Can Yücel1926-1999Şair Can Yücel 1926 yılında İstanbul`da doğdu. Türkiye'nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu olan Can Yücel orta öğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde okudu. İngiltere'de Cambridge Üniversitesi`nde eğitimini sürdüren Yücel bir süre Londra`da BBC Radyosu`nda çalıştı.
Türkiye`ye dönüşünde Bodrum`da turist rehberliği yapan Yücel daha sonra İstanbul`a yerleşti ve bağımsız çevirmen olarak yaşamını sürdürdü.
Can Yücel 1945-1965 yılları arasında "Yenilikler" "Beraber" "Seçilmiş Hikayeler" "Dost" "Sosyal Adalet" "Şiir Sanatı" "Dönem" "Yöne" "Ant" "Papirus" adlı dergilerde yazdı. "Yeni Dergi" "Birikim" "Sanat Emeği" yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi.
İlk şiirlerini 1950 yılında "Yazma" adlı kitapta toplayan Can Yücel "toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak istermiş gibi" kimi taşlama yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti.
Ünlü dünya şairlerinden çevirdiği şiirleri biraraya getirdiği "Her Boydan" adlı kitabı 1959 yılında yayımlanan Yücel yapıtlarını "Yazma" (1950) "Sevgi Duvarı" (1973) "Bir Siyasinin Şiirleri" (1974) "Ölüm ve Oğlum" (1976) "Şiir Alayı" (1981) Rengarenk (1982) "Gökyokuş" (1984) "Canfeda" (1987) "Çok bi Çocuk" (1988)
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. Yücel 12 Ağustos 1999'da öldü.
Güler Yücel ile evli olan şair iki kız babasıydı. "İmece" "Yazko Edebiyat" ve "Yeni Düşün" dergilerinde yayımladığı şiir kimi bıçak ile işleyen duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde "Kısadevre" (1990) ve "Kuzgunun Yavrusu" (1990) adlı kitaplarda topladı.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu kim uzanmak isterdi ince parmaklarına mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can YüceL
BÜYÜK CAN DEDİ Kİ
Kovalamayın beni yatağa Hiç uykum yok Daha lafınıza karışacağım Ortalığı dağıtacağım Televizyonu kapatacağım Ayçiçeği resmi yapacağım daha Başparmağıma şiir okuyacağım Islık çalacağım Daha çok işim var Gecenizi karartacağım Kütahya vazonuzu kıracağım Vakitsiz yatırmayın beni Daha çok erken
Ellerindi ellerimden tutan Ellerimdi ellerinden tutan... Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin Kimbilir kaç martılar halinde
Bir masada karşı karşıya Seyrederken dudaklarını senin Dile gelmiş ilk Türkçeydik Henüz başlamış kül rengi bahar Ne savaş ne barıştık biz...
Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar Manolyaya gece konmuş kumrular...
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren Sevdiğin kadar sevilirsin... [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
BU DA ÖYLE BİR AŞK
Sırtımda çıplak Islak nefesin Bi gidip bi geliyor
Biz senlen yatmıyoruz ki Yaşamıyoruz da Hep yarışıyoruz Sen mi ben mi Önce kim Ölümü öldürecek diye
Duru bir yeşildi ortalık Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı Pullarını döküyor üstüme Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir Belki de anmak için bi damlacık bir sessizliği [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
ÖZLEDİM SENİ..
özledim seni... ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin... çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum Yokluğun Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp mütemadiyen bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları aksamları her isi bir kenara koyup seninle baş başa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı yürüyüşlerimizi sevimli haşarılığını çocuksu küskünlüğünü... Nasılda serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken Gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden ''git artık'' demek ''beni ne kadar çabuk unutursan o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' demek sana nede zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karsılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
Temiz gömlegimi giydim talimden sonra Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler İşte sen öyle bir serindin Tuzladan kaptılarla inerken şehre Ne güzel şey sivil denmesi çıplağa Ve gün-açık penceresinden meselerin Yamacın kuytusuna sokulmuş mavi Ufacık bi parça deniz gibiydin
Şipka biberleriyle konmuş okulun camlarına Arnavut Köyünün o muhacir güneşi İste sen öyle bi cumartesiydin Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar Raylar ondan böyle kıvılcımlanıyor Köşeleri dönerken önlükleri altından Dünyaya başlar gibi aybaşlarının kokusu Kalkan al tıramvaydın ergenlik durağımdan
Meyvahoşun orda bir sabahcı kahvesi Gün ağarmıştı ama ben günaydın demedim İşte sen öyle ışıklı bir yerdin. Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu Diz çöktüm asfalta baktım aşağı üüüü'üh!.. İşçiler ateşler ay çörekleri Ve kılıc gibi taze ekmek kokusu... Dağıttık evvel-allah yalnızlıkları
Yaşamak düğünse sen orda gelindin Seni soydum Güler dünyayı giyindim
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi kumkapı meyhanelerine dadandık önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi aramızda görevliler ekipler hızır paşalar sabahları açıklarda bulurlardı leşimi öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri çöpçülerin elleriyle okşardın beni yalnızlığım benim süpürge saçlım ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi baktım gökte bir kırmızı bir uçak bol çelik bol yıldız bol insan bir gece sevgi duvarını aştık düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
ŞEY GİBİ
Fethi Naci'ye
Şey gibi herbişeyim yahu Satır yazamıyorum
Sanki kendimle değil Dünyayla ölüyorum
Bağırsam bağırsam bağırsam Bağırdığımı duymuyorum
Tek bir musluk var açık Onunla akıyorum
İstemeden istemeden istemeden İstiyereeeek
Ah sen ölüm denen topal köfte Buluştuk bak cenabette
İçim rakı dışım su Bu mahmur cinayette
Çocuklar çocuklar çocuklar Sizlen doğmamış mıydık biz birlikte
Butün bu cılgıldaklar Pencerenin ağzına asılı Bütün bu fırıldaklar Bütün bu pervaneler Bütün bu değirmenler Bütün bu uçurtmalar ve uçaklar Poyrazın doğrultusunda... Gülibrişim mimoza ve manolya kavak Yaprakları dahil Bütün bu kıpır kıpır insanlar Elleri kolları ve kulaklarıyla Ve erken öten bir horozun sesiyle Kaçmışlar öbür dünyaya şimdiden Seslerini bırakmışlar geriye Bu ölümlü dünyaya yadigar...