Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Sağlık

Sağlık Sağlıkla ilgili sorunlarınız, sorularınız, tıptaki yenilikler bu bölümde...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 21/09/08, 12:57   #61
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kadın üreme organları genital organları



İnsan vücudu hücrelerden oluşur. Hücreler dokuları, dokular organları, organlar sistemleri ve sistemler de vücudu meydana getirir. Kadın ve erkek anatomileri arasındaki en belirgin fark üreme sistemlerindedir.

Kadın üreme sistemi eksternal (dış) ve internal (iç) genital organlar olarak 2 başlık altında incelenir. Karın boşluğu içinde bulunan ve dış dünya ile ilişkisi olmayan organlar internal organlardır. Diğerleri ise dış genital organlar olarak isimlendirilirler.

DIŞ GENİTAL ORGANLAR

Vulva

Dış Kadın genital organının tamamına vulva adı verilir. Vulvanın üstündeki kıllı ve yağ dokusundan ibaret bölüm ise mons pubis olarak adlandırılır. Bu kıllar göbeğe doğru birkaç santim ilerledikten sonra düz bir hat üzerinde sonlanırlar. Kılların fonksiyonu tam olarak bilinmemekle birlikte cinsel bir fonksiyonunun olduğu ve kadınlara has bir kokunun çabuk dağılmasını engellediği ileri sürülmektedir.

Labium Majus (Büyük dudaklar) :Orta hat üzerinde bulunan bir çift uzunlamasına deri kıvrımıdır. Erkeklerdeki torbaların karşılığıdır. Ön tarafta her iki L.Majus birleşir arka tarafta birleşmez ve anüse kadar uzanır. Dış yüzeyini örten deri kıllıdır, bol miktarda yağ ve ter bezi içerir. İç yüzünde ise kıl bulunmaz.

Labium Minus (Küçük dudaklar) : L. Majusların arasında vajina girişini çevreleyen iki küçük doku parçasıdır. Kıl ve yağ dokusu içermez. Bol miktarda sinir ve kan damarı barındırır.

Klitoris : Erkekteki penisin karşılığı olan erektil dokudur. Dıştan görüne kısmına glans klitoris denir. İçeride mons pubisin iç kesimlerine kadar uzanır.

Ürethral orf Mesanenin dış dünyaya açılış yolu olan üretranın son noktasıdır. İdrar buradan dışarıya atılır.

Vajina: Kadın üreme siteminin iç kısımları ile dış kısımlarını birbirine bağlayan tüp şeklinde bir dokudur. Ön ve arka duvarları normalde birbiri ile temas halindedir. Bazı yazarlarca iç genital organ olarak tanımlanır. Boyu yaklaşık 9 cm kadardır. Son derece esnek bir dokudur.

Hymen (Kızlık zarı): Vajina girişinde bulunan ince zar şeklinde bir yapıdır. Ortası deliktir ve bu deliğe himenal orifis adı verilir. Görevi vajina ve iç genitalleri dışarıdan gelecek mikroorganizmalara karşı korumak olduğu sanılmaktadır.

Perine:Pelvis boşluğunu alttan kapatan kas ve bağ dokusundan oluşan dokudur. Vulva arka kenarı ile anüs arasında uzanır.

Anüs :Barsakların dış dünyaya açılış noktasıdır. Makat olarak da adlandırılır
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 12:58   #62
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

İÇ GENİTAL ORGANLAR

Pelvis boşluğunun içindeki üreme sistemini oluşturan organlardır. Bunlar sırası ile uterus (Rahim), tuba uterina (fallop tüpleri) ve overlerdir (yumurtalık). Tüpler ve overler her iki yanda ikişer tanedir. Uterus ise ortada ve tek bir tanedir. Embriyonik hayatta her iki yandan gelen tüp şeklinde yapılar orta hatta birleşerek uterusu oluşturur. Bu birleşmede meydana gelen aksaklıklar rahimde çift gözlü uterus gibi şekilsel bozukluklara neden olurlar. Bunlara genel olarak Müllerian Füzyon anomalisi adı verilir.

Uterus (Rahim)

Pelvis boşluğunda yer alan ve gebeliği miadına kadar taşımaya yarayan dışta düz kas hücrelerinden oluşan içte ise endometrium adı verilen zar tabakası ile kaplı armut biçimli bir organdır. Normal anatomide öne ya da arkaya dönük olabilir. Fundus, Korpus, İsthmus ve serviks olarak 4 kısımda incelenir. Uterus bir takım bağlar tarafından yerinde tutulur. Bunlar tutucu ve asıcı bağlar olarak sınıflandırılırlar. Uterusun içi boştur. Bu boşluğa kavite ya da endometrial kavite adı verilir. Gebelik oluştuğunda burada yerleşir ve büyür.

Serviks rahimin vajina yani dış dünya ile temasını sağlayan en uç kısmıdır. Jinekolojik muayene esnasında gözle görülebilen bir yapıdır. Dış dünyaya açık olduğundan enfeksiyonlara ve yaralara karşı oldukça savunmasızdır. Smear testi esnasında buradan alınan hücreler incelenir. Serviksin ortasından serviksle endometrial kaviteyi birleştiren bir kanal geçer. Bu kanala endoservikal kanal adı verilir.

Serviks ile korpusun birleşim yerine isthmus adı verilir. Uterusun ana yapısı korpusdur. İstemsiz çalışan düz kaslardan meydana gelen bir yapısı vardır. Fundus rahimin karın boşluğu içinde en tepesini oluşturan kısmıdır.

Uterus önde mesane arkada ise rektum (barsakların depo görevi yapan son kısmı).

Tuba Uterina (Fallop tüpleri)

Yumurtalıklar ile rahim arasında uzanan yaklaşık 10 cm uzunluğunda, sperm ve yumurta hücresinin geçişini sağlayan bir çift kanaldır.5 kısımda incelenir.

İntramural: Tüplerin uterusun kas tabakası içine gömülü olan kısmıdır. 1.5-2 cm uzunluğundadır. Çapı yaklaşık 0.4 milimetredir

İsthmik: İntramural kısımdan yanlara doğru uzanan bölgedir.2-3 santimetre uzunluğunda, 1-2 milimetre kalınlığındadır.

Ampulla: Tüplerin en geniş kısmı olup 5 santimetre uzunluğunda ve 1 santimetre kalınlığındadır. Yumurta ile spermin karşılaşması ve döllenme burada gerçekleşir. Dış gebeliklerin %90'ı bu kısımda yerleşir

İnfundibulum: Tüplerin huni şeklindeki ucudur.

Fimbria: Tüplerin en uç kısmıdır. Püskül şeklindedir. Yumurtalıklardan atılan yumurta hücresini süpürür tarzda hareketlerle yakalama görevini yerine getirir.

Overler

Uterusun her iki yanında yer alan sert yapıda ve sedef renginde bir çift organdır. Uzunlukları yaklaşık 3.5 santimetre, genişliği yaklaşık 2.5 santimetre ve kalınlığı yaklaşık 1 santimetredir. Bağlar ile karın duvarına ve rahme bağlanmışlardır. Görevleri kadınlık hormonlarını üretmek ve yumurta hücresi geliştirip salmaktır. Erkekteki testislerin karşılığıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:00   #63
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kadında erhenlik dönemi puberte

Ergenlik dönemi, çocukluktan genç kızlığa adımların atıldığı bir dönemdir. Bu dönemde bedensel gelişim ve kişilik gelişimi çok hızlıdır. Kızlarda 9-10 yaşlarında başlayan bu değişim 18 yaşına dek devam eder. Sağlıklı bir kadın olabilmek için gerekli olan değişimlerin gerçekleştiği ergenlik döneminde, beyin ve üreme organları vücudun diğer bölümlerine hormonlar adı verilen kimyasallar aracılığı ile mesajlar gönderir. Kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce girer. Bu büyüme ve gelişim sürecini kişinin kendisinin düzenlemesi mümkün değildir. Bu süreç ancak vücut hazır olduğunda başlar.

Dış görünüşünüzde meydana gelen değişiklikler nelerdir?

Ergenlik döneminin başlaması ile beraber önce kalçalar yuvarlaklaşmaya başlar, bunu cinsel organların etrafında ve koltuk altında tüylerin belirmesi takip eder. Göğüslerin büyüklüğü ve şekli değişir. Bu değişiklikler kişilere göre hızlı veya yavaş olabilir. Özellikle koltuk altında daha fazla terleme başlar. Bu dönemde hormonların etkisi ile ciltte yağlanma artar ve sivilceler çıkar.

Ergenlik döneminden itibaren daha fazla salınmaya başlayan cinsiyet hormonlarının etkisi ile adet kanamaları ve adet döngüleri başlar. Hormonların etkisi ile duygu ve davranışlar da değişir, psikolojik yapı değişerek çocuk kişiliğinden genç kız kişiliğine geçilir.

İÇ VE DIŞ GENİTAL ORGANLARIN YAPISI NASILDIR?

Üreme organları iç ve dış genital organlardan oluşur. Üreme ve cinsel fonksiyonlar beyinden gelen kimyasal sinyallerin kontrolünde bu organlarda gerçekleşir.

Dış Genital Organlar

Dış genital organlar vulva adı verilen iç ve dış dudaklar, klitoris, hiymen (kızlık zarı) ve çeşitli bezlerden oluşur. Vajinanın açıklığını çevreleyen iç ve dış dudaklar, yağ dokusu, ter bezleri ve kıl köklerini içeren deri kıvrımlarıdır. Vulva iç kısımda bulunan vajinanın girişini ve üretrayı (idrar deliğini) dış etkilerden korur. Klitoris erkekte penisi oluşturan yapının kadınlardaki kalıntısıdır. Hiymen (kızlık zarı) vajinanın girişini kaplayan ince bir zardır. Bu zarın kenarları arasındaki delikten adet kanı dışarıya akar.

İç Genital Organlar

İç genital organlar vajina, serviks (rahim ağzı), uterus (rahim), fallop tüpleri (yumurtalık kanalları) ve yumurtalıklardan oluşur.

Vajina, vulvadan rahme doğru uzanan ve kaslardan oluşan bir yapıdır.

Serviks (rahim ağzı) rahmin daralan uç kısmıdır. Vajina ile rahim arasındaki bağlantıyı sağlar. Rahim ağzındaki açıklık adet kanının geçmesine izin verirken mikropların rahme ulaşmasını engeller.

Uterus (rahim) armut şeklinde bir organdır. Rahim endometrium adı verilen ve her adet döneminde kalınlaşıp adet kanaması ile dökülen bir doku ile kaplıdır. Bu doku gebelik sırasında bebeğin yerleşmesine ve gelişmesine olanak sağlar. Rahim, vajinadan rahim ağzı ile yayılır.

Fallop tüpleri (yumurtalık kanalları) rahim ile yumurtalıklar arasında uzanan kanallardır. Yumurtalıklardan salınan yumurtanın döllenmesi bu tüplerde gerçekleşir. Döllenen yumurta tüplerden geçerek rahme ulaşır.

Yumurtalıklar rahmin iki yanında bulunan ceviz büyüklüğünde yapılardır. Kadınlık hormonlarını salgılayan yumurtalıklardan ergenlik döneminden menopoz dönemine kadar her ay bir yumurta olgunlaşarak atılır.

ADET DÖNGÜSÜ NASIL OLUŞUR?


Ergenlik döneminde beyinden gelen uyarılar, yumurtalıklardan östrojen ve progesteron adı verilen hormonların salınmasını sağlar. Adet döngüsü bu hormonlar tarafından düzenlenir. Kız çocukları doğduğunda yumurtalıklarında 400.000 civarında yumurta vardır. Doğumdan ergenlik dönemine dek geçen süre içinde yumurtaların bir kısmı dejenere olur. Ergenlik ile birlikte her ay bir yumurta olgunlaşarak atılır. İlk adet kanamasına menarş denir. Adet kanaması 9-16 yaşları arasında başlar.

1-14 Gün:Bu günler döngünün östrojen fazı olarak da adlandırılır. Adet kanamasının başladığı ilk gün östrojen en düşük düzeydedir. Hipofiz bezine gönderilen sinyaller ile FSH adı verilen hormon salınır, bu hormon yumurtalıklardan östrojen üretimini uyarır.

1. Gün: Adet kanaması başlar. Miktarı önemli olmamakla birlikte kanamanın başladığı ilk gün döngünün 1. günü olarak sayılır. Kanama genellikle 28 günde bir görülür. Bu dönemde yumurtalıklardan salınan yumurta döllenmediği takdirde rahmin iç tabakası ile beraber atılır. Adet kanamasının başladığı ilk gün sancılı geçebilir.

2-5. Gün: Kanama giderek azalır.

6. Gün: Kanama durur, bu arada yumurtalıklarda folikül adı verilen kese içinde bulunan yumurta büyümeye devam eder.

7-12. Gün: Yumurtayı içinde bulunduran kesecik büyür ve östrojen üretimi devam eder. Rahmin iç tabakası giderek kalınlaşır.

13-14. Gün: Ovulasyon (yumurtlama), olgunluğa erişen yumurtanın yumurtalıklardan salınmasıdır. Bu dönemde cinseli lişkide bulunulursa gebelik gerçekleşebilir. Ovulasyonun (yumurtlamanın) gerçekleştiği günlerde karnın alt kısmında ve kasıklarda hafif ağrı olabilir. Çok az kanamanın da görülebildiği bugünlerde vücut ısısı artar.

15-28. Gün: Adet siklusunun ikinci yarısında yumurtalıklardan progesteron adı verilen hormon salınır. Progesteronun etkisi ile rahmin iç tabakası kalınlaşarak gebeliğe hazırlanır.

15-18. Gün: Yumurtalıklardan salınan yumurta tüpler aracılığı ile rahme gelir. Bu arada östrojen düzeyi düşmeye başlar ve yumurtalıklardan progesteron adı verilen hormon salınır.

19-20. Gün: Rahim gebeliğe hazırdır. Progesteron endometrium adı verilen rahmin iç tabakasının kalınlığını arttırır. Premenstrual sendroma da ( adet öncesi gerginlik sendromu ) neden olan bu hormon duygusal değişikliklere ve ciltte bozukluklara yol açar.

21-28. Gün: Progesteron ve östrojen yüksekliği devam eder. Bunlar göğüslerde ağrı ve hassasiyete, vücutta su toplanmasına ve belli gıdalara karşı aşırı istek duyulmasına neden olur. Tuzlu gıdalar yenildiğinde vücutta şişlik artar. Yumurta döllenmediği zaman gebelik oluşmaz, progesteron ve östrojen düzeyi düşer ve adet kanaması başlar.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:00   #64
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

ADET KANAMALARIYLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER


Adet Kanamaları Başlamamasının Sebepleri Nelerdir?

Adet kanamaları 9-16 yaşları arasında başlar. Spor yapan kızların yanında çok zayıf olan ve gelişmenin başladığı dönemlerde kilo veren kızlarda da menarş (ilk adet kanaması) gecikebilir.Genç kız 15 yaşına gelmesine rağmen hala adet kanamaları başlamadıysa bir hekime başvurup kontrolden geçmesi gerekir. Hekim genital organları kontrol eder. Bazı kızlarda vajinanın girişinde bulunan zarda normalde bulunması gereken ve adet kanının dışarı akmasına olanak veren açıklık bulunmaz. Çok nadir vakalarda ise vajina veya rahim gelişmemiş olabilir.

Adet Kanamaları Hangi Sıklıkla Olur?

Adet kanaması ayda bir olur. 25-30 gün arasında süren adet döngüleri normaldir. Adet kanaması 3-7 gün sürer. İlk günlerde daha fazla olan kanama giderek azalır. Adet kanamalarının başladığı dönemlerde bu kanamalar her ay aynı şiddette olmayabilir. Kanama bir ay daha fazla, diğer ay çok daha az olabilir.

Adet Kanamaları Düzensizse:

Adet kanamaları vücut ağırlığı, diyet, heyecan, stres, egzersiz ve hastalıklardan etkilenerek düzensizleşebilir. İlk yıllarda adet döngülerinin uzunluğu değişir. İlk 1-2 yıl adet kanamalarının düzensiz olması normaldir. Menarştan sonra üreme organları ve hormonların uyum içinde çalışmasının düzene girmesi zaman alır.

Adet Döngüsü Çok Uzunsa:

Bazı kızlar yılda sadece 3-4 kez adet görür. Stres, ağır egzersiz, ani kilo kaybı ve diyet nedeni ile adet döngüleri çok uzun sürebilir. Bunun dışında hormonal dengesizlikler de bu sürenin uzamasına yol açar. Polikistik over sendromu adı verilen kilo fazlalığı, aşırı tüylenme ve adet düzensizliklerinin görüldüğü durumda yılda sadece 3-4 kez adet görülür.

Adet Döngüsü Çok Kısaysa?

Stres, bazı tip egzersizler ve yaşam tarzındaki değişiklikler nedeni ile adet döngülerini 21 günden daha kısa sürebilir. Bu durumda hekime başvurarak kontrolden geçmek gerekir. Fazla kanama kansızlığa neden olur. Kansız olan kişiler demir içeren besinlerden daha fazla yemeli veya demir hapları kullanmalıdır. Adet kanamalarının kaç günde bir olduğu, kanamanın kaç gün sürdüğü, kanama miktarı ve kramp gibi şikayetler not edilerek hekime iletilmelidir.

Bir ay adet görmemek önemli midir?

Stres, hastalık, kilo kaybı gibi nedenlere bağlı olarak birkaç ay adet görülmeyebilir. Birkaç ay adet kanaması olmadığında hekime başvurulması gerekir.

Adet kanaması sırasında ne gibi ürünler kullanılmalıdır?

Adet kanaması sırasında en sık kullanılan ürünler pedlerdir. Bunlar iç çamaşırına yerleştirilen ve emiciliği fazla olan ürünlerdir. Bunlar adet kanını emerek, pedin iç katlarına alır. Bir diğer yöntem ise tampon kullanımıdır. Tampon ülkemizde çok yaygın kullanılmayan bir üründür. Genç kızlar için üretilmiş ve vajinanın girişindeki zara zarar vermeyen tipleri de vardır. Cinsel hayatı aktif olan kişiler tamponu daha rahat kullanır. Tampon kullanırken dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. Tampon kullanılması Toksik Şok Sendromu olarak adlandırılan önemli bir sağlık sorununa neden olabilir. Tampon kullanan kişilerin tamponu mutlaka 4-6 saatte bir değiştirmeleri ve temizlik kurallarına çok dikkat etmeleri gerekir.

Adet kanaması sırasında denize girilebilir mi?

Eskiden bu dönemde denize girilmemesi, spor yapılmaması ve normalde yapılan bir çok aktiviteden uzak durulması gerektiğine inanılırdı. Gerekli korunma sağlandığında yüzme ve diğer sporlar yapılabilir. Ağrı ve krampları olan genç kızlar bu aktiviteleri yapmaktan kaçınmalıdır.

Adet kanaması sırasında görülen kramplara ne yol açar?

Genç kızların bir kısmı adet kanaması başlamadan önce ve kanama sırasında karın ve kasık bölgesinde şiddetli ağrılardan yakınır. Bu kramplar genellikle hafif olmasına rağmen bazen genç kızların günlük yaşantısını devam ettirmesini engelleyebilecek kadar şiddetli olabilir. Genç kızların yarısından çoğu kramplardan yakınırken, her 7 genç kızdan birinde ağrılar çok şiddetlidir. Adet kanaması ile rahmin iç tabakası dökülmeye başlar ve prostoglandin adı verilen maddeler salınır. Prostoglandinler rahimdeki düz kasların kasılmasına neden olur. Rahimdeki düz kasların kasılması sırasında şiddetli kramplar hissedilebilir. Prostoglandin düzeyi bazen çok yükselir bu durum ağrının çok fazla olmasına neden olur. Rahim ile rahim ağzı arasındaki kanalın dar olduğu genç kızlarda bu kramplar daha şiddetli olur. Ayrıca stres de bu krampların şiddetini arttırabilir.

Adet kanaması sırasındaki kramplara başka yakınmalar da eşlik eder mi?

Bu kramplara baş ağrısı, bulantı, kusma, sık idrara çıkma ve barsak hareketlerindeki değişikliklere bağlı ishal veya kabızlık eşlik edebilir.

Kramplar nasıl tedavi edilir?

Yeteri kadar dinlenme, uyku ve düzenli egzersiz yapılması krampların şiddetini azaltır. Karın bölgesine sıcak pedlerin yerleştirilmesi de ağrıyı azaltabilir. Karın bölgesine sıcak su torbası uygulanabilir, fakat kullanılan su çok sıcak olmamalıdır. Prostoglandin üretimini azaltan ağrı kesiciler kullanılabilir. Ağrı kesicileri kullanmaya kramplar şiddetlenmeden başlamak gerekir. Ağrı kesicileri kullanmaya tahmini adet kanamasından bir gün önce başlanması ve ilaca kanama başladıktan sonra 1-2 gün daha devam edilmesi önerilir.

Ağrı kesiciler adet kanamasının artmasına neden olur mu?

Aspirin dışındaki ağrı kesiciler kanamanın artmasına neden olmaz. Ağrı kesicileri kullanmadan önce hekime danışılması ve ilacın yan etkilerinin öğrenilmesi gerekir. Başkalarında herhangi bir probleme neden olmayan bir ilaç size zararlı olabilir.

Adet döneminde sigara içmek zararlı mıdır?

Sigara içmek sağlığınızı olumsuz etkiler. Yapılan bilimsel çalışmalarda sigaranın üreme sağlığını da olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Sigaranın içerdiği nikotin kan damarlarının büzüşmesine ve organların oksijen ihtiyacının karşılanamamasına yol açar. Sigara adet döngülerinin düzenini bozarak ileride çocuk sahibi olmayı zorlaştırabilir.

Adet kanaması sırasında pıhtıların gelmesi normal midir?

Kanamanın fazla ve krampların olduğu ilk günlerde pıhtıların gelmesi normaldir. Vücudunuzda pıhtılaşmayı önleyen faktörler üretilir. Kanamanın çok yoğun olduğu günlerde üretilen bu faktörler yetersiz kalabilir ve pıhtılaşma olur. Fakat her zamankinden büyük pıhtılar geliyorsa hekime başvurulması gerekir.

Adet kanamaları arasındaki dönemde de kanama olur mu?

Adet kanamaları arasındaki dönemde lekelenme şeklinde kanamalar olabilir. Ara kanamaların en sık nedeni yumurtlama döneminde (yumurta çatladığında) görülen kanamadır. Bu durum endişelenmeyi gerektirmez. Üreme organlarındaki enfeksiyonlar ve tümörler de ara kanamalara ve lekelenmelere yol açar.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:00   #65
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kadında genital tüberküloz

Tüberküloz yani verem bir zamanların en tehlikeli ve en ölümcül hastalığıydı. Günümüzde ise eskisi kadar yaygın olmasa bile hala daha özellikle ülkemizde yaygın olarak görülmekte olan bir hastalıktır.
Ancak geliştirilen antibiyotik ve aşılar sayesinde hem önlenebilen hem de tedavi edilebilen bir hastalıktır. Son 50 yılda tüberküloz tedavisindeki gelişmelere ve gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde yok edilmiş olmasına karşın tüm dünyada bakıldığında önlenebilen ölüm sebepleri arasında 5. sıradadır.

Dünya Sağlık teşkilatı 1990 yılında tüm dünyada 2.910.000 kişinin bu hastalık nedeni ile hayatını kaybettiğini açıklamıştır. Çarpıcı olan bu ölüm vakalarının sadece 40.000'inin gelişmiş ülkelerde meydana gelmesidir.

Uzun süre belirti vermemesi nedeni ile ve ihmalkarlıklar sonucu ülkemizdeki tüberküloz görülme sıklığı tam olarak bilinmemekte, hastaların önemli bir kısmı saptanamamakta ve teşhis konulan hastalar yeterli düzeyde takip edilememektedir. Tüberküloz en sık solunum yollarını tutmaktadır. Bu hastaların %2-5 kadarında da genital tüberküloz saptanmaktadır.

Genital tüberküloz primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır. Son derece nadir olan primer genital tüberkülozda mikroorganizmanın ilk enfeksiyon yarattığı alan genital organlardır. Vakaların %99'dan fazlası sekonder tüberkülozdur. Burada vücudun başka bir yerinde (genelde akciğerler) bulunan enfeksiyon kan yolu ile genital organlara yayılır (dessendan enfeksiyon).

Dış genital organların tüberkülozu son derece nadirdir. En sık endometrium ve adneksler (yumurtalıklar ve tüpler) tutulur.

Klinik
Genital tüberküloz vakalarında tüberküloz için tipik olan yorgunluk, kilo kaybı, gece terlemeleri, gece yükselen ateş çok nadir görülür. Genital tüberkülozlu hastalarda en sık başvuru sebebi infertilitedir. Hastalarda %25-50 oranında pelvik ağrı ve %10-40 oranında anormal kanama görülür. Endometriumda olan harabiyet nedeni ile zarlar birbirine yapışır (Asherman sendromu) ve bu durum hem infertiliteye hem de adet kanamasının azalmasına ya da olmamasına neden olur. Tüpler sıklıkla iki taraflı tutulur ve histerosapingografide (rahim filmi) görünümü tipiktir.

Tanı
Genital tüberkülozdan şüphelenilen vakalarda aile ve kişinin kendi öyküsü önemlidir. Daha önceden tüberküloz tanısı alıp almadığı, ailesi ve yakın çevresinde bu hastalığa sahip kişi olup olmadığı araştırılmalı ve detaylı bir fizik muayene yapılmalıdır. Tanıya yardımcı olması açısından akciğer grafisi çekilmeli ve PPD testi yapılmalıdır. İnfertilite nedeni ile müracaat etmiş hastalarda HSG çekilmeli, gerekli vakalarda endometrium biopsisi yapılmalıdır.

Tedavi
Genital tüberkülozun tedavisi tıbbidir. Ancak gelişmiş olan infertilite vakalarında tedaviye yanıt çok iyi değildir. Sebat eden vakalarda cerrahi tedavi de uygulanabilir. Çocuk isteği olmayan kadınlarda rahim alınabilir. Genital tüberküloz tedavisi güç ve yüzgüldürücü olmayan bir hastalıktır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:00   #66
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Kadında genital vaginal akıntı

Vajinal Mantar Enfeksiyonları


(Mikotik vajinit) Vajinal mantar enfeksiyonları ilk kez 1849 yılında gebe bir kadında tanımlanmıştır. Erişkin kadınların yaklaşık %75'i yaşamlarının herhangi bir döneminde en az bir kez mantar enfeksiyonu geçirirler

Çoğu kez gebelik, antibiyotik kullanımı gibi nedenlerle ortaya çıkan bu durum tedaviye kolay cevap verir. Ancak kronik vajinal mantar enfeksiyonu hem cinsel hem de psikolojik sorunlara yol açabilir. Vajinal mantar enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalardan en sık görüleni Candida Albikans adı verilen bir maya hücresidir. Vakaların %67-95'inde bu mantar hücresi sorumlu olarak bulunduğundan, vajinal mantar enfeksiyonları genelde vajinal kandidiyazis şeklinde tanımlanır.

Candida Albikansın vajinada zaten normalde bulunan bir organizma mı olduğu yoksa belirti vermeyen kadınlarda saptandığında mutlaka tedavi edilmesi gereken bir patojen mi olduğu günümüzde dahi açıklığa kavuşturulamamış bir sorudur. Erkek semeninde üretilemediği için cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak kabul edilemez.Ancak yapılan araştırmalarda eşlerin benzer tipte mantar hücresi taşıdıkları saptandığı için pekçok hekim tedavide eş tedavisi de uygulamayı uygun görmektedir.


Vajinal mantar enfeksiyonuna neden olan candida albikans hifleri

NASIL BULAŞIR
Vajinal mantar enfeksiyonunda üreyen mikroorganizmalar genellikle başkasından bulaşmaz. Kişinin zaten kendi vajinasında bulunan maya hücreleri çeşitli nedenler ile aktif hale gelip enfeksiyon yaratmaktadırlar. Dolayısı ile havuzdan vb. bulaşma söz konusu değildir. Çok nadiren cinsel ilişki ile bulaşabilir. Ancak bir kadında mantar enfeksiyonu olması mutlaka cinsel ilişki ile bulaştığı anlamına gelmez. Hayatında hiç cinsel ilişkide bulunmamış bakire kızlarda hatta küçük çocuklarda bile mantar enfeksiyonu olabilir.

RİSK FAKTÖRLERİ
Vajinada belirti vermeden bulunan kandidalar çeşitli faktörlerin etkisi ile aktif hale geçerler ve klasik belirtiler ortaya çıkar. Ancak önemli bir gerçek de vakaların %50'sinde bu tür bir faktör olmadan hastalığın ortaya çıktığıdır.Vajinal mantar enfeksiyonlarını tetikleyen faktörler şunlardır:

Antibiyotikler: Geniş spekrtumlu olarak tabir edilen güçlü antibiyotikler vajinanın normal pH dengesini bozarak mantar enfeksiyonu için uygun ortam hazırlarlar. Vajinitte en sık etkili olan antibiyotikler tetrasiklin ve penisilin grubu ilaçlardır.
Gebelik: Özellikle gbeliğin son 3 ayında hücresel bağışıklığın azalması ile kandida gelişimi kolaylaşır. Yine gebelikte vajinada glikojen adı verilen maddenin artışı da bu olayı hızlandır. Vajinada glikojenin artmasına ise kanda östrojen ve progesteron miktarının yükselmesi neden olur.
Şeker Hastalığı: Kan şeker düzeylerinin dengesiz seyrettiği kontrolsüz diabette idrar ve vajinal salgılarda şeker düzeyleri artar, bu da mantar için uygun bir ortam hazırlar.
İmmunosupresyon: Bağışıklık sisteminin baskılanması demektir. İlaçlar ya da sistemik hastalıklar sonucu hücresel bağışıklık sisteminin baskılanması kandidiazisi hızlandırır.
Doğum Kontrol hapları: Eski tipte yüksek doz oral kontraseptiflerin vajinal kandidiasiz için uygun zemin hazırladığı ileri sürülse de günümüzdeki düşük doz ilaçlar ile bu görüş geçerliliğini yitirmiştir.
Rahim içi araç (spiral): Etkisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak kandidiazis için predispozan faktör olduğu ileri sürülmektedir.
Hormon kullanımı: Östrojen ve progesteron içeren ilaçların alımı kandidiazis görülme oranını arttırır.
Naylon giysiler: Özellikle kilolu kadınlarda giyilen naylon giysiler ve çamaşırlar bölgede sıcaklık ve nem artışına neden olurlar. Bu durum mantar hücreleri için altın değerinde bir fırsattır. Gelişen enfeksiyon tekrarlama ve kronikleşme eğilimindedir.
Lokal allerjenler: Renkli tuvalet kağıtları, parfümler, yüzme havuzundaki ilaçlar, tampon ve pedler alerjiye neden olabilirler. Alerjik zemin üzerinde ise daha sonra mantar enfeksiyonu gelişebilir.
aaaabolik hastalıklar: Tiroid hormonu bozukluğu gibi hastalıklar kandidiazis için uygun zemin hazırlar
Şişmanlık
Kronik servisit
Radyasyon
BELİRTİLERİ
Vajinal mantar enfeksiyonunun en önemli ve en sık görülen belirtisi kaşıntıdır. Bu kaşıntı geceleri şiddetlenir ve sıcak etkisi ile artar.

Hastaların çoğunda dış genital organlarda yanma vardır. Özellikle idrar yaparken, idrarın değdiği bölgelerde şiddetli yanma hissi olur.

Bazı hastalarda cinsel ilişki esnasında ağrı olabilir.

Vajinal kandidiazisde akıntı her zaman olmaz. Eğer mevcut ise bu akıntı beyaz renkli ve içerisinde süt ya da peynir kesiği şeklinde tanımlanan ya da kireç benzeri olarak nitelendirilen parçacıklar bulunur.

Akıntıda kötü koku görülmez. Kokunun olması kandidiazise eşlik eden ikinci bir enfeksiyonun varlığını akla getirmelidir.

Vulva ve vajinada kızarıklık ve şişlik olabilir. Vajina duvarında mantar plakları bulunabilir.Bunların görülmesi kandidiazis için tipiktir. Kaşımaya bağlı olarak vulva derisinde soyulmalar ve küçük kanamalar olabilir.

TANI
Vajinal mantar enfeksiyonlarının tanısı güç değildir. Genelde muayene esnasında hastanın şikayetleri ve muayene bulgularının birarada değerlendirilmesi ilave bir laboratuvar tetkikine gerek kalmadan tanı koydurur. Vajinal kandidiazisde kültür almanın rolü yoktur. Bunun yerine alınan akıntı örneğinin potasyum hidroksil ile muamele edildikten sonra mikroskop altında incelenmesi ve tipik mantar psödohiflerinin görülmesi tanıyı kesinleştirir.

TEDAVİ
Vajinal mantar enfeksiyonlarının tedavisi hem çok kolay hem de zordur. Tedavi ile akut şikayetler büyük ölçüde giderilir. Ancak hastaların %5-25'inde hastalık daha sonra tekrarlar. 1 yıl içinde en az 4 defa kandidazis atağı geçirilir ise bu durumda tekrarlayan enfeksiyonladan söz edilmektedir. Bu yeniden atakların nedeni mantar mayalarının vajinadaki sağlam dokuların içine girerek derinlere kadar ilerlemesi ve burada sessiz kalmaları ve ilaçlardan da etkilenmemesi olarak açıklanmaktadır.

Vajina hücreleri sürekli bir yenilenme içinde bulunduğundan üstteki hücreler dökülüp alttaki hücreler yüzeye çıktıkça bu mayalarda yüzeye yaklaşmakta ve uygun ortam bulduğunda yeniden enfeksiyona neden olmaktadır. Bu duruma invazif kandidiyazis adı verilir. İnvazif kandidiazisin önlenmesinde predispozan faktörlerin ortadan kaldırılması şarttır.

Tedavide hem sistemik hem de lokal ilaçların kullanılması gereklidir. Lokal ilaçlar hem vajinal ovül (fitil) hem de krem şeklinde olabilir. Tekrarlayan enfeksiyonlarda ise bazı yazarlar eş tedavisi gerektiğini düşünmektedirler. Kronik bir enfeksiyon yoksa eş tedavisi gerekli değildir.

Ağızdan alınan sistemik tedavide tek günlükten 1 haftalığa kadar tedavi protokolleri ve ilaçlar mevcuttur. Aynı durum vajinal ovüller için de geçerlidir.

Tedavi esnasında naylon giysiler giyilmemesi, çamaşırların pamuklu olması, kaynatarak yıkanması ve buharlı ütü ile ütülenmesi, dar giysilerden kaçınılması, vajinanın su ile yıkanmaması bunun yerine nötr pH derecelerine sahip ve bu amaçla üretilmiş sıvı sabunların kullanılması tedaviyi kolaylaştırır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:08   #67
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Klamidya enfeksiyonları

Sessiz ve sinsi bir salgın

Klamidya enfeksiyonu chlamydia trachomatis adı verilen bir bakterinin sorumlu olduğu bir hastalıktır ve özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların en sık görülenidir.

A.B.D.'de her yıl 4 milyon yeni klamidya vakası görülmektedir ve maalesef bu kadınların %40'ından fazlası hasta olduğunun farkında değildir. Çoğu zaman enfeksiyon herhangi bir belirti vermez ve başka bir nedenden dolayı doktor kontrolüne gidene kadar fark edilmez. Problemin erken dönemde fark edilebilmesi için yılda bir ya da tercihan 6 ayda bir doktor kontrolü ve tarama testlerinin yapılması şarttır. Bu özellikle genç kadınlarda ve birden fazla partneri olan 35 yaş üstü kadınlarda önemlidir.

Belirtileri
Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Tanı
Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir.

Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir.

Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.

Önlem
Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

Tedavi
Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:08   #68
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Vajinal Trikomoniazis



Kadınlardaki patolojik vajinal akıntıların en önemli sebeplerinden birisi de trikomoniazis adı verilen hastalıktır. Bu hastalığın etkeni olan "Trikomonas vajinalis" mikroskopik bir canlı olup bakteri ya da virüs değildir. İlk kez 1836 yılında tanımlanan organizma ovoid şekilde bir protozoon'dur.

Tirkomoniazis dolayısı ile paraziter bir enfeksiyon olarak nitelendirilir. Bu nedenle genel kanının aksine antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur.

Trikomonas cinsel ilişki ile bulaşabilen hastalıklar grubuna girmektedir. Herhangi bir yakınması olmayan asemptomatik hastalarda %5-15 oranında vajinada T.vajinalis bulunur. Enfekte hastaların %37'sinde trikomonas ile birlikte gonore'de bulunur. Hasta kadınların ise yaklaşık yarısının eşinde hastalık etkeni izole edilebilir. Kadınların %25'i hayatlarının herhangi bir döneminde bu enfeksiyona yakalanırlar.


Trikomonas vajinalis

Trikomonas sadece cinsel temas ile geçmez. Örneğin tuvalet klozetlerinde 45 saat kadar canlı kalabildiği gösterilmiştir. Benzer şekilde ıslak çamaşırda 24, semende ise 6 saat canlılığını korur. Gebeliğinde enfekte olan annelerden doğan bebeklerden %5'i doğum esnasında paraziti kapar fakat bir süre sonra yenidoğanda östrojen bulunmadığı için kendiliğinden enfekte olmadan geçer.

T.vajinalis enfeksiyonu çoğu kez anaerob adı verilen ve oksijensiz ortamda üreyebilen bakterilerle birlikte bulunur. Bu durum vajinanın pH değerini değiştirerek trikomonas için ugun zemini hazırlar.

Belirtiler
Trikomonas enfeksiyonu %80 oranda belirti vermez.Belirti varlığında hemen hemen bütün vajinal enfeksiyonlarda olduğu gibi en sık görülen bulgu akıntıdır. Tipik akıntı sarı-yeşil renkli, köpüklü bir tiptedir.Ancak hastaların bir kısmında akıntı farklı şekillerde olabilir.%10 vakada ise bu akıntıya kötü bir koku eşlik eder. Nadiren kaşıntı ve idrar yaparken yanma olabilir. Vulvada şişlik ve kızarıklık olabilir. Muayenede ise rahim ağzında çilek görünümü olarak adlandırılan küçük kanama odaklarının olması trikomonas için tanısal değer taşır. Cinsel ilişki sonrasında vajinal kanama görülebilir. Bazı durumlarda ise enfeksiyon aktif halde değildir. Kişi sadece taşıyıcıdır.


Trikomonas enfeksiyonunda görülen vajinal akıntı

Tanı
Trikomonas teşhisi, jinekolojik muayene ve alınan akıntı örneğinin direk mikroskop altında incelenmesi ile konur. Mikroskop altında hareketli trikomonasların görülmesi tanı için gereklidir. Ayrıca bazen başka bir nedenle alınan servikal smearda da da trikomonaslar saptanabilir.


Trikomonas enfeksiyonunda
servikste çilek görüntüsü

Tedavi
Tedavide hem sistemik ilaçlar hem de lokal ovüller kullanılır. Trikomonasda eş tedavisinin de yapılması iyileşme oranlarını arttırır. Tedavi süresince kondom kullanılması oldukça faydalı olur.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:08   #69
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonları


Mycoplasma ve ureoplasma doğada yaşayan bilinen en küçük tekhücrelilerdir. Diğer mikroorganizmalardan farklı olarak bir hücre duvarı içermezler. Bu özellikleri nedeniyle etkileri genellikle hücre duvarı üzerinde olan pek çok antibiyotiğe karşı dirençlidirler. Yine aynı özellik nedeni ile mikrobiyolojik incelemelerde kullanılan gram boyması gibi bazı laboratuvar incelemeleri bu mikroorganizmalar üzerinde uygulanamaz.

Bugüne kadar izole edilmiş onbeşten fazla türü olmakla birlikte sadece 3 tanesi insanlar için özel önem taşır. Bunlar Mycoplasma pneumoniae ile Mycoplasma hominis ve Ureaplasma urealyticum'dur. M. pneumoniae insanlarda zaatürreye neden olurken diğer ikisi sıklıkla üreme sistemini ilgilendiren patolojilere neden olurlar ve bu nedenle genital mycoplasmalar olarak adlandırılırlar.

Çok küçük olmaları, az miktarda genetik materyal içermeleri ve hücre duvarları olmaması nedeni ile klasik kültür yöntemleri ile tanınamazlar. Mycoplasmaları izole etmek için karmaşık kültür işlemleri gereklidir. Kültürlerde tipik olarak "yağda yumurta" benzeri şekiller oluştururlar.

Görülme sıklığı
Mycoplasmalar hem erkekte hem de kadında genitlal enfeksiyona neden olurlar. Yapılan araştırmalarda herhangi bir yakınması olmayan kişilerin %40'ında kültürlerde mycoplasma ürediği gösterilmiştir. Bu kişilerin %15'inde M.hominis saptanırken %40-75'inde U.urealyticum izole edilmektedir.

Enfeksiyon doğum sırasında anneden kapılabilir ancak nadiren bu bebeklerde enfeksiyon kalıcı olur. Asıl kolonizasyon kişi cinsel yönden aktif hale gelince başlar.

Yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada cinsel yöndena aktif ancak herhangi bir yakınması olmayan kadınların %40-80'inde ureaplasma türleri izole edildiği gösterilmiştir. Yine cinsel yönden aktif ve yakınması olmayan kadınların %21-53'ünde M.hominis üretilmiştir. Enfeksiyon ve kolonizasyonun görülme sıklığı erkeklerde daha düşüktür.

Bulaşma yolları
İnsanlarda mycoplasma ve ureaplasma en sık taşıyıcılar arasında direk temas ile bulaşır. Bu nedenle cinsel yolla bulaşabilen bir hastalık olarak kabul edilir. Genital-genital ya da oral-genital temas bu mikroorganizmaların bulaşmasında en sık karşılaşılan yoldur. Bir diğer nadir bulaşma yolu ise hamilelik ve doğum sırasında anneden bebeğe geçiştir. Mycoplasma enfeksiyonları çok nadir olarak cinsel ilişiki dışında etkilenmiş materyale tamas ile de bulaşabilir.

Belirtileri
Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonları nadiren bulgu verirler. Çoğu zaman herhangi bir yakınmaya neden olmazlar ve sadece alınan kültürlerde üretilebilirler.

Her iki organzima da erkeklerde bel soğukluğuna bağlı olmayan ürethra enfeksiyonlarına neden olabilirler. Mycoplasmalar kadınlarda bu tür bir sorun yaratmazken ureaplasmalar kadınlarda da erkeklerdekine benzer problemler yaratabilir. İdrar yaparken yanma ve akıntı ürethra enfeksiyonlarının en önemli belirtisidir.

Böbrek enfeksiyonlarının da %5'inden mycoplasmalar sorumludur.

Mycoplasma ve ureaplasma kadınlarda tek başına vajinal enfeksiyona neden olmazlar. Ancak bunlar fırsatçı mikroorganizmalar olduğu için başka bir enfeksiyon örneğin gardnarella varlığında durumun daha da kötüleşmesine yardımcı olurlar. Fallop tüpü iltihabı olanların yaklaşık %10'unda rahim içinde ve tüplerde m.hominis izole edilmektedir.

Gebelikte ise plasenta ve amniyon zarında enfeksiyona neden olarak erken doğumlara yol açabilirler.

Daha nadir olarak yenidoğan bebekte doğumsal zaatürre, bakteremi ve hatta ölüme yol açabilecekleri bilinmektedir. Ancak bu çok çok nadir karşılaşılan bir durumdur.

Yine çok nadir olarak uzak bölgelerde eklemlerde ve solunum sisteminde iltihaba yol açabilirler. Ancak bu hastalıklar için risk grubunu bağışıklık sisteminde sorun olan kişiler oluşturmaktadır.

Mycoplasmaların sezaryen sonrası yara yeri enfesiyonuna da neden olabildiği bilinmektedir.

Genel olarak mycoplasma ve ureaplasmalar şu hastalıklara neden olabilirler.

Urethrit: Ürethra enfeksiyonu. İdrar yollarında mesane ile vücut dışı arasındaki bağlantıyı sağlayan yol. Erkekte penis içinde yer alırken kadında direk vajinanın üst kısmına açılır. İdrar buradan dışarıya atılır.
Pyelonefrit: Böbrek iltihabı
Pelvik iltihabi hastalık
Endometrit: Rahşm içindeki endometrium dokusunun iltihabı
Koriyoamniyonit: Gebelikte rahim içinde görülen iltihap
Cerrahi yara enfekyionları
Eklem iltihapları
Yenidoğanda zaatürre ve menenjit
Burada unutulmaması gereken çok önemli bir nokta yukarıdaki tüm durumların ortaya çıkmasında mycoplasmaların çok çok düşük bir olasılıkla ana neden olduğudur. Bu hastalıkların altında yatan neden çoğu zaman başka bir organizmadır.

Mycoplasma ve ureaplasmaların kısırlığa neden olup olmadıkları konusu tartışmalıdır. Direk olarak neden olmasalar bile örneğin pelvik iltihabi hastalık sonrası sekel olarak kısırlık ortaya çıkabilir.

Öte yandan erkeklerde sperm sayı ve hareketini bozarak çocuk sahibi olmayı güçleştirebilir. Düşük ve erken doğumlara neden olabilmesi nedeni ile tekrarlayan düşüklerin altında yatan nedenlerden birisi de mycoplasma enfeksiyonları olabilir.

Tanı
Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonlarının tanısı şüphelenilen durumlarda alınan kültür ile konur.

Vajinal akıntısı, infertilite ya da tekrarlayan gebelik kayıpları, kronik pelvik ağrısı olan kadınlarda bu mikroorganizmalara yönelik kültürlerin de yapılması önerilir.

Tedavi
Mycoplasma ve ureaplasma enfeksiyonlarının tedavisi tıbbidir. Ancak penisilin ya da sefalosporinler gibi sıkça kullanılan antibiyotikler bu mikroorganizmalar üerinde etkili değildir. Çünkü adı geçen antibiyotikler bakterilerin duvar yapısını bozarak etki gösterirler. Oysa mycoplasmalarda hücre duvarı yoktur.

Tervcih edilecek antibiyotiğe kültür sonucuna göre karar verilir. Kültürle birlikte yapılan antibiyogram testinde mikroorganizmanın hangi antibiyotiğe duyarlı hangisine dirençli olduğu araştırılır.

Ondört günlük tedaviyi takiben yeniden kültür alınarak enfeksiyonun geçip geçmediği kontrol edilmelidir. Devam eden ısrarcı enfeksiyon varlığında ikinci bir kür uygulanması gerekli olabilir.

Hastaların %90'ında tek kür tedavi yeterli olmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Alt 21/09/08, 13:08   #70
By_Espr!C
Guest
 
By_Espr!C - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesajlar: n/a
Standart

kadında idrar kaçırma idrar inkontinansı


Kadınlarda özellikle gündüz ve uyanıkken istemi dışında idrar kaçırma bu başlık altında değerlendirilmektedir. Tanımda idrar kaçırmanın miktarı yoktur ; çünkü hijyenik pet kullanmak zorunda olmasına rağmen yakınmayan kadınların yanında ,damlama şeklinde ve seyrek idrar kaçırmalarını bile büyük bir sorun olarak gören kadınlar da vardır. Böylece idrar kaçırmanın hastalık boyutu kadının sosyal durumuna sıkı sıkıya bağlıdır. Kırsal kesimde sorun yaşlanmaya bağlı doğal bir problem gibi görülerek doktora başvurulmazken ,kentlerde ve özellikle çalışan kadınlarda idrar kaçırma derin depresyon,yalnızlık duygusu ve sosyal ilişkilerde daralmaya (idrar kokusu,ıslaklık hissi) yol açarak daha erken dönemlerde tedavi için doktora başvurmaya neden olmaktadır. Kadınların %25’inin hayatlarının herhangi bir döneminde idrar kaçırdığı hesaplanmıştır. İdrar kaçırma kadın tarafından saklanan ve genellikle utanılacak bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir araştırmada idrar kaçırması olan kadınların %70 ‘i doktora başka nedenlerle başvurduğunda yapılan muayene ve öykü alma sonucu idrar kaçırmanın varlığının tespit edildiği görülmüştür. Kadınların ömürlerinin uzaması ile sorun daha da büyümektedir.

İdrar kaçırma başlıca 3 ana grupta incelenir

Gerçek Stres İnkontinans (Kas, sinir güçsüzlüğüne bağlı)
Detrusor İnstabilitesi (Mesanenin kontrol edilemeyen otomatik kasılması)
Karışık (her iki durumun da varlığı)
Gerçek Stress İnkontinans
Daha çok doğum yapmış kadınlarda görülür. Kasık adalelerinin veya sinirlerinin doğum sırasında zedelenmesi sonucu, mesane boynu öksürme, hapşırma, gülme, merdiven çıkma, yük taşıma, cinsel ilişki sırasında yer değiştirerek veya kapanamayarak karın içinde artan basınçla hasta idrar kaçırır. Tedavi genellikle cerrahidir. Fizik tedavi (kasık adalelerinin güçlendirilmesi), elektrikle uyarma (stimulasyon), menapozdaki kadınlarda hormon tedavisi de uygulanabilir.

Detrusor İnstabilitesi
Genellikle daha ileri yaşlarda görülmesine rağmen, mesanenin tahriş olduğu durumlarda (iltihap, taş, tümör vb) her zaman ortaya çıkabilir. Bu hastalarda küçükken gece yatağa işeme, gece uykudan uyanarak idrar yapma (normalde 2 kez olabilir), gündüz çok idrara çıkma (normalde 6 kez) daha sıktır. Su sesi ile idrar hissi veya sıkışma olabilir. Genellikle fiziksel aktivite (gülme, konuşma, hapşırma,öksürme, yük kaldırma, cinsel aktivite gibi) ile de tetiği çekilebilen ansızın idrar yapma hissi duyarak tuvalete koşan hasta tuvalet kapısında idrarını tutamayıp kaçırır. Tedavide cerrahinin yeri yoktur. Fizik tedavi (mesanenin yeniden terbiyesi), elektrikle uyarma (stimulasyon), ilaç tedavisi uygulanır.

Karışık İdrar Kaçırma
Yukarıda bahsedilen her iki durum aynı hastada birlikte vardır. Her tedavi seçeneği de uygulanabilir. Önce ameliyat,sonra fizik tedavi, ilaç veya elektrikle uyarma veya önce fizik tedavi sonra ameliyat denenebilir.

Tanı
Hastanın idrar kaçırmasının şekli öğrenilir. Daha sonra jinekolojik muayene yapılarak mesane, mesane boynu, vajen ve rahimde sarkma olup olmadığı, özellikle daha önce geçirilmiş ameliyatlara bağlı idrar yollarından hazneye oluşan kanalcık, fistüllerle oluşmuş sürekli kaçaklar olup olmadığı araştırılır. Bu işlemlerden sonra hastanın idrar tahlili, iltihap açısından idrar kültürleri yapılır. Bu tetkiklerde anormal bulgu tespit edilirse uygun tedavi yapılır. Daha sonra hastanın idrar kaçırmasını gözlemek için mesaneye bir miktar sıvı verilerek veya sıkışması beklenerek ıkındırma ile idrar kaçırma gözle görülmeye çalışılır. İdrar kaçırmanın varlığını veya miktarını tespit edebilmek için ped test yapılabilir. Hasta bu test için 24 saatlik bir zaman içerisinde değiştirdiği pedleri getirir. Pedlerin kuru ve ıslak ağırlıkları arasındaki fark hesaplanarak kaçırmanın varlığı ve miktarı tespit edilmeye çalışılır. Özellikle daha önce idrar kaçırma ameliyatı olmasına rağmen idrar kaçırmaya devam eden hastalar ve ameliyat yapılacak hastalarda daha ayrıntılı bir inceleme olan Ürodinami yapılır. Bu işlem sırasında hastanın mesanesine yerleştirilen bir kateter ile tuzlu su verilerek dolma, kaçırma ve işeme basınçları bilgisayar yardımıyla kaydedilerek rakamsal ve grafik olarak yazdırılır. Ürodinami son derece karmaşık ve pahalı bir test olması nedeniyle her hastaya uygulanması doğru değildir. Muayene ve hastalık öyküsünden faydalanılarak bazı tedaviler denenip sonuca göre ürodinami veya operasyona karar verilebilir.
  Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 4049
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:50 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,