İki şehir bir yol etmiyor aramızda
İki dün bir yarın…
Verilmiş bir kararın suçlusu gibi
Dalıp gidiyor gözlerimiz boşluğa
Garip bir sarhoşluğa düşerken yüreğimiz
Benliğimiz sarsılıyor
İki sus bir söz etmiyor aramızda…
Sen telaşlı bir sabaha açıyorsun gözlerini
Akşamdan kalma düşlerini alıp yanına
Yine kendinden kaçıyorsun…
Her hangi bir yer her hangi bir zaman
Yağmur kokuyor tenin
Saçların ıslak
İçinde bin bir yasak taşıyorsun…
Ben öfkemi yudumluyorum bardaktan
İzmarit kokuyor parmaklarım
Aklım karışıyor…
Her hangi bir yer her hangi bir yalan
Kendime söylediğim
Mendil satan çocuk gözlerime bakıyor
İçimdeki benle barışıyorsun…
İki uzak bir yakın etmiyor aramızda
İki hüzün bir sevinç…
Beynimin ortasında yaşadığım linç
Öldüremediğim şehir sevemediğim sokak
Gölgem kaldırımda yatan sahipsiz bir piç…
Gövdem yorgun yokluğun ağır aksak
İki deniz bir damla etmiyor aramızda…
Sen çekip gitmelerde arıyorsun beni
Küfürbaz saatler çalıyorsun yastığından
Tuz kokuyor tenin…
Ben yazdığım her şiiri siliyorum baştan
Dudağından çaldığım neme tütün basarken
Aklımda gözlerin…
İki namlu bir kurşun etmiyor aramızda
İki yaşam bir ölüm…
Hazan mevsimi dalından kopan
Solgun yaprak gibi avucuma düşüyorsun
Dal kırığı bir yangına değdikçe tenim