Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Sağlık

Sağlık Sağlıkla ilgili sorunlarınız, sorularınız, tıptaki yenilikler bu bölümde...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 21/09/08, 13:22   #101
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Rahim ağzına dikiş konması serklaj

Servikal serklaj nedir?

Servikal serklaj gebelik esnasında serviksin kapalı kalması için uygulanan cerrahi bir tekniktir. Serviks, anne rahminin en alt kısmı olup, vajinaya açılan bölümdür. Normal hamilelik esnasında hamileliğin sonuna kadar kapalı kalır.

Servikal serklaj ne zaman uygulanır?

Servikal serklaj düşükleri ve doğum için yetersizlik gösteren servikslerde meydana gelen erken doğum eylemini önlemek amacıyla kullanılır.Burada yetersizlikten kastedilen, serviksin gebelik esnasında doğum sancıları oluşmadan, vaktinden çok önce açılması durumudur. Serviks etrafını dikmek kapalı kalmasına yardım ederek bebeğin gelişimine de olanak tanır. Bu yöntem, geçmişinde gebeliğin son üç aylık döneminde düşük hikayesi olan kişilerde de kullanılabilir.

Şahsın eğer gebeliğinin 2.üç aylık döneminde düşüğü varsa, serklaj 2.dönemin hemen başlangıcında uygulanabilir.

Yetersiz serviksi olanlar için diğer bir tedavi metodu gebeliğin son bir kaç ayında yapılacak yatak istirahatıdır.

Servikal serklaj öncesi hasta ne yapmalıdır?

İşlem genel anesaaai ile uyutularak yapılacaksa, bir gece öncesinde çorba veya salatadan oluşan hafif bir yemek yiyin. Operasyondan önceki gün gece yarısından sonra hiçbir şey yemeyin ve içmeyin. Çay, kahve hatta su bile içmeyin.

İşlem sırasında neler yapılır?

Size yapılan anesaaai tekniğine bağlı olarak uyutulabilir veya sadece belinizden aşağısı uyuşturulur. Daha sonra serviksin etrafı sağlam bir şekilde dikilir. Bir sonraki adımda dikiş sıkıştırılarak serviksin dayanıklı bir şekilde kapalı kalması sağlanır.

İşlemden sonra neler olabilir?

Bir kaç saatliğine yada bir geceliğine hastanede kalarak vaktinden önce gelen doğum sancıları için göz önünde tutulursunuz.

Yapılan işlemin vaktinden önce doğum eylemini başlatma şanssızlığını azaltmak için ilaç verilebilir.

Hasta bir daha ne zaman cinsel ilişkiye girebileceğini doktoruna sorar.

Serklaj dikişi ne kadar süre kalır?

Dikiş genellikle gebeliğin 37.haftasında alınır. Dikiş alınmadığı halde doğum sancısı başlar veya suyunuz gelirse hemen doktorunuzu arayın.

Bu işlemin yararları nelerdir?

Düşükleri ve yetersiz serviksin neden olduğu zamanından önce gelen doğum eylemini önler.İşlemin başarı oranı %85-90 civarındadır. Bundan sonraki her doğumunuzda da bu işlem uygulanacaktır.

İşlemin riskleri nelerdir?

İşlem için genel anesaaai ile uyutulmanızın birtakım riskleri vardır.Uyutulmak zorunda iseniz bunun risklerinin baştan doktorunuzla konuşun fakat genelde bu işlem belden aşağınızın uyuşturulması suretiyle yapılır.Bu işlem erken doğum eylemine yol açabilir.

Servikste enfeksiyon oluşabilir.Sonuçta ateş, üşüme, kramplar ve vajinadan kötü kokulu akıntıların gelmesi görülebilir.

Serviksiniz dikişli iken doğum sancılarınız başlar ise oluşan kasılmalar serviksi açabilir.Vaktinden önce doğum eylemi sırasında, önceden dikişlerin alınması önemlidir. Bu genellikle anesaaai olmadan yapılır.

Bahsedilen bu olası zararlı durumların görülebilme olasılığı düşüktür.

Ne zaman doktoru aramalıyım?

Doğum sancıları başladığı zaman
Karnın aşağı tarafı veya sırtınızda ağrılar var ve doğum sancısı gibi devam ediyorsa
38.5 dereceden yüksek ateşiniz ve titremeniz olursa
Vajinadan kötü kokulu akıntı gelirse
Doktorunuzun size söylediği miktardan fazla miktarda kan vajinadan gelirse
Gebelik zarlarının yırtılması ile suyunuz gelirse
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:24   #102
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Rahim içi araç spiral


Rahim içi araç (RİA), veya halk arasında bilinen adıyla spiral polietilen (plastik) yapıya sahip, rahim içine sığacak büyüklükte tasarlanmış T şeklinde bir alettir. Plastik gövdenin etrafına bakır tel sarılıdır. Bazı RİA'larda bakır yerine progesteron hormonu eklenmiştir. Progesteron hormonu içerikli RİA bakırlı RİA'nın adet kanaması miktarını ve adet sancısı artırıcı yan etkilerini gidermek için tasarlanmıştır. Ülkemizde bakırlı RİA'lar hormonlu olanlardan çok daha sık kullanılmaktadır.

RİA'nın genel yapısı:

RİA'lar özellikle kollarının yapıları açısından farklılık gösteren değişik markalarda kullanıma sunulmaktadır. Tüm RİA'larda plastik gövdenin alt ucunda tek lifli yapıda iki adet iplik bulunur.

İplik RİA rahim içinden çıkarılmak istendiğinde ucundan tutulup çekilmek için takılma sonrası rahimağzından 1-2 santimetre sarkacak şekilde kesilip bırakılır.

RİA'NIN TAKILMASI

RİA takılmasına karar verildikten sonra doktor dikkatli bir sorgulama ve jinekolojik muayene yapar. Bu muayene esnasında tercihen papsmear incelemesi de yapılır.

Doktor değerlendirmesinde RİA kullanımına engel olacak bir durum saptanmadığında RİA'nın uygulanacağı gün belirlenir.

RİA, adet kanaması esnasında rahim ağzı hafifçe açılmış durumda olduğundan kanamanın ilk günlerinde takılır.

RİA düşükten, kürtajdan veya doğumdan hemen sonra uygulanabileceği gibi, sezaryan esnasında da uygulanabilir.

Genel olarak söylemek gerekirse RİA gebe olunmadığından emin olunan herhangi bir zamanda takılabilir.

RİA takılması genellikle ağrı vermeyen bir işlemdir. Çok ağrı duyulursa doktor işlemden önce bölgeye az miktarda anesaaaik madde enjekte edebilir. RİA takıldıktan hemen sonra genellikle bir ultrasonografi incelemesiyle rahim içine doğru bir şekilde yerleştirildiği teyit edilir. Bu inceleme RİA'nın doğru takıldığından kesinlikle emin olunan durumlarda ilk kontrol randevusuna ertelenebilir.

RİA KULLANAN KADINLARA UYARILAR

RİA uygulandıktan bir ay sonra doktorunuz sizi kontrole çağıracaktır. RİA'nın uygun yerleştirildiğinden ve enfeksiyona neden olmadığından emin olmak için bu kontrol muayenesi çok önemlidir.
Bu kontrol muayenesinden sonra birer yıllık aralıklarla mutlaka kontrol muayenelerine gitmelisiniz.
RİA iplerini kendiniz de ayda bir işaret ve orta parmaklarınızı vajinanın derinlerine sokarak kontrol edebilirsiniz.
Şu durumlarda mutlaka kontrol gününü beklemeden doktora başvurun:

Adet gecikmesi, lekelenme veya normal dışı kanama, karın ağrısı, cinsel ilişkide ağrı, eşinizde ciddi bir enfeksiyonun varlığı, normalden farklı akıntı, titreme ve ateşle beraber şiddetli kasık ağrısı, kendi muayenenizde ipliklerin bulunamaması, uzaması veya kısalması.

RİA KULLANIMINDA OLUŞAN ÖZEL DURUMLAR

Gebelik oluşması:
Normal dışı kanamalar:
Enfeksiyon:
RİA'nın düşmesi:
Rutin doktor kontrolünde RİA iplerinin görülememesi: En sık neden iplerin çok kısa kesilmiş olmasıdır. Bu selim bir durumdur. Diğer neden RİA'nın rahim içine gömülmüş olması veya ender durumlarda rahim dışında bir yerde bulunmasıdır. RİA ipleri görülemediğinde öncelikle ultrasonografiyle RİA'nın rahim içinde olup olmadığı belirlenir. Rahim içinde olduğu belirlenen RİA'nın rahim duvarına gömülmüş olma riski yüksek olduğundan çıkarılması gerekir. Bunun için genellikle lokal anesaaaiyle yapılan ufak bir müdahale yeterli olacaktır. Bu müdahale ile RİA'nın çıkarılamadığı ender durumlarda histeroskopi yöntemi kullanılması gerekebilir. Rahim içinde bulunamayan RİA için yine ultrasonografiyle genital organlara komşu bölgeler araştırılır. Bu incelemeyle RİA bulunamadığında karnın alt bölgesine çekilen röntgen filmi çekilir. Bu filmde RİA görülemiyorsa RİA'nın kadın farkında olmadan düştüğü kabul edilir.

Röntgen filminde RİA görüldüğünde RİA'nın yaklaşık olarak nerede olduğu da belirlenebilir. Rahim dışında bir yerde olduğu belirlenen RİA'nın bulunduğu yerden çıkarılması için genellikle laparoskopiye başvurulur.

RİA'NIN ÇIKARILMASI

RİA herhangi bir nedenle çıkarılmak istendiğinde jinekolojik muayene esnasında rahim ağzından dışarı sarkan iplerinden tutulup çekilerek çıkarılır. Ağrısız bir işlemdir. Ömrü biten RİA aynı kontrol seansında çıkarılıp bir yenisiyle değiştirilebilir. Gebe kalabilirlik RİA çıkarıldıktan hemen sonra başlar.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:26   #103
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Non Stres Test NST

Tipik olarak anne karnındaki bebeğin hareketleri fetal kalp atım hızında geçici bir artışı beraberinde getirir. Bu olay non stress test yani NST'nin temelini oluşturur.Normalde bebeğin kalp atım hızı sabit değildir. Saniyeler içersinde değişim gösterir. Buna atım variabilitesi adı verilir. Bu variabilitenin kaybı bebeğin oksijen seviyesinin kalp atım hızını düzenleyen merkezi sinir sitemi kısmının içindeki hücrelerde fonksiyon kaybına neden olabilecek düzeyin altına düştüğünü gösterir. Bu durum fetusun strese olan direncinin en alt seviyede olduğunun belirtisidir.

Teknik
NST'de amaç bebeğin hareketleri ile birlikte kalp atım hızındaki artışın saptanmasıdır. Bebeğin uykuda olması veya gebeliğin yaşı gibi faktörler bu cevabı etkiler. Bu nedenle 28 haftadan küçük gebelere NST yapılmaz. Test en iyi sonucu vermesi için yemekten 2 saat sonra yapılmalıdır. Annenin karnına 2 adet prob bağlanır. Bunlardan biri rahim sertliğini saptarken diğeri ise kalp atım hızını kağıt üzerine yazar.Bu arada annenin eline verilen bir buton bulunur ve bebek her hareket ettğinde anne bu butona basr. Bu test yapılırken anne yine 2 saat süreyle fiziksel aktivitede bulunmaış ve sigara içmemiş olmalıdır.

Yorumlanması
Test genelde 20 dakika sürer. Bu 20 dakikalık süre içinde en az 15 saniye süren ve dakikada 15 atımlık bir artış bulunan en az 2 adet hızlanma varsa test reaktif olarak kabul edilir. Reaktif NST bebeğin 1 hafta daha anne karnında güvende olacağını gösterir. Eğer istenilen türde artışlar olmaz ise test 40 dakikaya uzatılır. Bu sürenin sonunda hala daha kalp hızlanması saptanmaz ise veya kalp hızında düşüşler saptanırsa test non-reaktif olarak değerlendirilir. Eğer test süresince fetus hiç hareket etmez ise bu kez yetersiz olarak yorumlanır. Bu durumda fetus uykuda olabilir ya da anne adayı aç olabilir. Bir süre bekledikten ve/veya anne adayına yemek yedirdikten sonra test tekrarlanır.

Yapıldığı durumlar
NST fetal iyilik halinin değerlendirilmesinde her durumda kullanılan anne ve babeğe zarar vermeyen güvenilir ve ağrısız bir yöntemdir.Bunun dışında bazı riskli gebeliklerde gebelik yaşı belirli bir zamana geldikten sonra düzenli olarak yapılmalıdır. NST'nin ne zaman yapılmaya başlanacağına karar verirken bebeğin anne karnında ölüm riski baz olarak alınmalı ve tıbbi tedavinin mi yoksa gebeliğin sonlandırılmasının mı bebeğe daha fazla yaşam şansı vereceği kararlaştırılmalıdır. NST'nin rutin olarak uygulanmasının fayda getireceği durumlar şu şekilde sırlanabilir.

Diabet
Gün aşımı
Hipertansiyon
Gelişme geriliği
Ölü doğum öyküsü
Anemi
Fetal hareketlerde azalma
Kalp hastalıkları
Erken doğum tehdidi
Zarların erken açılması
Anne karnında ölümle sonuçlanabilen diğer durumlar
Yapılmasının sakıncalı olduğu durumlar
YOKTUR

Önemli noktalar
NST eğer reaktif ise ve diabet, gelişme geriliği gibi bebeğin anne karnında aniden kaybedilebileceği durumlar söz konusu değil ise test 7 gün sonra tekrarlanır. 15 saniye veya daha fazla süren kalp atım hızında azalmalar genelde bebeğin suyunun azalması ve kordonun sıkışması ile ilgilidir ve çoğu zaman acil sezaryen gerektirir.Normalde anne karnındaki bebeğin kalp atım hızı yani nabzı 120-160 atım/dakikadır. Bebeğin nabzının 90 dan az olduğu durumlarda fetusun akciğer gelişimi tamam ise acil sezaryen gereklidir.

Hatalı negatif
NST'de hatalı negatif oranı %1'den azdır. Hatalı negatifden kastedilen reaktif test sonrası 1 hafta içinde bebeğin kaybedilmesidir. Reaktif NST sonrası bir hafta içindeki fetal ölümlerin %60'ı önlnemeyen nedenlerden dolayı gerçekleşmektedir. En sık sebepler kordon sıkışması, plasentanın ayrılması, annenin aaaabolik ya da fizyolojik durumunda ani değişiklikler, sigara kullanımı gibi nedenlerdir. NST aslında fetal tehlike varlığından çok yokluğunu tespit etmeye yarayan bir tekniktir.

Fetal yaş ve NST
32-34 haftalar arası NST'nin güvenilirliği kanıtlanmış olmasına rağmen 32. hafta öncesi güvenilirlik şüphelidir. 28-32. haftalar arasında test nonreaktif çıkar ise diğer bazı yöntemler ile bebeğin yeniden değerlendirilmesi önerilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:26   #104
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Rahim ters dönmesi

Herhangi bir neden ile yapılan jinekolojik muayene sonrası doktor tarafından rahmin ters durduğunun söylemesi kadınlarda büyük şaşkınlık yaratır. Kısa bir süre sonra ise şaşkınlık yerini endişe ve korkuya bırakır. Acaba bu durum ileride sorun yaratacak mıdır ya da rahim tersken hamile kalınabilir mi?

RAHİMİN TERS OLMASI NEDİR?
Halk arasında rahimin ters olması olarak bilinen durum tıp dilinde retrovert uterus olarak tanımlanır. Bir kız bebek doğduğunda uterusu (rahim) belirli bir pozisyondadır ve normalde bu pozisyon ölene dek değişmez. Rahim öne doğru (antevert) ya da arkaya doğru (retrovert) olabilir. Antevert uteruslara daha sık rastlanmaktadır. Kadınların %70-85'inde rahim öne doğru dururken geri kalanlarda arkaya doğrudur. Uterusun öne ya da arkaya doğru olması patolojik bir bulgu değil normal anatominin bir varyasyonudur. Tıpkı sağ eli ya da sol eli kullanmak gibi veya saç, göz rengindeki farklılıklar gibi bu anatomik duruş da normaldir.



NEDENLERİ
Rahimin retrovert olması normal bir anatomik durum olmakla birlikte bazı durumlarda öne doğru duran uterus arkaya dönebilir . Örneğin yapılan doğumlara bağlı olarak uterusu yerinde tutan bağlarda gevşeme olabilir ve uterus arkaya doğru dönebilir.Yine menopoz sonrası aynı nedenle benzer bir durum ortaya çıkabilir.

Bunlardan daha önemlisi pelvis içindeki anatomiyi bozan bazı hastalıklar rahimi geriye doğru çekebilir. Bu hastalıklardan en önemlisi endometriozistir. Tüplerin enfeksiyonları, pelvik iltihabi hastalık nedeni ile ya da ameliyatlar sonrası oluşan yapışıklıklar da rahimin ters dönmesine neden olabilir. Çok nadiren pelvis içinde yer kaplayan kitleler de rahimi arkaya doğru itebilir.

BELİRTİLERİ
Tek başına olan retrovert uterus durumu olguların çoğunda herhangi bir belirti vermez. Nadiren kişide cinsel ilişki sırasında ağrı ya da rahatsızlık hissi olabilir. Bazı hastalarda ise adet sancılarının altında yatan neden retrovert uterus olabilir. Altta yatan endometriozis gibi bir patoloji varsa buna bağlı yakınma ve bulgular görülebilir.

TANI
Retrovert uterusun tanısı herhangi bir nedenle yapılan jinekolojik muayenede tesadüfen konur

TEDAVİ
Retrovert uterus varlığında herhangi bir tedavi gerekmez. Bazı hekimler kronik kasık ağrısı nedeni ile vajinal pesser uygulamayı tercih etseler de bu kalıcı bir çözüm sağlamaz. Ters duran rahim muayenede herhangi bir şekilde öne doğru döndürülemez. Bu amaçla yapılabilecek ameliyatlar olmakla birlikte modern jinekolojide hiçbir kullanım alanı yoktur ve hastaya zarar veren girişimlerdir. Ameliyat sonrası oluşacak yapışıklıklar hem kısırlığa neden olabilir hem de kasık ağrısının artmasına yol açabilir.

Muayenede retrovert uterus saptanması durumunda altta yatan bir patoloji saptandığında bunun tedavisine yönelik girişimlerde bulunulması gerekir.

RAHMİN TERS OLMASI KISIRLIĞA NEDEN OLUR MU?
Tüm dünyada pekçok kadın retrovert uterusun çocuk sahibi olmada güçlüğe neden olacağını düşünür. Bu yanlış inancın kaynağının ne olduğu meçhuldür. Altta yatan endometriozis gibi başka bir durum varsa buna bağlı olarak kısırlık söz konusu olabilir. Ancak tek başına rahmin ters durması gebeliğe engel bir durum değildir.

Çeşitli nedenlerle tüp bebek tedavisine giren 807 kadının incelendiği bir araştırmada rahimin ters olmasının gebelik sonuçları üzerinde olumlu ya da olumsuz herhangi bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir.

HAMİLELİKTE DURUM?
Retrovert uterusa sahip olan kadınlar hamile kaldıklarında gebeliğin ilerlemesi ve rahimin büyümesi ile birlikte uterus hamilelikteki normal pozisyonunu alır ve bebek vajinal doğum ya da sezaryen ile sorunsuz doğurtulur. Gebelik öncesi rahmin ters olması normal doğuma engel değildir. Doğumdan sonra ise rahim küçülür ve lohusalık döneminin sonunda yine eski halini alır ve retrovert olarak kalır.

Çok nadiren binde 3-14 olguda rahim büyürken öne doğru dönüp normal pozisyonunu alamaz ve pelvis boşluğu içinde sıkışır. Uterus inkarserasyonu olarak adlandırılan bu durum anne ve bebek hayatını tehdit edebilir.

İnkarsere uterus varlığında şart olmamakla birlikte gebeliğin 12-20. haftaları arasında şu belirtiler ortaya çıkabilir:

Sık idrara çıkma
Mesanenin tam boşalmadığı hissi
İdrar yaptıktan sonra mesanede idrar kalması
Şiddetli kabızlık
Alt karın ağrısı
Vajinal kanama
Çok nadiren ise herhangi bir bulgu olmaz ve termde doğum başlayana kadar herhangi bir yakınma ortaya çıkmaz.

Tedavi edilmeyen olgularda fetal kayıp oranı %33'e kadar çıkabilmektedir. Tedavi değişik yöntemler ile uterusun normal pozisyone gelmesini sağlamaktır.



KAYNAKLAR

Dallay D, Chabrand S, Soumireu-Mourat J, Dubecq JP. Anterior sacculation of the pregnant uterus persisting until the 34th week. J Gynecol Obstet Biol Reprod (Paris) 1985 14:747-50
Egbase PE, Al-Sharhan M, Grudzinskas JG. Influence of position and length of uterus on implantation and clinical pregnancy rates in IVF and embryo transfer treatment cycles. Hum Reprod 2000 15: 1943-1946
Jackson D, Elliott JP, Pearson M. Asymptomatic uterine retroversion at 36 weeks' gestation. Obstet Gynecol 1988 Mar 71:466-8
Lettieri L, Rodis JF, McLean DA, Campbell WA, Vintzileos AM. Incarceration of the gravid uterus. Obstet Gynecol Surv 1994 Sep 49:642-6
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:26   #105
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Rahim İçi Büyüme Geriliği İUBG

Rahim içi gelişme geriliği (Intrauterine growth retardation, IUGR) anne karnındaki bebeğin gebeliğn yaşına göre olması gerekenden küçük olduğu anlamına gelir.

Dengeli beslenmeyen ve genel sağlık durumu kötü olan
Çok genç yaşta olan
Sigara içen
Gebe kalmadan önce kiloso çok az olan
Daha önceki gebeliklerinde düşşük doğum ağırlıklı bebek doğurmuş olan
Düzenli olarak madde yada belirli ilaçları kullanan
kadınlar IUGR için aday kişilerdir. Ayrıca yüksek tansiyon, böbrek hastalığı, diabet, kalp hastalıkları, otoimmun hastalık adı verilen bağışıklık sistemi hastalıkları, plasenta yetmezliği, bebeği etkileyen bazı enfeksiyonlar, konjenital anomaliler ve genetik hastalıklar bebeğin rahim içinde gelişmesine engel olabilir.

Teşhis
Rutin muayeneler esnasında rahimin olması gerekenden küçük olarak saptanması ve/veya ultrasonografide bebeğin yaşına göre olması gerekenden daha hafif ve küçük olması ile konur. Bebeğin yapılan ölçümleri normal değerlerin alt ve üst sınırları arasında olmalıdır. IUGR simetrik ya da asimetrik olabilir. Simetrik IUGR'da kronik patolojiye bağlı olarak bebeğin kilosuda dahil tüm ölçümleri olması gerekenden düşüktür. Asimetrik IUGR ise genelde gebeliğin son dönemlerinde aniden ortaya çıkan yüksek tansiyon veya diabet gibi hastalıklar neticesinde bebeğin yağ depolarının azalmasıdır. Bu durumda bebeğin baş ve bacak boyu normal ancak karın çevresi ve kilosu normalden azdır.

Gerçekte IUGR tanısı koymak son derece zordur. Özelikle ölşüm hatalarından kaynaklanan sorunlar hatalı olarak IUGR tanısı koydurabilir. Son adet tarihinin doğru olarak bilinmemesi, daha önceden rutin kontrollerin olmaması aslınad normal olan bir gebeliğin IUGR olarak teşhis edilmesine neden olabilir. Bu nedenle IUGR tanısı koyarken ultrasonografide bebeğin baş çevresi, baş çapı, karın çevresi ve uyluk kemiği ölçümleri bir arada değerlendirilir. Bu ölçümlerin olması gerekenden 2 hafta geride olması IUGR tanısını güçlendirir. Takiplerde bu gerilik artarak devam ediyor ise tanı büyük olasılıkla kesinlik kazanır. Bazen de bebeğin ailesel yapısı nedeni ile küçük olması hatalı olarak IUGR olarak yorumlanabilir.

IUGR ve riskli gebeliklerde oldukça yardımcı bir tanı yöntemide halk arasında renkli ultrason olarak da bilinen doppler ultrasonografidir. Burada bebeğe giden damarlardaki kan akımları değerlendirlir.

Tedavi
Rahim içi gelişme geriliğinden şüphelenildiği durumlarda ilk önce rahimin boyu ölçülür ve bebeğin büyüklüğü tahmin edilir. Ultrason incelemesi ile bebeğin ölçümleri yapılır. Eğer IUGR şüphesi kuvvetli ise gebeye yatak istirahati, sigarayı bırakması, ve dietini düzenlemesi önerilir. Olası bir enfeksiyon açısından incelemeler yapılır.Haftada 1 ya da 2 kez NST yapılır.

Bebeğin kalp atımlarının bozulması ve 2-3 hafta süreyle büyümenin duraklaması bebeğin ciddi tehlike altında olduğunun belirtisidir.Böyle bir durumda durum değerlendirmesi yapılarak gebeliğin sonlandırılmasının bebek için yaşam şansını yükselteceği sonucuna varılırsa sezaryene karar verilebilir. IUGR'da bebeği beklliyen tehlikeler şunlardır:

Oksijen yetersizliği
Kan şekerinde düşme
Kan kalsiyum düzeyinde düşme
Bilirubin düzeyinde artış ve sarılık
Fetal distres
Bebek ölümü
Gelişme geriliğine neden olan faktörler her zaman tam anlamı ile kontrol edilemeyebilir. Ancak yine de konrtol edilebilen faktörlere dikkat edilmelidir. Annenin dengeli beslenmesi, sigara kullanmaması, stres yaratacak olaylardan kaçınması, düzenli egzersiz yapması, düzenli uyku uyuması ve dinlenmesi son derece önemlidir.

Ayrıca herhangi bir şikayet olmasa bile düzenli olarak kontrollere gidilmesi olayın erken dönemde tanınması ve önlem alınmasına yardımcı olabilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:26   #106
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Röntgen ve Gebelik

Radyasyon kelimesini duymak bile çoğu insanın içinde endişe uyandırır. Bu endişede kuşkusuz radyasyonun insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili yayınlar, filmler ve medya haberleri önemli rol oynar. Özellikle ikinci dünya savaşını sona erdiren dram ve Çernobil faciası gibi radyasyonla direkt ilgili olayların sonrasında görülen ölümlerin yanısıra kanser hastalarında görülen artış radyasyonun insanların gözünde korkunç bir yer edinmesine neden olmuştur.

Radyasyon nedir?
Tüm maddeler atomlardan oluşmuştur. Atomlar ise bir çekirdek ve etrafında dolanan elektronlardan oluşur. Çekirdek pozitif elektrik yüklüyken elektronlar negatif yük taşırlar. Bu artı ve eksi yükler atomu dengede tutar. Bu dengeyi sağlamak ve sağlamlaştırmak için bazı atomlar fazla enerjilerinden kurtulmak yani bunu yaymak zorundadırlar. Dengeye gelmemiş bir çekirdek elktron gibi bir parça ya da sedece enerji yayarak dengeye gelmeye çalışır. İşte atomdan ortama salınan bu parçacık ya da enerji radyasyon olarak tanımlanır.

Radyasyon doğal yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanlar ve dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar uzaydan ve güneşten gelen ışınlar, yer kabuğunda bulunan maddelerden doğal olarak radyasyon alırlar. Bu doğal radyasyonun yanısıra tıp, bilim,teknoloji ve modern yaşamın elementleri de dünya üzerinde sürekli bir radyasyon bulunmasına neden olur.

Ancak her radyasyon canlı dokular üzerinde zararlı etkiler yaratmaz ya da yaratamaz.Örneğin bir çeşit radyasyon olan elektromanyetik dalgaların kanser ya da anomali yapıcı etkisi yoktur.

İnsanlara zararlı olan iyonize radyasyona neden olan maddeler alfa, beta ve gamma olmak üzere 3 çeşit enerji salınımında bulunurlar. Bunlardan alfa ışınları çok düşük enerjilidir ve bir kağıt parçası bile bunu durdurmaya yeter. Beta ışıları ise biraz daha yüksek enerjiye sahiptir ve ince bir aliminyum levha tarafından etkiz hale getirilebilir. İyonize radyasyon denildiğinde etkilediği maddelerdeki atomların elektronlarını ayıracak enerjiye sahip olan atomlar anlaşılır. Bu şekilde bir etki sonucu dokulardaki DNA yapıları bozulabilir ve hücre ölümü söz konusu olabilir.

Ancak bu etki radyasyona maruz kalma süresine, şiddetine, ve maruz kalan vücüt bölgesine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu faktörlere bağlı olarak vücuda giren ışınlar hücrenin genetik yapısında değişikliğe neden olabilir, hücre ölümüne neden olabilir ya da hiç bir zarar vermeyebilir. Yine doz, süre ve şiddete bağlı olarak erken etkileri ciltte kızarıklıktan kansere kadar değişebilir. Bazı etkiler hemen ortaya çıkarken bazı etkileri uzun yıllar sonra kendini gösterebilir.

Rontgen nedir?
X ışınları ya da röntgen ışınları temas ettikleri maddelerin elektron kaybetmelerine yani iyonize olmalarına neden olan yüksek enerjili radyasyondur. Bu ışınlar tanı amaçlı kullanılan filmlerin çekilmesine kullanılırlar.Doza bağlı olarak hücre bölünmesi ve genetik yapısında bozulmalara neden olabilirler. Röntgen ışınlarının da dahil olduğu iyonize radyasyona en hassas olan hücreler hızlı bölünen hücrelerdir bu nedenle gelişmekte olan fetus ve ona ait dokular bu ışınlardan en fazla zarar görmesi beklenilen yapılardır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta sadece ışın ile temas eden dokunun etkilenmesi ve bu ışınların vücut içinde seyahat etmemesidir. Örneğin çekilen bir el filminde alınan ışınlar vücüt içinde ilerleyerek rahime kadar ulaşmaz.

Radyasyon nasıl ölçülür?
Herhangi bir radyoaktif kaynaktan insan vücuduna ulaşan radyasyonun miktari birkaç değişik birimle ölçülmektedir.Bunlardan en sık kullanılanlar sievert, rad, rem ve röntgen birimleridir.

Her dokunun aldığı radyasyon miktarı birbirinden farklı olduğu için bu farklılığı dikkate alarak hesaplama yapmak önemlidir.

Hamilelikte röntgen zararlı mıdır?
Radyoaktif ışınlar olan X-ışınları ya da yaygın adı ile röntgen ışınları ve bunlar kullanılarak çekilen filmler ile tomografi gibi yöntemler vücut içinde yaşanan patolojilerin saptanmasında son derece yararlı bilgiler veren tanı teknikleridir. Tıbbın hemen her alanında zaman zaman röntgen filmlerine gerek duyulur.

İyonize edici radyoaktif ışınların kullanıldığı bu tekniklerin hamile bir kadın üzerinde kullanılması doğal olarak olayın içinde yer alan her kişide endişe oluşturur.

Tüm tanı ve tedavi yöntemlerinde olduğu gibi röntgen filmlerinin de potansiyel yarar ve zararları mevcuttur. Bu hem hamile olan hem de olmayan kişiler için geçerlidir.

İyonize radyasyon hızlı bölünen ve çoğalan hücreler üzerinde daha fazla tahrip edici etkiye sahip olduğu için gelişmekte olan fetus üzerinde de zararlı etkileri olabilir. Ancak bu etkilerin doz ve süreye bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Yapılan araştırmalarda fetusa zararlı olabilecek radyasyon dozunun 5 rad olduğu, fetusun bu miktarın altında radyasyona maruz kalması durumuda ise zarar görme olasılığının son derece uzak olduğu ortaya konmuştur. 5 rad hiçbir radyoloji tekniği ile ulaşılamayacak oldukça yüksek bir dozdur.

Amerikan Aile Hekimliği Akademisi gebelik sırasında çekilen rontgen filmlerini güvenli olarak sınıflamaktadır. Bunun en önemli nedeni herhangi bir tanısal rontgen fiminde fetusa ulaşan dozun zarar verebilecek dozdan yüzlerce kez daha az olmasıdır.

Örneğin en sık karşılaştığımız sorulardan biri olan hamilelikte diş röntgeni konusuna baktığımızda ağızda çekilen tam 21 adet film netcesinde bebeğe ulaşan radyasyon dozu anne adayının doğadan güneş ışınları vb. ile 3 günde aldığı dozdan daha azdır. Bu kadar düşük bir dozun bebekte kalıcı hasara neden olması ve ilerki dönemde kansere yol açması yok denecek kadar düşük bir olasılıktır.

Bir başka örnek ise akciğer filmidir. Hamile bir kadın akciğer filmi çektirdiğinde bebeğe ulaşan radyasyon dozu ortalama 0.05 miliraddır ve bebek için riskli olabilecek dozdan yüzlerce kez daha azdır.

Bazı sık kullanılan röntgen filmlerinin bebeğe ulaştırdığı radyasyon dozları şu şekildedir.

İnceleme Doz
Kafa < 50 mrad
Boyun ve ense < 50 mrad
Göğüs < 50 mrad
Mammografi < 50 mrad
Myelography < 500 mrad
Üst gastrointestinal < 500 mrad
Diş 0.02 mrad
IVP 1 rad
Bel 400
Pelvis 400


Görüldüğü gibi uterusa çok yakın bölgeler için çekilen röntgen filmlerinde bile uterusa ulaşan doz zarar verebilecek olan dozun çok daha altındadır.Hamilelikte röntgen ışınları güvenli olarak kabul edilse bile yine de gereksiz yere ışın almamak için film çekilirken karın üzerine kurşun gömlek konulması önerilir.

Hamilelikte röntgen çekilmesi ve radyasyon?
Eğer bir kadın adet gecikmesi olmadan önce ya da birkaç günlük gecikme sırasında röntgen filmi çektirirse bu durum tek başına gebeliği sonlandırmak için yeterli bir neden değildir. Çünkü böyle bir durumda bebeğin etkileme olasılığı yok denecek kadar azdır.

Radyasyona maruz kalınan radyasyon haftasına göre olası etkiler şu şekildedir:

1. Malformasyon ve prental ölüm: En duyarlı olunan dönem döllenmeden sonraki ilk 8 gündür. Bu dönemde alınan radyasyon gebeliklerin %50-75'inde düşüğe neden olurken bu düşüklerin çoğu beklenen adet kanamasından önce meydana geldiği için genelde fark edilmez. Öte yandan klinik olarak fark edilen gebeliklerdekidüşük oranı ise %15-20 civarındadır. İnsanlarda 100 raddan daha fazla yani çok yüksek oranda radyasyona maruz kalmanın etkileri konusunda elde ver yoktur ancak hayvan deneyleri bebeğin rahimde yerleşmesinden önce maruz kalınan 5-10 rad düzeyindeki radyasyonun düşük ve anomalilere neden olduğunu düşündürmektedir. Tanısal radyolojik incelemeler sırasında alınan düşük doz radyasyonun bu tür bir etkisi gösterilememiştir.

2. Gelişme geriliği: En duyarlı olunan dönem döllenmeden sonraki 8-56. günlerdir. Japonya'daki atom bombası faciasından sağ çıkanlarda yapılan incelemelerde gebeliklerinin bu döneminde yaklaşık 25 rad radyasyona maruz kalanlardan doğan bebeklerin daha kısa, daha hafif ve kafa çaplarının daha küçük olduğu saptanmıştır.

3. Nörolojik etkiler: En hassas olunan dönem döllenme sonrası 2-15 haftalardır. Yine Atom bombasından sağ kurtulanlarda yapılan gözlemlerde en sık karşılaşılan anomalinin mikrosefali olarak adlandırılan kafanın küçük olması olduğu görülmüştür. Mikrosefali genellikle zeka geriliği ile birlikte görülür ancak radyasyona bağlı ortaya çıkan mikrosefali olgularının sadece %25'inde zeka geriliği saptanmıştır. Bu hastalarda alınan her rad başına mikrosefali görülme olasılığı %0.5-1 oranında artmaktadır. Bununla beraber 8. haftadan önce radyasyona maruz kalan ve mikrosefali olan bebeklerde ise yapılan IQ testleri sonrası zeka geriliğine rastlanmamaktadır.

4. Şiddetli zeka geriliği: En hassas olunan dönem 8-15 haftalardır. Atom bombası sonrası yapılan gözlemlerde gebeliğin 8-15. haftalarında radyasyona maruz kalanlardan doğan bebeklerde alınan her rad başına %0.4 oranında şiddetli zeka geriliği ortaya çıktığı gözlenmiştir. Alınan dozun 1 raddan daha düşük olduğu durumlarda ise buduruma hiç rastlanmamıştır. Hamileliğin 7. haftasından önce ya da 25. haftasından sonra radyasyona maruz kalanlarda ise şiddetli zeka geriliği gözlenmemiştir. Hamileliğin 8-25 haftalarında radyasyona maruz kalan bebeklerde her 100 rad için IQ düzeyinde 25 puanlık bir azalma gözlenmektedir. Bu bebeklerde yaşamlarının sonraki dönemlerinde sara (epilepsi) hastalığına da daha fazla rastlanmaktadır.

5. Kanser: Radyasonun en korkulan etkisi uzun dönemde ortaya çıkan kanserlerdir. Gerçekten de yüksek doz radyasyon kansere neden olduğu bilinen bir etkendir. Çocukluk çağı kanserlerindeki artış açısından bakıldığında anne karnındayken maruz kalınan her 1 rad radyasyon için bu artış 3000'de 1 ya da 2 olmaktadır.

Hamilelik sırasında tanısal röntgen çekilmesi sonrasında bebekte kanser görülme riski radyasyon dozu ve gebelik yaşına göre şu şekildedir.

Gebelik yaşı 0 rad 1 rad 5 rad 10 rad
1. trimester 0,07 0,25 0,88 1,75
2 ve 3 trimester 0,07 0,12 0,3 0,52

Hamilelikte röntgen ve radyasyon sonrası öneriler

1. Eğer hamilelik oluşmadan önce tanısal dozlarda radyasyona maruz kalınırsa gebeliğin sonlandırılması gerekmez.
2. Hamileliğin 2-8 haftaları arasında maruz kalınan doz 15 rad'dan daha az ise bu durum tek başına gebeliğin sonlandırılmasını gerektirmez. Bunun yanısıra teratojen ilaç kullanımı gibi ek bir faktör varsa gebeliğin sonlandırılması düşünülebilir. 15 raddan daha fazla radyasyon olması durumunda ise gebeliğin sonlandırılması daha uygun olur.
3.Gebeliğin 8-15. haftaları arasında maruz kalınan 5 raddan daha düşük dozlarda radyasyon tek başına gebeliğin sonlandırılması için yeterli bir neden değildir. beş ile 15 rad arası dozlarda ek bir sorun varsa gebelik sonlandırılabilir.15 raddan daha fazla radyasyon olması durumunda ise gebeliğin sonlandırılması daha uygun olur.


KAYNAKLAR

Exposure of the Pregnant Patient to Diagnostic Radiations A Guide to Medical Management" Second Edition, by Louis K Wagner, Richard G. Lester, and Luis R. Saldana, 1997, Medical Physics Publishing, Madison, Wisconsin.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:27   #107
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Serviks ( rahim ağzı ) kanseri

İnvazif serviks kanseri (yayılım gösteren rahim ağzı kanseri) uzun yıllar Dünya'da en fazla görülen kadın genital sistem kanseri olmuştur. Ancak smear gibi tarama yöntemlerinin yaygınlaşması ile görülme sıklığı giderek azalmaktadır.20 ile 80 yaş arasında bütün kadınlarda görülebilir.En çok Kolombiya'lılarda en az ise İsrail'lilerde görülür.

Risk Faktörleri
Uzun yıllar serviks kanserinin cinsel temas ile bulaşan bir hastalık olduğu düşünülmüştür. Buna sebep 1842 de bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 1953 yılında yapılan bir çalışmada hayat kadınlarında görülme sıklığının normal kişlere göre daha fazla olduğunun saptanması bu fikri güçlendirmiştir.Monogamik yani tek eşli yaşamın ağır bastığı Müslüman ülkelerde Yahudilerde ve koyu katoliklerde de az görülmesi yine bu fikrin lehinedir.Ancak bu toplumlardan gelişmiş ükelere göç edenlerde hastalığın artış göstermesi çevresel faktörlerin de etkisini gündeme getirmektedir. Cinsel yaşamın 20 yaşından önce başlaması, 2 den fazla partner, düşük sosyoekonomik düzey, partnerin birden fazla kişi ile cinsel temasda bulunması, HSV ve HPV türü virüsler risk faktörlerini oluşturur. Sigara da önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Fazla sayıda doğum yapmak ve erkeğin sünnetsiz olmasının da riski arttırdığı öne sürülmektedir. Ancak bu düşünceler popüleritesini kaybetmektedir.

Belirtileri
Erken dönemde (CIN aşamasında) yakalanmayan serviks kanseri ilerlemeye başlar ve klinik bulgu vererek karşımıza çıkar.En sık görülen yakınma anormal vajinal kanamalardır. Kanserli dokuda damarlanma arttığı için dokunma ile cinsel ilişki, muayene gibi durumlarda kanama başlar.Canlılığını kaybedeb doku nedeni ile kötü kokulu pis bir akıntı ortaya çıkabilir. İlerlemiş vakalarda durdurulamayan kanamalar görülür. Hastalığın yayılımına bağlı olarak böbrek yetmezliği görülür ve bu en sık rastlanılan ölüm nedenidir. Klasik olarak ağrısız kanama ve et suyu kıvamında akıntı serviks kanserini düşündürmelidir.

Evreleme
Optimal bir tedavi için hastalığın evresinin tam ve doğru olarak saptanması gerekir. Bugün için kabul edilen evrelemede 5 kademe kullanılır. En erken evre Evre 0, en ileri evre de evre 4 dür. Burada uzak organlara aaaastaz (yayılım) bulunur. Her evre kendi içinde alt evrelere ayrılır (Evre 1a1, Evre 2a gibi). Evreleme klinik olarak, yani muayene, sistoskopi (mesanenin gözlenmesi), rektoskopi, ilaçlı böbrek filmi (IVP), radyografi ve bilgisayaralı tomografi sonuçlarının bir arada değerlendirilmesi ile yapılır. Ultrasonografinin evrelemedeki rolü sınırlıdır. Bazı yazarlara göre de uygun bir evreleme için cerrahi olarak hastayı değerlendirmek gerekir. Ancak bu fikrin taraftarı azdır.

Tedavi
Tedavide prensip olarak Evre 2b ve üzerindeki hastalara ameliyat yapılmaması fikri hakimdir. Evrelere göre önerilen tedavi şekilleri şunlardır:

Evre 0 Konizasyon veya basit histerektomi (rahim alınması)
Evre 1a1 Lenf ve damar yayılımı yoksa Konizasyon veya basit histerektomi
Evre 1a2- Evre 2a Geniş ve radikal histerektomi
Evre 2b ve üstü Radyoterapi

Günümüzde uygulanan radikal histerektomi oldukça büyük bir ameliyattır. Amaç kanseri sınırlarının ötesinde sağlam dokulardan da geçerek damarları ve lenf yolları ile birlikte çıkarmaktır.Eğer bunda başarılı olunamayacaksa radyoterapi uygulamak cerrahiden daha iyi sonuçlar verir. Bazı yazarlara göre de hastalığın evresi ne olursa olsun 50 yaşından büyük hastalar cerrahi yerine radyoterapi ile tedavi edilmelidirler, ancak bu fikrin savunucuları giderek azalmaktadır. Bu azalmanın nedeni anesaaai alanındaki gelişmelerdir.

Tedavide yaygın olarak kullanılan bir başka yöntem de cerrahiye ek olarak radyoterapi uygulamaktır. Radyoterapi serviks kanserinin her evresinde kullanılabilir. Burada amaç cerrahi ile ulaşılmayan kanserli hücrelerin tahrip edilmesidir.

Son yıllarda serviks kanserinde kemoterapi de denenmektedir ancak yararı hala daha tartışmalıdır.

Hastalığın gidişatı ve sağkalım
Serviks kanserinde prognoz yani hastalığın gidişatı pekçok faktöre bağlıdır. Bunlar hastalığın evresi, lenf nodu tutulumu, tümörün büyüklüğü, damar tutulumu, hücre tipi, hücrenin DNA içeriği gibi faktörlerdir. Hastalığın evresine göre 5 yıllık sağkalım oranları şu şekildedir.

Evre 1 % 85
Evre 2 % 66
Evre 3 % 39
Evre 4 % 11

Hastalığın takibi esnasıda nüks ortaya çıkarsa prognoz çok kötüdür ve hastaların %80'i kaybedilir. Nüksler genelde ilk 2-3 yıl içinde görülür. 5 yıldan sonra oldukça nadirdir.

Serviks kanseri son derece öldürücü ve tedavisi güç bir hastalık olmasına rağmen düzenli kontroller sayesinde çok erken dönemde fark edilebilen ve kolaylıkla hatta çoğu zaman ameliyata bile gerek kalmadan tedavi edilebilen nadir kanserlerdendir
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:27   #108
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Servisit rahim ağzında yara

Rahim ağzında yara

Halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinen servisit en sık karşılaşılan jinekolojik problemlerden birisidir. kadınların yarısından fazlası hayatının bir döneminde bu hastalığa yakalanır. Yaşı ne olursa olsun cinsel yönden aktif her kadın servisit için uygun bir adaydır. Kasık ağrısı ve vajinal akıntısı olan kadınların çoğunda başka bir hastalıkla bir arada ya da tek başına mutlaka servisit bulunur. Belirtileri diğer pekçok hastalığa benzediği ve spesifik yakınmalar yaratmadığı için kişinin kendi kendine servisitten şüphelenmesi zordur. Genelde başka bir nedenden dolayı yapılan jinekolojik muayene ile fark edilir.

Genel anlamı ile servisit rahim ağzı dokusunun iltihabıdır. Çok büyük bir olasılıkla bir enfeksiyona bağlıdır ancak bazen irritasyon ya da travma sonrası da ortaya çıkabilir.

Belirtileri
Servisitin ilk belirtisi adet kanamasının bitişini takip eden dönemde ortaya çıkan vajinal akıntıdır. Diğer belirtiler arasında anormal vajinal kanama, kaşınma, vajinada yanma, ilişki esnasında ağrı, idrar yaparken yanma ve bel ağrısı bulunur. Hafif vakalarda herhangi bir bulgu olamayabilir ancak olay ilerledikçe kötü kokulu ve iltihabi bir akıntı ortaya çıkar.

Uzamış ve tedavi edilmemiş bir servisit mukus yapımını bozarak spermlerin servikal kanala girişini bozabilir ve kısırlığa yol açabilir. Servisiti olan gebe bir kadında da düşük ve erken doğum riski bulunur. Bu tür annelerden doğan bebeklerde doğum sonrası akciğer be göz enfeksiyonları normalden daha fazla görülür.

Tanı
Servisit, yani serviksin iltihabı, vücudun normal çalışan savunma mekanizmalarının bir sonucudur. Herhangi bir dokuda yaralanma, irritasyon ya da enfeksiyon olduğunda beyaz kan hücreleri yani akyuvarlar o bölgeye göç ederler ve bu bölgedeki kan akımı artar. Bu olay serviskte olduğunda, normalde açık pembe olan serviks kızarır ve şişer. Bu durum muayenede yara şeklinde görülebilir. Servisit tanısı genelde jinekolojik muayene ile konsa da tanıdan emin olmak ve ayırıcı tanı yapabilmek için bazı ek tetkikler gerekebilir. Bunlar

Biopsi: Eğer rahim ağzı ileri derecede anormal görünüyor ise lokal anesaaai altında serviks biopsisi alınabilir. İşlem esnasında şüpheli alanlardan örnek alınır. Eğer tek bir alan belirlenemiyorsa saat 3,6,9 ve 12 hizalarından biopsi alınır ve patolojik incelemeye gönderilir.

Kolposkopi: Rahim ağzının ışık altında büyüteçe benzer bir optik alet yardımı ile incelenmesidir. Şüpheli alanları daha kolay ortaya çıkarmak için kolposkopi öncesi rahim ağzı bir takım kimyasal maddeler ile silinir ve daha sonra boyanır. Dokunun boya tutmadaki farklılıklarına göre biopsi alınacak yer tespit edilir. Kolposkopi ile rahim ağzındaki kılcal damarların yapıları da değerlendirilir ve anormal damarlanma olup olmadığı saptanır. Bu damarlanma değişiklikleri servisit ile kötü huylu hastalıkların ayrımında önemlidir.

Smear: Servikal enfeksiyonu ve erken dönem serviks kanserinin taramasında kullanılır. Smear her kadının yılda 1 defa yaptırması gerek son derece basit ancak bir o kadar da önemli bir testtir.

Nedenleri
Servisitin başarılı şekilde tedavi edilebilmesi altta yatan nedeninin tanımlanması ile ilgilidir. Eğer buna neden basit bir irritan madde ise bu maddenin kullanılmaması sorunu çözecektir. Eğer altta yatan sebep bir enfeksiyon ise bu enfeksiyonun uygun şekilde tedavisi, servisit problemini de çözecektir. Servisite neden olan en önemli 3 mikroorganizma klamidya, gonore ve trikomonasdır. Bunun dışında bazı allerjik maddeler de bu duruma yol açabilir.

Tedavi
Eğer servisit durumu uzamış ise ve altta yatan etkenin tedavisine rağmen servisit tablosunda gerileme yoksa serviskteki anormal hücreleri tahrip etmek için bazı küçük cerrahi girişimler yapılabilir. Bunlardan en sık kullanılan koterizasyon ve krioterapidir. Koterizasyon ısı yardımı ile tahrip etmektir. Halk arasında bu işleme yara yakma adı verilir. Krioterapi ise sıvı karbondioksit veya azot yardımı ile anormal dokuların dondurulmasıdır. Buna da halk arasında yara dondurma ismi verilir. Son olarak da Lazer ile hücrelerin tahribi uygulanabilir.

Koter: Kronik servisitteki en eski ve en klasik yöntemdir. Kalam şeklinde bir probun ucundan elektrik akımı geçirilerek ısı elde edilir. 3 yönetm arasında en son tercih edilmesi gereken tedavidir. İşlem esnasında çok hafif ağrı olabilir. İşlem sonrası oluşan nedbe dokusu rahim ağzı kanalında tıkanmalara yol açabilir.

Kriyoterapi: Kotere göre bazı avantajları vardır.Daha az ağrıya neden olur, ve daha kontrollü bir doku tahribine olanak tanır.Daha az nedbe dokusu oluşmasını sağlar.Bu nedenle servikal kanalda daralmaya yol açmaz. Tabanca şeklinde bir cihaz ile uygulanır. Bu tabancanın ucunun değdiği yerler donar. İşlem herhangi bir anesaaai uygulanmadan yapılır. Son derece basit ve yaklaşık 10 dakika süren bir işemdir.

Lazer: Dokuların lazer ile tahrip edilmesidir. Kriyoterapiye bir üstünlüğü yoktur.

Tedavi şekli ne olursa olsun hücrelerin tahrip edilmesini takiben 1-2 hafta kadar süren bol sulu bir vajinal akıntı görülür. Bu süre zarfında lekelenme şeklinde kanamalar olabilir bu nedenle işlemlerden sonra 2 hafta kadar cinsel ilişkiden kaçınmak gerekir. Tamamen iyileşme 6-8 hafta kadar alabilir.

Önlemler
Servisitten korunmak ya da erken dönemde teşhis edilmesini sağlamak için bazı basit önlemler yeterlidir.

Çok emin olmadığınız kişiler ile ilişkiye girmeyin.
Partnerinizde gonore belirtileri varsa hemen doktorunuzla görüşün
Vajinal akıntı varlığında muayene olmayı geciktirmeyin
Herhangi bir şikayetiniz olmasa bile yılda 1 kez jinekolojik muayeneden geçin
Kokulu tampon, deodoran gibi irritan maddeleri kullanmayın
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:27   #109
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Sezeryan

Hastaneye gidiş

Doktorunuzla sezaryen operasyonuna karar verdiğiniz günün sabahında sezaryen saatinden 30-60 dakika önce hastanede olmanız gerekir (bazı doktorlar bir gece önceden hastaneye yatırmayı uygun görürler). Anesaaai türü ne olursa olsun (epidural ya da genel) eğer ameliyatınız sabah erken saatte olacaksa gece saat 24:00'den sonra hiçbir şey yememeniz ve içmemeniz gerekir. Ameliyat saatinin daha geç olduğu durumlarda en az 6 saat öncesine kadar yemek yiyebilir, su içebilirsiniz. Örneğin ameliyatınız sabah saat 10:00'da planlanıyorsa saat 04:00'den itibaren yeme içme işine son vermelisiniz. Bu son derece katı bir uygulama olup aynı oruç tutar gibi ağızdan mideye hiçbir şey girmeyecek şekilde uygulanmalıdır. Genel anesaaai sırasında verilen kas gevşeticilerin etkisiyle mide içeriği geri gelip akciğerlere kaçabileceğinden midenin boş olması çok önemlidir. Epidural anesaaai ile sezaryen olacak bile olsanız tedbir olarak midenizin boş olması gerekir.

Hastanede yatış işlemleriniz tamamlanıp odanıza alındıktan sonra hazırlık aşaması başlar

Preoperatif (ameliyat öncesi hazırlık)

Odanıza yerleştikten sonra hemşire gelerek durumunuz ile ilgili öykünüzü alır ve gerekli onay formlarını imzalatır. Daha sonra ameliyat sahasının temizliğini kontrol eder. Eğer kesi alanında tüyler varsa bunları traş eder. Eğer doktorunuzun bu yönde bir istemi varsa barsaklarınızı boşaltmak için lavman yapar. Lavman makattan barsağın son kısmı içine verilen az miktarda bir sıvı şeklinde yapılır ve çok fazla rahatsızlık verici bir uygulama değildir. Sezaryen operasyonları öncesi lavman yapılması şart değildir. Lavman yapıldıktan sonra tuvalete giderek barsaklarınızı boşaltmanız beklenir. Bunun için genelde 5 dakika yeterli olmaktadır. Daha sonra ameliyata giderken giyeceğiniz önlük giydirilir. Ameliyat sıranız geldiğinde ameliyathane personeli sedye ile sizi ameliyathaneye götürür. Sedyeye geçmeden önce tuvalete giderek mesanenizi boşaltmanız gereklidir.

Ameliyathanede hazırlık

Ameliyat salonuna ulaştığınızda buranın tahmin ettiğinizden daha kalabalık olduğunu fark edeceksiniz. İlk önce sedyeden ameliyat masasına geçmeniz istenir. Daha sonra kolunuzdan ince bir katater girilerek serum bağlanır. Diğer kolunuza ise tansiyon aleti takılır. Göğüs kafesi üzerine ameliyat sırasında kalp atımlarınızı monitörde izlemek için küçük transducerler yapıştırılır. Baş parmağınıza ise kanınızdaki oksijen miktarını ölçen bir mandal takılır. Epidural anesaaai uygulanacak ise oturur ya da yan yatar pozisyonda takılabilir. Genel anesaaai ise takılan bu ince katater yardımı ile damar yolundan yapılır. Epirural kateter takıldıktan ya da genel anesaaai yapılacaksa anesaaai uzmanı sizi uyuttuktan sonra mesanenize sonda takılır.

Tüm karın bölgesi meme altından bacakların yarısına kadar antiseptik solüsyon ile temizlendikten sonra sadece ameliyat sahası açıkta kalacak şekilde steril örtüler örtülür. Artık bebeği çıkartmaya başlamak için her şey hazırdır. (Bu aşamada farklı uygulamalar vardır. Bazı doktorlar bebeğe az anesaaai gitsin diye tüm hazırlıkları hasta daha uyumadan yaparlar. Sonda takılması, hastanın boyanması ve örtülmesi işlemlerini hasta uyanıkken yaparlar. Bu yaklaşım eski tip anesaaai ilaçları için geçerli olabilir ancak modern ve güvenli ilaçların kullanılması durumunda bu tür bir yaklaşım hastaya rahatsızlık ve endişe vermekten başka bir işe yaramaz. Bazı doktorlar ise sondayı daha hasta odasındayken taktırmayı tercih ederken bazıları da hiç idrar sondası taktırmaz).

Sezaryen

Tüm hazırlıkların tamam olduğu doktorlar ve hemşire tarafından son kez kontrol edildikten sonra operasyona başlanır. Yasal olarak operasyonda en az biri uzman olmak şartıyla iki hekim hazır bulunmak zorundadır. Yasal zorunluluk böyle olmakla birlikte tüm sezaryen operasyonları ameliyatı yapan ve ona asiste eden iki kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yapılır. İlk önce cilt kesilir. Kesinin yeri kasık bölgesinde ortadaki kemiğin iki parmak üzeridir. Bu genelde kasık tüylerinin başladığı çizgiye denk gelen alandır. Kesinin büyüklüğü yaklaşık 10 santimetre kadardır. Ardından sırasıyla ciltaltı yağ dokusu ve karın duvarın en güçlü tabakası olan rektus kası kılıfı (fasya) kesilir. Daha sonra karın kasları (rektus kası) ve karın zarı (pariyetal periton) açılarak karın boşluğuna girilir. Rahimin üzerini örten ince zar tabakası (visseral periton) kesilerek rahim kasına (myometrium) erişilir. Ardından bu tabaka da açılarak bebeği çevreleyen keseye ulaşılır.Kese patlatıldıktan sonra bebeğin kafası ve ardından gövdesi doğurtulur. Bebek doğurtulurken asiste eden doktor rahmin tepesinden bastırarak operatöre yardımcı olur. Eğer sezaryen epidural anesaaai ile oluyor ise bu aşamada karın bölgenizde bir baskı hissedebilirsiniz. Bebek, doğurtulduktan sonra hemen göbek kordonu bağlanıp kesilerek ameliyathanede bulunan bebek doktoruna teslim edilir. Bebek doğduktan hemen sonra size koruyucu antibiyotik yapılır.


Bebeğin eşi (plasenta) çıkartıldıktan sonra rahimin içi temizlenir ve kapatma işlemine başlanır. Kesilen tabakalar tek tek dikilir. Önce uterus kası kapatılır. Ardından kanama kontrolü yapılır. Kanayan yerler varsa buralara ek dikişler atılır. Kanama olmadığından emin olunduktan sonra visseral periton dikilir (Bazı doktorlar bu tabakayı dikmeden bırakabilir.Yapılan çalışmalarda vissereal peritonun dikilmesi ile dikilmemesi arasında herhangi bir fark olmadığı bulunmuştur). Karın boşluğu temizlendikten sonra pariyeteal periton ve ardından kas tabakası dikilir (Bazı doktorlar bu tabakaları dikmeden bırakabilir. Yapılan çalışmalarda pariyetal peritonun ve kasın dikilmesi ile dikilmemesi arasında herhangi bir fark olmadığı bulunmuştur). Daha sonra kas kılıfı altındaki kanayan alanlar koterize edilerek kanama kontrolü sağlanır. Kas kılıfı dikilerek kapatılır. Kapatma işleminin en önemli aşaması budur. Bu tabaka karın içi organların fıtıklaşmasını engelleyen tabakadır. Ardından cilt altı kanamalar kontrol edilerek bu kat da dikilir ve sıra cilde gelir. Cilt boydan boya dışarıdan ve uçlarında hiçbir dikiş ipliği görülmeyecek şekilde estetik olarak kapatılır ve operasyon tamamlanır. Cilt dikişlerinin daha sonra alınması gerekmez. Bunlar siz fark etmeden kendiliğinden vücut tarafından eritilirler.

Halk arasında bu dikiş türü hatalı olarak laser dikiş olarak bilinmektedir. Laser dikmeye ve birleştirmeye değil kesmeye yarayan bir tekniktir. Laser dikişi diye birşey yoktur. Yapılan estetik dikiştir.



Uygulamalar arasında fark olmasa da kullanılan dikiş malzemesi arasında hekimler arasında ciddi farklar vardır. Bazı doktorlar fasya tabakası dışında tüm tabakalarda katgüt adı verilen organik bir materyal kullanmayı tercih ederler. Bu dikiş materyali koyun ve sığırların barsaklarından üretilmektedir. Organik olduğu için reaksiyon gelişme olasılığı bulunur. Gelişmiş ülkelerde yaygın kullanımı uzunca bir süre önce terk edilmiştir. Deli dana salgınından sonra ameliyatlarda kullanılmaması önerilmektedir. Önerilen materyal bizim de her tabakada tercih ettiğimiz sentetik materyallerdir. En sık vicryl adı verilen iplik kullanılır. Bu iplik hem katgüte göre daha güçlü hem de daha güvenlidir. Katgüt tercih eden doktorlar fasya tabakasını vicryl ile dikerler. Fasya katgüt ile dikildiğinde fıtık olma olasılığı çok yüksektir. Katgüt ile vicryl arasındaki en önemli belirleyici faktör maliyettir. Katgüt çok ucuz bir materyalken vicryl oldukça pahalıdır.







Ameliyattan hemen sonra

Cilt dikişi tamamlandıktan sonra hemşire yaranın üzerini antiseptik solüsyon ile temizler ve pansuman materyali ile kapatır. Ardından hastanın vücudunu steril su ile siler. Bu esnada eğer genel anesaaai uygulanmış ise hasta uyanmaya başlamıştır. Ameliyathaneden çıktıktan sonra ayılma odasında 30 dakika kadar gözlem altında bekletilip tüm bulguların dengede olduğu görülünce hasta odasına çıkartılır ve yatağına alınır.

Odada

Operasyonun olduğu gün ameliyat sonrası (postop) sıfırıncı gün olarak kabul edilir. Odanıza geldiğinizde eğer idrar sondası takılmış ise bu yerinde olacaktır. İdrarınız varmış gibi hissedebilirsiniz ancak bu yanılsamadır ve sonda mesanede biriken idrarı boşaltmaktadır. Bugünde damardan serum uygulaması devam eder. Postop dönemde yaklaşık 3 litre sıvı alırsınız. Kendinizi iyi hissettiğinizde azar azar su içebilirsiniz. Ameliyattan 6-8 saat sonra rejim 1 adı verilen komposto, hoşaf gibi sıvı maddeler verilecektir. Bu gün su ve size hastane tarafından verilenler dışında başka herhangi bir yiyecek maddesi almamalısınız (bazı doktorlar ameliyat sonrası 24 saat süreyle ağızdan hiçbir şey vermemeyi tercih ederler. Bazı doktorlar ise hasta gaz çıkarana kadar ağızdan beslemeyip damardan sıvı verirler). Ameliyattan 6-8 saat sonra sondanız çıkartılabilir ya da ertesi güne kadar yerinde tutulabilir.

Ameliyattan 6-8 saat sonra hemşireler sizi ayağa kaldırıp oda içinde dolaştırırlar. Mobilizasyon adı verilen dolaşabilme izni son derece önemlidir. Ameliyat sırasında hem karın boşluğu açıldığı ve barsaklar havayla temas ettiği hem de ameliyatta kullanılan gaz gevşeticilerin etkisi ile barsak hareketleriniz durur. Ne kadar erken mobilize olursanız barsak hareketlerinin normale dönmesi o kadar kolay ve çabuk olmaktadır. İlk kez ayağa kalktığınızda baş dönmesi ve göz kararması yaşayabilirsiniz. Bu normal bir durumdur. Kendinizi ayağa kalkacak kadar güçlü hissetmiyorsanız zorlamayın. Yatak içinde bacaklarınızı hareket ettirmeniz de ilk gün için yeterli olabilir (bazı doktorlar hastayı 24 saat ayağa kaldırmamayı tercih edebilirler). Yatak içinde sağ ya da sol yanınıza dönmenizin herhangi bir sakıncası ya da riski yoktur.

Ağrı ameliyat sonrası hasta ve hasta yakınlarının en çok çekindiği konudur. Eğer sezaryeniniz epidural anesaaai ile yapılmışsa bu konuda endişe yaşamanıza gerek yoktur. Epidural kataterden sürekli düşük miktarda ağrı kesici verilmektedir. Eğer verilen miktar yeterli gelmez ise epidural katatere ilaç gönderen cihazın düğmesine basarak kendiniz ek dozlar verebilirsiniz. Genel anesaaai ile yapılan ameliyatlar sonrasında hastaya PCA (patient controlled analgesia, Hasta kontrollü ağrı giderimi) uygulanır. Bu damar yoluna bağlanan ikinci bir boru yardımıyla ağrı kesici verilmesidir. Hortumun ucu PCA cihazına bağlıdır. Bu cihazdan çıkan bir düğme sizin elinize verilir. Ağrı hissettiğinizde bu düğmeye basarak PCA aletinin damar yolundan ağrı kesici ilaç göndermesini kendiniz sağlarsınız. Cihazın belirli aralıklarla ve toplamda gönderebileceği azami ilaç miktarı anesaaai doktoru tarafından önceden ayarlanmıştır. Bu nedenle siz düğmeye fazla da bassanız cihaz ayarlandığı dozdan fazlasını vermez (PCA maliyeti artıran bir unsur olduğundan her doktor ve hastane tarafından rutin olarak uygulanmaz. Bazı hastanelerde ek ücret karşılığı sunulur). Eğer PCA uygulanmamışsa belirli aralıklarla kalçadan size güçlü ağrı kesici iğneler yapılır.

Odanıza geldikten sonra kendinizi iyi hissettiğinizde bebeğiniz yanınıza getirilir ve onu emzirmenize yardımcı olunur. Emzirirken karnınızda ağrı duyabilirsiniz. Sütün memeden dışarı atılmasını sağlayan hormon ile rahimin kasılmasını sağlayan hormon aynıdır. Bu nedenle emzirirken rahminiz de kasılır ve siz bunu ağrı olarak hissedebilirsiniz. Bu rahmin kendini toplamasını hızlandıran ve kanamayı azaltan bir özelliktir. Eğer isterseniz bebeğinizi hiç bebek odasına göndermeyip 24 saat kendi odanızda ve yanınızda tutabilirsiniz.

Ameliyattan hemen sonra kesi hattı üzerine belirli bir süre kum torbası gibi ağrılıklar konulması sıkça yapılan bir uygulamadır ancak iyi kanama kontrolü yapıldığında hastaya gereksiz ağrı hissettirmesi dışında bir fonksiyonu yoktur.

Ameliyattan sonraki ilk saatlerde sizinle ilgilenen hemşire sık aralıklarla odanıza gelerek nabzınızı sayar, tansiyonunuzu ölçer ve ters giden herhangi bir şey olup olmadığını kontrol eder.

Postop 1. gün
Ameliyatın ertesi günü sabah doktorunuz yara yeri üzerindeki flasteri çıkartır, antiseptik solüsyon ile siler ve üzerine koruyucu bir sprey sıkar. Yara yeriniz artık kapatılmaz, açık bırakılır (bazı doktorlar pansumanı 2-5. günde açmayı tercih ederler, ya da postop1. günde pansuman yapıp yeniden kapatırlar). Bu sabah sondanız ve epidural katateriniz çıkartılır. Damardan sıvı uygulamasına son verilir ve Rejim 2 adı verilen yumuşak gıdaları almaya başlarsınız. Hastabakıcılar sizi yatağınızda siler ve kendi gecelik ya da pijamanızı giydirir.

Barsak hareketleriniz başlayıp gaz çıkardıktan sonra rejim 3 adı verilen normal gıdaları almaya başlayabilirsiniz. Rejim 3 almak için gaz çıkartılmasını beklemek şart değildir. Erken mobilize olan hastaların büyük bir kısmında gaz çıkartmakta sorun yaşanmamaktadır.

Bu gün size düşen en önemli görev mümkün olduğunca çok yürümektir. Yataktan kendiniz tek başınıza kalkabilirsiniz. Bunu yapamadığınızda odadakilerden ya da hemşirelerden yardım isteyebilirsiniz. Gaz çıkışı olmayan hastalar karında şişlik ve ağrı sorunu yaşayabilirler. Kendiliğinizden gaz çıkartamazsanız bazı ilaçlar ve lavman uygulayarak süreç hızlandırılabilir.

Postop 2. gün
Bugün hızla iyileştiğinizi ve pek çok aktivteyi kendi başınıza gerçekleştirebildiğinizi fark edeceksiniz. Postop 2. günde ayakta duş şeklinde banyo yapabilirsiniz. Bunun hiçbir sakıncası yoktur. Duş yapmak kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olur (bazı doktorlar 1 haftaya kadar duş yapmaya izin vermezler). Eğer genel durumunuz iyi ise ve ciddi bir problem yoksa bugün taburcu olup evinize gidebilirsiniz.

Postop 3. gün
Durumunuz artık çok iyidir. Her işinizi kendiniz yapabilirsiniz. İsterseniz her gün duş yapabilir, canınız ne isterse yiyebilirsiniz. Bebek doktorunuz bebeğinizin taburcu olmasına izin verirse taburcu olabilirsiniz. Eğer bebeğinizde yeni doğan fizyolojik sarılığı varsa doktorunuz bebeğinizi eve göndermeyebilir. Bu durumda eğer isterseniz siz de hastanede kalabilirsiniz.

Eve gidince
Eve gittikten sonra doktorunuzla olan ilk kontrolünüze kadar bazı noktalara özen göstermeniz gereklidir.



Ağır fiziksel aktiviteden kaçının. Ancak bu yataktan ya da oturduğunuz yerden kalkmayın demek değildir.

Kanamanız rengi giderek açılarak 2-3 hafta devamlı sürebilir, ara ara kesilip sonra tekrar başlayabilir. Bunlar tamamen normaldir.

Hamilelik süresince kullandığınız demir ve vitamin ilalarını almaya devam edin.

Ağrı kesici olarak doktorunuzun taburcu olurken verdiği ilaçları kullanabilirsiniz.

Bebeğinizi düzenli olarak emzirin. Sütünüzün tam olarak gelmesi 2-3 gün alabilir endişelenmeyin.

Dilediğiniz her şeyi yiyip içebilirsiniz ancak sizde gaz yaptığını bildiğiniz şeyleri yemekten kaçının. Bol bol su içmeye gayret gösterin

Dilediğiniz kadar ayakta duş şeklinde banyo yapabilirsiniz. Kanamanız kesilinceye kadar oturarak banyo yapmak, küvet, jakuzi ve havuza girmek sakıncalıdır. 3-4 hafta sonunda kanamanız hala az da olsa devam ediyorsa doktorunuzun izniyle tampon kullanarak denize girebilirsiniz.



Ne zaman endişelenmeliyim?
Doktorunuz 6 hafta sonra sizi kontrole çağıracaktır (loğusalık dönemi 6 hafta (42 gün) olup hamilelikte ortaya çıkan değişikliklerin hamilelik öncesindeki haline dönmesi için geçen süredir. "Kırkı çıkmak" sözü buradan gelmektedir). Bu süre içinde aşağıdakilerden herhangi biri ortaya çıktığında doktorunuzu zaman kaybetmeden aramalısınız.



Fazla miktarda olan kanama

38 derecenin üzerinde olan ateş

Doktorunuzun verdiği ağrı kesici ile geçmeyen ve sizde tuhaf olduğu izlenimini uyandıran ağrılar

Kötü kokulu vajinal akıntı

Yara yerinde ve etrafında kızarıklık, şişlik ve ağrı

Yara yerinden akıntı

Solunum güçlüğü

Bacaklarda kızarıklık, sıcaklık ve ağrı

Size tuhaf gelen ve kendi kendinize açıklayamadığınız her türlü durum
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:27   #110
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Sifiliz Frengi

1500'lü yıllardan 1900'lü yılların başına kadar batı dünyasını kasup kavuran ve dolaşım sistemi ile sinir siteminde kalıcı hrabiyetlere sebep olan frengi 2. Dünya savaşından sonra keşfedilen güçlü antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde önemini yitirmişken, AIDS hastalığının yaygınlaşması ve frengi ile HIV enfeksiyonu arasında yakın ilişki olması nedeni ile yeniden ilgi odağı haline gelmiştir.

Özellikle Kuzey Amerikada görülme sıklığı giderek artmaktadır. Hastalık Troponema Pallidum adı verilen bir bakteri tarafından yapılır. Yapılan onca araştırmaya rağmen hala daha bu mikroorganizmayı üretebilecek bir kültür ortamı bulunamamıştır.

Görülme sıklığı konusunda çok değişken raporlar vardır. Sosyoekonomik düzeyi düşük topluluklarda daha sıık görülür. A.B.D.'de 100.000'de 16.8 ile 100 arasında görüldüğü bildirilmektedir. Vakaların büyük çoğunluğu 15-30 yaş arasında, birden fazla partneri olan kişilerdir.

Bulaş yolları AIDS ile aynıdır.

En sık heteroaaaaüel ya da homoaaaaüel cinsel ilişki ile bulaşır. Bir diğer bulaşma yolu ise enfekte kan ve kan ürünleri ile temasdır. Birden fazla kişinin kullandığı iğneler, uyuşturucu bağımlılarında hastalığın kolayca yayılmasına olanak sağlar. Plasentadan kolaylıkla geçtiği için hasta bir gebe mikrobu karnındaki bebeğe bulaştırabilir.

Klinik
Hastalık evreler halinde ilerler ve her evrede değişik bulgular verir.
Primer sifiliz: Hastalık etkeni ile temastan sonra genital bölgede ağrısız bir ülser belirir. Bu lezyona şankr adı verilir. Yine kasık bölgesindeki lenf düğümlerinde büyüme olur ancak bu lezyonlarda da ağrı görülmez. Ciddi şiakyet yaratmadığı için hastaların çoğu bu belirtileri önemsemez. Lezyonlar tedavi edilmediği taktirde 6-8 haftada kendiliğinden gerileyerek kaybolur.
Sekonder sifiliz: İlk lezyonun görülmesinden 6 hafta- 6 ay sonra mikroorganizmaların kan yolu ile yayılması sonucu eklemlerde enfeksiyon başlar. Ciltte döküntüler olur ve bu döküntüler 4-12 hafta içinde kaybolur. %1 civarında vakada karaciğer iltihabı, böbrek hastalıkları, menenjit görülebilir.Hastalarda ateş ve boğaz ağrısı olabilir.Genital bölge civarında nemli, düz condyloma lata adı verilen ve yüksek bulaştırıcılığa sahip lezyonlar ortaya çıkar. Kısmi saç dökülmesi nadiren görülebilir. Ağız, boğaz ve vajinada ülserler ortaya çıkabilir.
Latent (sessiz) sifiliz: Tedavi edilmediği taktirde sekonder sifilizin belirtileri de kendiliğinden kaybolur ve sessiz enfeksiyon halini alır. Bu durumda hastalık sadece yapılan kan testlerinde saptanabilir. Bu süre zarfında mikroorganizmalar yavaş yavaş çoğalmaya devam etmektedir. Latent enfeksiyonun ilk yılı içinde hastaların %25'inde belirtiler zaman zaman alevlenebilir. Zamen geçtikçe kişinin hastalığı bulaştırıcılığı giderek azalır.
Tersiyer sifiliz: İlk enfeksiyondan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıkar. Hiçbir dönemde tedavi edilmeyen vakaların %35'inde tersiyer sifiliz ortaya çıkar.Bu 10 yıllık süre AIDS varlığında daha kısa olabilir. Terisyer bulgular 3 kategoride saptanır:

Kardiyovasküler lezyonlar %10 vakada görülür. Aorta'da balonlaşma, kalp kapakçıklarında yetmezlik vb. gibi bulgular olur.
Nörolojik lezyonlar Göz, beyin zarları gibi sinir sistemi organlarında hasarlar olur
Diğer sistemik lezyonlar Dişler, dişetleri, kas iskelet sistemi, ve iç organlarda lezyonlar görülür.
Tanı
Sifiliz etkeni olan mikroorganizma kültürlerde üretilemediği için tanıda en yararlı yöntem kan testidir. Kanda yapılan serolojik testleri ile antijen ve antikorlar aranır. Taze lezyonlardan alınan örneklerin özel floresanlı mikroskoplar altında incelenmesi ile T.Pallidum görülebilir. Beyin-omurilik sıvısından örnek alınarak serolojik testler yapılabilir.

Tedavi
Hangi evrede olursa olsun sifilizin tedavisinde antibiyotikler kullanılır ve takipte antijen titreleri ölçülür.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:27 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,