Yazılarımı takip eden arkadaşlar geçen yaz yapmış olduğum inter-rail seyahatimde gezip gördüklerimi burada sırasıyla anlattığımı bilirler. Geçen bölümde Roma ve Anconadan bahsetmiştim. Bu bölümde ise Floransadan bahsedeceğim.
Romadan ayrılmıştım
Bu güzel şehri terk ederken içimde garip bir burkuntu vardı. Keşke hiç buradan ayrılmasaydım diyesim geliyordu. Ama gel gör ki Hey-hat! Bunu yapamazdım. Extre ödemeden bulduğum Trenle şimdiki yolum Floransa idi.
Sabah saatlerinde Floransa ya vardım. Bu şehirde gece kalma gibi bir isteğim yoktu. İlk olarak Tren garındaki emanetçiye çantamı bıraktıktan sonra şehri gezmeye başladım. İlk olarak aklımdan Otobüs gezmek geçti, Çünkü İtalyada belediye otobüslerine para ödemiyorsunuz. Yani ödeyen ödüyor ama istemezseniz ödemiyorsunuz. Bileti okuttuğunuz makine şoförün yanında değil otobüsün ortasında. Dolayısıyla otobüse binip makineye bilet okutmazsanız kimse size gelip hani biletin demiyor. Ama sonra vazgeçtim çünkü genel düsturum bi şehri en iyi yürüyerek tanıyabilirsin şeklindeydi ve koyuldum yollara.
Bu şehirde ilk dikkatimi çeken Şehri ikiye ayıran Amo nehriydi. Düzenli bir şehirdi floransa ama Romanın yanında çok söz edilecek bir şehir değil. Gerçi Dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden biridir bunu da söylemek isterim. Bu şehirde her yer müzelerle dolu. Eskiden kasapların yoğun olarak bulunduğu şu meşhur köprüyü gezdim. Köprü tamamen küçük dükkânlarla doluydu(Bu arada köprünün adını unuttum )
Daha sonra bu şehre gelen tüm turistlerin kendini gitmekten alıkoyamadığı Mikelenjeloya çıktım. Şehre hâkim bu tepeden meşhur İtalyan dondurmalarından birini alıp şehri izlemeye başladım. Farkında olmadan tam 2 saat dalıp gitmişim. Vaktin hızla geçtiğini fark edince tekrar şehir merkezine gelip Dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Uffizi gezdim. Şayet benim gibi sanatsal bakış açınız pek gelişmemişse girip gezmenizi tavsiye etmem hem vakit kaybı hem de maddiyat kaybı anlarsınız ya
Müzeden çıktığımda birde ne göreyim akşam olmuş. Vaktin bu kadar hızlı geçtiğine çok şaşırmıştım. Bizim şehrimizde 1 tane Sanat Sokağı var ama onlarda her yer sanat sokağı Bu sokakların birinde bir komedyenin parodisi vardı. Kalabalığın arasına girip izlemeye başladım. İnanılmaz keyif aldım ve saate baktığımda Gece 12yi gösteriyordu. Hemen Tren Garına gidip Romantik şehir Venedik için bilet aldım.
Trenim saat sabaha doğru 05:30 da kalkacaktı. Peki ne yapacaktım sabah 05:30 a kadar. Çok yorgun olduğum için uyumaya karar verdim. Gidip çantamı emanetçiden aldım içindeki Matı çıkardım Tren istasyonunda bir köşe bulup yere serip üstünde uyumaya çalıştım. O kadar yorgundum ki hemencecik uyuya kalmışım. Gece saat 02:00 de İtalyan polisi yanıma gelip beni kaldırdı. Aşırı Kibar bi şekilde Garın gece saat 02:00 de kapandığını söyledi ve buradan kalkmamı istedi. Bende bu kibar polisleri kırmadım ve Pılımı Pırtımı toplayıp Garın dışına çıktım.
Yanlız bana mantıksız gelen konu şuydu. Gar 02:00 de kapanıyor tekrar 04:00 de açılıyordu.2 saat için neden kapıyorlardı anlamadım. Garın dışında kendime kalacak yer aramaya başladım.Her köşe başı tutulmuştu İnter-railciler tarafından.
Bende yer bulamayınca evsizlerin uyuduğu yere gidip oraya matımı sermeye karar verdim.Fakat bırakmadılar beni buna izin vermediler. Boynu bükük bi şekilde oradan ayrılırken içlerinden bir tanesi nereli olduğumu sordu.Bende Türküm deyince beni geri çağırdılar.Galiba Türk ve Müslüman olmam işime yaradı çünkü onlarda Pakistanlıydılar.Evsizlerin içinde sabaha kadar mışıl mışıl uyuduktan sonra Tren saatimin gelemsinde 20 dak. Önce mucizevî bir şekilde uyanıp ancak trenime yetiştim. Ve böylece Romantik şehir Venedike doğru yola çıkmış oldum.
İnşallah gelecek bölümde siz değerli arkadaşlarıma İtalyanın Venedik kentindeki anılarımı anlatacağım.
NOT: Floransa hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen arkadaşlar PM atabilirler.