Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Eğlence > ilginc yazılar

ilginc yazılar ilginc yazıları burda bulabirsiniz.

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 20/09/08, 22:24   #1
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart bilinmeyen gerçekler

Kertenkele ısırır mı? Eğer ısırıyorsa zehirleme ihtimali var mı?
Kertenkeleler, sürüngenler sınıfının üyeleri. Varangiller ailesi dışındakiler küçük bireylerdir. Küçük bireylerde dişler de çok küçük olur. Kertenkelelerin tümü genelde insandan kaçarlar. Eğer elle tutulursa kendisini koruma amaçlı ısırabilir. Ancak bu da oldukça düşük bir olasılıktır. Ülkemizde zehirli kertenkele yaşamıyor. Bunun yanında varanlar çok büyük olduğundan yaklaşılırsa ısırabilir. Ancak, bu tür de çok az kaldığından görme olasılığınız yoktur.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:25   #2
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

kabızlık nedenleri
Kabızlık çoğu kez hekimler tarafından basit bir rahatsızlık gibi algılanıp ihmal edilir ancak bu rahatsızlığı çeken hastalar için ciddi bir sorun ve hatta yaşam düzenlerini bozabilecek bir problem haline gelebilir. Bazı vakalarda geçici ve kendi kendine halledilebilen bir sorun olan kabızlık bazı vakalarda ise gerek nedeni ve oluş biçimi, gerek sonuçları, gerekse de tedavisi yönünden deneyimli bir doktoru bile çok uğraştıracak kompleks bir rahatsızlık olabilir.

Kabızlık toplumun %30’a varan kesimini ilgilendiren, özellikle kadınlarda, yaşlı insanlarda ve çocuklarda görülen bir rahatsızlıktır; genellikle kroniktir ve tüm yaşam boyu sürebilir.

Kabızlık kişilerin yaşam kalitesini derinden etkileyebilen, hatta depresyon, sinirlilik, anksiyeteye yol açabilen bir rahatsızlıktır. Ayrıca hemoroid, fissür, fistül gibi çok rahatsız edici hastalıklara da sebep olabilir.

Kabızlık deyimi kişiden kişiye farklı anlamlar taşıyabilir, basitçe haftada 3 kereden az tuvalete gitmeyi kabızlık olarak kabul ediyoruz. Ayrıca defekasyon esnasında aşırı ıkınma, karında şişkinlik ve ağrı, kalın ve sert veya keçi pisliği gibi ufak ufak parçalar halinde büyük abdest yapma, yeterli boşalamama hissi, anüs bölgesinde tıkanıklık hissi, parmakla boşaltma ihtiyacı olması da diğer kabızlık bulgularıdır.

Kabızlık ek bir hastalık olmaksızın, yani sadece kalın barsağın çalışma bozukluğu nedeni ile olabileceği gibi, birçok başka hastalık nedeni ile oluşabilir. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz.


-Sindirim sistemi hastalıkları- barsak kanseri, iltahabi barsak hastalıkları, barsak yapışıklıkları, fıtık gibi...
-Yaşam şekli- Yetersiz sıvı ve lifli gıda almak, hareketsiz yaşam...
-Endokrin ve metobolik bozukluklar- Diabet, elektrolit bozukluğu yapan hastalıklar, hipotroidizm...
-Nörolojik hastalıklar- multipl skleroz, parkinson hastalığı, inme
-Bazı ilaçların kullanılması- antiasitler, antidepresanlar, antipsikotikler,demir hapları
-Psikolojik rahatsızlıklar- Depresyon, anksiyete, yeme bozuklukları, bulimia gibi...
-Kadınları etkileyen durumlar- gebelik, yumurtalık kanseri gibi...
-Bazı barsak yumuşatıcı bitkisel ilaç ve çayların uzun süre kullanılması
-Makat bölgesi adelelerinin çalışma bozukluğu

Yeni oluşmuş kabızlık bazen barsak kanseri gibi ciddi hastalıkların habercisi de olabilir. Barsak alışkanlığında değişiklik olan, özellikle son zamanlarda oluşmuş kabızlığı olan kişiler eğer aşağıda belirteceğimiz bulguların bazıları da varsa vakit geçirmeden ileri tetkik ve tedavi için doktora başvurmalıdır.

Bu bulgular:

İştahsızlık
Kilo kaybı
Büyük abdesten kan gelmesi
Makat bölgesinde ağrı
Ateş
Karında kramplar
Karın ağrısı
Ailede barsak kanseri ve iltahabi barsak hastalığı olmasıdır.


Kronik kabızlık sorunu ise bir çok hasta bitkisel ilaç ve çaylarla, bazen de doktor olmayan kişilerce tavsiye edilmiş ilaçlarla aşılmaya çalışılmaktadır.

Bu kişilerin bir doktor tarafından değerlendirilerek kabızlık nedeninin ortaya konması ve buna uygun yaşam ve yeme şekli düzenlenmesi, bazen bitkisel ve normal ilaçlar ile kabızlığın tedavi edilmesi gereklidir. Bazı nadir durumlarda tıbbi tedaviye hiç cevap alınamayan hastalara son çare olarak cerrahi tedaviler de yapılabilmektedir.

Sonuç olarak kabızlık sorunu çeken kişilerin bu rahatsız edici durumdan kurtulmak ve daha kaliteli bir yaşam sürebilmek için kendilerini doğru yönlendirecek bir hekimden yardım almaları gerekmektedir.

Doktora başvurmadan önce kabızlık durumları ile ilgili bazı soruları önceden cevaplayarak hazırlıklı gitmek ve bu bilgileri de doğru olarak vermek doktorunuzun tanı ve tedavisine çok yardımcı olacaktır.

Bu soruları şöyle sıralayabiliriz:
-Ne kadar zamandır kabızlık sorunu yaşıyorsunuz?
-Kabızlık devamlı mı, aralıklarla mı oluşuyor?
-İki defekasyon arasındaki süre kaç gün?
-Stresli zamanlarda kabızlığınız artıyor mu?
-Gaita rengi, şekli, sertliği nasıl?
-Defekasyon esnasında anüs bölgesinde ağrı oluyor mu?
-Defekasyon esnasında veya sonrasında kanama oluyor mu?
-Karın ağrısı oluyor mu?
-Geçirilmiş ameliyatınız var mı? (özellikle karın ve bel ameliyatları)
-Geçirilmiş kaza ya da yaralanma var mı?
-Hangi ilaçları kullanıyorsunuz?
-Kahve, kola gibi içecekleri çok içiyor musunuz?
-Alkol alıyor musunuz, miktarı ne kadar?
-Sigara içiyor musunuz, miktarı ne kadar?
-Başka ne gibi yakınmalarınız mevcut?


Bu soruların cevaplarını önceden hazırlayarak doktora başvurmak tanı ve tedavinizi kolaylaştıracaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:25   #3
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Çift sarılı yumurtalardan çift civciv çıkar mı?

Çift sarılı bir yumurta, ovaryumdan serbest bırakılacakları zaman birbirinden ayrılmayan iki yumurta hücresinin, eşey kanalında kabukla kaplanması sonucunda oluşur. Çift sarılı yumurtalar, genellikle yeni yumurtlamaya başlayan ve yumurta oluşumları henüz senkronize olmamış genç tavuklarda görülür. Ancak bazı tavuklar kalıtımsal biçimde bu özelliğe sahiplerdir ve hayatları boyunca çift sarılı yumurtlama özelliği gösterebilirler.

Çift sarılı yumurtalarda yavru gelişimi çok olası bir durum değildir. Embriyo için yaşamsal bir gıda kaynağı olan yumurta akı, iki embriyo için yeterli değildir. Çift sarılı bir yumurtada yavru gelişimi meydana gelse de, yavrulardan biri yaşam savaşında diğerini yenmekte, ancak genellikle iki yavruda henüz yumurtadan çıkamadan yaşamlarını yitirmektedirler.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:25   #4
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

İnsanlar ilk defa bir meyve yada sebzenin yenebileceğini nasıl anlamışlardır?
Örneğin çok acı bir yeşil biberi ilk defa yemeyi deneyen insanlar çok acı olduğu halde bunun zehirli olmadığını nasıl anlamışlar ve yemeye devam edebilmişlerdir?

İnsanların diyetlerinin şekillenmesi, büyük ölçüde deneme-yanılmaya dayanıyor. Ancak, bu şekillenme süreci boyunca yaşam için potansiyel tehlike olabilecek belli bazı kokulardan ve tatlardan uzak durulduğu da bir gerçek. Kesin kokular, acı tatlar, hatta ekşi tatlar, insanların uzak durdukları besinleri belirleyen öncelikli etkenler. Küçük çocukların da beslenme alışkanlıklarında bunlardan özellikle uzak durmaları da aynı nedene bağlanıyor.

Hem besin hem de su gereksinimini karşıladığı görülen, tokluk hissi yaratan, tadında ya da kokusunda herhangi bir uyarıcı nitelik bulunmayan sebze ve meyveler, diğerlerine kıyasla insanın diyetine çok daha çabuk girerek benimsenmiş.

Ancak, tadı ya da kokusu bu saydığımız ölçütlerin aslında dışında olan bazı besinlerin insanların diyetine girmiş olma nedenleri, başka etkenlere de dayanıyor olabilir. Çeşitli etnik grupların, belli inanışlar ya da alışkanlıklar dahilinde oluşturdukları beslenme tercihleri, daha sonra �damak zevki� olarak adlandırdığımız kavramın ortaya çıkmasına da önayak oluyor. İnsanların yaşadıkları bölgelerde bulunabilir olan ve olmayan besin maddelerine göre de şekillenen �damak zevki�, örneğin biberin hiç yetişmediği bir coğrafyada yaşayan insanların bu tada tamamen yabancı olmalarına ve belki de bir şekilde önlerine biber çıkması durumunda onun tadından hiç hoşlanmamalarına neden oluyor. Farklı coğrafyalar arasındaki kültürel etkileşim de, bu bölgelere özgü olan tatların, başka coğrafyalara yayılmasına yol açıyor.

Tabii ki hangi besinin ilk önce nerede ne şekilde yenmeye başladığına ilişkin kesin kayıtlar yok (ekimi ya da yetiştirilmesi yapılan türler haricinde). Ancak, biberin ne şekilde tüketilmeye başlandığı konusunda size birkaç varsayım sunabilirim:

* Biber bitkisinin önce tatlı olan bir türü yenmiş, hoşa gitmiş, daha sonra acı olan türleri de sakınılmadan yenmeye başlanmış olabilir.
* Tesadüfen bir et parçası üzerine düşmüş olan bir parça biberin, bu eti koruyucu özelliği ya da etin tadını güzelleştirici etkisi fark edilmiş, bundan sonra da bir tercih nedeni olmuş olabilir.
* Acı biber, bir etnik grupta bir inanışın parçası olmuş (örneğin kötülüklerden arındırdığı gibi) ve önce bu etnik grubun beslenme alışkanlıklarına yerleşmiş, daha sonra da bu etnik grubun etkileşim içinde olduğu diğer kültürlere aktarılmış olabilir.
* Aslında tıbbi özelliği de olan biber bitkisinin, yine bir otacı tarafından bir hastayı tedavi etmek amacıyla tesadüfen kullanımına şahit olunmuş, bundan sonra da tüketilmeye başlanmış olabilir.

Beslenme alışkanlıklarının şekillenmesiyle ilgili olarak derlenerek hazırlanan ve Kasım 2004 tarihli sayımızın Yeni Ufuklar eki olarak verilen �Beslenmenin Evrimi� de, bu konuda çok değerli bilgiler içeriyor. Eğer bu gibi konulara meraklıysanız, bu eki de okumanızı öneririm.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:25   #5
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Bir kene ortalama kaç metre küp kan içebilir?

Kenelerin bir seferde emdikleri kan miktarı, kenenin türüne ve yaşına göre değişiklik gösteriyor (800’ün üzerinde kene türünün olduğunu, sayının bazı kaynaklarda 850-860 arası verildiğini de hatırlatalım). En yaygın görülen ve en fazla çalışılmış kene türlerinden biri olarak kabul edilen kış kenelerinin (Dermacentor albipictus) dişileri, bir seferde ortalama 2 mililitre kan emebiliyorlar.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:25   #6
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Meyve aromalı buzlu dondurmaya dikkat
Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilgün Karaağaoğlu, sütsüz-meyve aromalı buzlu dondurmaların saf enerji kaynağı olduğunu, enerji değerlerinin yüksek olması ve boya maddesi içermesi nedeniyle tüketilmemesini önerdi
26 Mayıs 2007




Nilgün Karaağaoğlu, dondurmaların sütlü ve meyve aromalı (buzlu) olmak üzere iki gruba ayrıldığını kaydetti.

Hijyenik koşullarda hazırlanan ve saklanan sütlü dondurmaların, günlük protein ve kalsiyum gereksinimine katkı sağlayacağını ifade eden Karaağaoğlu, günlük tüketilmesi gereken süt-yoğurt miktarının bir kısmının dondurma olarak tüketilebileceğini belirtti.
Karaağaoğlu, dondurmanın enerji içeriği yüksek bir besin olması nedeniyle beden ağırlığı yüksek bireyler tarafından çok fazla tüketilmemesi gerektiğine işaret ederek, alerjik ve bağışıklık sistemi çok gelişmemiş bireylerin ise katkı maddelerini içeren hazır dondurmaları yerken dikkatli olmaları gerektiğini söyledi.


Karaağaoğlu, özellikle yaz aylarında hamurlu tatlılar yerine sütlü dondurmaların tercih edilebileceğini kaydetti.
Vitrin satışı yapılan yerlerden alınan dondurmanın servis edilen kaşığının, açıkta, su içinde ve sıcak ortamda bekletilmesi ile mikrobiyolojik üreme gerçekleştiğini ifade eden Karaağaoğlu, “servis kaşığından bulaşan zararlı mikroorganizmaların, besin zehirlenmesine kadar sonuçları olabilir” dedi.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:26   #7
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Uzayda dikilen bir bayrak dünyadaki gibi dalgalanır mı?
uzay boşluğu, ya da bu boşlukta yer alan, ancak atmosfer tutamayacak kadar küçük gökcisimleri: Örneğin, asteroidler ya da Ay. Bu durumda atmosfer hareketleri (yani rüzgar) olmadığı için bayrak da dalgalanmaz. Bu nedenle Neil Armstrong tarafından Ay'a götürülen ABD bayrağı, folyo gibi ince :-):-):-):-)lden yapılmıştı. Yoksa, bazı uyduruk senaryolarda oldugu gibi "dalgalanır" görünen Amerikan bayrağı, astronotların gerçekte Ay'a gitmeyip resmi bir stüdyo'da çektirdiklerinin kanıtı (!) değildi.
Ancak kuşkusuz uzayda atmosferi olan gökcisimleri de var. Dünyamız gibi... Buralarda bayrağın dalgalanacağından kuşku yok. Atmosferi dünyamızdan çok daha seyrek olduğu halde zaman zaman tüm gezegeni kaplayan toz fırtınalarının yaşandığı Mars'ta da bayrak dalgalanırdı. Hatta Jüpiter gibi saatte 400-600 km hızda fırtınaların olduğu Jüpiter'de bayrak, tümüyle parçalanmadan önce çok kısa bir süre için dalgalanabilirdi...
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:26   #8
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Dünyada kaç ırk vardır, temele inersek kaç ırk'a kadar inilebilir ve bunlar hangileridir?
Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan, çok sayıda insan ırkı bulunuyor. Irkların birbirinden ayrılmasında ve tanımlanmasında, çeşitli gen sistemleri ve morfolojik özellikler kullanılıyor. Carleton Coon’a göre, insanlar iskelet yapısına göre 5 temel ırka ayrılıyor. Tüm diğer ırkların da, bu ırkların birbiriyle melezleşmesinden ortaya çıktığı kabul ediliyor.

1. Kafkas ırkı (Caucasoid): Kafkasya, Akdeniz, Kuzey ve Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Anadolu ve Hindistan bölgesini kapsıyor. Karakteristik özellikler arasında düz yüz, yüksek alın, ince dudaklar, dar ve öne çıkık burun, dalgalı saç, yüz ve vücutta yüksek kıl oranı, beyaz-kahverengi arası cilt rengi sayılıyor.

2. Moğol ırkı (Mongoloid): Çin, Japon, Eskimo, Ainu ve Amerika yerlilerini (kızılderilileri) kapsıyor. Karakteristik özellikler arasında sarı deri rengi, yüz ve vücut kıllarında seyreklik, yuvarlak yüz, çıkık çene kemikleri, az gelişmiş kaş kemerleri, basık burun ve yüz, kısık gözler, şişkin göz kapakları, düz siyah saçlar sayılıyor. Bir diğer belirgin özellik, erkek ve kadınların dış görünüşlerinin, diğer ırklara kıyasla daha fazla birbirine benzemesi.

3. Kongo ırkı (Congoid): Zencileri ve Afrika pigmelerini (kısa boylu ırkları) kapsıyor. Karakteristik özellikleri çok koyu deri rengi, kıvırcık saçlar, seyrek kıllılık, dar bir baş, ileriye çıkık üst çene, geniş burun, kalın dudaklar, az gelişmiş çene ve dar kalça kemeri.

4. Capoid ırk: Congoidler dışındaki Afrika ırklarını kapsıyor. Çok uzun boy, kahverengi-siyah arası deri rengi ve özellikle kadınların kalçalarında yüksek oranda yağ toplanmasıyla karakterizeler. Bu ırkın en tipik örneği de Buşmanlar.

5. Avustralya ırkı (Australoid): Avustralya başta olmak çevre adalarda yaşayan ırkları kapsıyor. Çok farklı coğrafyalarda yaşamaları nedeniyle ortak özelliklerini saymak diğer ırklara göre daha zor. Ancak, açık deri rengi ve geniş burun, en temel tanımlayıcı özellikleri.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:26   #9
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Güneş ömrünü tamamladığında bir kara deliğe mi dönüşecek? Bir de Güneş'in kaç yıllık ömrü
Bir yıldızın karadeliğe dönüşebilmesi için Güneş'ten en az 8 kat daha fazla kütleye sahip olması gerekli. Güneş ve benzeri kütlede yıldızlarsa ömürlerinin sonlarına doğru şişip kırmızı dev haline geliyorlar ve birkaç kez şişip büzüştükten sonra hidrojenden oluşan dış katmanlarını yavaşça uzaya bırakıyorlar. Artık ardışık füzyon tepkimelerinden sonra merkezi karbon ve oksijenle dolmuş ve Dünyamız boyutlarına kadar sıkışmış olan sıcak merkez, bir "beyaz cüce" olarak açığa çıkıyor. Güneş'imizin bir beyaz cüce haline gelmesi için yaklaşık 5,5 milyar geçmesi gerektiği düşünülüyor
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 20/09/08, 22:27   #10
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

İlk dillerin farklılaşması nasıl olmuştur? Ayrıca, zencilerin siyahlaşması nasıl oldu?
Yaşayan her dil, büyük bir çeşitliliğe ve bolluğa sahip. Her dilin, benzer kavramları veya düşünceleri açıklama ve ifade etme şekli farklı. Bunda bir sürü etken var. Örneğin insan toplulukları birbirinden uzak alanlara yerleştikçe, belirli bir süre içerisinde bazı kavramlar da bu topluluklara has bir anlam kazanmaya başlıyor. Kişisel şive farklılıkları, zamanla toplulukların geneline yayılıyor ve birbirine yakın topluluklardan öteye geçemiyor. Bunun sonucunda da, bir topluluğun bünyesinde şekillenmeye başlayan dil, diğer bir topluluğun bünyesinde şekillenenden farklı bir karakter kazanıyor. Nihayetinde de, her iki topluluk kendine has bir dil geliştirmiş oluyor.
Dillerin farklılaşmasında diğer bir önemli etken ise argolar. Tabii ki burada meslek argolarından, yani jargonlardan bahsediyoruz. Sadece meslekler için geçerli olmayıp, belirli kültürel birlikler ve hatta farklı yaş grupları arasında bile belirli jargonlar ortaya çıkıp yerleşebiliyor. Böylece de, aynı toplum içerisinde bile dilde ufak tefek farklılıklar ortaya çıkıyor. Dillere katılan yeni kelimelerin çoğu, belirli argolar halinde ortaya çıkıyor ve daha sonra kabul görerek dile yerleşiyor.
Bir üçüncü etken ise, farklı kültüre sahip toplumların bir araya gelmesi. Bir araya gelen gruplar farklı dillere bile sahip olsalar, birbirleriyle anlaşmak zorunda kalacaktır. Bu nedenle de, belirli bir süre sonra bu farklı diller ortak bir noktada birleşecektir. Tabii ki bu birleşim sonucu ortaya çıkan dilde, her etnik grup kendi yerel lehçesinin belli özelliklerini ön plana çıkaracaktır. Sonuçta şekillenen dil de, başka bir yerde bir araya gelen herhangi iki etnik grubun veya grupların şekillendirdiği dilden farklı olacaktır.
İlk dillerin ortaya çıkışı ise, bunlardan çok farklı değil. Belirli özelliklere veya yeteneklere sahip olan insan topluluklarının bir araya gelmesiyle birlikte, bu gruplar kendilerine has dillerini geliştirdiler. Yani en başta bile, birden çok dil vardı (poligenezis). Daha sonra insan toplulukları yer değiştirdikçe, yeni alanlara yayıldıkça, bu göçler sırasında birbirlerinden ayrıldıkça ve yeni gruplar bir araya geldikçe de dillerin şekillenmesi devam etti. Bir başka yaklaşım ise, en başta tek bir dil olduğu (monogenezis) ve daha sonra yer değiştirmeler sonucunda, yukarıda anlattığımız şekilde farklı dillerin ortaya çıktığı.
Ancak kesin olan bir nokta, ilkin insanların bizim anladığımız karakterde bir dile sahip olmadıkları. Belirli durumlar için mutlaka birbirleriyle sözlü olarak anlaşıyorlardı, fakat bu muhtemelen düzgün ve anlamlı kelimeler yoluyla değildi. İnsanın evrimi ilerledikçe, bu ilkin sesler de anlamlı kelimelere dönüştü. Sonuçta da �konuşma� ve �dil� şekillendi.
Burada bahsettiğimiz şey, konuşmadan sorumlu olan organların gelişimini tamamlaması. Yani dil, damak, farinks ve ses tellerinin son halini alması. Bunların zamanla gelişimini bir bebekte de görebiliyoruz.
Gelelim ikinci sorunuza... Zencilerin ten renginin siyah oluşu, derilerindeki Melanin pigmentinin yoğunluğuyla ilişkili. Koyu ten rengi ise, yaşadıkları bölgelerdeki ortam koşullarına sağladıkları uyumun bir sonucu. Afrika koşullarını bir düşünelim: ekvatora yakınlığı nedeniyle güneş ışınlarının en dik olarak ulaştığı bölge. Sıcak hava koşullarının yanında, yer şekilleri ve bitki örtüsü de �koyu� bir ten rengini gerektiriyor. Dünyanın kuzey ve güney bölgelerinde ise (ekvatora göre), bu koşullar söz konusu olmadığı için ten rengi daha açık. Ten renginin koyuluğu, sadece güneşten korunmanın bir gerekliliği değil, aynı zamanda güneş ışınlarının yoğunluğunun bir doğal sonucu. Güneş ışınları, MSH hormonunun salgısını arttırıyor ve vücutta Melanin senaaai hızlanıyor. Ayrıca güneş altında uzun zaman kaldığınızda ten renginize ne olduğunu da düşünün. (Hatta, size yardımcı olması açısından �Güneş yanığı neden tenimizi kızartır?� sorusunun cevabına da bakabilirsiniz.) İşte tüm bu etkenlerin varlığı, zaman içinde gen havuzuna yerleşiyor ve ortam koşullarına en yüksek uyum, ırkların temel özelliklerini şekillendiriyor.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:06 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,