Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Dini Konular > Dini Hikayeler

Dini Hikayeler Kişilerin başından geçen dini olaylar burda

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 08/05/07, 21:57   #1
by_akrep
Acemi Er
 
by_akrep - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2007
Yaş: 34
Mesajlar: 6
Tecrübe Puanı: 0 by_akrep will become famous soon enough
Standart ibretlik hikayeler -3

V A D İ N İ N E N Z E N G İ N İ

Bir zamanlar uzak ülkelerin birisinde, verimli toprakların bulunduğu bir vadide Şeka adında kibirli bir adam yaşardı. Uçsuz bucaksız topraklarında at sırtımda gezip sahip olduklarıyla gururlanmayı marifet bilirdi bu adam.

Bir gün yine atıyla gezerken Şakir adında ortakçı bir köylüyle karşılaştı. Şakir, büyük bir söğüt ağacının altında öğle yemeğini bitirdi, elleri havada dua ediyordu. Şeka yanına kadar geldiyse de Şakir onu görmedi. Sonunda kafasını kaldırdı ve “Özür dilerim efendim. Geldiğinizi fark etmedim” dedi. “Verdiği nimetler için Rabbime şükrediyordum da.”

“Hah!” diye homurdandı Şeka, Şakir’in sofrasındaki yenmemiş yarım ekmeği ve peynirleri görünce:

“Bunlar benim yemeğim olsaydı şükür falan etmezdim!”

“Benim karnımı doyurmaya yettiler ama” diye cevapladı Şakir tevazuuyla. Sonra biraz çekinerek “Sizinle bugün karşılaştığım iyi oldu. Dün akşam garip bir rüya gördüm.”

Kibirli adam, merakla rüyasını sordu ona.

“Her taraf güzel çiçekler ve huzurla doluydu. Ama ‘Bu gece vadinin en zengin adamı ölecek’ diye bir ses duydum.”

“Rüyalar!” diye tersledi Şeka. “Anlamsız şeylerdir onlar!” sonrada atını dört nala sürüp gözden kayboldu.

“Bu gece ölmek ha!” diye kendi kendine söylendi yolda. “Vadinin en zengini elbette benim. Ama saçma sapan bir şey bu. Telaşlanmaya gerek yok.” En iyi şeyin, yaşlı köylünün rüyasını unutmak olduğuna karar verdi.

Böylece, kendini daha iyi hissetti. Ama içine kurt düşmüştü bir kere. Belki de sağlığı o kadar yerinde değildi. Bu düşünceyle, köyün doktorunu çağırdı. Eve gelen doktora Şakir’in rüyasında vadinin en zengin adamının öleceği haberini aldığının anlattı.

“Bana anlamsız geldi” diye fikrini açıkladı doktor. “Ama için rahat etsin diye seni bir muayene edeyim.”

Gerekli tetkiklerden sonra yüzündeki kocaman gülümsemeyle “At gibi sağlam ve sağlıklısın!” diye müjde verdi Şeka’ya. “Bu gece ölmen imkansız!”

Doktor tam çantasını toplatıp evden ayrılmaya hazırlanıyordu ki, kapıya bir haberci geldi nefes nefese.

“Doktor, doktor!” diye feryat etti adam. “Çabuk benimle gelin! Şakir! Bizim yaşlı Şakir! Sanırım uykusunda öldü!”
N E K A D A R F A K İ R ?


Bir gün çok zengin bir adam oğlunun kırsal kesime götürüp ona insanların ne kadar fakir olabileceğini göstermek istemişti.

Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gün bir gece geçirdiler. Şehre dönerken baba oğluna sordu:

“Yolculuğumuzu nasıl buldun?”

“Çok güzeldi babacığım!” diye cevap verdi oğlu.

“İnsanların ne kadar fakir olabileceğini gördün, değil mi?”

“Evet.”

“Peki ne öğrendin?”

“Şunu gördüm” dedi oğlu. “Bizim evde bir köpeğimiz, onların dört köpeği var. Bizim evde bahçenin yarısına kadar gelen bir havuzumuz, onların kilometrelerce uzunluğunda dereleri var. Bizim bahçede ithal lambalarımız, onların yıldızları var. Bizim taraçamız ön bahçeye kadar, onlarınki ise ufka kadar uzanıyor.” Ufaklık konuşurken, babası şaşkınlıktan tek kelime bile edemedi.

Ve çocuk ekledi:

“Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için, teşekkür ederim babacığım!”

B E T E R İ N B E T E R İ V A R
Mehmet işten çıkarılır. Eve gelin durumu bildirince, hanımı içeri almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek çörek yenmekte, çaylar içilmektedir. Mehmet de aralarına katılır. Şeyh, sohbet esnasında; 'beterin beteri vardır, insan içinde bulunduğu duruma şükretmeli' der. Bunu bir kaç defa tekrar edince, bizim zavallı dayanamaz, kendi kendine, (!.. postun üzerindesin, sevenlerin etrafında, talebelerin hizmet ediyor, keyfin yerinde... Elbette içinde bulunduğun duruma şükredersin, ya ben ne yapayım?) diye mırıldanır.Şeyh, Mehmet'in kalbindeki sıkıntıyı fark edince, 'Evladım, sen de, içinde bulunduğun duruma şükret. Beterin beteri vardır der.

Mehmet dayanamaz:

- Şu an besbeter bir durumdayım Efendim... Hem işten kovuldum, hem de evden...

Şeyh oralı olmaz aynı tekrar eder:

- Beterin beteri vardır. Sen yine de durumuna şükret.

Mehmet, cevap vermez ama daha beterini hayal bile edemez. Bu sırada akşam olmuştur. Herkes köşesine çekilince, Mehmet de, belki hanımı razı edersem diye dergahtan çıkıp eve gider. Kapıyı çalar, hanımına 'beni affet, perişanım' diye yalvarır. Fakat hanımı, içeri almaz. kapının bir kenarına kıvrılır. Soğuktan titremeye başar, kuytu bir yere oturur, fakat çok geçmeden zaptiyeler bunu gizlenmiş olarak görünce şüphelenip karakola götürürler. Bakınca bunu nezarete atarlar. Meğer o civarda bir hırsızlık olmuş. Hırsızın eşkali de bizimkine uyuyormuş. Zavallı, geceyi ipten kazıktan kurtulma tiplerin arasında geçirir.

Şeyh, durumu öğrenir, ziyaretine gelir. Daha 'Nasılsın?' diye sormadan bizimki feryat eder:

- 'Nedir bu başıma gelenler? Önce işten sonra eşten oldu,şimdi de...'

Şeyh sözünü keser:

- Beterinde beteri vardır.

Bizimki dayanamaz:

- Hocam anlatamadım galiba... Suçsuz yere hırsız damgası yedim. Üstelik bu haydutlarla aynı yerdeyim, şunların tiplerine baksana...'

Şeyh hiç umursamadan karakoldan ayrılır. O gece nezaretteki zanlılar arasında müthiş bir kavga çıkar. Sille tokat birbirlerine girerler. Bizim Mehmet bir kenara sinerek boğuşanları seyreder. Bu sırada zaptiyeler kavgayı ayırır. Kavganın sebebi araştırılır. Kavganın Mehmet geldikten sonra çıktığını gören zaptiyeler, zavallıyı kavgayı başlatmakla suçlayıp tekme tokat tek kişilik bir hücreye atarlar.

O geceyi hücrede geçiren Mehmet, sabahleyin şeyhi karşısında görünce ağlamaya başlar. Başından geçenleri sıkıntıları anlatır. Ama şeyh aynı şeyi tekrar eder:

- Beterin beteri vardır, sen durumuna sabret.

Bizimki şaşkınlıktan ağlamayı bile unutur:

- Sabır mı? Sabır taşı olsa çatlar.

Şeyh güler geçer.

Bizimkinin öfkeden kanı beynine sıçrarsa da bir şey diyemez.

Şeyh gidince ortalığı birbirine katar. Bağırıp çağırır, hücre kapısını tekmeler. Gürültüye gelen zaptiye
memuruna da hakaret edince fena şekilde dayak yer. Üstelik de 'Bu herif yalnızlıktan sıkılmış olmalı' diyerek yanına hasta olan Mecusi bir tutukluyu koyarlar. Tek kişilik bir hücrede iki kişi olması bir yana, adamın ömrü boyunca yıkanmamış, saçı sakalı kir pas içinde, hastalıktan inlemesi bizimkini perişan eder.Geceyi Mecusi ile koyun koyuna geçirirler. Sabah olunca şeyh tekrar ziyaretine gelir. Der ki:

- Ooo... Ne kadar güzel... Bir de arkadaşın olmuş. Yalnızlık çekmezsin.'

- Böyle arkadaş olmaz olsun efendim. Herif hasta ve baygın yatıyor, üstelik de leş gibi kokuyor. Dar yerde mecburen kalıyoruz.

Şeyh yine hiçbir şey söylemeden ayrılır. Bir kaç saat sonra hasta Mecusi hem kusmaya, hem de altına kaçırmaya başlar. Mehmet hücrede yine tek başına kalabilmek için bir fırsat bilerek görevlileri çağırır. Görevliler durumun vahametini görünce; 'Bundan sonra bu hücrenin temizliğinden sen sorumlusun' diyerek bir kova su ile bez verip giderler.Nezarettekiler ikiye ayrılır, Yine aralarında kavga çıkar, çoğu şişlenir ölür, kalanı da yaralanır.

Ertesi gün şeyh efendi karakolu ziyarete gelir. Hücreye yaklaşınca Mehmed'in yanık sesini duyar. O bir yandan Mecusi'yi ve hücreyi temizliyor, bir yandan da dua ediyor.

- Ya Rabbi sana şükürler olsun, iyi ki hücreye girmişim, ben de muhakkak kavgada ölebilirdim. Bir de
Mecusi'ye hizmet ettiğimden dolayı Mecusi Müslüman oldu.

Şeyhi görünce başını eğer:

- Haklıymışsınız efendim. Bu adamcağız hasta oldu. Temizliğini de bana yaptırdılar. Düşündüm ki, ya bu adam ölürse halim ne olur? Beni cinayetle bile suçlarlardı veya buraya hiç uğramaz, adamın cenazesiyle kim bilir kaç gün daha burada tutarlardı. İyi ki ölmedi, hem de Müslüman oldu, üstelikte büyük bir kavgadan kurtulmuş oldum.

Şeyhi gülümser:

- Beterin beteri olduğunu anladın demek... Sana bir müjde vereyim. Zaptiyelerin yanından geçerken duydum, gerçek hırsız yakalanmış.

Mehmet çok geçmeden karakoldan çıkarılır. O da beterin beteri olduğunu yaşayarak



İ K İ K Ü Ç Ü K K U R B A Ğ A

Biri beyaz, diğeri siyah renkteki kurbağalarımızın huy ve mizacı tıpkı renkleri gibi zıtmış. Ak kurbağa ne kadar iyimserse Kara kurbağa o kadar kötümsermiş. Ak kurbağa bir şeye “ak” mı dedi; o hemen atılıp “kara” dermiş. Her şeyin olumsuz tarafını görmeye o kadar alışmış ki, gördüğü her şeyi eleştirmeyi neredeyse meslek haline getirmiş. Yağmur yağsa, Karakurbağa:

“Offff! Olacak şey mi şimdi bu?” diye şikayete başlarmış. “Yağmurda ne derenin tadı olur, ne de ortalıkta avlayacak sinek bulunur. Nefret ediyorum yağmurdan!”

Arkadaşının aksine her şeyin güzel tarafını görmeyi seven Ak kurbağa cevap vermeden edemezmiş:

“Haksızlık etme lütfen! Sırf senin keyfin bozuldu diye güzelim yağmura niye düşman oluyorsun ki? Hem söylesene, yağmur yağmasa bizim evimiz-yurdumuz olan dereler, sazlıklar, bataklıklar kalır mı ortada?”

Elbette o bu sözlerini tamamlayamadan Karakurbağa atılırmış:

“Tamam tamam, bay çok bilmiş kurbağa! Biliyor musun, sen tam da insanların sözünü ettiği şu Polyanna’ya benziyorsun. Mutluluk rolü oynayacağım diye saçma sapan sözler ediyorsun. Hani, uçurumdan aşağı düşsen, ‘bak ne güzel uçuyorum’ diyeceksin neredeyse. Azıcık gerçekçi olsan ya canım!”

Ak kurbağa genelde bu tür tartışmaları uzatmak istemez ve şöyle dermiş:

“Gerçeği görmek için asıl kendi kötümser bakışını terk etmelisin.”

İşte böyle iki zıt kutupmuş kurbağalarımız...

Günlerden bir gün canları sıkılınca derenin yakınındaki köye doğru gitmeye karar vermişler. Ak kurbağa:

“İstersen fazla yaklaşmayalım, biliyorsun yaramaz çocuklar bizi görürse canımızı acıtabilirler” dediyse de, Karakurbağa ısrar etmiş:

“Akşamın bu karanlığında çocuklar bizi nereden görsün Allah aşkına! Şu en yakındaki evin oraya kadar gidelim, sonra geri döneriz. Korkaklığı bırak şimdi.” Ak kurbağa, korkaklıkla suçlanmaktan çekindiğinden, çaresiz kabul etmiş.

Köye girmişler ve evin yanına gelmişler. Ak kurbağa sıkıntılı bir vıraklama ile “Hadi, artık dönelim, içimde kötü duygular var!” demiş demesine, ama Karakurbağa heyecanla atılmış:

“Gel bir oyun oynayıp öyle dönelim. Şuradaki yüksek kovayı görüyor musun? İkimiz aynı anda üstünden zıplayacağız. Bakalım yarışmayı kim kazanacak?”

“Akşamın bu vaktinde bırak böyle çocuklukları lütfen!” diye itiraz edecek olmuş Ak kurbağa, ancak yaramaz arkadaşı bir türlü fikrinden vazgeçmemiş. Hatta “Dediğimi yapmazsan, seninle artık arkadaş olmam!” diye tehdit bile savurmuş. Bunca yıllık arkadaşını kaybetmek istemeyen Ak kurbağa bu teklifi de istemeye istemeye kabul etmiş.

İki kurbağa hızla koşup zıplamışlar. Ama ne olduysa o zaman olmuş ve tam kova dedikleri şeyin üzerinde çarpışıp içine düşmüşler! Acı gerçeği o zaman anlamışlar: üzerinden atlamaya çalıştıkları o şey, yarısına kadar dolu kocaman bir süt güğümü değil miymiş meğer!

Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar: Güğümün kenarları zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş. Karakurbağa ümitsizlik içinde haykırmış:

“Mahvolduk! Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu güğümün içinde ölüp gideceğiz.”

“O kadar kolay pes etme bakalım” diye karşılık vermiş Ak kurbağa. “Çıkmadık candan ümit kesilmez. Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de.”

Karakurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş:

“Benim kurbağa Polyannam! Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.”

“Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koy verme sakın!”

Ne yazık ki, Karakurbağa’nın ümitsizliği her geçen dakika bütün kalbini daha çok kaplamış ve ümitsizliği arttıkça bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış. Ve en sonunda:

“Bacaklarımda derman kalmamış. Hakkını helal et kardeşim!” deyip sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir-iki dakika sonra da son nefesini vermiş...

Ak kurbağa arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Sürekli şu şekilde yalvarmış Allah’a:

“Darda kalanların sesini ancak Sen duyar, onların imdadına ancak Sen koşarsın! Senin rahmet ve şefkatin süt güğümüne düşmüş zavallı bir kurbağaya da yetişir elbet! Kurtar beni Allahım!”

Ak kurbağa bu şekilde yalvarırken, bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış. Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden... çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış.Bu hal dakikalarca devam etmiş.
Bir ara arka tarafından ayağına bir şey çarpmış. Dönüp baktığında bunun irice bir tereyağı topağı olduğunu görmüş. Oraya nereden geldiğini düşününce, bu tereyağının farkında olmadan kendi çırpınışlarıyla meydana geldiğini anlamış. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş!

Azalmaya yüz tutan gücü, ummadığı kadar artmış. Bu defa niçin yaptığını bilerek bacaklarını yine çırpıp durmuş. Bir saat kadar sonra tereyağ topağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi güğümün dışına atlamış ve ilk sözü şu olmuş:

“Rahmetinden ümidimi kestirmediğin ve imdadıma yetiştiğin için Sana şükürler olsun Allahım!

Ö N C E B Ü Y Ü K T A Ş L A R

Bir gün üniversitede işletme okuyan bir grup öğrenci, zaman yönetimi uzmanı hocalarından ummadıkları bir ders aldılar. Hocaları, karşısında yarım daire halinde oturan öğrenci grubuna “Evet! Şimdi ders zamanı!” diye seslendi ve masanın ağzından genişçe ağızlı bir küp çıkardı. Küpün içine, yine masanın altından çıkardığı yumruk biçimindeki taşları dikkatli bir biçimde koymaya başladı.

Küp ağzına kadar dolup da daha fazla taş alamayınca “Küp doldu mu?” diye sordu.

Sınıftaki herkes birlikte bağırdı: “Evet!”

“Öyle mi?” diye karşılık verdi zaman yönetimi uzmanı. Masanın altından bir kova çakıl taşı çıkardı. Küpü önce sallayıp daha sonra içine çakıl taşlarını koydu. Küpü tekrar salladı. Böylece küçük taşlar büyük taşların arasında kendilerine yer buldular. Ve aynı soruyu bir kez daha sordu:

“Küp şimdi doldu mu?”

Sınıftaki öğrenciler, uzmanın ne yapmak istediğini yavaş yavaş anlamaya başlamışlardı. İçlerinden birisi “Herhalde hayır!” diye cevapladı bu soruyu.

“Güzel!” dedi uzman ve masanın altından bu defa bir kova kum çıkardı. Kumu küpe boşaltmaya başladı. Kumlar büyük taşlarla çakıl taşlarının arasındaki boşlukların hepsini doldurdu. Sorusunun bir defa daha sordu:

“Küp doldu mu?”

Öğrenciler bir ağızdan “Hayır!” diye bağırdı.

Bir defa daha “Güzel!” dedi ve masanın altından bir sürahi su çıkardı ve küpe ağzına kadar su doldurdu.

Küpün artık tamamen dolduğu söylenebilirdi.

Hocaları öğrencilerine dönüp sordu:

“Bu örnek bize neyi gösteriyor?”

Çalışkan bir öğrenci elini kaldırdı ve çıkardığı dersi özetledi:

“Programınız ne kadar dolu olursa olsun, gerçekten gayret ederseniz, o programa birkaç şey daha ilave edebilirsiniz.”

“Hayır” dedi uzman. “Bu örneğin bize öğrettiği şey şu: Eğer büyük taşları önce koymazsanız, bir daha ala koyamazsınız.”

Sonra konuşmasına devam etti:

“Sizin hayatınızdaki ‘büyük taşlar’ ne? Öncelik sıralamanızda ilk sırayı ne teşkil ediyor? İşte o büyük taşlar ne ise, hayat küpünüze önce onları koyun.”



:soN:
by_akrep isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 5
Alt 08/05/07, 23:35   #2
alosar
Genç Adm!n
 
alosar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2007
Bulunduğu yer: BileciK
Mesajlar: 7.158
Tecrübe Puanı: 200 alosar isimli üye Tecrübe puanını kapatmıştır.
Standart

tşkler
__________________

[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]


[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
TARAFTAR KLÜBÜ

alosar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 325
Takımınız:
Alt 09/05/07, 22:48   #3
Satan22
Mareşal
 
Satan22 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2006
Bulunduğu yer: Sence Nerden..:))
Mesajlar: 14.070
Tecrübe Puanı: 0 Satan22 isimli üye Tecrübe puanını kapatmıştır.
Standart

emenğine sağlık kardeş allah razı olsun
__________________
TabuTlara sığmayacak kadar inTihar var , şeyTanın siparişi..
dünyanın ninnisi olmuş sirenler , Ya RAB bizi özler...

şah damarım aTTıkça yaşını silerim çeşmin , solar hayaT resmin..
umuT nerdesin yine biTTin , nerelere giTTin , ben seni göremeden...



Satan22 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 1596
Takımınız:
Alt 18/06/07, 14:54   #4
LastDesiqner
Super Moderator
 
LastDesiqner - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2007
Bulunduğu yer: ναη
Mesajlar: 8.060
Tecrübe Puanı: 56 LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute LastDesiqner has a reputation beyond repute
Standart

emeğine sağlık...
__________________
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]


[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
LastDesiqner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 488
Takımınız:
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:02 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,