Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Şiir & Hikâye & Yazı > Hayata Dair

Hayata Dair Genel yazılar burada

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 26/12/07, 16:41   #1
snp
Albay
 
snp - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2007
Bulunduğu yer: _trabzon_
Yaş: 31
Mesajlar: 220
Tecrübe Puanı: 18 snp will become famous soon enough snp will become famous soon enough
Standart **Bir Öğrencimin Bana Öğrettikleri**

Kaliforniya'da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi'nde öğretim
üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir
kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu
özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel bir kızdı;
gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir
öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca,
çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir pikniğinde
kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim, ilk aklımdan
geçen, 'Armudun iyisini ayılar yer' düşüncesi oldu. Yukarıda
özelliklerini sa ydığım o güzel kızın bana tanıştırdığı erkek, yirmi
yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar
toplu, çirkin, kısa boylu biriydi.

Bu kişiye parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra
öğrendim ki, bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir üniversitenin
psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam
ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapıp profesör olmak istiyor.

Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu? Bir hafta sonra ders
çıkışı koridorda öğrencimin yanına yaklaştım ve Sally adıyla anacağım
öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti:

'Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum?

'Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini '

'Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin?

Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan
kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul
edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally'nin
mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, 'O şahane bir
insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim' dedi.

O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının
erkeğine, 'Sen benim kahramanımsın' duygusu içinde bakmasının erkeğe
verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım. Bu hediyeyi,
hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım.

'Nasıl yani?' dedim.

'Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği
için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik
yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla buluşup
oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor. Onların iyi gelişmesi
için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatıyor ve
Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor.'

Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım. Ben güya en
yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hala dış görünüşe
göre yargılıyor ve onu 'ayı' olarak görüyordum. İçimdeki pislikten
utandım. Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği aile ortamını merak
etmeye başladım. Şöyle bir mantık yürüttüm: o adama baktığım zaman ben
neden, 'Armudun iyisini ayılar yer' diye düşündüm? Çünkü ben, içinde
yetiştiğim ortamda sık sık bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde
yetiştiğim ortam beni nasıl etkilemişse, Sally'nin içinde yetiştiği
ortam da onu öyle etkilemiş olmalıydı.

Birkaç hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturduğunu sordum. Los
Angeles'in üç yüz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmış. Onun
ailesiyle tanışmak istediğimi, bunu mümkün olup olamayacağını sordum.
'Kendilerine bir sorayım, eminim sizinle tanışmak isteyeceklerdir,' dedi
ve iki gün sonra, 'Ailemle konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu
olacaklarını söylediler,' dedi. Dört-beş hafta sonra San Francisco'ya
gidecektim, Sally'nin ailesinin yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi,
onlara uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma devam edebilirdim.

Bu planımı Sally'e söylediğimde Sally, 'O gün ben de aileme gidecektim;
isterseniz beraber gidebiliriz,' dedi. Ailesine haber verdi. Onlar da
sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler. Long Beach'ten sabahın
altısında yola çıktık ve dokuz buçuk civarında Sally'nin ağabeyi
Brian'ın evine vardık. Sally'nin babası George orada buluşmamızı uygun
görmüş. Çok güleryüzlü bir aileydi. Brian'ın, en ufağı dört yaş
civarında dört çocuğu vardı.

Ziyaret ettiğim bu güleryüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi
çekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babası George'un torunlarıyla
konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o kadar doğal
yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan bir davranış olduğu
belliydi. Sally'ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi konuştuğunu
sordum. 'Evet' yanıtını alınca, k endisi çocukken de babasının, onunla
göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum. 'Evet, biz böyle biliyoruz.
Ağabeyim Brian da çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla
böyle konuşacağım. Biz böyle biliyoruz', dedi. Tüylerim diken diken
oldu. Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim
uzmanlık alanımdı ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek
konuştuğumu hatırlamıyordum. Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da
vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da
vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım. Daha
sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki öğrenme fırsatından
yararlanmaya karar verdim. Torunlarının önünde diz çökerek konuşan dede
George'a 'Beyefendi, çocukların göz hizasına inerek konuşuyorsunuz!'
dedim. Bana biraz şaşkınlıkla gülümseyerek, 'Tabii, onlar küçük
insanlar!' yanıtını verdi. Öyle bir bakışı vardı ki, bu bakış sanki 'Bu
kadar doğal bir şey ki, herhalde bunu herkes yapıyordur; s en yapmıyor
musun?' diyordu.

O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu.

Bu güleryüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally'nin
ağabeyi Brian'ın davranışı oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle ticaret
yapan, oldukça varlıklı biriydi. Evlerinin büyüklüğünden, yüzme
havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden ailenin zenginliği
belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir dolaylarında telefon çaldı
ve Brian bir süre telefonla konuştu. Ofisten arıyorlarmış, Koreli bir
işadamı Los Anegeles'ta imiş, kendisiyle görüşmek için helikopterle saat
14'te gelmek istiyormuş. Başka bir randevusu olduğunu söyleyerek bu
teklifi reddetmiş olan Brian, bize durumu şöyle açıkladı: 'Dört çocuğum
var ve her hafta biriyle dört saat başbaşa geçiririm. Bugün dört
yaşındaki kızım Mary'le randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar,
eğer dikkat etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber
zaman geçirme olanağı kaybolmuş.

Brian'ın yaşam vizy onunu sormadım, ama davranışından nelere öncelik
verdiği belli oluyordu. Brian için çocukları şüphesiz en az işi kadar
önemliydi. Brian'ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık duygusu, bir
'keşke' olmayacak.

Sally'e sordum: 'Baban seninle randevulaşır mıydı?'

'Evet', dedi, 'yalnız benimle değil, her çocuğuyla sırasıyla başbaşa
zaman geçirirdi. Ve ilave etti, 'Biz böyle gördük, böyle biliyoruz.
Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!'. Gülümseyerek, 'Nereden
biliyorsun?' diye sordum.

'Biz Frank'le konuştuk' diye cevap verdi. Yine içim cız etti. Daha
doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu.

Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın
karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı,
kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce
kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi çocukluğuma içim
yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı. Ve son durak
olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı.

Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca, 'bundan sonra ne yapabilirimle
ilgili düşünmeye karar verdim. İşte değerli okurum; yazdığım kitaplar,
verdiğim seminerler, hazırladığım televizyon programları, 'Ne
yapabilirim?' sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir. Sally'nin içinde
yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun davranışlarına şimdi
daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, içinde yetiştiği ailede, varoluşun
beş boyutunu da doya doya yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına inerek onunla
göz göze konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın, sen doğalsın, sen
değerlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın', mesajı alır ve
çocuğun CAN'ı beslenir.

Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, 'Seninle zaman geçirmek
istiyorum, seni özledim', mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu mesajı
zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel
mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, 'Ben sevilmeye layık biriyim!' di ye
yoğrulur.

Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras, varoluşun beş
boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN'dır.




...........alıntıdır.............
__________________
YaŞlAnMaK bİr TePeYe TıRmAnMaK gİbİdİr..ÇıKtIkçA nEfEsİN dArAlIr aMa GöRüŞ aÇıN gEnİşLeR
snp isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 17
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:17 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,