Seninle hep iki sınırlı bir haritanın en uç ülkeleriydik
Sonbaharlarına kar yağan, yazları hiç olmayan
Çok ayrı iki iklimin kentleriydik.
Mevsimlerimizde aynı baharlar yaşanmıyordu,
Aynı yağmurlar düşmüyordu gözbebeklerimizden,
Her yalnızlığımıza aynı hüzünler bağdaş kurmuyordu
Sürgünlere gitti gideli hayallerimiz
Hiçbiir köşe başında oturup da bir öksüz bize ağlamıyordu.
Ne yazık değil mi ?
Limanlarımızda hep fırtınalar vardı,
Hiçbir gemi demir almıyor,
Hiçbir adaya yolculuk aklımıza gelmiyordu.
Savaşıyorduk seninle,
Çünkü iki sınırlı bir haritanın en uç ülkeleriydik.
Senin silahın daha güçlüydü.
Gözlerinle hayallerimi,
Bembeyaz yüzünle içimi parçalıyordun,
Ve beni en umulmadık zamanlarımda,
En silahlı anlarımda bile simsiyah bırakıyordun.
Hep mağluptum karşında,
Hep öksüz, hep ağır.
Barış demeye korkuyordum açıkcası.
Bir barış olacaktı
Fakat beni en korunaksız anlarımda yine paramparça bırakacaktı.
Limanlarım paramparça,
Hayallerim paramparça
Ve eserin olan ben paramparça.
Bu yüzden egemenlik hakkını sana veriyorum ülkemin.
Kaçıyorum buralardan .
Bir korkak gibi uzaklara gidiyorum.
Ve bütün bırakılmalara ve savaşmalarımıza inat
Sana yağmurlarımızı terk ediyorum.
İkliminde üşürsün diye ülkemin
Bir kaban, bir bardak çay ve kırık hayaller bırakıyorum.
Ve kaybetmiş bir komutan edasıyla,
Paramparça bir yürekle yani
İki sınırlı bir haritanın
İkinci en uç köşesi olan içimi
Sana terk ediyorum.