Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Sağlık

Sağlık Sağlıkla ilgili sorunlarınız, sorularınız, tıptaki yenilikler bu bölümde...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 21/09/08, 13:11   #71
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kadında idrar yolu enfeksiyonları

Her beş kadından biri hayatının herhangi bir döneminde idrar yolu enfeksiyonuna (İYE) yakalanır.


Bu kadınlardan dörtte biri de 18 ay içinde yeni bir İYE atağı geçirir. İdrar yolu enfeksiyonları hafif ve kolay tedavi edilebilen hastalıklar olmasına rağmen, ihmal edildiğinde böbreklere kadar uzanabilir ve kalıcı hasarlar bırakabilir. İdrar Yolu enfeksiyonu geçirmiş olan kişiler bunun oldukça ağrılı bir durum olduğunu bilirler. Aniden gelen idrar hissi kişiyi gece yataktan kaldıracak kadar kuvvetli olabilir. Apar topar tuvalete gidildiğinde sadece birkaç damla idrar yapmak bu esnada da şiddetli yanma hissetmek hiç de hoş olmayan bir durumdur. Zaman zaman idrarda kan görülmesi de çoğu zaman kişiyi oldukça endişelendirir. İdrarın koyu, bulanık ve kötü kokulu olması kişinin moralini oldukça bozar.

Kişiyi korkutan bu tür belirtiler eğer tedavi edilmez ise enfeksiyonun böbreklere kadar yayılmasına ve kalıcı, hatta zaman zaman hayatı tehdit edici komplikasyonlara neden olabilir.

İdrar yolları alt ve üst yollar olmak üzere 2 bölümde incelenir.Üst idrar yollarında 2 böbrek, böbrekler ile mesane arasındaki bağlantıyı sağlayan ve üreter adı verilen tüpler bulunur. Alt idrar yolu dendiğinde ise mesane ve mesanenin dışa açılımını sağlayan ürethra anlaşılır. Alt idrar yollarının enfeksiyonu daha sık görülür.

Alt idrar yolu enfeksiyonları
Eğer tek şikayet idrar yaparken yanma hissi ise muhtemelen sorun ürethranın enfeksiyonudur.Buna ürethrit adı verilir. Bel soğukluğu en sık olmak üzere genelde cinsel yolla bulaşan milroorganizmalar tablodan sorumludur. Cerrahi girişim, sonda takılması, kullanılan vajinal krem, kayganlaştırıcı gibi maddelere karşı gelişen allerjik durumlar ürethrite neden olabilir. Eğer mikroorganizmalar yukarıya doğru tırmanmaya devam eder ise mesane de olaya katılır ve tablo sistite döner. Sistit mesane iltihabıdır ve en sık görülen idrar yolu enfeksiyonudur. Sistit sık tekrarlama eğiliminde olan bir enfeksiyondur. Ürethrit ve sistit çoğu zaman birarada görülür.

Üst idrar yolu enfeksiyonları
Tedavi edilmeyen alt idrar yolu enfeksiyonları mesaneden daha yukarılara doğru ilerleyebilir. Böbreklerin de olaya katılması ile tablo pyelonefrit adını alır. Bu durum acil tıbbi müdahale gerektiren ciddi bir hastalıktır.Şikayetler çok daha şiddetlidir ve kasık ağrısının yanısıra yan ağrıları görülür. Sistit belirtilerine ek olarak ateş, titreme, bulantı ve kusma ortaya çıkar. Müdahale edilmez ise durum kronikleşebilir ve böbrek hasarı hatta böbrek yetmezliği ile sonlanabilir.

Kadınlar neden idrar yolu enfeksiyonlarına daha meyillidir ?
İdrar yolu enfeksiyonlarına kadınlarda erkeklere göre 25 kat fazla rastlanır.Bu oran 20-50 yaş arasında 50 misline kadar çıkabilir. Menopoz sonrasındaki ilk yılda da İYE eğilimi oldukça fazladır. Peki bu neden böyledir. İYE'nın kadınlarda daha sık görülmesinin en başta gelen nedeni kadın ile erkek anatomisi arasındaki farktır. İdrar yolu enfeksiyonları dışarıdan gelen bakteriler tarafından yapılır.İdrar nomalde sterildir. Yani hiçbir mikroorganizma içermez. Ürethradan dışarıya doğru akarken burada birikmiş olan ve yukarılara çıkmaya çalışan mikroorganizmaları temizler. Ancak bazen bu mekanik temizleme yeterli olmaz ve enfeksiyon etkenleri yukarılara doğru sızabilir.Örneğin normalde barsaklarda bulunan E.coli isimli bir bakteri (koli basili) makattan vücudu terk ettikten sonra yeniden ancak bu kez ürethradan vücuda girer ve mesaneye kadar ulaşarak sistite yol açar. İşte anatomik fark burada devreye girer. Kadın ürethrası erkeğinkine göre çok daha kısa olduğundan katetmesi gereken mesafe ve bu iş için geçen süre çok daha azdır. İdrar yapma ile birlikte mekanik bir temizleme de olduğu için bakteriler erkek mesanesine ulaşamadan yeniden vücut dışına atılırlar. Bir diğer etken tuvalet alışkanlıklarıdır. Tuvalet sonrası temizliğin arkadan öne doğru yapılması anus çerverindeki organizmaları vajinaya taşır. Ayrıca anus çevresi ne kadar temiz tutulursa tutulsun iç çamaşırda yerleşen bakteriler vajinaya kadar ulaşabilir. Cinsel ilişki esnasında meydana gelen mikroskopik travmalar da enfeksiyona olan eğilimi arttırır.

İlk kez cinsel ilişkide bulunan ya da her zamankinden daha yoğun cinsellik yaşayan pekçok kadında 12-24 saat içinde yanma başlar. Özellikle balayında görülen bu durum nedeni ile tabloya "balayı sistiti" denmektedir.

Doğum kontrolünde kullanılan bariyer yöntemler prezervatif de dahil olmak üzere dokularda irritasyon ve dolayısı ile enfeksiyona meyil yaratır. Bazı spermisid maddeler vajinada normalde bulunan ve diğer bakterilerin aşırı çoğalmasını engelleyen mikroorganizmaları da öldürerek enfeksiyon nedeni mikroorganizmaların üremesini kolaylaştırır. Yine sünnetsiz erkeklerde sünnet derisi içinde yerleşen organizmalar da ciddi enfeksiyon kaynağıdır. Gebelik esnasında meydana gelen hormonal değişimler tüm düz kaslarda olduğu gibi idrar yollarında da yavaşlamaya yol açar.Bu yavaşlamanın bir sonucu olarak mesane tam boşaltılamaz ve bir miktar idrar sürekli mesanede kalır. Bu durum idrar yollarında enfeksiyona yol açan mikroorganizmalar için bulunmaz bir fırsattır. Gebelerin %15 kadarı sistit olduklarını fark edemezler.Tedavi edilmeyen idrar yolu enfeksiyonları zarların açılmasına ve erken doğuma yol açabilir. Bu nedenle kontrollerde gebenin herhangi bir yakınması olmasa dahi idrar tetkiki yapılmalıdır.

Mesane boşalmasının bozulduğu bir diğer durum da menopozdur. Yaşlanmaya bağlı olarak dokular elastikiyetini kaybeder ve tam boşalamaz. Gebelikte olduğu gibi biriken idrar enfeksiyon için uygun zemin hazırlar. Yaş ile birlikte şeker hastalığı görülme sıklığı da artar. İdrarda bulunan şeker, mikroorganizmalar için çok uygun bir ortam yaratır. İdrar yollarında taş bulunması hem erkekte hem de kadında enfeksiyon olasılığını arttırır. Taş böbrekler ile dış dünya arasındaki seyahatini gerçekleştiriken yarattığı küçük travmalar ve kısa süreli tıkanıklıklar enfeksiyon nedenidir.

Vajinal doğum sonrası dokular asla orjinal esnekliğine dönmez. Bir ya da birkaç doğum sonrasında vajina dokusundaki bu gevşeme neticesinde mesane sarkması ortaya çıkar. Sistosel adı verilen bu durum kadınlarda İYE'nın daha sık görülmesinin bir başka nedenidir. Geçirimiş vajinal enfeksiyonlar ya da cerrahi girişimler ürethtrada darlığa yol açar ise yine idrar boşalmasının bozulması sonucu İYE görülebilir.

Belirtileri

Sık sık ve azar azar idrara çıkma
İdrar yaparken yanma
Kasık ağrısı
Kötü kokulu idrar
Bulanık idrar
Kanlı idrar
Ateş
Böğür ağrısı
Tanı
İdrar yolu enfeksiyonlarının tanısı oldukça kolaydır. Yapılan bir idrar tetkiki ve idrar kültürü pekçok zaman tanı için yeterli olur. İdrar tetkikinde lökosit ve bakteri görülmesi tipiktir. Burada çok önemli bir nokta idrar örneği verirken idrarın herhangi bir yere değip kirlenmesini engellemektir. Bu amaçla ürathra çevresi temiz bir gazlı bez ile silinir, idrar yapmaya başladıktan sonra ilk gelen idrar boşa akıtıldıktan sonra bir miktar idrar kabına yapılır. Buna orta akım idrar örneği denir. Kültür ve antibiyogram yapılmasındaki amaç ise enfeksiyonun hangi tür bakteri tarafından yapıldığının ve bu bakteriye karşı hangi antibiyotiklerin etkili hangilerinin etkisiz olduğunun ayırdedilmesidir. Bu sayede gereksiz ve etkisiz antibiyotik kullanımının önüne geçilir. Sık tekrarlayan veya tedaviye dirençli olan enfeksyonlarda altta yatan ek bir patolojinin saptanması amacı ile idrar akımı ölçüm testleri (sistometri), sistoskopi (ışıklı bir boru ile mesanenin inclenmesi) IVP (ilaçlı böbrek filmi) gibi tetkikler yapılabilir.

Tedavi
Alt idrar yolu enfeksiyonu vakalarının yaklaşık %80'i antibiyotik tedavisine yanıt verir. Bu amaçla gerek kültür almadan gerekse kültür sonucuna göre pekçok değişik gruptan ve markada antibiyotik kullanılabilir. Ağrıyı gidermek amacı ile spazm çözücüler ve ağrı kesiciler kullanılabilir. Bol sıvı alımı mekanik temizlik yaparak tedavinin etkinliğini arttırır. Üst idrar yolu enfeksiyonlarında ise hastaneye yatarak damardan antibiyotik tedavisi gerekli olabilir. Tekrarlayan enfeksiyonlarda altta yatan nedeni düzeltmek için (sistosel gibi) ameliyat gerekli olabilir. Kronik sistit problemi olan ve bu konuda az çok tecrübe kazanmış olan hastalar doktor kontrolüne gidene ve idrar tetkiki yaptirana kadar ellerinde bulunan ağrı kesici ve antibiyotikleri kullanabilirler. Ayrıca kasık bölgesine sıcak uygulaması faydalı olur. Ürethra bölgesinin dışarı atılmak için bekleyen idrardan daha sıcak olması idrar yaparken duyulan yanma hissini azaltır. İdrar yolu enfeksiyonunu taklit eden durumlar Bazı durumlarda var olan şikayetler idrar yolu enfeksiyonlarını taklite etmesine rağmen İYE dışında başka bir nedene bağlı olarak ortaya çıkar

Şikayet Olası nedenleri
Sık idrara çıkma Sıvı alımının fazla olması
Alkol alımı
Kafein içeren çay, kahve gibi içecekler
Stres
Gebelikte görülen fiziksek değişiklikler
Mesaneye bası yapan kitleler

Ağrılı idrar yapma Vajinal enfeksiyonlar
Aktif genital herpes ya da cinsel yolla bulaşabilen enfeksiyonlar
Kimyasal irritasyon (dar pantolonlar, sentetik çamaşırlar, sprey veya pudralar)
Geçirilmiş operasyonlar
Sonda takılmasını takiben



İdrar yolu enfeksiyonlarını önleyebilmek için bazı doğal tedavi yaklaşımları ortaya atılmıştır. Bir takım otların kaynatılarak içilmesi veya idrarı asidik yapacak meyve sularının faydası olabileceği iddiaları ortaya atılmıştır.

Günde 6-8 bardak su içilmesi sadece idrar yolları açısından değil genel sağlık koruması açısından oldukça faydalıdır. Alkol ve kafein içeren maddelerin daha az tüketilmesi, tuvalete gitmek için idrar hissinin gelmesinin beklenmemesi, her 3-4 saatte bir idrara çıkılması, genital bölgenin temiz tutulması ve temizlik sırasında arkadan öne doğru değil önden arkaya doğru temizlik kuralına dikkatli uyulması, genital bölge temizliği için sentetik kimyasal maddelerin kullanılmaması, mensler sırasında tampon ve pedlerin sık aralıklarla değiştirilmesi, naylon içerikli yerine pamuklu çamaşır kullanılması gibi basit önlemler ile İYE önlenebilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:11   #72
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kan Uyuşmazlığı ve Gebelik

Kan uyuşmazlığı adından da anlaşılacağı üzere anne ve babanın kan grupları arasında uygunsuzluk olmasıdır. İnsan kan grupları A, B, AB, ve O olarak 4 türdür. Bunun yanı sıra D faktörü adı verilen Rh faktörü de pozitif ya da negatif olabilir. Anne karnındaki bebeğin uyuşmazlıktan etkilenebilmesi için bebeğin kan grubu ile anneninkinin uyumsuz olması, bebeğin kanının anne kanı ile temas etmesi, ve annenin bağışıklık sisteminin bu duruma cevap olarak antikor üretmesi gerekir. En sık rastlanılan uygunsuzluk Rh uygunsuzluğudur. Bu durumda baba Rh(+) iken anne Rh(-)dir. Eğer bebek de Rh (+) olursa bebeğin kanındaki bu Rh faktörü anne kanına geçer ve annenin bağışıklık sitemi Rh faktörünü ortadan kaldırmak için antikor adı verilen maddeler üretir. Bu nedenle ilk bebek durumdan etkilenmez. Rh uygunsuzluğundan sadece Baba pozitif anne negatif iken söz edilebilir. Baba negatif anne pozitif ise uyuşmazlık önemli değildir.

Etki Mekanizması
Rh uygunsuzluğu varlığında (anne (-) baba (+)) eğer bebek de pozitif ise doğum esnasında anne kanı ile bebeğin kanı temas eder ve anne kanına Rh faktörü geçer. Anne buna anti Rh üreterek cevap verir. Bir sonraki bebek eğer Rh (+) olur ise anne kanındaki bu anti Rh lar bebeğe geçer ve bebeğin kanında çökelmelere neden olur. Bazı durumlarda anne ve bebek kanı doğumdan önce de temas edebilir. Bu durumlar

Amniyosenaaa
Düşük
Gebelik sırasında fazla miktarda kanamalardır
Bazen Rh(-) bir kadına hata ile Rh(+) kan verilebilir. Bu durumda ortada gebelik yokken bile kadının kanında anti-Rh antikorlar bulunabilir ve ilk bebek uygunsuzluktan etkilenebilir.

Belirtiler
Kan uyuşmazığında eğer bebek etkilenmiş işe anneden geçen anti-Rh lar bebeğin kan hücrelerinin parçalanmasına ve çökelmesine neden olur. Bu durumda bebekte kansızlık yani anemi görülür. Buna bağlı olarak ultrasonda bebekte hidrops adı verilen durum tespit edilir. Bebekteki anemi sonucu kalp yetmezliği ve vücut boşuklarında biriken sıvı hidrops tablosunun nedenidir. Hastalığın şiddetine ve yok edilen kan hücrelerinin miktarına bağğlı olarak bebekte anne karnında ölüm de dahil olmak üzere her türlü distres belirtisi görülür.

Teşhis
Kan uyuşmazlığının teşhisi için hem anne hem de baba adayının kan grubunun bilinmesi önemlidir. Eğer anne Rh (+) ise babanın kan grubu önemini yitirir. Gebelik takibi esnasında annenin kanında normalde olmaması gereken anti-Rh aranır. Bu teste indirek coombs adı verilir. Doğum sonrası bebekte anneden geçen antikorların aranmasına ise direk coombs testi adı verilir. Bebeğin kan uyuşmazlığından etkilenip etkilenmediğini anlamak için ayrıca kordosenaaa de yapılabilir.

Tedavi
Kan uyuşmazlığında amaç annenin Rh pozitiflere karşı antikor oluşturmasını engellemektir. Bu nedenle kan grubu Rh(-) eşi Rh (+) olan gebelere 28. haftada anti-D iğnesi yapılmalıdır. Bu ilaçlara halk arasında uyuşmazlık iğnesi adı verilir. Doğumdan sonra bebeğin kan grubu pozitif ise ilk 72 saat içinde yeniden anti-D yapılmalıdır.

Benzer şekilde düşük, dış gebelik, kürtaj gibi durumlarda da müdahaleden hemen sonra anti-D yapılmalıdır. Tanısal amaçlı girişimler olan amniyosenaaa, kordosenaaa, CVS gibi işlemleri takiben anti-D yapılması gebeliğin sağlıklı devamı açısından son derece önemlidir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:11   #73
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

kansızlık Anemi ve Gebelik

Halk arasında kansızlık olarak da bilinen anemi özellikle ülkemizde önemli bir sağlık sorunudur. Oksijen kanda hemoglobin adı verilen bir proteine bağlanarak taşınır Alyuvarlarda bulunan hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengi veren maddedir. Hemoglobinin normalden düşük olması ise anemi olarak isimlendirilir.

Kadınlarda en sık karşılaşılan anemi türü demir eksikliği anemisidir. Demir, hemoglobinin ana yapısında bulunan bir elementtir. Amerika Birleşik Devletlerinde kadınların %10-30'unun anemik olduğu düşünülmektedir. Kadınlar erkeklere göre anemiye biraz daha eğilimlidirler. Bunun temel nedeni adet kanamaları ile düzenli ve sürekli olarak kan kaybetmeleridir. Ayrıca kadınların yeme alışkanlıklarının erkeklerden farklı olması da anemiye olan eğilimi arttırmaktadır.

Hamilelik anemi riskini arttıran bir süreçtir. Kan temel olarak 2 bölümden oluşur. Birinci bölüm şekilli elemanlar denilen akyuvar, alyuvar gibi hücreler, ikinci kısım ise bu şekilli elemanları taşıyan sıvı yani plazmadır. Kırmızı kürelerin (alyuvar, eritrosit) plazmaya göre olan yüzdesine hematokrit adı verilir. Normalde hematokrit %38-45 arasındadır. Yani kanın %38-45'i şekilli elemanlar geri kalanı ise plazma tarafından oluşturulmaktadır. Hamilelik sırasında kan hacmi yaklaşık %50 artar. Bu artışın büyük bir bölümü plazma kısmındadır. Alyuvarlar plazma kadar hızlı çoğalamazlar.Bu durumda kan içinde alyuvar konsantrasyonu azalır ve hamilelik öncesi dönemde olduğundan daha aşağılara iner. Bu durum özellikle hamileliğin ilk yarısında belirgindir. Hamilelik ilerledikçe alyuvar yapımı artar. Yapım artışı ise demire olan ihtiyacı arttırır. İlk başlarda gerek duyulan demir vücuttaki depolardan karşılanır ancak çoğu zaman bu depolar ihtiyacı karşılamada yetersiz kalır. Eğer kişi diet ya da ilaçlar ile yeteri kadar demir almıyor ise anemi ortaya çıkar. Bu tür anemiye hemodilüsyonel anemi adı verilir. Hamile kadınların yaklaşık %20'sinin anemik olduğu bilinmektedir.

Genel olarak hemoglobinin 10 gr/dL altında olması anemi olarak tanımlanır. Hemodilisyon varlığında hematokrit düzeyi %38-45'den %34 civarına düşer. Çoğul gebeliklerde bu değer %30'a kadar inebilir. Gebeliğe bağlı bu fizyolojik hemodilusyon oksijen taşıma kapasitesinde bir azalmaya neden olmaz ve aneminin hamilelikte doğurduğu riskleri arttırmaz. Asıl problem olan hamileliğe anemik olarak başlamak ya da hamileliğin ilk 3 ayında anemik olmaktır.

Hamilelikte görülen aneminin olası nedenleri

Demir eksikliği anemisinin en sık karşılaşılan nedeni yetersiz demir alımıdır.Demir hayvansal gıdarlarda ve yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur.
Folik asit yetersizliği de anemiye neden olur.
Basur ya da benzeri patolojiler nedeni ile kronik kan kaybı
Gelişmekte olan bebeğin annesinin depolarını tüketmesi
Travma, kaza gibi durumlarda ani ve fazla miktarda kan kaybı
Diğer anemi nedenleri
Risk fakörleri

Çoğul gebelik
Beslenme bozukluğu
Sigara kullanımı (besin maddelerinin emilimini azaltır)
Alkol kullanımı
Sindirim sistemi hastalıkları
Bazı ilaçların kullanımı
Belirtileri
Pekçok olguda kişi anemik olduğunun farkında değildir. Anemi birden değil de yavaş yavaş geliştiğinde vücut bu duruma tolerans geliştirir. Anemi sıklıkla rutin yapılan incelemeler sırasında anlaşılır. En sık karşılaşılan belirtiler şunladır:

Halsizlik
Çabuk yorulma
Soluk görünüm
Çarpıntı
Merdiven çıkma, yürüyüş gibi aktivitelerde hemen yorulma ve nefes nefese kalma
Başdönmesi, baygınlık
Başağrısı
Tırnak diplerinin soluklaşması
Sarılık (nadir)
Karın ağrısı (nadir)
Bu belirtilerin büyük bir kısmının hamileliğin erken döneminde de normalde görülebilen yakınmalar olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Tanı
Aneminin tanısı çok kolaydır. Yapılacak olan bir kan sayımı ile anemi varlığı saptanabilir. İlk kontrolde yapılacak olan kan sayımı hamilelik öncesi anemi varlığının anlaşılması açısından önemlidir. Hamilelik takipleri sırasında kan sayımı 24-28. haftalarda tekrarlanmalıdır.

Normal Hemoglobin Değerleri
Lökosit sayısı 4.000-11.000
Eritrosit sayısı 3.8-5.2 Milyon /ml
Hemoglobin 11.5-16.0 gr/dL
Hematokrit %34-45
MCV 76-103 fl
MCH 27-32 pg
MCHC 30-35 g/dL
Trombosit (platelet) sayısı 150.000 - 450.000



MCV: Mean Corpuscular Volume: Ortalama eritrosit hacmi
MCH: Mean Corpuscular Hemoglobin: Eritrosit başına ortalama eritrosit hemoglobini
MCHC: Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration: Ortalama eritsosit hemoglobin konsantrasyonu


Tedavi
Demir eksikliği anemsinin tedavisi basittir. Genelde ağızdan alınan haplar ya da şurup şeklinde demir ilaçları ile tedavi yapılır. Nadiren enjeksiyon şeklinde demir alımı gerekebilir. Kansızlığın çok fazla olduğu durumlarda kan verilmesi gerekli olabilir.

Hamileliğin başlangıcında anemi olmasa bile pek çok kadında demir kullanılması önerilir. Bunun amacı demir depolarının desteklenmesidir. Kan değerleri normal olan kadınlarda demir kullanımı 24 haftaya kadar geciktirilebilir. Demir ilaçlarının kabızlık ve mide bulantısına neden olabileceği, aynı zamanda dışkıyı siyaha boyadığı unutulmamalıdır.

Komplikasyonlar
Demir eksikliği anemisi hamilelikte bazı sorunlara neden olabilir. Bunların en önemlisi erken doğum riskindeki artıştır.

Erken doğum riskinde artış
Rahim içi gelişme geriliği
Düşük doğum ağırlıklı bebek
Doğum sonrası annenin iyileşmesinde gecikme
Doğum sonrası annede enfeksiyon riskinde artış
Doğumda normal miktardaki kan kaybının anemik kadında tehlike yaratacak düzeylere ulaşması
Önlemler

Yeterli miktarda demir içeren besinler tüketin
Yeterli miktarda folik asit içeren besinler tüketin
Yeterli miktarda C vitamini alın. C vitamini demirin barsaklardan emilimini kolaylaştırır.
Kontrollerinizi ihmal etmeyin
Doktorunuz tarafından verilen vitamin ve demir ilaçlarını düzenli olarak kullanın
Kaynaklar

Fleming AF, Martin JD, Hahnel R, Westlake AJ. Effects of iron and folic acid antenatal supplements on maternal hematology and fetal wellbeing. Med J Aust 1974;2;429-36.
Klebanoff MA, Shiono PH, Selby JV, Trachtenberg AI, Graubard BI. Anemia and spontaneous preterm birth. Am J Obstet Gynecol 1991;164:59-63.
Murphy JF, O'Riordan J, Newcombe RG, Coles EC, Pearson JF. Relation of haemoglobin levels in first and second trimesters to outcome of pregnancy. Lancet 1986;1;992-4.
Scholl TO and Hediger, ML. Anemia and iron-deficiency anemia: compilation of data on pregnancy outcome. Am J Clin Nutr 1994; 59(suppl):492S-501S.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:12   #74
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Klamidya enfeksiyonu

Klamidya enfeksiyonu chlamydia trachomatis adı verilen bir bakterinin sorumlu olduğu bir hastalıktır ve özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların en sık görülenidir.

A.B.D.'de her yıl 4 milyon yeni klamidya vakası görülmektedir ve maalesef bu kadınların %40'ından fazlası hasta olduğunun farkında değildir. Çoğu zaman enfeksiyon herhangi bir belirti vermez ve başka bir nedenden dolayı doktor kontrolüne gidene kadar fark edilmez. Problemin erken dönemde fark edilebilmesi için yılda bir ya da tercihan 6 ayda bir doktor kontrolü ve tarama testlerinin yapılması şarttır. Bu özellikle genç kadınlarda ve birden fazla partneri olan 35 yaş üstü kadınlarda önemlidir.

Belirtileri
Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Tanı
Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir.

Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir.

Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.

Önlem
Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

Tedavi
Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:13   #75
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kordon kanı ve bankası

Kordon kanı nedir?
Annenin karnındaki bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen alışverişi annenin rahim duvarına yapışmış kabaca bir damarsal ağ yapısı olarak tanımlanabilen plasenta (halk arasında bebeğin eşi olarakta isimlendirilir) denilen yapı tarafından sağlanır.

Bebeğin göbek kordonu bu plasentaya bağlıdır. Doğumun tamamlanmasından sonra plasenta denilen bu yapının görevi bittiğinden, doğumu takiben plasenta rahim duvarına yapıştığı yerden ayrılarak rahimin dışına atılır. "Kordon kanı" adı verilen kan, bebeğin doğumundan sonra göbek kordonu içinde kalan kandır. Yapılan araştırmalarda kordon içinde kalan bu kanının çeşitli hastalıkların tedavisinde önemi bir görevi olduğu bulunmuştur. Bu önemli görevi üstelen hücrelere kök hücre diyoruz ve bebeğin kordon kanı, "kök hücreler" açısından oldukça zengin bir kaynaktır.

Kök hücre nedir?
Kök hücreler, bir çok dokuda bulunan ve değişerek vücudun diğer dokularını oluşturma yeteneğine sahip bir grup hücredir.



Kök hücreler ;
-doku ve organlara oksijen ve karbondioksit taşıyan eritrositlere (alyuvar),
-vücudun bağışıklık sistemini oluşturan lökositlere (akyuvar),
- kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositlere,

-kemik,
-kıkırdak,
-damar duvarı,
-bazı sinir sistemi destek hücreleri,
- kalp kası,
-böbrek hücrelerine farklılaşabilir.
Kök hücrelerin vücuttaki diğer tip hücrelere farklılaşma özelliğinin keşfedilmesi ile birlikte bu hücrelerin ;

-kanser,
-özellikle kemik iliği hastalıklarında (lösemilerde)
-felç,
-Parkinson,-Alzheimer,
- omurilik zedelenmeleri,
-kalp ve birçok genetik kaynaklı hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği fikri ortaya çıkmıştır.
Günümüzde kök hücreler özellikle kemoterapi ve/veya radyoterapi gören kanser hastalarının kan ve bağışıklık sistemini yeniden canlandırmak için kullanılmaktadır.
-Lenfomalar
- Aplastik anemiler (kemik iliğinde hücre üretiminin olmaması)
- Orak hücreli anemi
- Talasemi
-Amegakaryositik trombositopeni
- Nöroblastom
- Bazı bağışıklık yetmezlikleri gibi durumlarda kullanılır.


Kordon kanından veya kemik iliğinden elde edilebilen kök hücreler vücudun "kaynak" hücreleridir.

Kordon kanı kök hücrelerinin diğer tip kök hücrelere göre avantajları nelerdir?


Kordon kanı kök hücreleri elde edilebilecek en genç kök hücreleridir.
Bunlar saklanmak için dondurulduklarında yaşlanma ve yıpranma süreçleri de durdurulmuş olur. Kordon kanı kök hücrelerinin kemik iliği kök hücrelerine göre üreme hızı daha fazladır.
Kemik iliği nakli için alıcı ile verici arasında çoğunlukla tam bir doku (HLA) uyumu olması gerekir. Kök hücrelerin bağışıklık red cevapları henüz tam olarak gelişmediğinden kordon kanı naklinde tam bir uyum olmasa da başarı sağlanabilir. Bu özellik aile bireyleri arasında kordon kanı nakli gerçekleştirilmesine olanak sağlar.
Saklanan kordon kanındaki kök hücreler, gerekli olduğu durumda hemen kullanılabilecek haldedir. Bu durum, hastalıkların ilerlemesini önleyebilmek için en kısa sürede tedavinin zorunlu olduğu durumlarda önem kazanır.
Bu yüzden kordondaki bu kan doğumdan hemen sonra uygun şartlarda alınıp,özel koşullarda dondurulup yıllarca saklanabilmektedir.Bunu saklayan kordon kanı bankası dediğmiz kuruluşar vardır.Bu kurluşlar belirli ücretler karşılığnda bu kanı dondurup,gerektiğinde çözülüp kullanmak üzere saklayan kuruluşlardır.Gerektiğinde bu değerli kök hücreleri çözülerek kullanılabilir.


Kök hücreler sadece doğumda toplanabildikleri için toplama işlemini uzman hekimler tarafından yapılır, toplanma sonrası işlemlerin uzman kişilerce yürütülmesi ve örneklerin uygun koşullarda saklanması gerekir. İlk kordon kanı nakli 1988 yılında gerçekleştirilmiştir. 1995 yılından itibaren dünyada kordon kanı bankaları yeni doğanların kordon kanlarının saklanabilmesi için yaygın olarak faaliyete geçirilmiştir.

Kordon kanı saklanması iki sebeple yapılır;

1-Kendi çocuklarının kordon kanına ihtiyacı olan ve/veya ileride ihtiyaç olduğunda kullanılmak üzere bebeklerinin kordon kanını saklamak isteyen aileler için kordon kanı bankasında saklama işlemi yapılır. Aile belirli bir zamandan sonra saklama işleminden vazgeçerse bu kordon kanı imha edilir, bu durumda aileden ücret alınmaz.

2-Diğer seçenek olarak, kordon kanını saklamak istemeyen ailelerden izin alınarak onların kordon kanları ileride nakil gerektirebilecek başkalarının tedavisi için kordon kanı bankası tarafından saklanır. Bu durumlarda aileden herhangi bir ücret talep edilmez.

Hangi aileler için bebeklerinin kordon kanını saklamak uygundur?


Kordon kanı saklanmasının kimler için uygun ve gerekli olduğu konusunda bilim çevrelerinde henüz tam bir fikirbirliği yoktur. Yeni olan bu uygulama ile ilgili olarak iki farklı görüş bulunmaktadır.
Bazı araştırmacılar sadece ailelerinde ilik nakli gerektirebilecek hastalık öyküsü bulunan ailelerin bebeklerinde bu uygulamanın yapılmasını savunurken, diğer araştırmacılar kök hücre çalışmalarındaki hızlı gelişimi göz önünde bulundurarak herkesin bu alternatifi kullanmasını önermektedirler.




Kordon kanının alınması;


Kordon kanı bebek doğar doğmaz ilk 15 dakika içinde, göbek bağı kesildikten sonra göbek bağından alınır. Bu kan, toplanmadığı tüm durumlarda plasenta ile birlikte atıldığından, toplanması normal doğum prosedürünü ve bebeği herhangi bir şekilde etkilememektedir. Genelde toplama işlemi doğum esnasında doğumu yaptıran hekim tarafından yapılır. Hem normal yolla hem de sezeryan doğumlarda uygulanabilir.


Sadece birkaç dakika alan kordon kanının toplanması işlemi; basit, tehlikesiz ve acı vermeyen bir uygulamadır. Ne anneye ne de bebeğe herhangi bir zararr verilmeden bu işlem yapılır.

Bilindiği gibi bebek doğduktan hemen sonra göbek kordonu bağlanarak ayrılmaktadır ve bu ayrılmadan hemen sonra eğer kordon kanı toplanacaksa plasentaya bağlı olan kordonun içindeki kan özel bir sistem yardımı ile pıhtılaşmayı önleyici madde içeren kan torbası içine toplanır. Çoğunlukla yaklaşık 30-60 mililitre kordon kanı alınması yeterli olmaktadır. Araştırmalar çok miktardaki kök hücre örneklerinin nakil sonrası daha başarılı sonuç verdiğini kanıtlamıştır.


Toplanan kan 36 saat içinde kordon kanı bankası laboratuvarına gönderilir. Kordon kanı laboratuvarda özel yöntemler ile dondurulur ve sıvı azot içinde saklanır. Dondurulan hücreler daha sonra gerek duyulduğunda çözülerek tedavide kullanılabilir.


Kordon kanı saklanmasına karar verildiğinde beklenen doğumdan en az 1-2 hafta önce ilgili laboratuvar ile doğumu yaptıracak olan hekime durum bildirilmeli ve gerekli hazırlıkların yapılması sağlanmalıdır. Bu sayede gerekli malzeme ve belgeler doğum anında hazır bulundurulabilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:14   #76
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONU;

Eğer mali durumunuz bunu karşılayacak düzeyde ise bu kanın saklanmasını istemek size her zaman avantaj sağlayacaktır.
Burada önemli olan husus bu tip doku örneklerinin saklanmasında gizliliktir.

Bu tip bir doku örneğinden veya diğer doku örneklerinden sizin organlarınızın aynı zamanda başka kişilere uyum sağlayabileceği öğrenilebilinir.Organ mafyasının dünyadaki yeri endişe vericidir.Zamanında bir doktor arkadaşımız Oktar Babuna için toplanan örneklerin o zamanki Sağlık bakanımızın durumun vahimiyetini bildiren ama yanlış anlaşılan açıklaması bu konu ile ilgilidir.Bu tip örnekler organ ihtiyacı olan kişinin ;(mesela birinin böbreğe veya karaciğere ihtiyacı olduğunu varsayalım,ve doku örnekleri taranarak İstanbul'daki ismi ve adresi belirli olan bir kişiyle uyum sağladığını düşünün) bu organı elde etmek için ,hayatta kalmak için her şeyi yapacaktır.Çok büyük rakamlar organ mafyasına ödenerek bu organ sağlanmaktadır.Zaman zaman kayıp bazı kişilerin organ mafyası tarafından organları alınarak yok edildiği bilinmektedir.
Hayatta kalma şansı başka birisinin karaciğerini almak olan kişi siz olsanız veya canınızdan çok sevdiğiniz tek çocuğunuz olsa belkide yanlış bir yola düşüp sizde yanlış fikirlere kapılabilirsiniz,veya bu kişinin başka bir ülkeden çok zengin bir kişi olduğunu ve bu organa ihtiyacı olduğunu düşünürseniz zamanın sağlık bakanının çıkışını anlayabilirsiniz.(ne yazıkki kendisi bu konuda gerekli açıklamayı yapamadı vede konu basın arafından çarpıtıldı.



Bebeğinizin kordon kanının saklanması hem ailenizin bireyleri hemde bebeğinizin geleceği açısından önem taşımaktadır,ama bunu yaparken barcode dediğimiz isim ve adres taşımayan özel gizli numaralarla saklanması sizi oluşabilecek tehlikelerden koruyacaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:14   #77
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kordon Sarkması

Kordon sarkması kadın doğumda karşılaşılabilecek en acil durumlardan birisidir.

Kordon sarkması nedir?
Amniyon zarı açılıp suların gelmesi sırasında bebek daha doğum kanalına girmeden önce göbek kordonu rahim ağzından geçerek vajinaya doğru kayar. Bazen vajinayı da geçerek vücut dışına çıkabilir. Oldukça nadir karşılaşılan bir durumdur. Kordonun sarkmasını takiben bebek de doğum kanalına girince kordonu sıkıştırır ve içindeki kan akımını durdurur. Bu durumda bebeğin kaybedilmesi kaçınılmazdır.



Kordon sarkması en sık fetal geliş bozukluklarında görülür. Makat geliş ve yan geliş önemli risk faktörleridir. Yine erken doğumlarda ya da bebeğin çok küçük olduğu durumlarda da daha sık görülür. Kordonun normalden uzun ya da amniyon sıvısının fazla olması da risk yaratır.

Bazen doğum eylemi sırasında su kesesinin doktor tarafından açılmasını takiben kordon sarkabilir. Bu durumla özellikle bebeğin kafasının yukarıda olduğu zamanlarda karşılaşılır.

Tanı muayene sırasında kordonun elle hissedilmesi ile ya da vajina dışında gözle görülmesi ile konur.

Kordon sarkması saptandığında çok acil hareket etmek gerekir. Doktor elini vajinadan çıkarmaz ve bebeğin önde gelen kısımlarını yukarıya, rahim içine doğru ittirerek kordona dolaşımı kesmeyecek alan kazandırmaya çalışır. Bu şekilde acil olarak ameliyathaneye gidilir. Doktorun eli hala vajinadayken başka bir ekip sezaryen ile bebeği doğurtur. İhmal edilmiş olgularda ya da acil sezaryen şartlarının sağlanmadığı durumlarda bebek kaybedilir. Uygun şekilde müdahale edildiğinde bebekte çoğu zaman sorun yaşanmaz.

Su kesesinin hastane dışında açıldığı durumlarda kordon sarkarsa kişi hastaneye ulaşıncaya kadar genelde bebek kaybedilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:14   #78
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kordon Sıkışması

Eğer doğum eylemi sırasında göbek kordonu çok fazla sıkışır ya da gerilirse içinden geçen kan akımı azalacaktır. Bu durumda bebeğe giden oksijen de azalır. Bebeğin buna ilk tepkisi kalp atım hızında bir azalmadır. Kasılma geçip de rahim gevşediğinde kordon üzerindeki baskı da kalkacağından kalp atım hızı normale döner. Bu duruma deseleresyon adı verilir.

Kordon sıkışması normal doğumlarda çok sık rastlanılan bir durumdur. Özellikle kordonun kısa olduğu, boyuna dolandığı ya da üzerinde gerçek düğüm olan olgularda daha sık görülür.



Amniyon sıvısının az olması ya da bebeğin iri olması da kordon sıkışması aşısından risk grubu oluşturur.

Normalde bebeğin kalp atım hızı dakikada 120-160 arasındadır. Hız dakikada 100 atımın altına düşer ve birkaç dakika içinde normale dönmezse bazı önlemler almak gerekir. Anne adayı sol yanına döndürülür ve oksijen verilir. Genelde bebekler bu durumdan kolayca kutulurlar. Deselerasyonların birkaç dakikadan uzun sürmesi ya da oksijene yanıt vermemesi durumunda bebeği riske atmamak için sezaryene karar verilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:15   #79
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Koriyon villus biopsisi

KVB Nedir?

Koryonik villus biyopsisi anne ile bebek arasında iletimi sağlayan plasentadan ultrason kontrolü altında ince bir iğne veya çubuk ile 5 mg kadar doku parçasının alınmasıdır.

Bir prenetal (doğum öncesi) tanı yöntemidir. Birtakım doğumsal hastalıkların anne karnındayken farkedilmesine olanak sağlar.

KVB Ne Zaman Yapılır?

Koryonik villus biyopsisi ideal olarak gebeliğin 10 - 12. haftaları arasında yapılır.

KVB Nasıl Yapılır?

Uzman hekim gereken temizliği antiseptik (dezenfekte edici) sıvılarla yapar. Daha sonra ultrason kontrolünde bir borucuğu vajinadan geçirerek uterusun (rahim) içerisinde villus denilen yapışma uzantılarına yöneltir. Hafifçe vakum uygulanarak buradan küçük bir örnek alır. Bu işlemde herhangibir anesaaaik (ağrı giderici) maddeye ihtiyaç duyulmaz. Hastanın anatomik yapısına göre bazen hekim uygun gördüğü villusa karın dışından bir iğne batırmak suretiyle de ulaşabilir.

Örnek alındıktan sonra hekim ultrason yardımıyla bebeğin kalp atışlarını takip eder. Gebeler bu testen sonra bir süre dinlendirilmelidirler. KVB yapılan her beş gebeden birinde kramplar oluşurken, her üç gebeden birinde de hafif kanamalar görülür Bu kanamalar bir kaç gün içinde durur.

KVB Riskli Midir?

1. Amniosenaaae oranla biraz daha fazla olmak üzere deneyimli ellerde 1,2 / 100 oranında düşük riski mevcuttur.
2. 10. gebelik haftasından önceki gebeliklerde yapılan KVB sonucunda bu gebelerin bazılarının bebeklerinin el ve ayak parmaklarını kaybettikleri bildirilmiştir. Bu nedenle KVB 10. haftadan sonra uygulanmalıdır.
3. Anne açısından en önemli tehlike enfeksiyondur. Vajinal yolla gerçekleştirilen KVB'de karın bölgesinden girilerek yapılan KVB'ye göre enfeksiyon daha sık görülür.
4. Leke tarzı kanamalar sık görülen bir diğer problemdir.

KVB'nin Avantaj ve Dezavantajı Nedir?

Avantajı; sonuçlarının amniosenaaae oranla gebeliğin çok daha erken döneminde elde edilebilmesidir. Sonuç erken alındığından bozukluk saptanırsa gebeliği sonlandırmak için daha basit ve güvenli yöntemler kullanılabilir.

Dezavantajı; amniyosenaaae göre düşük riskinin, kanama ve kramp gibi komplikasyonların ( kötü sonuçlar) görülme oranının daha yüksek olmasıdır. Ayrıca yalancı pozitiflik riskide daha yüksektir.

KVB Sonuçları Ne Kadar Sürede Belli Olur?

Amniosenaaae göre gebeliğin daha erken haftalarında yapılabilen bu tanı testinin sonuçları 7 - 10 gün içerisinde belli olur.

KVB Kimlere Uygulanmalıdır?

1. 35 yaş ve üstü gebelere,
2. Doğumsal defektli bir çocuğu olan veya doğumsal defekt saptanan bir hamilelik dönemi geçirmiş gebelere,
3. Ailesinde doğumsal defektli bireyler bulunan gebelere,
4. Down sendromlu veya başka Kromozomal bozukluğu olan çocuğu olan gebelere,
5. Bilinen bir kromozomal yeniden yapılanma varsa.

KVB Sonucunun 'İyi' Gelmesi Bir Bebeğin Sağlıklı Doğacağı Anlamına Mı Gelir?

KVB test sonuçları; bazı doğumsal kromozomal bozuklukların ve özellik arzeden genetik problemlerin ortaya çıkarılmasında %99'un üzerinde güvenilirliğe sahiptir. Bununla beraber KVB bazen belirsiz sonuçlar ortaya koyar ki bu durumlarda bebeğinin durumunun netlik kazanması ancak amniosenaaa yapılması ile mümkün olabilmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:15   #80
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kıllanma hirsutizm

Vücudun normalden aşırı kıllanmasına Hirsutismus diyoruz. Bu bir kadın için büyük üzüntü kaynağıdır. Aşırının ölçüsü toplumdan topluma, insandan insana değişebilmektedir,mesela dudak kenarındaki tüylenmeden erkek tipi bıyığa kadar değişebilir. Bir insana göre veya bir topluma göre önemli olan kıllanma, bir diğer insan veya topluma göre mutsuzluk nedeni olabilir.Batı toplumlarında kadınlarda alışılmışın dışında kıllanma kabul edilemez bir durumdur,bu durumdaki kadınlar kendilerini çekici hissetmezler,güvensiz olurlar ve sosyal ilişkilerde zorlanırlar,hatta bu yüzden karşı cinse yaklaşamayan kadınlar dahi vardır.

Kıllanma kozmetik ve görsel bir problem den daha fazlasıdır genelde,çünkü altında hormonal bir neden yatmaktadır.

Nedeni:Normal dışı kıllanma her hanımda az miktarda var olan erkeklik hormonunun çeşitli nedenlerle artmasına bağlı olarak gelişir.Çok az olarak ta bazen kıl köklerinin bu hormona hassasiyeti artar.

Kıllanmada ( hirsutismus’da ); üst dudakta, alt çene ve üst çenede, şakaklarda, memeler rasında, meme başı etrafında, göbek altında, kuyruk sokumunda ve kalçalarda anormal kıllanma vardır. Bu bölgelerde hanımlarda da var olan ince, renksiz, kısa ayva tüyleri kalın, uzun koyu renkli kıllara dönüşür ve deri yağlanır, yüz sırt ve göğüs civarında akneler(siyah lekeler) oluşabilir.

Kıllanma sorunu olan bir hanımda sorulması gerekli sorular şunlar olabilir;

-Kıllanma ne zaman başlamış, artıyor mu ?

-Ailevi mi ?

-Erken adet başlangıcı, veya menopoz(adetten kesilme) ?

-Kıllanmaya karşı ne tür kozmetik yöntem kullanıldı ? ( mesela jilet kullanılarak kıllar arttırıldı mı ?)

-Adet düzensizliği, adet görememe, kısırlık şikayeti var mı ?

-Kıllanma yapabilecek herhangi bir ilaç kullandı mı ?

-Sistemik bir hastalığı var mı ?( şeker gibi )

Kıllanma derecesi seçilir, hafif, orta ve ağır kıllanma olarak değerlendiririz.

-Hafif kıllanma; yüz yanlarında, çenede ( tam sakal değil ), kol ve bacaklarda hafif kıl artışı, ve karında artma, kıl yapısı ince, yumuşak ve açık renkte

-Orta derecede kıllanma, kıl yapısı kalın ve koyudur, yüzde ( tam sakal değil ), göğüste, karında kıllanma vardır.

-Aşırı kıllanmada ise kaba kalın kıllar, yüzde sakal oluşumu, kulaklar, parmaklarda dahi kıllanma vardır.

Dokuz farklı vücut bölgesinde kıllanma skorlaması yapılır.
Normal değerler:
toplamda 4-8 arası normaldir.
8 üstü hafif kıllanmaya,16üstü şiddetli kıllanmaya girer.Ayrıca tek alanlarda 3-4 de tek başına kıllanma göstergesidir.

3 tip kıl vardır;

1-Lanugo kılları :Bebek anne karnındayken olan vücuttaki kıllar,erken doğmuş bebeklerde daha sık görülür

2-Vellus kılları : Ayva tüyü tabir edilen kıllar

3-Terminal kıllar : Ayva tüylerinin bluğ çağına(cinsel olgunluk başlaması)girilmesi sırasında hormonların etkisi ile son halini alması.

Erkekler ve kadınlar doğduklarında aynı sayıda kıl tomurcuğuna sahiptirler, ve insan vücudundaki kıl tomurcukları sayısı ve dağılımı ırklara göre farklılık gösterebilir.

Kıl tomurcuğu gebeliğin 2. ayında gelişmeye başlar,doğumda çocuğun hayatı boyunca sahip olacağı tüm kıl tomurcuğu(folikülü) mevcuttur.

Kılların üzerinde erkeklik ve kadınlık hormonlarının farklı etkileri vardır.Mesela erkeklik hormonu erkeklerde göğüste kıl çıkmasını uyarırken,kadınlarda kadınlık hormonu(östrojen)göğüste kıl çıkmasını engeller,sakaldada aynı olay gerçekleşir.

Ne yapmalıyız ?

Her konuda dediğimiz gibi altta yatan neden araştırılmalıdır, bunun içinde bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına müracaat etmelisiniz.

Doktorunuz sizi sorgulayacak ( ne zamandır gibi? ) ve muayene edecektir.

Muayene ve ultrasonografi ile olabilecek bir anomaliyi ( yumurtalık yokluğu gibi ) veya fazla erkeklik hormonu salgılanmasını sağlayan bir tümör gibi olabilecek olasılıkları değerlendirecek, gerekirse radyolojik tetkikte isteyerek,

laboratuar tetkiki isteyerek hormon düzenini inceleyerek sebep olan faktörleri ortaya çıkarmaya çalışacaktır.

Toplumumuzda görülen kıllanmalarının bir çoğu basit nedenlerden oluşmakta hastanın yaşı, konumu, çocuk isteyip istemediği gibi durumlar değerlendirilerek verilen tedavilerle bu konu çözümlenmektedir.

Tedavide kıllanmayı oluşturan faktörün bulunup ortadan kaldırılması veya tedavi edilmesi birinci basamak ikinci basamak ise oluşmuş kıların kozmetik yöntemler ile temizlenmesidir.

Şişmanlarda adet düzensizliği ve kıllanma varsa önce zayıflama kürlerine baş vurularak zayıflatılmalı ve kozmetik yöntemlere baş vurulmalıdır.

Adet düzensizliği ve kıllanma arasındaki yakın ilişki göz ardı edilmemeli bu tip yakınmaları olanlar en kısa sürede hekime başvurmalıdırlar.

Başka neler kıllanma yapabilir?;
bazen gebelik,
polikistik over hastalığı (adet düzensizliği,gebe kalamama,kıllanma şişmanlık,yumurtalıklarda problemin olduğu bir hastalık)
bazı yumurtalık tümörleri,
diğer bazı beyin tümörler
bazı böbrek üstü bezi hastalıkları
kronik stress
bazı bünyelerde bazı doğum kontrol hapları vs

Sayın bayanlar her şeyin çözümü mevcuttur, şikayetleriniz için geç kalarak geçirdiğiniz süre bedeninize kalıcı zararlar verebilir. Erken tehşis ile her şey çözülebilir.

Hanımlarımızdan bir ricamızda kıllanmanın kozmetik çözümleri hakkında iyi araştırma yapmadan rastgele tedavi ve tüy döktürücü işlemler yaptırmamalarıdır. Özellikle son zamanlarda bazı kişilerin hanımlarımızın bu zaafları ve iyi niyetlerinden faydalanarak yüksek paralar karşılığında bilinçsizce laserle epilasyon tedavisi veya ne olduğu bilinmeyen bir takım karışımlar ,jeller ile tüy dökücü seanslar yapmaları sonucu ciddi sağlık problemleri ortaya çıkmıştır, uzun vadede neler yapabileceği ise ürkütücüdür.

Unutmayınız var olan kıllar yok edilemez,sadece zayıflatılabilir,kıllanmanın birinci tedavisi nedeni yok etmektir,sonra ise kılların alınması(kozmetik çözüm) gelir.

Çeşitli kuruluşlar ve yerler kılları kesinlikle yok ettiklerini söyleyebilirler ama bu çok zordur,sadece günlerce süren seanslar ve tonlarca para sonucu ya cildiniz yanar yada bir sure sonra kıllar tekrar çıkmaya başlar.

Bu konuda danışma alabileceğiniz size yol gösterebilecek çok ciddi kurumlar vardır, lütfen onlara danışarak seçiminizi yapınız.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:26 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,