Düştüm bir kar sıcağında
Anılarım çarpışırken yüreğimde
Kapılarım Karacadağ, pencerem zozan.
Arkamda bırakarak sıcacık düşmanlıkları
Kavrulurken bedenimin en ince yeri
Kahraman atalarımın ezgileri ile
Vuruşarak her gün sıcakla
Düştüm kan ağlayarak gözlerim.
Terkimde bir damarla
İçindeki ılık efkar kanı,
Gitmek istemeyen doru taycasına
Şaha kalkarak gelecek kötülükten,
Sırtımdaki yiğitleri korumak için
Ardımı dönerek yani, düştüm.
Kafamı ayırmak için bedenimden,
En sesli dost haykırışlarında,
Kırmızı balıklar tutmak için şafakta,
Sessiz gecede kimsesiz yaşamak,
Ve soğuması için yatağımın oğulsuz ve kokusuz,
Ve de çığlıksız isteklice düştüm.
Sırtımdaki heybede anıların varsıllığı,
Çıkınımda eksiklik yaşama dair,
Açlıktan öleceğimi de bilerek safi ayazda,
Buğulu bir düş gibi düştüm.
Böğrüme saplanan
En yaman su verilmiş hançeri
Çıkarmamak için yani
Emeğimi verdiğim yıllarca
Yaktığı halde en kör biçimde bedenimi
Düştüm işte.
Hızırın bağışlamaz tafrası
Hamzanın perdah gücü ile
Ve de azrailin amansız aşkı için
Düştüm dost istenciyle
Bir kara bulut bıraktım ardımda
İki de toparlak akça gün
Ağlayarak ve de ağlatarak
Aydınlıktan korkan geceleri
Ve sahiplenerek karanlığı
Parlatmak için en ücra yerlerde
Düştüm burularak
Yüreğimdeki girdap yutarken yarını
Ahmakça bakarken düşman ardımdan
Ve de saygı ile üstelik
Apansız inen bir günde düştüm
Kalaylı bakır tenceredeki sevdamızı
Kararan sonra kullanılmadan.
Mor düşlerde yakılan türkülerimiz
Derinlere inmeden düştüm.
Hani gürlerdim ateş gibi
Köz ederdim bedenini
Sonra kül oldu ya sevdamız
İşte onları da bıraktım düştüm
Akşam dağlarındaki sevinçle
Çarparken yüreğim emek için
Daha da savruk vururken mavzer
Bedenimdeki ateş gibi
Düştüm yollara ardıma bakarak
Ağlayarak hem de Diyarbekir’e
Ağlayarak, acılara, hasrete, hüzüne
Çoğu insanım diyenin anlamayacağı üzre
Düştüm bu ateşle yollara
Kıskanarak hem de çok kere
Ağlayarak Diyarbekir’e