fakat bu seferkide uzun sürmedi ve Dave yine aynı sebepten gruptan ayrıldı... "REIGN IN BLOOD"un başarısı henüz devam ederken, dördüncü albüm "SOUTH OF HEAVEN"da vitrinlerde yerini alldı. Albümde JUDAS PRIEST'in "DISSIDENT AGRESSOR"ü de yer alıyordu. Albüm baştan sona başarılıydı, ve JUDAS cover'ıyla köklerini de inkar etmediklerini gösterdiler. Klasik anlamda heavy metalda gitar ön plandadır. SLAYER'ın en büyük farkı davulu ön plana çıkarmasıydı...(davulcular ölmez )

METALLICA'dan, MEGADEATH'e kadar birçok baba metal grubunun yaptığı gibi SLAYER'da John ZAZULA ile çalışıyordu. Bu şahsı muhterem kopyecilik ve taklitçiliğe karşı direnenlerdendi. İş hayatında bir yığın taklit demoyu atarak orjinal olan güzel olur diyerek, müzik dünyasına iyi bir ders vermişti... 1987 de WEMBLEY Stadyumunda verdiklerin konserin kayıtlarını üzerinde hiçbir oynama yapmadan iki CD olarak yayınladılar ki birçok grup konser hatalarını daha sonra düzelttiler...

1990 da "SEASON IN THE ABYSS" albümü çıktı. Bu albüm için Mısır'da klip çekildi, çünkü albüm mistik bir havaya sahipti. Grup çoğu kez doğu ezgi, mistik ve oryantal yapısından etkilenmişti. (klibi indirip seyretmenizi şiddetle tavsiye ederim)

1991 de "DECADE OF AGRESSION" albümüyle SLAYER üretken müzik kariyerine devam ettirdi.Dave cazı çok seviyordu, (herkesin bir özrü olabilir) ve gruptan ayrılarak birçok ünlü cazcıyla çalıştı. Hevesi geçince "SINISTER" ismiyle kendi grubunu kurdu... SLAYER'da bu arada Paul BOSTAPH'la anlaştı ve yeni bir albüm için kolları sıvadılar. 1994'de "DIVINE INTERVENTION" albümü piyasaya çıktı. Peşi sıra gelen avrupa ve dünya turnesiyle albümü oturttular. Albümdeki "213" adlı parça Jeffrey DAHMER'in ev numarası olup, albüm yine öncekiler gibi hızlı ve sert olmasına rağmen şeytan temasından eser yok yine ölüm ele alınmış. 7. Albümleri, Spawn için Atari Teenage Riot'la Birliktelikleri "Bu albüm adama cehennemi yaşatacak. Divine'da olduğu gibi speed takılmıyoruz, hızlı parça yapmak için yırtınmadık bu sefer, ama birkaç tane böylesi var. Şarkılar gerçekten heavy. Gemini (Undisputed Attitude) ile aynı çizgide (Hızlıdan çok ağır ama sert parçaların olacağı sonucunu çıkardım). "Reign in Blood ile South Of Heaven arası dönemde bayaa farklılaşmıştık, bu albüm büyük bir aşamayı belirtiyor. Yavaşlasak bile sağlamladık. O yüzden (bu albüm) öyle çok fazla bir şok yaratmayacak, South Of Heaven tribine girmiyoruz, bu daha yavaş, daha heavy." "Amerika'da artık heavy radyo istasyonları yok, Slayer çalmaları değil mesele, ama bu President Of The USA denilen şey bardağı taşıran son damla oldu. Bu b.ktan gruptan nefret ediyorum. Müzisyenleriniz vardır ve sonra şeftalilerden bahseden salak b.ktan heriflere sahipsinizdir, gibi bi rşey, bu ne b.ktur". Eskiden Slayer'daki heriflere göre yeni şarkı yazmak, bayaa zahmetli bir olaydı, ama simdi, King'e göre yazma işi bir ekip çalışması, 2 yıl aradan sonra davulun başına geçen ve 12 yeni şarkıya katılan Paul Bostaph'la beraber. "Paul gruba yeniden gelince ne oldu bilmiyorum, Dave'in (Lombardo) ve onun gruba ve geri dönme isteklerini dikkate aldık. John Dette ile de pek ortak yönümüz yoktu ve üçünün arasından Paul'u tercih ettik."

"Dave'i yeniden gruba katmayı cidden düşünmedik, köprünün altından çok sular aktı. Yollarımızı ayırdıktan sonra ona bir Pantera konserinde rastladım ve onun iyi olmasını dilediğimi söyledim. Artık bu çocuğun ölmesi vs. gibi dileklerde bulunmuyorum, onu artık düşünmüyorum bile. İlk Grip Inc. kaydını dinledim ve yani, söyleyeyim, zevkime hitap etmiyor." Tekno manyakları, Atari Teenage Riot'la Spawn filmi için "No Remorse CI Wanna Diet'i yaptılar."Jugdement Night'in sountrackini yapan şirketten çıktı, tamamen soundunda. ATR yaptığı müziğin Slayer'i. Onlar kızgın çocuklar." "Nasıl birşey oldukları konusunda fikrim yoktu, ama menajer 'bundan nefret edeceksiniz' diyerek bana bir disk gönderdi. Dinledim, oldukları gibi beğendim. Yaptıklarının yapıyorlar, ama farklı bir perspektiften. Ice T ya da ATR ile kayıt yapmak için asla yolumdan dönmem ama bu film için, iyi bir fikirdi." "Eğer tekrar böyle bir şey yapacak olsaydım, bunun bir soundtrack'te olmasını tercih ederdim. Çünkü böyle deneylerin yapılması için (soundtrack) uygun. Bu yol bir başkasının albümünü işgal etmek değil ayrıca eğer bir çocuk Slayer'in böyle şeyler yaptığını duymak istemiyorsa, albümün parçası olarak onu dinlemek zorunda kalmaz." Ya Spawn'daki diğer çalışmaların yorumu? "Bütün bu şeyi dinledim ve yetti de arttı bile! Şarkılar cool'du , bazıları ise yer kaplıyordu. Marilyn Manson'un kini hatırlıyorum, alışılmışın dışında birşey yoktu (daha önce yaptıkları gibiydi). Ya For Whom The Bell Tolls'un remixine ne demeli? "Metallica'yla hiç tartışmam olmadı ve bunu 'Metallica'nın kıçını tekmeyelim manasında söylemiyorum ama bu parça sıçıyor!' Eğer remix yapacaksan, en azından dene ve iyi bir tane yap, tamam mı? Bence, Kirk Hammett'inki (Satan) daha iyiydi...
.
.
.


WITHIN TEMPTATION - STAND MY GROUND


LINKIN PARK



Nu Metal sonunda kendi boy band'ini yaratti ve adini LINKIN PARK koydu. Nu Metal'in babasi 1992 yili Rage'in ilk albumunden beri her turlu maymuna benzeyen (korn, limp bizkit, papa roach) gruplarin bir numara oldugunu gordukten sonra simdi ilk kez teenage eli yuzu duzgun gencler grup kurup kan kokan bir album yaptilar. Ve oyle bir album ki, listelerde hemen patlamadi, 2000 yilinin sonunda cikmasina ragmen cikardiklari her single ile daha bir zirveye yaklasip 2001'in sonlarina geldigimiz su gunlerde Amerikan listelerinde ilk 10'dan indirilemeyen bir demirbas oldu. Ve biliyor musunuz? Album NU METAL'in senelerdir cikardigi en iyi album!!

Grubun ozelligi 2 vokalistten olusuyor olmasi. Bunlardan Mike Shinoda rap olayina girmis, bi seyler geveliyor. Chester Bennington ise, bogurmek ile havlamak arasi psikopatca bagiriyor. Ve bunlarin ikisi bir araya geldigi zaman inanilmaz bir sen¤¤¤ oluyor. Bunun en guzel ornegi NU METAL'in Killing in the Name'den beri cikardigi en gaz sarki ONE STEP CLOSER! Mike biseyler gevelerken Chester ciglik cigliga havlayarak SHUT UP WHEN I'M TALKING TO YOU diye bagiriyor. Iki bucuk dakikalik bu sarki ile araba kullansaniz, katil olursunuz. Dinledikten sonra patronunuzun kafasini kirasiniz geliyor. Evet, o kadar iyi bir sarki.


PAYABLE ON DEATH - yani bizim bildiğimiz ----> POD



Grubun adı : P.O.D. (-Açılımı- Payable On Death 'Ölümü ödeyebilme') anlamına geliyor.Yaptıkları müzik Nu-Metal ,Rap-Metal, Heavy-Metal, Alternative Rock olarak adlandırılıyor.Amerika'nın GÜNEYİNDE San Ysidro şehrinde(Southtown) 1992 yılında kuruldular.
Grubu eski gitarist Marcos ve baterist Wuw kurdu.Marcos rap müzik yapan kuzeni Sonny'yi vokal yapması için çağırdı.1993 de gitarist Traa gruba dahil oldu.Grup ilk albüm çalışmasını 1994 yılında Snuff The Punk'la yaptı.Bu albüm Rescue Records'la yapılmıştı.1996 yılında yine Rescue Records'la Brown albümü çıktı.Bu albümdeki Sabbath isimli şarkının acemice de olsa bir videosu var.Daha sonra 1997 yılında bir canlı performans albümü yapıldı ve P.O.D. Live ortaya çıktı.Bu Rescue Records'la yapılan son albümdü.1998 yılında Tooth and Nail Records ile The Warriors EP denemesi çıktı.Bu EP başta Brown albümünün aynısı gibi gözükse de gruba asıl ünü kazandıracak Southtown şarkısının ilk hali bu EP deydi.1999 yılında Atlantic Records ve Howard Benson'la anlaşılarak The Fundamental Elements Of Southtown albümü yapıldı.Bu albüm P.O.D.'nin ilk profesyonel albümü sayılırdı.Bu albümdeki Southtown ve Rock The Party ile P.O.D. üne kavuştu.2001 yılında Adam Sandler'ın komedi filmi için çok tutulan School Of Hard Knocks isimli şarkıyı yaptılar.Yine 2001 yılında çok beklenen Satellite albümü gereken ilgiyi fazlasıyla gördü.Alive ve Youth Of The Nation gibi hit parçalar P.O.D. nin popüler olmasını sağladı.2001 yılında grubun kurucusu Marcos Curiel'in gruptan ayrılmasıyla grup nerdeyse tamamen Wuw'la Sonny'ye kaldı.Living Sacrafice grubunun gitaristi Jason Truby'nin gruba dahil olmasından sonra Matrix Reloaded filminin soundtrack parçası olan Sleeping Awake'le
geri dönen P.O.D. 2003 yılının Kasım ayında yine Atlantic Records ve Howard Benson'la birlikte kendi adlarını taşıyan Payable On Death albümünü çıkardı.Albüm çıkmadan hit olan Will You şarkısı ve Change The World şarkılarına klip çekildi.

Üyeler,

Sonny Sandoval - Vokalist
15.05.1973 (31 yaş)
Noah "Wuv " Bernando - Baterist
1973 (31 yaş)
Mark Traa Daniels - Bass
1969 (35 yaş)
Jason Truby - Gitarist
Gruba 2003 de dahil oldu
.
.
.



Nirvana

__________________





Düşmeden Bulutlarda Koşmam GereK !
Mattet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 866
Alt 15/06/08, 20:49   #3
çikolataa
Orgeneral
 
çikolataa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2007
Bulunduğu yer: Adana
Yaş: 34
Mesajlar: 2.927
Tecrübe Puanı: 35 çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future çikolataa has a brilliant future
Standart

süper bi çalışma olmuş. teşekkürler..
__________________

!!!нєяgüη güηєş ∂σğαя уєтєя кι αçıк σℓѕυη ρєя∂єℓєя!!!




[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
çikolataa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 623
Takımınız:
Alt 15/06/08, 22:01   #4
..TebessüM..
Orgeneral
 
..TebessüM.. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2008
Bulunduğu yer: $ehr-i Hüzün ..
Mesajlar: 1.943
Tecrübe Puanı: 30 ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of ..TebessüM.. has much to be proud of
Standart

Aynen .. Harika Bi Paylaşım Olmu$ .. Te$ekkürleer ..

$ebnem yeterlii zaten ..
__________________



Bir ihtimâl daha var, o da ölmek mi dersin?
Söyle canım, ne dersin?
Vuslatın başka âlem, sen bir ömre bedelsin!



...




..TebessüM.. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 186
Takımınız:
Alt 16/06/08, 16:21   #5
tod____
Korgeneral
 
tod____ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2008
Bulunduğu yer: ::::: !и my WoRLd :::::
Yaş: 31
Mesajlar: 1.450
Tecrübe Puanı: 21 tod____ is just really nice tod____ is just really nice tod____ is just really nice tod____ is just really nice
Standart

çoqq qüzeL bi payLa$ım saol....
__________________
maSum dEq!L!z h!Ç biR!miz...

!!!_daRk&aLoNe_!!!
tod____ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 68
Alt 17/06/08, 09:38   #6
Mattet
Cumhurbaşkanı
 
Mattet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Bulunduğu yer: van
Mesajlar: 7.027
Tecrübe Puanı: 48 Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute
Standart

beĞenmenİze Sevİndİmmm

ArkadaŞlar
__________________





Düşmeden Bulutlarda Koşmam GereK !
Mattet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 866
Alt 18/06/08, 12:39   #7
Mattet
Cumhurbaşkanı
 
Mattet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Bulunduğu yer: van
Mesajlar: 7.027
Tecrübe Puanı: 48 Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute
Standart

beğenmenize sevindim arkadaşlarrr teşekkürler
__________________





Düşmeden Bulutlarda Koşmam GereK !
Mattet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 866
Alt 20/06/08, 11:07   #8
Mattet
Cumhurbaşkanı
 
Mattet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Bulunduğu yer: van
Mesajlar: 7.027
Tecrübe Puanı: 48 Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute Mattet has a reputation beyond repute
Standart

__________________





Düşmeden Bulutlarda Koşmam GereK !
Mattet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 866
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:31 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,