Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Serbest Kürsü

Serbest Kürsü HertürLü konuyu açıp payLaşabiLirsiniz...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 18/12/10, 07:22   #1
RoN@hi
Cumhurbaşkanı
 
RoN@hi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Bulunduğu yer: a$kistaN
Mesajlar: 7.752
Tecrübe Puanı: 25 RoN@hi is a jewel in the rough RoN@hi is a jewel in the rough RoN@hi is a jewel in the rough RoN@hi is a jewel in the rough
Exclamation Ki$iseL HafızaLarımıza Dar߀

KİŞİSEL HAFIZALARIMIZA DARBE!

[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
12 Eylül askeri darbesi kişisel hafızalarda başka başka görüntüler bıraktı ama filmin sonu hepimiz için aynı oldu: Kayıp. Sevdiklerimizin, hayallerin, gelecek düşlerinin, ideallerin yitimi…

M. Uğur Yüksel




12 Eylül’ü hatırlamayanlardanım. O sabah ne olduysa, benimle birlikte milyonlarca hayata, ömür boyu kurtulamayacakları bir kader yazıldığını biliyorum yalnızca. Hayatım boyunca bana seçim diye sunulanları yazgıladığını da biliyorum. 12 Eylül askeri darbesi kişisel hafızalarda başka başka görüntüler bıraktı ama filmin sonu hepimiz için aynı oldu: Kayıp. Sevdiklerimizin, hayallerin, gelecek düşlerinin, ideallerin yitimi…
Bu yıl 3–19 Aralık tarihlerinde Ankara, Artvin ve Ordu’da yapılacak 16. Gezici Festival’in teması “Darbe!”. Vicdanı en olmayacak yerinden vuran, özgürlüğü postalların insafına terk eden, hakların üzerini haksızlıkla örten askeri müdahalelere yalnızca Türkiye’den değil Şili, Brezilya ve Portekiz üzerinden de bakacak olan festival programında birçok ülkeden temaya uygun filmlerin yanı sıra Özlem Sulak imzalı bir de kişisel hafıza çalışması yer alıyor.
‘12 Eylül’ adlı bu çalışmadan yola çıkarak sinemacılara sorduk: “Kişisel hafızanızda darbe nasıl yer etti ve bugün nerede duruyor?”
Yanıtlarla birlikte, festivalin hatırlatacağı acı ve öfke dolu tüm anılar, 12 Eylül’ün 30. yılına, yargılanmayan işkencecilere ve kahramanlaştırılan generallere armağanımız olsun!..

12 Eylül hikâyesi

Ahmet Rıfat Şungar
Oyuncu
Tarih, zaman gibi kavramlara sırt çevirmiş kişi, artık bazı durum ve yaşatılanların tarih olarak not edilmesi gerektiğine inanıyordu. Gün pazar. Mühim bir gün, hemen kalkıp kıyafetlerini giydi; yağmur, yerin tozunu ve toprağını akıtmış olsa da gökyüzüne bakarken gözlerini kısmak zorunda kalıyordu. Güneş yağmura nazire mi yapıyordu? Sarmış olduğu tütünden binadan çıkar çıkmaz ilk nefesini aldı, yüzünün ve bütün kaslarının gevşek olduğunu çok iyi hissedebiliyordu. Dik olmasa da eğik olan yokuştan aşağı doğru salınırken, içeceği orta kahveyi, okuyacağı mecmuaları düşlüyordu. Düşleri tebessüme dönüşünce sarma tütünü aralanan dudaklarından düştü. Eğildi. Yerden özenle sarmış olduğu tütün dolu kağıdı aldı, şansı yaver gidiyordu, sigarası ender olarak kuru kalmış yerlerden birine düşmüştü. Dudaklarının arasına sıkıştırdı, çakmağı alev aldı, sigarası ciğerlerinin yardımıyla dumanını tüttürdü. Bir anda eğik bayırın sonuna geldiğinin farkına vardı, gözleri hâlâ kırılan ışığın temasıyla kısıktı, yavaş yavaş araladı ve dikkat kesilerek etrafına baktı. Her yer barikattı, sokakların belli ki birçok yerinde yürümek yasaktı, üniformalı tek tipler her yerdeydi. İnsanlar kendilerine ayrılmış hissiyatıyla -barikat arkalarından sessizce ve birçoğu kafaları önde- çizdikleri istikamete doğru yol aldı. Eğik bayırın ucunda dumanı tüten sarma tütün kendiliğinden sönmüştü, kişi sabit bir şekilde durumu algılama derdinde, ayıldı. “Durma yolun ortasında, devam et.” Üniformalıya baktı, elini cebine attı, çakmağı gene alev aldı, ciğerleri aldığı emirle gene içerilere doğru derin derin dumanı kavradı. “Sana diyorum devam etsene arkadaşım” elini tekrar cebine attı, dudakları sanki konuşma yetisini kaybetmişti, özenle sardığı tütünlerinden birini çıkarıp üniformalı arkadaşına uzattı. “Bana mı? Çok sağol, yabancı tütün mü? Aaaa maça mı gidiyorsun, forman çok güzelmiş, keşke iş olmasa ben de gitsem, ben de Beşiktaşlıyım.” Çakmağını alevledi içten bir tebessümle arkadaşının sigarasını yaktı.
“Ne yapıyorsun orada buraya geeel Zeki.” Arkasından baktı, bir sürü üniformalı arasına karışınca hiçbir farkı kalmadı, Zeki hangisiydi? Kişi, bir türlü anlayamadı. Bariyerlerden birine doğru yürüdü, dirseklerini üzerine dayayıp dumanı yudumladı, önce acı bir şekilde öksürdü, ardından tütününü yere bıraktı. Yavaşça bariyeri araladı, sahipsiz görünen bomboş yola adım attı, elleri cebinde iskeleye doğru yollandı, önü hariç sağına soluna bakmıyor olsa da sanırım barikatların arasında yalnızdı. İlk önce bir, ardından iki, üç ve daha çok bariyerin aralandığını fark etti, sıkış sıkış kaldırımlardan boş ve ferah yola adımlandılar, artık yalnız değildi, birileri onun gibi bariyerleri itti, yalnız gittiği yolda kişi onlara onlar kişiye eşlik etti. “Beyler kaldırıma çıkar mısınız?” Umursamadı. Kendisiyle beraber umursamayan birkaçıyla yolu arşınladı. İleriye baktı; yeşil, beyaz, lacivert panzerler vardı, silahlar vardı. Tüfeklerin namlusu gözünde parladı.

Sanki her biri kendisine doğrultulmuş gibiydi. Aklı almadı ve gene elini cebine attı, bu sefer parmaklarının arasına alev çakmadı, etrafında üniformalılar çoğaldı. “Hadi kardeşim işimiz var, kaldırımdan yürü.” Kardeşini dinledi, kaldırıma çıktı, yürüdü, düşünmedi hiçbir şeyin üzerine, fakat anlayamadığı bir şeyler vardı, belki de anlamlandıramadığı. Kaldırımın boş köşesinde çöküp kaldı, parmaklarının arasını alevlendirdi, derin ama çok derin bir soluk aldı, hiçbir şey hissetmese de, üniformalı arkadaş ve kardeşlerinin her birinin gözlerinin içine bakıyor olması, üniformalılar için tuhaf bir gerginliği ortaya çıkardı. Kolundan kavradı, kendine doğru salladı, kişi ve sigarası sağa sola sallandı “Yürü diyorum oğlum sana, yürü lan.” Yürüyemedi öylece kala kaldı. “Abi arkadaş tanıdık ben ilgilenirim.” Zeki, kişiye baktı, koluna girdi kalabalıktan uzaklaştırdı. “Arkadaşım şu tütünü içemedim, bir tane daha var mı?” Kişi Zeki’ye baktı, elini cebine attı, tütünlerini pay etti. “Hadi kardeşim sen devam et, bugün biraz karışık buralar. Biz de onlara 8 atarız bugün inşallah, Ankara’nın intikamını alırız inşallah.” Kişi ardından baktı, Zeki koştura koştura isminden uzaklaştı, aynılaştı. Kişinin aklında her şeyden öte tek bir düşünce dalgalandı. Acaba, Beşiktaş zamanında aldığı darbenin intikamını almalı mıydı?

Dakika dakika bekliyordum yasağın bitmesini

Ayça Damgacı
Oyuncu
1979’da başladım ilkokula. Yani darbe günlerinde ikinci sınıfa geçmiştim. İlk sene önlüğümüz siyah-beyaz pötikareyken ikinci sene siyah olmuştu, ben darbe yüzünden olduğunu sanmıştım. Çünkü her değişimin sebebi o sanıyordum. Hele sokağa çıkma yasağı benim gibi sokakta oynamaya bayılan bir çocuk için tam bir yıkımdı. Babamla beraber balkondan bakıyorduk, acaba sokaktan kimse geçer mi diye. Dakika dakika bekliyordum yasağın bitmesini.

Evimiz Gayrettepe 2. şubenin az ilerisindeydi. Önce 2. şubenin çevresindeki yolları kapadılar. Ben küçücük aklımda anlayamamıştım “her zaman gittiğimiz yollar niye bir gecede kapanıyor” diye. Sonra binanın önünde gözaltına alınmış yakınlarını bekleyen aileleri hatırlıyorum. Orada biriken insanları bir 'pazar' görüp açılan büfeler, çay bahçeleri, fotokopiciler. Ne yazık ki ailem bir şekilde olumlu karşılamıştı darbeyi. Onlar için 'huzursuzluk' ortamı bitmişti, ortalık 'terörden temizleniyordu'. Anneannem Kenan Evren'i çok yakışıklı buluyordu. Üniformasını, çakı gibi buyurgan halini… En çok da o mutluydu. Her sabah gırtlağı kanayana kadar “ne muylu türküm diyene” diye bağıran çocuklar (ki bana hiç okutmadılar çok şükür!) ve akşam eve gidince basılan hücreler haberleri, masaların üzerinde silahlar ve arkadaki tutukluların görüntüleri arasında geçti zaman. Elleri arkadan kelepçeli insan görüntüleri... Ama en çok da masadaki silahlar. Ve ekran karşısında bunları görüp “cık cık cık” yapan ailem. Sonra silahlara merak sardım. Tek istediğim oyuncak tabanca tüfekti. Saatlerce sokakta oğlan çocuklarıyla dekmancılık oynamaya başladım o yıllar.

Çocukluğum boyunca üniformadan ürktüm

Derya Alabora
Oyuncu

İnsanın çocukluğunun darbe sözcükleriyle geçmesi ne fena değil mi? Adı üstünde, bir şeye yara aldırmak, isteği dışında öldürmek dahil her şeyin mübah olduğu bir sözcük. Üstelik benim için iki tane, darbe üstüne darbe yani. Daha yaşamı anlamamışken, dünyanın henüz farkına varıyorken, asker postallarıyla yaşanan aşklar, sokağa çıkma yasakları, okullarda kavgalar, ölümler, aramalar. Herkese birbirini sevmeleri öğütlenen bir dünyada ne büyük bir ironi!

Ben çocukluğum boyunca üniformadan ürktüm. Çünkü ne zaman üniformalı insanlar çoğalsa orada sevgi yoktu. Şiddet vardı, yasaklar vardı. Oysa ben insanları sevmek, müzikler dinlemek, dünyayı öğrenmek istiyordum. Arkadaşlarımın işkence gördüğü, öldürüldüğü, küçücük çocukların annelerinin gözü önünde tecavüze uğradığı bir dünya bana ait olamazdı. Dünyayı kana bulayan bir zihniyet benim ülkem olamazdı. Ama kim benim fikrimi sordu ki? Kim benim nasıl bir dünyada olmak istediğimi merak etti? Bizler istikbal değil miydik, onu biz kurmayacak mıydık, o zaman başkalarının kurduğu isteğimiz dışındaki dünyayı bize baskıyla kabul ettiren bu insanlar kimdi, ne hakları vardı benim dünyama müdahale etmeye, hiçbir hakkımın olmadığı bu dünyada benim ne işim vardı?

Sorularla geçen gençlik yılları, sonra bunların cevaplarını bulmanın dehşeti, iktidarın ne kadar büyük bir güç olduğu ve her zaman kanla kazanıldığı, dünyada iyiliklerin asla olmadığı, kötülüğünse giderek çoğaldığı, insanın doymak bilmez yapısı... Ama inanır mısınız, daha iyi ve daha güzel bir dünyaya olan inancım bitmedi. Belki diyorum, belki bir gün insanlık bu kan arayışına doyacak, belki sevgi tüm nefretlerin üstüne çıkacak hayal ettiğimiz daha güzel dünyaya belki kavuşacağız.

12 Eylül beni feminist, yeşil ve vejateryen yaptı

Alin Taşçıyan
Sinema yazarı
Bir çocuk olarak darbe ve sıkıyönetimin, askerlerin yönetime el koymasının fazla bir anlamı yoktu benim için, yarattığı korku atmosferinden başka. Büyükler panik içindeydi, telefonda konuşmaya korkuyor, biraraya gelince fısıldıyorlar ve kesinlikle yorum yapmıyorlardı yanımda. Radyo ve televizyonu pürdikkat izliyorduk ve babam eve erken geliyordu! Gece sokağa çıkma yasağına hiç akıl erdirememiştim, nasıl olurdu da insanlar evlerine zorla kapatılabilirdi?

Korku ve kaygıyı hatırlıyorum çok net olarak ve isyanı! Bir de süngüleri. Her yerde nöbet tutan askerlere süngü takma emri verilmişti ve ben 11 yaşında, ufak tefek bir çocuktum. O süngüler gözüme girecek gibi geliyordu. Hâlâ sivri şeylere bakamam. Ama iki yıl sonra bu duygular yerini dehşete bıraktı. Akla ve vicdana sığmayan işkence haberleri yayıldıkça insanlıktan tiksindim. Darbenin ne olduğunu, 12 Eylül'de ne yapıldığını anladım. Cumhuriyet okumaya başlamıştım, sonradan işkencecileri affeden ve askeri darbeyi gerekli bulan Cumhuriyet yazarlarını daha 13 yaşında hakikaten saf bir dimağla okurken belirlendi pasifist görüşlerim. Totalitarizmi, faşizmi, militarizmi, konformizmi öğrendim. 12 Eylül beni çoook sonra politize etti. Her tür şiddete, yasağa, baskıya karşı, insanın doğada kötülüğü bilen tek canlı olmasından utanç duyan biri, feminist, yeşil ve vejateryen yaptı.

Gece yarısı gelen beyaz Renault arabalar

Zeki Demirkubuz
Yönetmen
Darbe gece yarısı gelen beyaz Renault arabalardır hafızamda. Geceleri ne zaman bir araba sesi duysam yavaşça kalkar, gizlice sokağa bakardım. Araba beyaz Reno ise, ben ya da mahalleden birinin önünde zor günler olduğunu anlardım. Değilse rahatlar, yatağa dönerken annemle karşılaşırdık karanlık koridorda. Her seferinde utanırdık biraz. Ben ona, o da bana su içmeye kalkmış numarası yapardık. Şimdiler de çok az rastlıyorum bu beyaz renkli reno arabalara. Tedavülden kalktıkça rahatlıyor, darbe de o günlerde siliyor hafızamdan...

Toplumsal bir akıl tutulması yaşıyoruz

Özgür Doğan
Yönetmen
6 yaşındayım, ilkokula yeni başlamışım. Muş-Varto’da bir köydeyiz. Kış ayları, her taraf kar. Askerler köye geldiler ve bütün evleri arıyorlar. 15–16 yaşlarında bir genci okulun yanındaki çeşmeye getirip, elbiselerini çıkardılar ve dövmeye başladılar. Ardından onu buz gibi çeşme suyunda ıslatıp karların üstünde süründürdüler. Bu saatlerce sürdü ya da benim için zaman uzamıştı. Bütün köylüleri de bu işkenceyi izlemek zorunda bıraktılar.

Darbe bugün için ‘sıradan’ insanların her bir kılcal damarında duruyor. Devletin uyguladıgı şiddeti ve terörü rasyonelleştirebilirsiniz, ancak sıradan insanların faşizmini nasıl açıklayacağız? Bence en temel problem, vicdan yoksunluğu. Bugün yaşanan savaştan, polis şiddetinden, sokaklardaki vahşetten, tecavüzcülerden... en masumlar sorumludur. Vicdanlar sızlamadığı, hatta hiç çalışmadığı için, toplumsal bir akıl tutulması yaşıyoruz.

Ecelinle öleceksen bile ihtilal gününü seçmeyeceksin

Rıza Akın
Oyuncu
Aylardan Mayıs. Güneş tepemizden bütün hücrelerimize giriyor. Adana için neredeyse yazın ortası. Bir kamyonun kasasındayız. Üç yaşında yokum daha. Annem, babam, iki üç komşu, kimler hatırlamıyorum. Kamyon kasasının ortasında yatıyor dedem. Bedenine sarılmış battaniyeden kefeninin beyaz uçları görünüyor. Mezarlığa gideceğiz ama adım başı durduruluyoruz. Asker, polis, hatta bazı siviller kesiyor yolumuzu. Kamyonu amcam kullanıyor. Saatler sürüyor beş kilometrelik yolculuk. Sonunda varıyoruz ve gönlüyle benim yaşımdaki dedemi toprağa gömüyoruz.

İşte, ömrüme sığan üç ihtilalden ilki bu. Hâlâ ‘ihtilal’ dendiğinde o gün yaşadıklarımla başlar beynim devinmeye. Ecelinle öleceksen bile ihtilal gününü seçmeyeceksin.
İkinci ihtilalimizi ‘aklı baliğ’ olarak yaşadım. Ayrımsayarak yani. Gecenin bir yarısı evimize dolan adamları hiç unutmuyorum. Ders kitaplarımı yerlere savuranı simdi görsem tanırım sanki. Oysa geç kalmışlardı. Bektaşi hikâyeleri bile çooktan banyo sobasında, bahçedeki ocakta yanmıştı.

12 Eylül’de gözaltındayken “en çok o zaman banyo yapmıştık” diye geçti aklımdan. Nereden geldiyse... Sanırım Ankara Emniyeti’nin ‘DAL’ adı verilen birimine tahsis edilmiş bodrum katında bir radyo sesi dürtmüştü beni. Çünkü en çok o zaman radyo dinlemiştik. Hiç kapatmamıştı babam radyoyu. Hatta nerdeyse ‘radyo nöbeti’ vardı aile içinde. Babam işteyken nenem, annem sırayla, hatta birbirlerine nöbet devrederek dinlerlerdi. Annemin babası bu dinleme nöbetlerinin en kıdemlisiydi. Kadınların bu nöbet devirlerini hiç ciddiye almadan, vakur bir şekilde, dinlemiyor gibi yaparak dinlerdi radyoyu. Haberlerde en sık adı geçen Deniz Gezmiş’i ‘Alevi’ ilan etmişti. “Bu çocuk Alevi” diyordu arada bir. O kadar inandırmıştı ki kendini buna, üç gencin asıldığı günün gecesinde sabaha kadar saz çalıp, kendi başına cem tuttu. Bildiği bütün deyişleri çaldı söyledi.

‘DAL’dayken dedemin, nenemin o masum ağıtları geçti gözümden, o an bedenimdeki acıdan çok onlara ağladım uzun uzun.

Uygunadım Hayatlar!
16. Gezici Festival’in “Darbeler” temasından yola çıkarak hazırladığı “Uygunadım Hayatlar!” bölümünde; Costa Gavras’ın Kayıp (Missing), Cao Hamburger’in Annemler Tatilde (The Year My Parents Went On Vacation, 2006, Susana Sousa Dias’ın 48 (48, 2009), Elizabeth Farnsworth ve Patricio Lanfranco’nun Yargıç ve General (The Judge and the General, 2008), Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez’in Beynelmilel (2006), Özlem Sulak’ın 12 Eylül (2010) filmleri gösterilecek.
__________________
"SeN" 0L da;

İster yar oL ister yara !!

Lütfun da ßaşım üstüne kahrın da...
RoN@hi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 946
Takımınız:
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:28 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,